Pazar Mayıs 19, 2024

Kutup yıldızları…

“Ey rüzgar

Eğer kış geldiyse

İlkbahar çok uzakta olabilir mi?”

Yaşamın her alanında mevsimin kışa döndüğü günlerden geçiyoruz. Doğanın, buz, kar ve tipinin istilasına uğradığı, güneyin ışıklarını sakındığı günler… Denizlerin, göllerin, nehir ve derelerin, ağaçların ve çiçeklerin bilumum canlının yuvasına çekildiği, zorlu koşullarda yaşama tutunmaya çalıştığı günler… Döngünün, gök kubbenin altındakileri ciddi sınavlardan geçirdiği dönemdir kış. Görünürde her yerde derin bir sessizlik ve durağanlık vardır. Hakim olan durum da budur! Elbette biraz uzaktan ve gelişigüzel bakıldığında! Bu gerçek ortalıktan bir anda yok olan, kaybolan bitkiler ve canlıların bir anda ortaya çıkmasıyla idrak edilecektir. O ana kadar doğa kışa teslim olduysa da evlatlarına sahip çıkar, onları korur ve güneşli güzel günlere hazırlar. Kış ne kadar zorluysa baharın o kadar rengarenk olması da olağandır. Kış haşmeti ve gücüyle dört bir yanı kuşatsa da baharın geleceğinden şüphesi olmayan canlılar direnişe sığınır!

Bir süredir yığınların özgürlük düşleri kapsamlı bir kuşatmanın hedefinde. Sürekli bir mücadele ve çatışma, hesaplaşma ve kopuşun alanı olagelen, özgürlük kavgasının üzerinde soğuk rüzgarlar esiyor. Geleceğe, umuda ve daha güzel yarınlara yüzünü dönenler, bunun mücadelesini verenler ile umutsuzluğu, yoksulluk ve açlığı dayatanların kavgasını kıran kırana sürüyor. Zalimler ezilenlerin önemli başarı ve zaferlere imza attığı, güçlü bir moral ve motivasyon yakaladığı iklime tahammül edemedi. Kısa sürede ellerinde avuçlarında ne varsa, kılıçları-kalkanları-toplarıyla taarruza kalktı. Hedef ezilenlerin özgürlük ve gelecek düşleriydi. Baskı, gözaltı, tutuklama, katliam…

Suruç, Ankara, Antep’te onar onar, yüzer yüzer can verdi ezilenler. Kan kusan, lav saçan silahları, Sur’da-Cizre’de ve Nusaybin’de taş üstünde taş bırakmadı. Milyonlarca yürek göçmen kuşla misali dört bir yana, yuvalarından savruldu. Zindanlar doldu taştı. Düşünen, konuşan, yazan, çizen, sesini meydanlarda haykıran, işçi-köylü-kadın-LGBTİ-Kürt-Ermeni-Alevi… Kim varsa sınırsız şiddetin, öfkenin ve nefretin hedefindeydi.

Yelkenlerini hamaset, ırkçı söylemlerle dolduranlar hızlandıkça gemideki “fazlalıkları” da birer birer atıyordu. Kaptan hedefin yakın olduğunu ancak birazcık gayret ve fedakarlık gerektiğini buyuruyordu. Ne yapıyorsa mürettebatı ve halkı için yapıyordu, gücünü de onlardan alıyordu. Ama geminin rotasının yanlış, kaptanının yalancı ve sahtekar olduğunu söyleyenler yok muydu? Onlar olma bu okyanusların tek hakimi olacaktı! Bu amansız kavgada bugün kaptan ve “adam”larının boru sesi duyuluyor tüm haşmetiyle! İyiye ve güzele dair ne varsa saldırıp ezmeye, yok etmeye çalışıyorlar. Borazanlar yüksek yerlerden cihana duyursa da zafer naralarını umut hala var! Zaten bunu bildiğinden değil midir, kaptanın bunca telaşı, öfkesi ve düşmanlığı? “zaman, mevsim dönmeden ne kadar kanatırsam kardır” diyedir çabası. Açık ki mevsim kıştır ve ortalık karanlıktan, kandan beslenenlere kalmıştır. Ezilenler bir adım geri çekilmiştir ama öfke bilenmektedir her gün…

Tarihi ezilenler yazdı, yazıyor!  

Tarih boyunca zalimler, kurdukları sarayların yıkılmaz, saltanatlarının yenilmez olduğunu ilan etti. Onlar hep en güçlü, en haşmetli olanlardı… Bu hep böyle gelmiş böyle gidecekti… Devran böyle kurulmuştu! Biri yer biri bakardı… Biri çalışır biri sefa sürerdi… Gündoğumundan günbatımına alınterini akıtanlar olduğu gibi sırça köşklerde göbek büyütenler de her daim olacaktı. Bundan sebep uğraşmaya değmezdi, nafileydi tüm çaba… Onlar güçlü biz güçsüzdük. Sadrazamları, vezirleri, kadıları, akıncıları, kapıkulları, topları vardı. Bizse bir avuçtuk ve çıplaktık… Ufkumuz, dünyamız bir dilim ekmek, bir sıcak çorbaydı…

Velhasıl dünyanın düzeni ezelden beri böyleydi. Bize anlattıkları, öğrettikleri buydu. Mevsim hep kıştı, bundan sonra da böyle olacaktı.

Ancak tarih bu yalanı ele veren, yere çalan yığınla olaya, gelişmeye ev sahipliği yapıyordu. Kendilerini dünyanın fatihi ilan edenler, bir bir yıkılıyor, yok oluyor; yerlerinde yeller esiyordu. Ortaya çıktıkları günden bu yana tarihi hor görülenler, yok sayılanlar, ezilenler yazıyor. Ne kadar inkar edilmeye çalışılırsa çalışılsın halklar, onların öfke ve direnişleri tahtları yere çalmaya devam ediyor.

Toplumlar da doğa gibi sürekli bir hareket ve değişim halinde. Hiçbir kurum-kuruluş, fikir ya da değer bunun dışında değil. Toplumlar tarihi bin yıllara uzanır, bu sürecin içinde beş altı yıl bir kum tanesi gibidir.

Çok uzağa gitmeye gerek yok! Daha üç yıl önce bu topraklar tarihin en büyük çığlıklarından, öfke patlamalarından birine ev sahipliği yapmadı mı? “3-5 ağacın” bardağı taşırdığı büyük depremi birlikte yaşamadık mı? Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da firavunların tahtları bir bir devrilmedi mi?

Kuşkusuz bu gerçeğin onlar da farkında. Sömürü, zulüm üzerine inşa ettiklerini kalelerinin kumdan olduğunu biliyorlar. Bu yüzden mezarlıktan geçerken ıslık çalıyor, gördükleri her çiçeği koparmaya, yanan her ateşi söndürmeye çalışıyorlar. Geleceği, özgür yarınları teslim almak, kendi zaferlerini garantilemek için yapıyorlar bunu. Soğuk, fırtına, boran bunun için… Zemheri ayazı, kızılca kıyamet bunun için…

Sekiz kızıl karanfil, sekiz kutup yıldızı!

Gemiciler henüz ilk dönemlerde uçsuz bucaksız denizlerde, okyanuslarda yollarını şaşırdıklarında gökyüzüne bakarmış. Fırtınanın çıktığı, denizin kabardığı, bardaktan boşanırcasına yağmur altında rotaya tutunmak istediklerinde de… Kafileler, kervanlar ıssız çöllerde, dağlarda, derin vadilerde yolda kalmamak, güzergahı kaybetmemek için yaparmış aynı şeyi. Zira gecenin zifiri karanlığına, fırtına ve tipiye rağmen hep oradadır kutup yıldızı. Gülümser, ısıtır, yol gösterir.

Kutup yıldızı umut taşır. Yüzün geleceğe, yarına çevirmiştir. Tıpkı toprağa düşen sekiz kızıl karanfil gibi. El ayak buz tutmuşken, zifiri karanlığın örtüsü coğrafyamıza çekilmek istenirken dövüşenler, kutup yıldızının yoldaşıdır. Kutup yıldızı gibi geleceğe çevirmişlerdir yüzlerini. Çoğalmak için düşmüşlerdir doğanın bağrına. Şimdi tohum olmuşlardır toprakta. Toprak onları koynunda saklayacak, yılandan-çıyandan-engerekten koruyacaktır. Sonra her biri kardelen olup buzu yara yara gökyüzüne selam verecek.

Sekiz yürek, sekiz yoldaş, sekiz kutup yıldızı… Zemheri ayazında geçmişten geleceğe bedenleriyle, umutlarıyla, düşleriyle birer köprü oldular. Dünden bugüne kanla yazılan tarihe bir düğüm attı her biri. Onların öyküleri, sevinçleri, özlemleri yadigar kaldı bize. Bize emanet ettikleri düşler gibi. Kan ve canla ilmek ilmek örülen bir destanın son kahramanları oldular. Onlar bizim ilham kaynağımız, tükenmeyen gücümüz, başarma azmimiz ve zaferimizin teminatı oldular. Göğüs göğse cenk ederken karanlığın bekçileriyle yarınlara ve bizlere bıraktılar umutlarını… Büyütelim diye…

Açmaz

açmaz deme  

hiçbir zaman

bu nar çiçekleri

açacaktır elbet

bizim caddelerimizde de

bayram olacak

halkın üstüne

kalksa da böyle

faşist namlular

namert ellerdir

en sonunda

bir bir kırılacak

(Enver Gökçe)

(Bir Partizan)  

46368

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Suriye'de Neler Oluyor Tahir Elçi Neden Öldürüldü

Suriye’de olan biteni,Rusya’nın Suriye’de ne yaptığını anlamak için başvurmamız gereken kavram  petrol,doğalgaz ve boru hatları.Avrupa kıtasının Rus doğalgazına bağımlılığı biliniyor.Avrupalıların bu bağımlılıktan çıkmak için Katar doğalgazını Suudi Arabistan-Ürdün-Suriye-Türkiye üzerinden taşıma projeleri de biliniyor.Pek bilinmeyense Esad’ın 2009 yılında bu yeni boru hattının Suriye’den geçişini reddetmesi ve bu boru hattından büyük karlar sağlayacak Türkiye ve Katar’ın tekerine çomak sokması.Bu da Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasında Türkiye’nin,Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın rolünü ve

Yok edilmek istenen umutlarımızdır

Faşist diktatör ve arkasındaki sermaye güçleri, bizleri sindirerek ve umutlarımızı tüketerek iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor.

Başta Kürtler olmak üzere halka her yerde saldırıyor. Onun en iyi evlatlarını katlediyor. Katledemediklerini tutukluyor, gözdağı veriyor, susturuyor ve sindiriyor.

Kürt aydınların birer birer katledilmesi, Kürt illerinin abluka altına alınıp tankla topla ateş altında tutulması, demokrat gazetecilerin tutuklanması ve ülke çapında kitleler üzerinde sindirme operasyonlarının her geçen gün ağırlaştırılarak sürdürülmesini yaşıyoruz.

İstanbul Enternasyonalizmsiz Hiç

Önemli olan ne kadar doğruyu söylediğimiz değil ne kadar doğruya yaklaştığımızdır.

Gelin bu sefer dadaistce yazmanın gözüne vuralım.

Sonunda, içimde olupta bir türlü başka şehirde yaşayamadığım şu avrupayi tarzı yaşantıyı, fakirliğin tüm tadını  çıkara çıkara yaşamayı istanbulda bulmuş yaşıyorken  İstanbul proletaryasını da Aziz yoldaşı son yolculuğuna uğurlarken görmek nasip oldu.

Her iştirak çıkarılması gereken bir dersi de içinde barındırır diyerekte...

Tartışırkende söyleyeni düşman olarak değil hırsız olarak görelim.

Yazar bazen hırsızdır da.

Demirtaş’a Suikast Girişimi Tahir Elçi'ye Saldırının İşaretiydi- Çetin Çeko

Bir hafta önce Diyarbakır’da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kurşun geçirmez makam aracının arka camına sıkılan bir kuruşundan dolayı inceleme başlatılmıştı. Valilik araçta yapılan inceleme sonucu herhangi bir ateşli silah artığına rastlanmadığını belirtti. HDP ise, Eşgenel Başkanları Demirtaş’a suikast girişiminde bulunulduğu gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, aracın bağımsız bir laboratuvarda inceletileceğini açıklamıştı.

Bizi bu kurşunlar değil sizin sessizliğiniz öldürürecek

Ey önce insanım diyenler ,faşizme,haksızlığa karşı olduğunu söyleyenler, ey aydınlar,entellektüeller,kendine ilerici, devrimci, demokrat diyenler,ey geçmişte bedel ödeyen , zülmün en acısını yaşayan canlarım , kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım , yoldaşlarım duyuyormusunuz bu çığlığı ,feryadı ve bizlerden ne istediklerini!!!  Kürt ulusu en demokratik hakkı için her şeyini feda etmekte,(“bir tasmalı köpek gibi kul köle yaşamaktansa,özgürlüğüne aşık, kurt olmayı tercih ederek ,kışa karda girmeyi aç kalıp , gerekirse ölmeyi göze alarak bedel ödeyen,kurt,”)hikayesini çoğumuz biliriz.

Kürtlerin İslam’la Eşekleştirilmesi! - Kadir Amaç

Bu çalışmayı Şengal’ın kurtuluşuna adıyorum. Postmodern pradigma beş bin yıllık insanlık tarihine ait tüm antikiteleri bir buldozer gibi ezip geçiyor. Özellikle son elli yıl içinde postmodern pradigma dijital bir dünya yaratma uğruna, insan gezegeni ve diğer gezegenler üzerinde zihinsel denemeler gerçekleştirerek, ontoloji ve kozmolioji yasaları üzerinde çok ciddi hasarlar meydana getirmiştir.

Mirabal kardeşler üç kelebektiler

ONBİNLERCE KELEBEKTE ÖLÜMSÜZLEŞTİLER…

En güzel şiirler, en güzel şarkılar, en güzel romanlar; sevgi sözcükleri olmadan yazılmaz.

İster savaşa ait olsun bunlar, isterse en karanlık çağlara; içerisinde mutlaka, kadın-erkek cinsleri arasındaki sevgi yerini alır.

Cinsler arasındaki sevgi; doğanın, onun bir parçası olan insanlığın tüketilmesi imkansız yaşam kaynağıdır.

Ve bu yüzden cinsler arasındaki iktidarı, 21.yüzyılda dahi koruma ısrarı; bütün iktidarların omurgasının sağlam kalmasının garantisidir.

Rojavada olmak...

Devrimin haleflerinde olması gereken temel devrimci kriterlerin en başında TUTARLILIK ilkesi gelirken ikinci temel ilkesi ise bütün kalbimizle halka hizmet etme duygusu gelmektedir. Sağlam bir dünya görüşü, halka hizmet etmeyi temel bir görev olarak kabul eder. İşçilere, yoksul köylülere, çalışarak yaşamını sürdüren tüm emekçilere-kadınlara-Kürt halkına-çeşitli milliyetlerden ezilen halklara-farklı inanç ve cinslere karşı devrimci sorumluluk ve derin bir duyarlılık taşıyarak gerçek anlamda devrimci niteliklere sahip olunur.

Ciddiyet!!!

Devrimimizin her alandaki görevleri, amaçladığımız hedefe uygun olarak layıkıyla yerine getirildiği oranda başarı ve ilerleme kaydedilir. Ertelenen-“unutulan”-geçiştirilen-ihmal edilen, üzerinde yeterince ciddiyetle durulmadan baştan savma yapılan her görev, demokratik halk devrimine giden yolu uzatır. Varılması gereken hedefi uzaklaştırır. Unutmamak gerekir ki başarı ve kazanım sadece sağlam bir ideolojiye sahip olunarak elde edilemez. Bunun kadar önemli olan bir diğer yan, faaliyetçilerin devrimci nitelikleri ve sahip oldukları düzeydir. Pratiğe müdahale güçleridir.

G-20 ler Ezilen Halkların Kaderini Belirliyor! “Alın Size Barış”!

Defalarca yazdık,anlatmaya çalıştık ve dedimki; siyaset yapanlar,demokrasi isteyenler,"büyük politik tahliller'de bulunanlar, emperyalizmle ,faşizmle , faşist diktatörlüklerle barış olmaz. Çünkü, bütün savaşları başlatan-çıkaran onlar. Sömürüyü, ve insanların bütün eşitsiziliğini yaratan ve bu sistemlerini devam ettirmek silah üretenler yakıp yıkıp dünyamızı çöl haline getiren , yaşanmaz kılan yine glabol emperyalist devletlerdir. Onlar var oldukca emperyalist savaşlarda var olacaktır.

Proletaryanın İktidar Mücadelesinde Strateji ve Taktiğin Kavranması:Özgür Gelecek

Kapitalist üretim basit meta üretiminden doğmuştur ve uzun bir tarihsel dönemi kapsar. Kapitalizmi olanaklı kılan üretim araçlarının özel mülkiyeti ve toplumda ücretli emeğin egemen olmasıdır. Kapitalizm sömürü üzerine kuruludur. Temel ekonomik yasası işçinin ödenmemiş emeği üzerinden elde edilen artı-değer yasasıdır. Toprağı, üretim alet ve araçlarını ellerinde bulunduran bir avuç sömürücü sınıfı halk yığınlarını açlığa mahkûm etmektedir. Daha fazla kâra odaklı olması daha fazla sömürü dolayısıyla ezilen halkta daha fazla yoksulluk açlık ve acı olarak yansıma bulur.

Sayfalar