Cumartesi Mayıs 25, 2024

Lenin’in fedaisi Kamo’dan Nubar’a… Devrimin özgün kişilikleri (Sefagül Aslan)

“Ama gerçek, sık sık olduğu gibi, tüm ‘hayal ürün’lerinden daha şaşırtıcı ve karmaşık olduğunu kanıtladı” der Maksim Gorki, Kamo için yazdığı bir yazıda.

Nubar yoldaşın ölümsüzlüğünün üzerinden iki yılı aşkın zaman geçti. Ona dair birçok yazı yazıldı, onun üzerine birçok röportaj verildi.

Ünlü Bolşevik devrimci Kamo’nun yaşamını okurken, Nubar yoldaşla olan benzerliğini yakaladığımda inanılmaz şaşırdım. Ama her ikisinin de Ermeni olması, her ikisinin de devrimin en yılmaz fedaileri olduğunu düşününce kuşkusuz bu benzerliğin tesadüfün çok ötesinde bir zorunluluk olduğunu anladım.

Kamo’nun Bolşevik devrimin başarısı için akla hayale gelmeyecek işler yaptığını, kendisini her türlü düşman saldırısından yaratıcı zekasıyla, olağan dışı hareket tarzıyla nasıl boşa düşürdüğünü gözlerim faltaşı halindeyken okudum.

Lenin’den gelen her türlü talimatı eksiksiz, nasıl yerine getirdiğini okudum. Lenin’den gelen tüm talimatlara, “Lenin diyorsa bir bildiği vardır” diyen Kamo gibi Nubar yoldaş da “Parti diyorsa bir bildiği vardır” diyerek bütün görevleri eksiksiz yerine getiriyordu.

Kamo, çeşitli ülkelere giderek, devrime hizmet edecek iğne ucu kadar olanağı değerlendiriyor, hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Nubar yoldaş da partisi nerede görevlendirmişse oraya gitmiş, her fırsatı her ilişkiyi devrimin çıkarına hazır hale getirmişti.

Hapishaneye girdiğinde duvardaki bir çıkıntıyı, kaçışın adımı haline getiren Kamo, duvardan atlar, şaşkın bakışlarıyla kendisine bakan çocuğa, sakin bir şekilde düştüm der. Bu öyle bir özgüvendir ki, özgüven güvenden gelir kuşkusuz. Partisine, önderine ve devrime olan güvenden.

Nubar yoldaş da apartmanda ev sahibinin olmadığı bir evden kendisine bağladığı ipi aşağıdaki yoldaşını çekmek için kullandığında, etraftan şaşkın gözlerle bakan mahalle sakinlerine “film çekiyoruz” diyecek kadar kıvrak bir zekaya olağanüstü bir fiziğe sahip olduğunu gösteriyordu. Arabayı park etmek isteyen yoldaşına arabaları kendi elleriyle kaldırarak yer açan biridir o. Ama tıpkı Kamo gibi tüm yeteneklerini tüm olağanüstü özelliklerini yalnız ve yalnızca partinin yani devrimin hizmetine sunuyordu.

Tüm yaşamı yeterince yansıtılmayan Nubar yoldaşın, halihazırda yazılanlar dahi okunduğunda dahi yaşamı şaşkınlık verebilir, ama girişte de ifade ettiğim gibi devrimin bu özgün kişiliklerini okumak ve az rastlanır Nubar yoldaş gibi insanları görünce, gerçeğin tüm hayal ürünlerinden daha şaşırtıcı ve karmaşık olduğunu görüyoruz.

Zira “Bütün bu özelliklerin tek bir insanda toplanması, ilk bakışta çelişik gibi görünebilir. Ama değildir. Zira, Kamo tutarlı bir insandır ve gerçek bir devrimcidir.”(Lenin’in fedaisi Kamo-Jacgues Baynac)

Yumurta sepetinde parti belgelerini taşıyan Kamo’yu yolda durduran polisin sorusu üzerine “Görmüyor musun yumurta taşıyorum” diyen Kamo bir tarafta, onun takipçisi Nubar yoldaş da arabanın kasasında füze taşırken, polis durdurur, önce polise yanında taşıdığı köy peynirinden ikram edip, sohbet geliştirir. Nubar yoldaşın sohbetiyle gevşeyen polis, bir de kasaya bakmak ister, füzeyi görüp de anlam vermeyen polis, bu nedir diye sorar. Nubar yoldaş da “soba borusu, eve götürüyorum” der. Polis inanarak, yolcular Nubar yoldaşı.

Yine başka bir zamanda, yolcu otobüsünü durduran asker, bütün herkesten kimlik ister. Duymamış gibi yapan Nubar yoldaş, başına çöreklenen askerin “amca çıkar kimliğini” sözleri üstüne, çantasını dakikalarca karıştırır. En sonunda kulak cihazını takarak, ne dedin der. Asker kulak cihazını gördükten sonra bir de çok bekletilmiş olacak ki, “tamam tamam bir şey yok” diyerek, otobüse yol verir.

Mücadele görevlerini sürdürmek için girdiği hapishanede 3 yıl boyunca kendisinin deli olduğuna herkesi inandıran Kamo, nasıl olağanüstü bir iradedir ki, en sonunda kendisi bile “delirdim mi gerçekten” diye kendisine sormadan edemez. Nubar yoldaş da savaş ve düşman gerçekliğini çok iyi tanıyarak, çalışmalarında hiçbir zaman düz bir çizgide yürümemiştir.

O sabotajcılıktan, usta taklitçiliğine, her yere girip çıkarak düşmanı alt etmeye kadar her türlü ustalıkta her renge, her kişiliğine bürünebilmiştir. Onun için verdiği askeri eğitimlerde de yoldaşlarıyla teorinin değil, pratiğin diliyle, zengin taktiklerle eğitimleri “ilginç” bir hale getirmiştir.

Kamo’ya anılarını yazması istendiğinde, önce yaşadıklarında anlatılacak bir taraf görmez, çünkü o her şeyi doğallığında yaptığını, devrimin “sıradan” görevlerini yaptığını düşünerek kabul etmez.

Sonra özellikle Gorki’nin ısrarları üzerlerine bir şeyler yazar. Ama yazdıklarında neredeyse kendisi yoktur, onda “ben” yoktur. “Biz, yoldaşlarımız, partimiz, devrimimiz” vardır. Onun tüm yaptıklarına karşılık kendini göstermeme, devrimin “sıradan” neferi gibi gösterişsiz yaşamında, tıpkı onun gibi kendisinden yaklaşık 100 yıl sonra ölümsüzleşen kendi milliyetine ait Nubar yoldaşın yaşamını görürüz.

O, Filistin’den Ermenistan’a, Dersim’de, Avrupa’da, Rojava’da halk düşmanlarıyla, silahlı silahsız girdiği tüm mücadelelerde kuşkusuz galip gelmiştir.

 

Bazen kendi yaşadıklarını paylaşmak istese, başkasının anısı gibi anlatan, kendinden bahsetmeyen, anılarını yazması istendiğinde ise tıpkı Kamo gibi davranan gerçek bir komünisttir o.

Gorki, Kamo’ya dair yazdığı anılarında Kamo’da mülkiyet duygusu denen şeyin olmadığını söyler. Devamla “Söz konusu olan kendi gömleği, ayakkabıları ya da herhangi bir kişisel malı olduğunda, ‘Lütfen! Al!’ sözü dilinden düşmüyor” diye devam eder.

Kamo’nun ardından 95 yıl sonra şehit düşen Nubar yoldaşın da arkasından hemen hemen aynı şeylerin yazılıyor olması nasıl bir tesadüftür.

Nubar yoldaş, şimdiyi tarihte, tarihi de şu anda yaşatmış efsanevi yaşamıyla, savaşımıyla, kuşkusuz gelecekte de anlatılmaya ve yaşatılmaya devem edecek gerçek bir komünist, bir komutandır.

(Sefagül Aslan)

3049

Son Haberler

Lenin’in fedaisi Kamo’dan Nubar’a… Devrimin özgün kişilikleri (Sefagül Aslan)

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Sayfalar