Çarşamba Mayıs 15, 2024

Liberalizme karşı hakikate nefer olmak…

Komünist olmak, dünyayı değiştirme mücadelesinde bir misyona sahip olmaktır. Bu misyon, adanmışlığı, mücadele azmini ve yaratıcılığı koşullar. Komünist olmaya dair misyon esas itibari ile, ülkede ve dünyada verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretme görev ve sorumluluğuyla kendisini perçinler. Devrimci örgüt de tarihsel misyonunu, tam da bu zeminde üretir.

Ancak yukarıda özetlediğimiz genel tanım, güncele renk veren tasfiyeciliğin etkisiyle, ziyadesiyle aşınmış ve komünist kimlik adına tanımlanabilecek nitelikler ve bunun devrimci örgüte mal olmuş hali olarak ilkeler ciddi anlamda dejenere olmuştur. Güncel anlamda TDH, ciddi bir mirası, mücadelenin her aşamasında kan ve canları ile proletaryanın kızıl bayrağını fedakârca bugüne taşıyanların olumlu birikimini tarihselleştirememiştir.

Bu temelde komünist kimliğe ve devrimci kadro tanımının genel niteliklerine dair tartışmak sadece boşlukları doldurma ve eksikleri kapatma tartışması değil, esas itibari ile devrim süreci açısından kritik öneme sahip olan devrimci örgütlenmenin kurucu temellerini yerine oturtma tartışmasıdır.

 Bu noktada Mao’nun BPKD sürecinde doğrudan ÇKP’yi kitlelerin sorgusuna açması ve bu temeldeki “Biz aktif ideolojik mücadeleden yanayız; çünkü bu mücadele, Parti ve devrimci örgütler içinde savaşımızın yararına olan birliği sağlayan silahtır. Her komünist ve her devrimci bu silaha sarılmalıdır.” (Mao Zedung, Liberalizme Karşı Mücadele) sözleri rehber niteliktedir.

 

İç bozulma, yapısal çürüme

Tartışmanın ilk açılması gereken penceresi, örgütlü yaşamdaki bozulma ve bunun kitle pratiğine yansımaları olmalıdır. Bu temelde açıkça ifade edilebilir ki, örgüt içerisindeki ideolojik mücadelenin alanı ve buna bağlı olarak tek tek kadroların bütüne müdahale mekanizmalarının işlevsizliği, örgütü ayakta tutan ilkelerin yok edilmesi demektir.

Bu aşamadan sonra ise devreye bayağı ve çarpık ilişkilenme biçimleri ve bunun ürünü olarak ise sekter, misillemeci yaklaşımlar girmektedir. Liberalizmin kuyusundan çıkan bu genel tablo, ulu orta eleştiren ama eleştirinin denk düştüğü pratik müdahaleden yoksun, söylemde ilkelere bağlı ama örgüt içinde liberal, kendisi dışındakileri eleştiride sekter ama özeleştiri sırasında “maharetli” bir kadro profili üretmektedir.

Netice itibari ile; kitlelerin acil sorunları karşısında politika üretemeyen kadroların, son kertede pratikte açmaza düşerek kitlelerden kopacağı, yaşadığı açmazın örgüte ve onun bünyesine; devamında ise devrime güvensizlik şeklinde yansıma bulacağı aşikardır. Bu da hem saflarda dökülmelere hem de örgütlü bünyede gevşeme ile kitleler karşısında katılaşmaya zemin sunmaktadır.

Bahse konu tabloya dair Mao “Liberalizm, küçük-burjuva bencilliğinden kaynaklanır, kişisel çıkarları birinci plana alır, devrimci çıkarları ikinci plana iter ve bu da ideolojik, politik ve örgütsel liberalizme yol açar. Liberal kimseler Marksizmin ilkelerini soyut birer dogma olarak görürler. (…) Bu kimseler,  Marksizmi başkalarına, liberalizmi kendilerine uygularlar. Bunlar her iki malı da dağarcıklarında bulundururlar ve her birini kullanacak yer bulurlar” demektedir.

Liberalizmle mücadele, devrim için mücadeledir

Liberalizmin, kadroları ve onların zihinsel dünyalarını felç eden özü, onları atalete, memur çalışma tarzına hapseden ve onları bilimsel sorgulayıcılıktan kopartan karakteri netice itibari ile tam da devrimci örgütün merkezinde mücadele edilmesi gereken bir realiteyi göstermektedir. Bu da liberalizme karşı örgütlü bünyeyi koruma görevinin, önderlik misyonu olduğuna işaret etmektedir.

Kadroların eğitimi, onların dolaysız kitle pratiği içerisinde sınanması ve tüm bu süreçte kadroların sağdan ve soldan gelen tasfiyeci akımlara kaşı ideolojik donanımının artırılması, sistemli bir kadro politikasını koşullar.

Ayakları doğru bir kadro politikasına basmayan, örgütsel ilkeleri liberalizme kurban eden bünyenin, son kertede ise önderlik ile değil şeflikle yönetilen bir yapı haline geleceği, yani tek tek bireylerin pozitif kaygılarından azade şekilde çürümenin bünyeyi saracağı aşikardır. Tüm bu tanımladığımız şeyin ise ulaşacağı tek sonuç patinaj olacak, kitlelerdeki devrimci inancının yerine güvensizliği piyasaya sürecektir.

Sonuç olarak, çizilen tabloda yapılacak en pozitif tutum, yanlışa karşı hakikati kuşanmak, liberalizme, sekterliğe ve dogmatizme karşı mücadele yöntemlerini liberalizmden ayrıştırarak gerçeği-devrimci olanı ısrarla hayata geçirmek olmaktadır.

Çürümenin bünyeyi sardığı tabloda, liberalizme karşı tarihin pozitif birikimini kuşanarak, yanlışa taviz vermemek, bu temelde bir dönüşüm için MLM olanı kuşanmak ve andaki gerçekliği sorgulamak, bir önkoşuldur.

Başkan Mao’nun ifadeleri ile “Bir komünist (…) partinin kolektif hayatını sağlamlaştırmak ve Parti ile kitleler arasındaki bağları güçlendirmek için her zaman ve her yerde ilkelere bağlı kalmalı ve bütün yanlış düşünceler ve eylemlerle bıkmadan usanmadan mücadele etmelidir.”

47647

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.

“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)

Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.

30. Ölümsüzlük Yılında MANUEL DEMİR/ՄԱՆՈՒԵԼ ՏԷՄԻՐ Yaşıyor! Partizanlar yaşıyor! (1)

Manuel Demir’i 30. ölümsüzlük yılında saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle Ermeni Fedailer adıyla başlattıkları ve hayatlarını Ermeni halkının davasına adadıkları, bugün ise Partizan hareketine dönüşerek devam eden mücadelede sayısız Ermeni devrimciler Hrantlar, Hayrabetler, Armenaklar, Yalımyanlar, Ozanyanlar ve Manueller’i de anıyor ve aradan yüz yıl geçmiş olsa da bu mücadelenin devam edeceğini belirtiyoruz.

TKP-ML OPK Üyesi Ünal Orhan: Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”

Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Sayfalar