Pazar Nisan 28, 2024

Madımak'tan Çığlıklar Geliyor

Yanarak şekil buldu insanlık,böyle süregeldi tarih... 

Tarih tekerrür etti. Binlerce yılın cadı yakma deneyimleriyle evrilmiş kara cübbeli sakallıların ağızlarından salyalar akıtarak giriştikleri en pis en canavarca eylem. Ve o eylemin gerçekleştirildiği mekan: Madımak.

O Madımak'tan halen çığlıklar geliyor…

2 Temmuz 1993'te insanlık tarihinin en vahşi, en iğrenç katliamlarından birisinde 35 aydın, sanatçı, yazar, semahçı ve 12 yaşında bir çocuk olan Koray'ın katledilmesine sahne olan Madımak Oteli Alevi örgütlerinin, Alevilerin, demokrasi güçlerinin ve de Sivas Şehit ailelerinin 17 yıldan bu yana süren mücadeleleri sonucu nihayet kamulaştırıldı.

Madımak Otelinin kamulaştırılması tek başına oldukça olumlu bir olgudur, ama asla yeterli değildir. Yıllarca Madımak için "Kültür, Sanat, Kardeşlik, Barış Müzesi" gibi tanımlamalar yapıldı. Bunların hiçbirisi Madımak Katliamının yaşandığı böylesi bir vahşet için düşünülemez ve dile getirilmesi bile değildir. Hele katliamdan sonraki zamanlarda katillerin kimisinin Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye Meclisi üyesi yapıldığı, katillerinin avukatlığına soyunan, yıllarca o katilleri koruyan, kollayan, kamu kuruluşlarında besleyen gerici, asimilasyoncu, faşist AKP iktidarının sözcülerinin Madımak Şehitleri ile ve Alevi toplumuyla adeta dalga geçercesine "Anı Köşesi, Çocuk Kütüphanesi, Koru–Park" gibi tanımlamalar asla kabul edilemez . Bu tür sözler olsa olsa katliamı şirin göstermek, katliamı ve katilleri meşrulaştırmaktır.

Oysa hükümetin önünde yapması gereken iki önemli görev bulunmaktadır. Birincisi, demokrasi havarisi pozundaki bu hükümetin biran önce hiçbir oyalamaca ve ayak oyununa başvurmadan katliama şahitlik etmiş olan binayı, ülkede yaşayan tüm bireylerin benzer acıları bir daha asla yaşamaması için, toplumsal barışta yarattığı tahribatın bir parça iyileştirilmesine katkı sağlaması ve de Sivas Madımak Şehitleri, Şehit Aileleri, Alevilerin ve toplumun önemli bir kısmının insani beklentisinin gerçekleştirilmesi için derhal "Madımak Utanç Müzesi" yapmasıdır.  

Diğer önemli ve yaşamsal görevse, Büyük Ortadoğu Projesinin uygulama evrelerinden birisi olan, 8 saat boyunca cumhurbaşkanından, başbakana, yardımcısına, bakanlara ve tüm ülkenin televizyonlardan naklen seyrettiği Madımak katliamının, tüm yönleriyle araştırılması ve olayda sorumluluğu olan en üsttekilerden en alttakilere kadar her bir sorumlunun, kurumun ve olayın açığa çıkartılması , sorumluların bir an önce kamuoyuna açıklanması ve yargı mekanizmasının işletilmesi zorunludur. Tabi eğer AKP hükümeti, ABD emperyalistlerinin uşağı, kuklası ve işbirlikçisi değilse…

Ve de devlet hem Madımak, hem de ülkemizde gerçekleştirilen diğer tüm katliamlarla yüzleşmeli ve derhal özür dilemelidir.

Bu hesaplaşma ve yüzleşme taleplerini seslendirmeye devam ederken, hem Alevilerin, hem de duyarlı ve sorumluluk sahibi herkesin kendisine sorması gereken bazı soruların olduğunu da anımsatmak istiyorum.  

Örneğin Madımak'a gelinen süreçten önce ne tür organizasyonlar yapıldı?

Neden faşist Alpaslan Türkeş'in 'Altın Hilal' olarak adlandırdığı Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Malatya ve Maraş illerinde ABD Büyükelçiliği 1.Katibi Alexander Peck başta MHP olmak üzere çeşitli sağcı parti, dernek ve sendika yöneticileriyle bir dizi toplantılar yapıyordu? Neden bu toplantılar sonucunda bu illerin neredeyse tümünde Alevi – Sünni çatışması yaratılmaya çalışılarak çeşitli cinayetler işleniyor ve katliamlar gerçekleştiriliyordu? Acaba birileri durup dururken şu Alevileri Maraş'ta, Çorumda, Sivas'ta katledelim mi, yakalım mı diyorlardı? 

Nasıl oluyordu da 1974 yılında Barış Harekatı adıyla 45 dakikada Kıbrıs'ın yarısını işgal edebilen ve Nato'nun 3. büyük ordusu Sivas Madımak katliamını 8 saat seyrediyor ve müdahale etmiyordu?

Bu sorulara doğru yanıtlar verdiğimizde Madımak Katliamının da, diğer katliamların da Büyük Ortadoğu Projesinin gerçekleştirilmesine yönelik planın birer parçaları olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Bir başka can alıcı konuda hepimizin bildiği gibi aynı yıl, yani 1993 yılında Almanya'nın Solingen kentinde aşırı sağcı faşistlerin kundakladığı bir evde yaşamını yitiren Türkiyeli 5 vatandaşımızın evlerinin olduğu yere, katliamı kınamak için Alman hükümeti tarafından bir anıt müze yapılmış ve bahçesine beş adet ceviz ağacı dikmiştir.

Oysa Madımak Otelinin olduğu yerde et lokantası açılmış ve bir takım insan kılıklılar, Sivas Madımak Şehitlerinin çığlıklarının yankılandığı o iğrenç binada et pişirip, kebap yemişlerdir. Kamulaştırma sürecinde çok daha üzüntü verici bir durum yaşandı. "Katliam ile değer kazandı, marka değeri oldu" denilerek, o otelden fahiş fayda umanlar en az oteldeki canlarımızı yakanlar kadar insanlıkdışı bir düşünce içinde olmuşlardır.

Diğer yandan egemenler yıllardır büyük bir çabayla Madımak ve benzeri katliamların üstünü örtmek ve örtbas etmek istiyorlar. Yani katliamcılara ve katillere kol kanat germeye devam ediyorlar. Ve yüzsüzce, fütursuzca, bir o kadar içimizi acıtacak şekilde bize "Madımak'ı Unutun" diyorlar.

Nasıl unutabiliriz, 33 aydın, yazar, sanatçı, karikatüristimizi?

Nasıl unutabiliriz, şiirlerimizi, türkülerimizi, kadınlarımızı, çocuklarımızı?

Nasıl unutabiliriz, Asım Bezirci'yi, Hasret Gültekini, Metin Altıok'u ?

Nasıl unutabiliriz, Menekşe'yi, Asaf'ı, Serpil'i, Akarsu'yu, Atay'ı, Çimen'i, Behçet Aysan'ı ve diğerlerini?

Nasıl unutabiliriz,"adım Koray, / daha on iki yaşındayım / ve ben hiç büyümeyeceğim Sivas Madımak'ta yandım / din adına – din adamlarınca yakıldım /  ak günler bekleyen ülkemin / karanlık düşünceleriyle"diyen henüz 12 yaşındaki Koray'ı?

Nasıl unutabiliriz, "Adını söylesem dilim takılır / Sanki yüreğime bir şey çakılır / Orda semah dönen nara yakılır"  dizelerinde yakılan semahçılarımızı?

Hem nasıl unutabiliriz ki, Madımak Otelinde 33 canımızın ve 2 otel görevlisinin katledilmesinden sonra dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in "oteli saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır,  çok şükür oteli saran halktan kimsenin burnu bile kanamamıştır demesini?

Nasıl unutabiliriz ki, Demirel'in "olay münferittir, bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardırdemesini?

Biz asla unutmayacağız!

Unutmayacağız ki, ülkemiz daha fazla karanlıklara çekilmesin!

Unutmayacağız ki, Madımak Utanç Müzesi olsun…

Unutmayacağız!

Çünkü unutmak ihanet demektir.

Çünkü unutmak demek, 1993'te Madımak Otelini ateşe veren katillerin yaktığı ateşin sıcaklığının bu insanlık dışı katliamda sorumluluğu olan herkesi yakmaya devam etmesi demektir ve Madımak yangının sona ermesi için, 17 yıldan bu yana vicdanlarda yankılanan çığlıkları biraz azalması için tek çözüm yolu vardır. İnsanlık için, insanlığın böyle bir katliamdan utanç duyması ve bir daha asla yaşanmaması için Madımak Utanç Müzesi olsun, olmalıdır, olacaktır.

Erdal YILDIRIM

60430

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar