Pazar Mayıs 19, 2024

Mahmut Özkan'a Verilen Merkezi Görev: ''Karıştır, Güvensizlik Yay, Payına Düşeni Alacaksın''!

Mahmut Özkan'ı bu saflarda olan herkes tanır. Herkesin bildiği ve tanıdığı bu şahsiyeti uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yapılması gereken, sadece bazı şeylerin bu haddini bilmeze hatırlatılmasıdır.

Yapıda yaşanan gelişmelerle birlikte, saflarımızı en çok karıştıran ve ortalığı gerenlerden biri de bu kişi olmuştur. Öyle ki, kendi facebook sayfasında yazdığı her yazı ve açıklama, arkasından birçok tartışmayı tetiklemiş, bazı iyi niyetli yoldaşların amaç ve hedefini bilmediği bu tartışmalara katılmasıyla gerilen ilişkiler, istenmeyerek de olsa, karşılıklı 'düşmanlıklar' yaratmıştır. Öyle ki, yıllarca aynı saflarda birlikte mücadele eden yoldaşlar, bilinçli olarak yaratılan tartışmaların içine çekilerek, birbirlerine selam vermeyecek duruma getirildiler. Bu ortamı hazırlayanlardan biri de Mahmut Özkan olmuştur. Bundan bir yıl önce kendi facebook sayfasını takip edenler bunu rahatlıkla göreceklerdir.

Bahsini ettiğim tartışmaların hedefine ulaşmasıyla birlikte, Mahmut Özkan, yaptığı bir açıklamayla; 'sosyal medya da yaşanan tartışmalara daha fazla ortak olmak istemediğini ve bu yüzden facebook sayfasını kapattığını' açıklamıştı.

Bunun bir ara vermeden öteye gitmediği kısa bir süre sonra anlaşıldı. Mahmut Özakan, anlaşılıyor ki, ''ben ne yapabilirim, ne katabilirim'' diyerek yeniden göreve hazır olduğunu talep etmiş ve yine o'nun kendi tabiriyle: '' .... tek merkezden idare edildiği çok açık olan'' Mahmut Özkan yeniden görevinin başına dönmüş bulunuyor. Bu seferki görevi daha ileri boyutta olup, gerçekleri inkar, şiddeti meşrulaştıran bir görevle donatıldığı anlaşılmaktadır. Bunu da, 27 Temmuz 2017 tarihinde kendi sosyal medya sayfasında yaptığı açıklamayla yerine getirmiş bulunuyor.

Mahmut Özkan, bir yandan, ''Son günlerde sanal ortamda yapılan yazışmaları, tartışmaları sanırım birçok dost ve yoldaş izlemektedir. (..) bunlardan uzak durmak gerektiğini ben de önemli ölçüde kabul etmekteyim.'' diyerek, bir yandan gayet babacan bir tavırla; hiç kimsenin karşı çıkmayacağı ve hak vereceği bir cümlenin hemen arkasından söyleyeceklerini bir güzel sıralayıp saldırmaktadır. Bunu da birilerinin görmezden geleceğini ve yutacağını beklemektedir!.. Bu olsa olsa bir Mahmut Özkan tarzıdır.... her şeyi söyle, ortalığı karıştır, emeline ulaş, sonra da, ''ben bu ortamdan çekiliyorum'' açıklamasıyla, kendisine olan tepkiyi biraz bertaraf ettikten sonra, tekrar sosyal medyaya dön ve bu seferde üstlendiği görevle gerçekleri çarpıtmaya soyun! Sen bu tiyatroyu çok oynadın Mahmut efendi!.. Ne kadar rol yapsan da artık seni tanıyoruz.

Mahmut Özkan'a söyleyecek birkaç sözümüz var.

Öncelikle, kraldan daha fazla kralcı kesilen Mahmut Özkan'ın 27 Temmuz 2017 tarihli yazısı bilinçli ve hedef gözeterek yazdığı bilinmelidir. Bu, ona verilen görevle doğrudan ilintilidir.

Mahmut Özkan, bunu o kadar ustaca yapıyor ki, belli ki, bu konuda dersine iyi çalışmış. Özgür Gelecek Gazetesini işgal edenler, bir çalışanını dövenler ''MLM Yolunda Partizan'' sitesinde ''bir Partizan okuru'' ismiyle yayınladıkları yazıda: ''Özgür Gelecek ''çalışanı'' konuşma ve tartışma yürütme kararıyla yanına gidenlerin iradesine sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır'' açıklamasıyla uygulanan şiddeti savunurken, Mahmut Özkan, yaşanmış gerçekleri çarpıtarak şöyle diyor: ''Son günlerde yeniden bir ÖG (Özgür Gelecek) muhabirlerine yönelik şiddet baskı vb... gibi olduğu iddiasıyla açıklamalar, pes peşe planlı ve tek merkezden idare edildiği çok açık olan ''kınamalar'' yapılmakta ve pp saflarında ve çeperinde, uçlaştırılan bölücülüğü derinleştiren yaklaşımlar sergilenmektedir.'' diyerek suç üstü yakalanmıştır. Görevi, yaşananları inkar üzerine olduğu için, bu görevini ustalıkla yapmaya çalışan Mahmut Özkan'ı ne yazı ki, ''MLM Partizan''ın yayınladığı yazı zor durumda bırakmıştır.

Yaratmak istediği şaibeyle alçakça bir tutum sergileyen bu şahsın, her yerde ve ortamda teşhir edilmesi devrimci bir görevdir. Bunca yaşanan olaylardan sonra, yapılanların gerçek olmadığını yüzü kızarmadan söyleyen biri, olsa olsa görevlendirilmiş bir provokatör olabilir. Gazete Bürolarının işgali ve son olarak bir çalışanın dövülmesine tavır alan bir kesim devrimci basın ve onlarca kurum ve bölgenin tepkileri orta yerde dururken, kendisine verilen görevle tersini yayanlara provokatör demenin dışında bir niteleme bulunamaz.

Mahmut Özkan'ın bu tutumu yeni de değildir. Saflarımızdaki tartışmaların başlamasından bu yana hem sosyal medya üzerinden, hem de ATİK'te Denetim görevinde bulunduğu süre içinde en büyük karışkırtıcılık ve bölücük yapanlardan biri de Mahmut Özkan olmuştur. Bu şahısın verdiği zararı hep birlikte yaşadık. ATİK Konsey üyelerini kışkırtarak, onları Federasyon ve derneklerle nasıl karşı karşıya getirdiğini, kurumlarımıza verdiği zararları hep birlikte yaşadık. Yetkisi olmadığı halde, Konsey Toplantı Sonuçlarını yazarak, ATİK kitlesini ''İç Düşman'' ilan edenlerden biri olarak kitle örgütüne verdiği zararlar hala tam olarak bertaraf edilmiş değildir. Kongrede hiç sıkılmadan, ''ne yapayım onlar söyledi ben de yaptım'' diyen biri olarak bu görevini yapmaya devam ediyor.

Yazısında, Hasan Aksu'nun Hiciv bir tarzda eleştirilmesini 'lümpen bir dil' kullanılması olarak eleştiren sen Mahmut Özkan, bu camiada senden daha lümpen, ikinci bir kişi var mı? Bu saflarda koptuğunda yaşamının nasıl lümpence olduğunu bilen onlarca arkadaş var. Sana sadece Doğu Almanya'dayken yaşadığın lümpence hayatını hatırlatmak yeter sanırım. Seni tanımayanlara bu yazdıklarını belki yutturabilirsin de, seni tanıyanlara bunları yutturamasın!

Bu saflarda en çok teşhir olan biri sensin. Öyle ki içimizde hep bir ''Rasputin'' gibi anıldın! Hiçbir zaman iyi bir örnek olarak görülmedin, Mahmut Özkan mı, 'ayak oyuncu ve düzenbaz' biri olarak insanların zihinlerinde kalmış birisin. Hatırlıyor musun, bundan 15-20 sene önce yaptıklarından dolayı kitle seni derneklere sokmama kararı almıştı. Bu bile senin bu saflarda bittiğinin ispatıydı. Fakat, ne yazı ki, sen her defasında bir açık bulup bu saflara geri geldin. Bu da, bu yapının bir eksiği olarak bir yere not edilmelidir.

Yazında: ''Rol yapan, senaryo yazan herkes devrimciliğin çıtası yükseltilerek sınanır!'' diyerek yine zirvelere oynamaya çalışman hiç inandırıcı değil. Yd alanında bulunduğun müddetçe çıtayı sürekli olarak yükseltiğin doğru. Buna diyecek bir şey yok. En keskin lafları etmeyi hiç bir zaman kimseye bırakmadın. Gitmek istemediğin yere altlardan birilerine ajitasyon çekerek, 'yoldaş gitmeliyiz, mücadele bizden bunu bekliyor' diyerek, büyük laflar edip, sıra sana geldiğinde gidip iki ay bile dayanamadan, kaçıp, soluğu yd alan biri olarak, bence fazla üfürme!.. ''Dönem, herkesin devrimciliğini ve adanmışlığını test ediyor ve sınıyor'' gibi boyunu aşan laflar etmesen iyi olur. Senin ne yaman ''Devrim'ci'' olduğunu pratiğinden biliyoruz. Sana önerim, yapamadığın yapamayacağın, yapmaya da hiç gönlünün olmadığı konularda büyük laflar etme!

Yazında: '''yol yöntem ve tartışma kültüründe ortaya çıkan farklı yaklaşım ve algı yaratma girişimlerine iki örnek... Kaostan var olan, nemalanan, yaklaşımın türevleri ile kaosu nasıl çözebiliriz?. Tek yanlı yaklaşmayın, her bilgiyi gerçek sanmayın, gaza gelmeyin, manipülasyon yaratarak, puslu havalarda av peşinde olanlara karşı da uyanık olun!'' diyorsun da, bu saflarda puslu havayı en iyi sevenlerden bir de sensin. Ha keza, yine bu yapının olanaklarından bu güne kadar en iyi nemalanan da sensin. Bu yapının olanaklarından yaralanarak, en lüks arabalara binen, en son teknolojik araç ve gereçleri kullanan, cebinden hiç parası eksik olmayan, evinde bir gün bile yemek pişirmeyerek nerede en iyi kebapçı varsa, orada har vurup harman savuran biri olarak bu lafları ederken hiç mi bir dk'da olsa düşünme ihtiyacı duymuyorsun? Bu saflardan gidip her döndüğünde nere de bir bal kovanı varsa, bir arı gibi yönün hep bu bal kovanlarına doğru uçmak oldu. Hiçbir zaman, eksik ve zaaflarına karşın, düzelmek için, en alttan, şu dernekten başlayayım dediğin olmadı. Nere de nemalanacağın bir yer varsa, hep oradan başlamayı tercih ettin. Onun için ''Müslüman mahallesinde'' kimseye salyangoz satmaya kalkma! Dürüst ol! Birilerini savunacaksan savun. Ancak, bunu saray soytarıları gibi yapma! 

53546

Kerim Demircioğlu

Kerim Demircioğlu sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Kerim Demircioğlu

Evet, haklısın Saygı Öztürk! “Aliboğazı’na girmesi de, çıkması da zor”

Kemalizm’in iflah olmaz, faşizmin “sol kanadı”nın yayın temsilcisi Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, gazetenin dünkü sayısındaki köşesinde, Dersim’de 6 gün süren ve TSK’nın 2 askerin yaşamını yitirdiğini söylediği (ama bölge halkının anlatımı TC ordusunun kaybının daha fazla olduğu) Aliboğazı operasyonunu yazdı. Havsalası gerillanın 6 günlük direnişini pek almayan Öztürk, yazısında aynı zamanda bir gerçeğe işaret etti: “Güvenlik güçleri teröristlere en büyük kayıpları burada verdirir ama şehitler de buralarda olur. Aliboğazı’na, Kutuderesi’ne girmesi de, çıkması da zor.”

Diz çökmeyenlerin, faşizme siper olanların direnişini yükselteceğiz! Aliboğazı şehitleri ölümsüzdür!

28 Kasım günü üç halk savaşçısı Dersim’de Çemişgezek, Pulur ve Xozat ilçeleri arasında bulunan Aliboğazı Vadisi’nde TC’nin kolluk kuvvetleri ile girdikleri çatışmada ölümsüzleştiler. İki askerin de öldüğü çatışmada, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) gerillaları Hakan (Ersin Erel)Aşkın (Hasan Karakoç) ve Tuncay (Murat Mut), faşizmin kendilerine doğrulttuğu silahlara karşı MLM bilimini rehber edinerek direndiler.

“Örgütlüysek Her Şeyiz Değilsek Hiçbir Şey” de; Bu Nasıl Olacak?

Halk gençliğini, genç kadınları, liseli gençliği, LGBTİ+’ları, değişik inançlara mensup kitleleri ya da daha genel bir ifade ile geniş halk yığınlarını maruz kaldıkları, sömürü, baskı, şiddet, asimile etme, yok sayma ve imha etme politikasına karşı mücadelesinde örgüt, tarihsel önemde bir rol oynar.

Sitemin çarkları arasında can çekişen yığınların mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur. Zira mevcut sistem, varlığını sürdürdükçe dizginsiz bir sömürü, zincirlerinden boşanmış azgın bir şiddet sarmalında soluksuz kalmaya mahkûm kalacaktır.

Gelişimin diyalektik adı: MEHMET DEMİRDAĞ

Gelişimin diyalektiğini anlamak, kavramak için komünist önder Mehmet Demirdağ yoldaşın yaşamına, devrim ve parti sorunları karşısındaki duruşuna, devrimi ve Parti’yi örgütleme tarzına bakmak gerekir. O adım adım ilerleyerek büyümenin ve gelişimin zirvesidir. Küçük bir taş parçasının mücadele içinde parça parça büyüyerek granit kayalara ve oradan Dağlaşmaya varmasının adıdır. Toplumlar ve devrimler tarihinde özgürlüğü en güçlü düzeyde istemenin ve bunun savaşımını örgütlemenin öncülüğünü yapmaktır Demirdağ. Onu sıra dışı ve “özel” yapan onlarca özelliğin senteze varmasıdır.

Em hamu Kurd'ın! Em hamu Hadep'in!

On beş yıldan bu yana iktidarda bulunan AKP'nin yeni hedefi Erdoğan'ı Türkiye'nin yeni kralı, yeni başkanı yapmaktır. AKP, bugüne varana kadar hedeflerine adım adım ilerlerken aydınların, yazarların, ilericilerin, askeri vesayete karşı olanların da desteğini alırken insanları kandırabilmiştir. Ama öbür tarafta onu çok iyi tanıyan yol arkadaşları, kurmayları terk etmiş ve tek başına kalmıştır.

Patriyarkal sistemin kadınlara yönelik her türlü saldırısı politiktir! Korkmuyoruz/Susmuyoruz!

Kadınların rengi, dili, inancı, yaşadığı coğrafya ne olursa olsun, maruz kaldıkları her türlü şiddetin kaynağı bugün olduğu gibi, her dönem patriyarkal sistem olmuştur. Egemenler kendi çıkarları gereği, kadının toplumsal görevini anne/ eş olarak sınırlayıp, yaşamın her alanında kadının emeğini ve bedenini en katmerlisinden sömürüp kârlarını katlarken, aynı zamanda kadın üzerinden korkutulmuş/ susturulmuş/ biat eden bir toplum yaratmaya da çalışmaktadırlar.

Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.

Çalışma tarzı üzerine -1-

Görünümde kronikleşmiş her sorunumuzun, çalışma tarzımızdaki hatalı yaklaşımların süreklileşmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmaktadır. Tespit düzleminde defalarca kez belirtilen sorunlarımız üzerine yine yazılar kaleme almanın can sıkıcı bir yanı bulunsa da bunun önemli bir gereklilik olduğu da açıktır.

Örgütün işlev kazanması

Korku çemberini kıracağız

Ülkemizde zulüm kol geziyor,toplu katliam,işkence,kadına , çocuğa tecavüz yasalarla resmileştiriliyor. Biz hala kör,sağır ve dilsiz yaşamayı tercih ediyoruz. Kaderciliğe boyun eğme,korkuyla uyuyup,hergün ölüm haberleriyle kalkmak günlük yaşamımızın sıradan bir parçası olmuş , acı olanı ölümleri kanıksamış gibiyiz. Şunu söylemeliyim ki,özgürlüğün ve demokrasinin en büyük düşmanı,faşizm tarafından yaşatıldığımız katliam ve zülümlere karşı sessiz kalmamızdır. Kendi özgürlüğümüzden vaz geçerek,kölece yaşamaya tercih etmemizdir.

Sıra İzmir belediyesine de gelecek! Çetin Çetin

15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek tüm muhalif kesimlere açıkça savaş açan RTE ve AKP hükümeti denetimi altına aldıkları yargı vasıtasıyla tüm muhalif kesimlere karşı gözaltı ve tutuklama saldırısı başlattı. Öyle ki 6 milyon oy alarak parlamentoda 3. parti konumundaki HDP’nin eşbaşkanlarının içinde bulunduğu 11 milletvekili tutuklanarak çeşitli hapishanelere konuldu. Öyle bir kin, öyle bir düşmanlık güdülüyor ki eşbaşkanlar ve milletvekilleri aile ve yakınlarından çok uzak yerlerdeki hapishanelere konularak aile ve çevrelerine de zulüm ediliyor.

Ölü paradigma ve ulus-devlet

“Osmanlı talancı bir imparatorluktu; ekonomik artığın üretiminden (köleci Roma, kapitalist Britanya gibi) ziyade, esas olarak vergi ve gasp yoluyla el konulmasına dayanıyordu; tutsak aldığı halkların yaşamları, üretim sistemleri pek umurunda değildi, esas olarak parazit bir yapısı vardı.” (Ergin Yıldızoğlu; http://globalpolitikultur.blogspot.com.tr/2007/11/pax-ottomana-ve-dier-masallar.html).

Sayfalar