Pazar Mayıs 5, 2024

Meryem Ana oğlunun kanlı gömleği ile son yolculuğuna uğurlandı

 07-08.-2014’de Armenak (Orhan) Bakırcıyan’ın annesi Meryem Bakırcıyan Stockholm’de ailesi, sevenleri ve oğlunun yoldaşlarının da katıldığı bir törenle toprağa verildi. Törende Ermeni ve Süryani dostların yanı sıra Partizan temsilcisi de hazır bulundu. Ayrıca Armenak Bakırcıyan’ı 1977 yılında Buca Cezaevi’nden kaçıran o dönem TİKKO militanlarından biri olan Hüseyin Balkır’ın da törende olması ailesi ve sevenleri tarafından memnuniyet ve ilgiyle karşılandı.  Meryem Ana’nın vasiyeti üzerine cenazesi torunlarının omuzlarında dini törenin yapıldığı  yer olan St.Georgis Syrisk Ortodoxa Kilisesi’nden alınarak mezara  götürüldü.

Meryem Bakırcıyan; asırlık bir çınar, güçlü kadın duruşu, bütün zorlukları göğüsleyerek sevgisini ve emeğini çocuklarına, çevresine adayarak geçirilen 89 yıl. Hayatı acılar ve sürgünlerle geçerken bir tanrıça dokunuşuyla şekillendirdiği çocukları ve aile fertleri sanki bu dünyadan değilmişçesine saf, temiz ve iyi yürekliler. Yedi çocuğunu tek başına büyütürken, ömrüne sığdırdığı tüm çileler ve sırlarla birlikte dipdiri tuttuğu hoşgörüsü, sevgisi bir gün bile bir parça eksilmemiş. Amed’den İstanbul’a, İstanbul’dan İsveç’e uzanan bir sürgün hayatın hikayesi aslında Meryem Bakırcıyan’ın hikayesi.  İşte bu Ana’mızın oğlu, yetiştirdiği yiğit Armenak Bakırcıyan zulme, haksızlığa ve sömürüye isyan ederek katıldığı TKP/ML saflarında fedakarlığı, dürüstlüğü, çalışkanlığı ve atikliğiyle öne çıkmış  ve halk arasında çok sevilmiş, adeta efsaneleşmişti. 13 Mayıs 1980’de Elazığ-Karakoçan’da halk düşmanı bir karakol komiserinin cezalandırılması eylemi sırasında katledilen Armenak yoldaşın o gün giydiği gömleği annesi Meryem ana tarafından tam 34 yıl özenle saklandı. Oğlunun kanlı gömleği ile 34 yıl geçiren Ana, tüm özlemini, hasretliğini de gömleğe yükleyerek yüreğinde taşımıştı. Ve son yolculuğuna uğurlanırken mezarında yanına konmasını istediği tek şey, oğlunun kanlı gömleği, mendili ve oğlunun mezarından getirip sakladığı bir avuç topraktı.

Meryem Ana ölmeden kısa bir süre önce Armenak yoldaş anısına yapılmakta olan belgesel çalışması için arkadaşlarımıza verdiği röportajında, “..ben önceleri karşıydım, sonra hep destekledim. Eğer bizim mücahitlerimiz zamanında mücadele etseydi, çocuklarımızın payına ölüm ve acı düşmezdi.” demişti. Ve devamında eklemişti, “…sağ olun, var olun, Armenak’ımın yoldaşları onu unutmamış.”.

Törene Türkiye’den dostları, yoldaşları, ayrıca Yaşam Ağacı ve Onur Vakfı adına çelenk gönderildi.

Partizan’ın çelenkle birlikte gönderdiği yazılı mesaj Partizan temsilcisi tarafından törende mezarı başında okundu. Mesajda; ”ölümün ve tasanın çemberinden geçmiş analar, doğan ulu günün ortasında bakın: bu topraktan güler ölüleriniz, kalkık yumrukları titrer, buğdayın üstünde bilesiniz.” denildi.

Devamla; mezarı başında Armenak yoldaşın yoldaşlarından Hasan Aksu orada bulunamayan yoldaşları adına bir konuşma yaparak Anamı’zı son yolculuğuna uğurladı. Konuşmasında; “ kızlarım, oğullarım var gelecekte, her biri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin goncası, gözlerinden gözlerinden öperim…..” Ahmed Arif’in dizelerinden alıntı yaptı. Meryem Ana’nın kendi sözleriyle; “Armenak’ın yoldaşları bir gün geleceğinizi biliyordum, artık uzun yolculuğuma hazırım.”

Ve umduğu gibi de çevresine huzurlu bir anne şefkati yayarak yolculuğuna çıktı…..

Ne yazılsa eksik kalır, cümleler yetersiz. Meğer ne çok acılar düşmüş payımıza. Bütün bu acılar da yaşamak için değil mi zaten!

Huzurla uyu Ararat’ın yürekli annesi Meryem Ana, saygıyla özlemle anacağız seni.

Partizan adına  törende yapılan açıklamanın tam metni ;

Sevgili dostlar, Arkadaşlar;

Milliyetinden ve dininden dolayı nice baskı, zülüm ve katliamla soykırıma uğramış bir ulusun geride kalan bir aile büyüğünün, bu olguların baskı ve basıncı alında yaşamak zorunda kalan, acı ve hüzünle dolu 89 yıllık bir yaşamı geride bırakarak aramızda ayrılan bir ulu çınarı uğurlamak için bir arada bulunuyoruz

Meryem ana, bu bütünlüklü sürecin zulmünü, acısını, sıkıntısını hayatta kalanlardan dinleyerek ve  sıcaklığı devam eden baskıları çocukluğundan itibaren ailece yaşayarak geçirenlerdendir. Bu yüzden kendisi ve ailesi doğup büyüdüğü topraklarda kopmak zorunda kaldı. Bilinen zulüm,  baskı, haksızlık, dışlanma  cenderesi sonucu Köylerden Diyarbakır/Ahmed’e oradan İstanbul’a, oradan da (sevgili oğullarından Armenak yoldaşımızın sosyalist düşünce ve siyasal faaliyetlerinden dolayı baskılar daha da artınca) buraya göç etmek zorunda kalmalarıyla sürgün hayatı burada 29 Temmuz 2014’te son buldu.

İnsanın doğup büyüdüğü topraklardan, anılarından, geride kalanlarından uzak sürgün hayatı yaşamak zorunda kalması kadar, sürgünde ölmesi de zordur, kolay kabullenilecek bir şey değildir biliyoruz. Bu da ayrıca bir acı verir…

Yüreklerdeki acı, üzüntü, hüzün hepimizin, bu acı ve hüzün’ünüzü paylaşıyoruz.  Burada bulunamayanların da yüreklerinin burayla birlikte  olduğunu, acınızı ve acımızı paylaştıklarını biliyoruz.

Armenak’in arkadaşları olarak, belgesel için burada Meryem ana ile görüşmemizde, bizlere diğer şeylerin yanı sıra şunu demişti: “Ben Armenak’in yoldaşlarının bir gün geleceklerini biliyordum. Onu unutmadıklarını sahiplendiklerini biliyordum. Ve siz geldiniz, sizleri gördüm artık uzun bir yolculuğa çıkabilirim” demişti. Bizleri beklemeye kilitlenircesine aradan bir ay geçmeden Meryem ana’nın vefat etmesi hepimizi derinden üzmüştür.  Ve huzurlu yolculuğu için de arkadaşları olarak yine huzurundayız sevgili Meryem ana. Ve geride kalanların da acınızı acıları görerek paylaştıklarını,  yüreklerindeki hüzünle birlikte sevgilerini yolladıklarını bilmenizi isteriz.  Üzüntü ve saygılarıyla uğurlamamızda düşünce ve kalpleriyle burada olduklarını unutmamamızı ilettiler…

Güle güle Ermeni halkının yiğit Kadını. Huzur içinde uyu. Hepimiz seni seviyoruz, saygıyla anıyoruz.

PARTİZAN

90424

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.

“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)

Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.

30. Ölümsüzlük Yılında MANUEL DEMİR/ՄԱՆՈՒԵԼ ՏԷՄԻՐ Yaşıyor! Partizanlar yaşıyor! (1)

Manuel Demir’i 30. ölümsüzlük yılında saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle Ermeni Fedailer adıyla başlattıkları ve hayatlarını Ermeni halkının davasına adadıkları, bugün ise Partizan hareketine dönüşerek devam eden mücadelede sayısız Ermeni devrimciler Hrantlar, Hayrabetler, Armenaklar, Yalımyanlar, Ozanyanlar ve Manueller’i de anıyor ve aradan yüz yıl geçmiş olsa da bu mücadelenin devam edeceğini belirtiyoruz.

TKP-ML OPK Üyesi Ünal Orhan: Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”

Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?

Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Sayfalar