Cuma Mayıs 3, 2024

Milli mutabakat hükümeti; Çetin çetin

Türk hakim sınıflarının Yenikapı buluşmasından sonra burjuvazinin yazılı ve sözlü medyasında en çok sözü edilenin AKP, CHP, MHP’nin bir araya gelmesiyle milli mutabakatın sağlandığı, yakın bir süreçte de darbe girişiminin olumsuzluklarından sıyrılmak ve düzlüğe çıkmak için milli mutabakat hükümetinin kurulacağının müjdesinin verilmesidir.

Milli mutabakat hükümeti girişimi geçmişte kurulan Milliyetçi Cephe (MC) hükümetlerini hatırlatıyor. 1970 li yılların ikinci yarısında ülkemizde işçi sınıfının geliştiği; haklarını grevlerle aradıkları, fabrikalarda üretimlerin durduğu, fabrika işgallerinin yaşandığı, devrimcilerin, sosyalistlerin sokaklara çıktığı, özgürlük türküleriyle sokaklarda yüründüğü, meydanların zapt edildiği bir süreç yaşanıyordu. Açıkçası Türk hakim sınıflarının yönetmede zorlandıkları bir süreçte hakim sınıfların parlamentodaki temsilcileri Adalet Partisi (AP), Milli Selamet Partisi (MSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) nin bir araya gelerek kurdukları Milliyetçi Cephe hükümetlerini hatırlıyoruz. Milliyetçi Cephe hükümeti işçi sınıfının örgütlülüğüne, ülkemizde gelişen devrimci mücadeleye karşı, kısacası halk muhalefetine karşı kurulmuştu. Türk hakim sınıflarının bu siyasal örgütünün görevi halkın yükselen muhalefetini boğmak, işçilerin örgütlülüğünü dağıtmak, bütün haklarını elinden alıp karın tokluğunu çalışmaya razı etmekti. Efendilerine karşı mücadeleyi yükselten devrimcileri, ilericileri, sosyalistleri katletmek, öldüremediklerini hapisanelere doldurmak birinci görevi arasındaydı. 1. MC hükümetinden sonra 2. MC hükümeti de kuruldu. Peş peşe kurulan MC hükümetleriyle halkımız yaşamak zorunda bırakıldı.

1970 li yılların ikinci yarısında kurulan MC hükümetlerinin kendilerinin besleyip eğittiği sivil faşistleri devreye sokarak sokak infazları gerçekleştirdiler. İşçi önderleri, devrimciler, ilericiler, sosyalistler katledildiler. MC hükümetleri grevleri yasakladı, işçi örgütlülüklerine saldırdı. Katliamlar gerçekleştirdiler. 1977 1 Mayıs katliamı en önemlilerindendir. Türk hakim sınıfları yaptıkları bu saldırı, işkence ve katliamları örtbas etmek, yaptıkları bu baskılara karşı halkın mücadelesini boğmak için sıkıyönetimler ilan etti. Sıkıyönetimler halkımızın mücadelesini engellemeye yetmeyince 12 Eylül 1980’de askeri bir darbeyle faşist CUNTA işi başına getirildi. Türk hakim sınıflarının sömürüsünün talan yaptığı işte tam da bu süreçtir. Yine ülkemizde tutuklamaların, gözaltıların, işkencelerin, sokak ortasında infazların, idamların tavan yaptığı da bu süreçtir.

Bugün AKP, MHP, CHP’nin bir araya gelmesiyle oluşan milli mutabakat ve sonrasında belki de kurulacak milli mutabakat hükümeti Türk hakim sınıflarının bir tercihidir. Bu Milli Mutabakat hükümeti devrimcilere, ilericilere, sosyalistlere, Kürtlere karşı bir milli hükümet olacaktır. Zaten bunun bir ipucu da HDP’nin bu Milli Mutabakatın dışında bırakılmasından da anlaşılmaktadır. Saldırının en amansızı, en acımasızı; Sur’da, Nusaybin’de, Şırnak’ta, Cizre’de… olduğu gibi Kürtlere yönelik olacaktır. Kürt Ulusal Mücadelesinin boğulması, olmuyorsa zayıflatılması için T.C.’nin tüm olanakları bu Milli Mutabakat hükümeti döneminde kullanılacaktır.

Milli Mutabakat denilerek bir araya gelen bu üç parti parlamentoda üçüncü parti durumunda olan ve genel anlamda devrimcilerin, ilericilerin, sosyalistlerin ve Kürtlerin oylarıyla parlamentoya seçilen bu partinin Milli Mütabakatın dışında bırakılması önümüzdeki süreçte bu kesimlere yönelik Milli Mutabakatın gerçekleştirildiğini ve bu kesimlere yönelik saldırıların artacağının habercisidir. Özellikle de Kürtlere yönelik katliamların artacağının habercisidir. Buna bir de AKP’nin gizli ortağı İŞİS eklenirse sürecin ne denli ağır olacağı görülecektir. Antep katliamıyla saldırıların startı verilmiştir. 12 Eylül 1980 öncesi MHP’li faşist çetelerin yerini bugün İŞİD’in İslami görünümlü çeteleri almıştır. Önümüzdeki süreçte bu durum daha da ağırlaşacaktır.

Burada bir parantez açarak değinmekte yarar var. Bugünlerde tv kanallarında arz-ı endam eyleyen cumhurun başından tutalım öteki AKP yöneticilerine kadar hepsi terör örgütlerine yeni bir eklemeyle FETÖ’yu sayarken İŞİD’i de eklemeyi unutmuyorlar. Ama burada terör örgütlerine birini daha ekliyorlar! PKK’yi. Yani Kürt Ulusal Mücadelesini veren PKK’yi İŞİD’in yanına ekliyorlar. Hadi diyelim kendilerine biat edenleri kandırıyorlar ama öbür tarafta halkımızı ve Avrupa kamuoyununu nasıl aldatacaklarını sanıyorlar. Halkımızın deyimiyle ”Allah akıl fikir versin” deyip geçelim.

İçeride Milli Mutabakat sağlayan Türk hakim sınıflarının temsilcisi üç partinin uzlaşmasının hemen sonrasında 81 ilde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi. İçeride bunlar gerçekleşirken de dışarıya yönelik yıllardır Suriye’deki duruma dahil olmak için can atan Türk hakim sınıfları bu sabah Carablus saldırısını başlattılar. Carablus’a yönelik T.C. tarafından başlatılan operasyonun amaçlarından biri buradan İŞİD’i çıkarıp yerine kendilerinin eğitip donattıkları ÖSO’yu yerleştirmek Bir diğer amacı da, ki esas amacı, Mimbiç’i İŞİD’den temizleyip Afrinle birleşmede bir adım daha atmış olan YPG’nin Fırat’ın batısından yani Mimbiç’ten çıkarılmasıdır. Ama buna tüm AB devletleri, ABD ve bir anlamda da Rusya karşı. Bu yönde YPG’ye bulaşmaması için T.C. yi uyarıyorlar.

Süreç bir iç savaşa gidiyor desek fazla abartmış olmayız. Bugünkü durum giderek daha da derinleşecektir. Buna karşın devrimcilerin, sosyalistler ve ilerici güçlerin örgütlenmelerini güçlendirmeleri, Kürt Ulusal dinamikleriyle sıkı bağlar kurarak demokratik cepheyi genişletmeleri bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Türk hakim sınıflarının saldırılarını boşa çıkarma, geriletme ve yıkma ancak geniş halk yığınlarının örgütlenmesi ve sokakları zapt etmesiyle olur. ­ 

45380

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.

“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)

Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.

30. Ölümsüzlük Yılında MANUEL DEMİR/ՄԱՆՈՒԵԼ ՏԷՄԻՐ Yaşıyor! Partizanlar yaşıyor! (1)

Manuel Demir’i 30. ölümsüzlük yılında saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle Ermeni Fedailer adıyla başlattıkları ve hayatlarını Ermeni halkının davasına adadıkları, bugün ise Partizan hareketine dönüşerek devam eden mücadelede sayısız Ermeni devrimciler Hrantlar, Hayrabetler, Armenaklar, Yalımyanlar, Ozanyanlar ve Manueller’i de anıyor ve aradan yüz yıl geçmiş olsa da bu mücadelenin devam edeceğini belirtiyoruz.

TKP-ML OPK Üyesi Ünal Orhan: Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”

Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?

Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Sayfalar