Pazar Mayıs 19, 2024

''MML Yolunda Partizan''ın Yalanları Ve Gerçekler!

''MML Yolunda Partizan'' sitesinde ''Bir Partizan Okuru'' imzasıyla ''Şiddet ve küfür dili sizin devraldığınız bir mirastır'' başlığıyla bir yazı yayınlandı. Yazının konusu; 26 Şubat 2017 tarihinden bu yana Özgür Gelecek Gazetesi'ne yönelik büro işgalleri ve Antakya'da bir Özgür Gelecek Gazetesi çalışanın dövülmesine ilişkin.

Yazı içindeki yalan ve diğer çarpıtmalara geçmeden önce yazının başlığıyla ilgili kısa bir vurgu yapmak gerekmektedir. Yazının başlığı ''Şiddet ve küfür dili sizin devraldığınız bir mirastır'' olarak atılmış. Her şeyden önce yazıyı yazan ''partizan okuru'' bu yapının ne savunduğunu, geçmiş pratiğini ve böylesi konularda tutumunu bilmediği için böyle bir başlık atarak sadece görevini yerine getirmiş bulunuyor. Bu durum karşısında, böyle bir başlık atması da normal! Yazıyı yazdıranlar yayınlamadan önce okumamış olacaklar ki, gözlerinden kaçmış!

Şunu hemen baştan vurgulayalım ki, bu yapının geçmişin de böyle bir miras yoktur. Eğer, bu okurun iddia ettiği gibi, geçmişimizde ''Şiddet ve küfür dili'' bizim ''bir miras''ımıza, bunun ortaklarından biri de sana bu yazıyı yazdıranlardır. Bizim bu mirası devralmamız için ortada da bir ''Miras'' olması gerekir ki, bizde bunu devralıp devam ettirelim. Sadece suçlamak için böyle bir başlık atanların ve attıranlar sizler, yangından mal kaçırırcasına can haviyle sağa sola saldırarak bir yere varacağınızı sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz.

Bu yapının geçmişi tertemizdir. Devrimciler arası şiddeti ilkesel olarak ret etmektedir. Bu yapı, devrimciler arasındaki çelişkileri halk arasındaki çelişkiler olarak ele almakta ve çözümünü de tartışarak, konuşarak hal edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Devrimci yapılar arası çelişkilerin çözüme kavuşturulamayan konuları ise zamana bırakmayı ve zamanla çözülmesini savunmaktadır. Şiddetin kör bir dövüş olduğunu ve devrimci yapılara zarar verdiğini her zaman savunduk, savunmaya da devam edeceğiz.

Bu yapı, devrimciler arası şiddeti ret ederek her zaman örnek bir tutum sergilemiştir. Devrimci hareketin tarihi incelendiğinde, şiddetin verdiği zararlar ortadır. Şiddet uygulayan her kim olduysa hep zararlı çıkmıştır.

Aynı tutum ve görüşümüzde ısrarlıyız. 26 Şubat'tan bu yana Özgür Gelecek Dergisi Bürolarının işgali ve son olarak bir çalışanının dövülmesi olayından sonra soğukkanlılığımızı koruyoruz. Israrla bunun yanlış olduğunu söylüyoruz/ söylemeye devam edeceğiz. Bizi, kör bir dövüşün içine çekmek isteyenlerin oyunlarına gelmeyeceğiz. 'Azdan az, çoktan çok' bizim felsefemiz olmayacak. Dövülsek de, bürolarımız işgal de edilse, savunduğumuz ilkelerde tutunmaya devam edeceğiz.

Bize saldıranları her yerde teşhir edeceğiz.

Devrimci yapılara, kurum ve partilere gidip, bize şiddet uygulayanları şikayet etmeye devam edeceğiz. Kapısını çaldığımız her kurumunda, şiddet uygulayan sizleri kınamalarını, tavır almalarını, teşhir ve tecrit etmeleri için çalışacağız. Bundan rahatsız olanlar ya yaptıklarının öz eleştirisini verir, ya da sonuçlarına katlanırlar.

Ha keza, 26 Şubat 2017 tarihinden bu yana yapılanları sürekli olarak inkar ettiniz. 'yok böyle bir şey, ispatlayın' deyip durdunuz. Sosyal medyada görevlendirilen bazı unsurların tek görevi sabah akşam bu konuda yazarak, birlerini olayları ispata çağırıp durdu. Söyledikleri tek şey 'işgal yok, dayak olmadı, bunları nereden bulup uyduruyorsunuz.' Bunu yazıp çizenler unutmayın ki,''MLM Yolunda Partizan'' sitesinde bu yazı yayınlandıktan sonra, sizin de göreviniz bitmiş oldu. Artık, 'işgal yok, dayak olmadı, bunları nereden bulup uyduruyorsunuz' deme şansınız kalmadı. Zira,''Özgür Gelecek ''çalışanı'' konuşma ve tartışma yürütme kararıyla yanına gidenlerin iradesine sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır'' denilerek şiddet olayı resmi olarak üstelenilmiştir. Yapmanız gereken, size yeni bir görev verilene kadar beklemek! Bu görev de muhtemelen, şiddeti savun olacaktır! Ağanızın gözüne girmek için, istiyorsanız şimdiden taslak yazımına başlayın!!!

Korkakça davrananlar resmi olarak üstelenemediklerini kişi imzasıyla yayınlayarak şiddetin propagandasını yapmaktadırlar. Bu sizin politik olarak ne kadar korkak olduğunuzu gösteriyor. Kişi imzasıyla yayınladığınız yazılar, sırası geldiğinde, 'bu devrimci bir sitedir, herlese açık, biri de böyle yazmış ne yapalım' diyerek zevahiri kurtarmaya çalışsanız da nafile! Bu açıklama, sizin savunduğunuz, propagandasını yaptığınız bir tutumdur ve sadece hukuki olarak altına imza atmaya cesaret etmediğiniz tipik oportünistçe bir davranışınızdır. Bugüne kadar hep böyle davrandınız.

Yazıda kullandığınız başlıklarla gerçekleri anlatmaya devam edelim:

Yazınızda; ''Yalan ve manipülasyonlarınızla gerçekleri karartamazsınız!'' ara başlığı attıktan sonra şöyle devam ediyorsunuz: ''Yakın tarihimize konu olan gelişmeler daha kapsamlı değerlendirmeyi, tavır belirlemeyi hak etmektedir. Zira kolektifimiz içerisindeki sorunların özelliği kabuk değiştirmiş, çözümü küçük burjuvazinin iktidar hırsına, aceleciliğine kurban edilmiştir. Böylelikle iki çizgi mücadelesinin zemini aşındırılmış, hizip kalkışmasıyla kanalları tıkanmış, kolektifimizin süreci ve sorunları felce uğratılmıştır'' Bunu yapan, bugün suçladığınız kesim değil bizzat siz oldunuz. Elinizdeki mevkileri kullanarak, 'tek şef'le bu yapıyı yönetmeye kalktınız. Defalarca uyarılmanıza, bu yapının ilkleri hatırlatılıp, tüzüğü uyun dendikçe, sizler tersini yaptınız. Bu yapıda büyük bir güvensizlik ve kaos yaratarak bundan yararlandınız. Bu yapıda her şeyi bilen sadece siz, gerisi aptalmış gibi davrandınız. Tüm tartışmalar belgeleriyle, delil ve ispatlarıyla önünüze kondukça, başka gerekçeler bulmakta gecikmediniz. Öyle ki, son 15-20 yıllık defterleri karıştırıp ne bulduysanız ortalığa saçtınız.

Okuyucuya sadece birkaç gelişmeyi aktararak kimin 'Yalan ve manüpilasyonlarınızla gerçekleri karar...''tığına karar vermesini istiyoruz:

Olmamış toplantıları olmuş gibi yayınlayarak, sıkıştığınızda da 'evet öyle değildi' demenize rağmen geri çekmeyen siz değil misiniz?

HBDH meselesinde, daha resmi hiçbir açıklama ve tutum belirlenmiş değilken, birilerine ısmarla yazı yazdırıp, İnternet ortamın da HBDH'nin anti -propagandasını yapmadınız mı?

HBDH meselesinde haberimiz yoktu dediğiniz halde, sonradan, aylar önce haberinizin olduğu ortaya çıkmasına rağmen, suskunluğa bürünmediniz mi? Bu konudaki sonuçlara hile katan siz değil misiniz?

Yapı içinde evrakları değiştirmediniz mi?

Bir yandan görüşüp, diğer yandan çekmecelerde sakladığınız ayrılık mektuplarını sağa sola sizler gönderdiniz mi?

Tüzüğü defalarca çiğnemediniz mi?

Tüm iradelere hile katmadınız mı?

Ayrılığınızı meşrulaştırmak ve kitleyi düşmanlaştırmak için bu seferde saldırı stratejisini ortaya koydunuz. Saflarınızda kalan kitleyi kuru ajitasyonla etrafınızda kalması için olmadık yalanlar uydurarak şiddete baş vurdunuz.

Gayet pişkin şekilde, ''Örgütsel darbeyle “tutsak” yapılamayan kolektifin çizgisinden firar edenlerle mücadelenin zemini gelinen aşamada ideolojik politik bir “düzlüğe” ulaşmıştır diyebiliyorsunuz! Suçladığınız kesimin ''biz bu yapıdan ayrıldık' diye bugüne kadar bir tek satır yazısını okumadık. Tersine sizler, 10 Ocak 2017 tarihinde yaptığınız bir açıklamayla ayrıldığınızı ilan ettiniz, eğer bir ''firar''dan söz edilecekse bunu siz yaptınız. Sorunların tartışılmasından kaçtınız. Hesap vermekten korktunuz. Sizin söyleminizle ''muhalefetin'' öyle kolay lokma olmadığını gördüğünüz anda, çok basit şekilde ''Hizip'' yaftasıyla kendinizi temize çıkartmaya çalıştınız.

Olayları karartmaya çalışarak şöyle diyorsunuz: ''Ne ki yazının konusu küçük burjuvazinin politika yapma tarzı, devrimci sosyalist basın geleneğini “sürdürme” iddiasıyla sıraladıkları yalanlar ve kararttıkları gerçekler olacaktır.'' Çok iddialı bir şekilde yaptığınız bu 'belirlemeye' bir tek örnek veremiyorsunuz. Söylediğiniz ajitasyonun dışına çıkmıyor. Sizin için kuru laf ebeliği yapmanın hiçte zor olmadığını biliyoruz. Bu konuda oldukça ustalaştığınızı uzun süredir izliyoruz. Fakat bu yetmiyor. Söylediklerinizi ispatlamanız gerekir. Şimdi size soruyoruz: Örneğin sırala.. nan yalanlar ve karar...amalar nedir? Buyurun, ortaya koyun. Hiçbir örnek veremezsiniz. Şimdiye kadar dönüp dolaşıp söylediğiniz tek şey ''işgal yok, şiddet olmadı'' söyleminiz idi. Artık bunu da sürdürme iddianız kalmadı. Yaptığınız açıklamayla ''Özgür Gelecek ''çalışanı'' konuşma ve tartışma yürütme kararıyla yanına gidenlerin iradesine sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır'' itirafınız, her şeyi açıklamaktadır. Şimdiye kadar yazdıklarımıza ek olarak okuyucu bunu da okuyarak karar versin, şöyle diyorlar: ''Bir süredir tasfiyeciliğin giydiği gömleğin yakasından içeriye dolanlar yeniden ayaklarının önüne dökülmektedir. Söylenen yalanların, manüpilasyonla inandırılmaya çalışılan senaryoların haddi hesabı yoktur. Kolektifin sorunlarını kendi hizip çıkarlarına hizmet eden bir zemine çekme de mahir davrananlar, her şeyi günlük politikanın konusu haline getirecek denli rotayı kaybetmiştir.'' şimdi, kim bu paragraftaki profile uyuyor, okuyucu karar versin.

Ve sıkılmadan,''Tasfiyeci hizbin karartmaya çalıştığı gerçekler tamda bu zeminde yaşam bulmaktadır. Yayın alanıyla yaşanan sorunlar tasfiyeci hizbin adli vaka gibi aksettirmeye çalıştığı, çarpıttığı ve yalanla süslediği gibi bir seyir izlememiştir.'' diyebiliyorsunuz.

Siz, ya ne söylediğinizi bilmiyorsunuz, ya da, yaşadığınız panikle sağa sola saldırarak, şiddet uygulayarak birilerini yola getireceğinizi sanıyorsunuz. Şu cümleler sizin ruh halinizin adeta dışa vurumudur. ''Tasfiyeci hizibin söylediğinin aksine yapmaya çalıştığımız kolektifin siyasal ve ideolojik çizgisine, örgütsel varlıgına yönelen saldırılara, ilkesel yaklaşımlar referans alınarak tavır oluşturmakla, tutum belirlenmekle sınırlıdır. Bugün de hizip kalkışmasını şiddete başvurarak bastırmak gibi kör bıçağa sarılma gafleti içerisinde değiliz. Başından itibaren söylediğimiz ve yazdığımız her şey tasfiyeci hizibin siyasal ve ideolojik karekterini açığa çıkarmaya yöneliktir. Kolektifin siyasi çizgisinin karşısına koydukları reformist çizgiye set olmaya dönük ideolojik politik mücadelemiz, yüzlerine taktıkları maskeyi indirmeye yönelik çabamız bunun kanıtı durumundadır.'' Sizin söyleminizle, eğer birileri bu yapının dışına çıkmışsa, ayrıldıkları tarihten sonra ne yaptıkları, neyle uğraştıkları ve ne savundukları artık sizi neden bu kadar ilgilendiriyor? Sizin ayrılanlarla ortak hiçbir şeyiniz kalmadıysa hala neyin peşindesiniz? Eğer ayrılanlar, Kolektifin siyasi çizgisinin karşısına koydukları reformist çizgiy..se bu konu sizi niye bu kadar ilgilendiriyor? Kendi yolunu çizenler, reformist mi olacak, ya da başka bir siyasal çizgiyle mi yollarına devam edecekler bu sizi ilgilendiren bir konu değildir artık. Siz, ayrılanlara şiddet uygulayarak, tehdit ederek mi ''reformist çizgiye set olmaya dönük ideolojik politik mücadele..'' vereceksiniz. O kadar gülünç durumdasınız ki, size sadece içimizden acımak geliyor.

Yazınızda defalarca dile getirdiğiniz ''her şeyin başı dürüstlüktür'' sözünü kime sorsanız bu yanlış bir belirlemedir demez. Sorun, defalarca bir doğruyu dile getirmek, yazmak değildir. Mesele bu doğruya ne kadar bağlı kaldığımız meselesidir. Dürüstlük konusunda tek bir örnek verelim; başından beri söylenen ''büroları işgal ettiniz, bir çalışana şiddet uyguladınız'' oldu. Siz bunu her defasında inkar ettiniz. Öyle ki, sosyal medyada özel olarak görevlendirdiğiniz bazı unsurlar, sürekli olarak senaryolar üreterek, ''yok böyle bir şey'' deyip durdular, şimdi kendiniz taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır açıklamasıyla söylediğimiz iddiayı bizzat kendiniz çürütmüş bulunuyorsunuz. Bu durum karşısın da, dürüst davranmayan sizler bunun öz-eleştirisini vermeyi düşünüyor musunuz?

Tartıştığımız konuyla '' Amed işini hayal edenler''in ne alakası var anlayamadık.! Bizim çok fazla bilgi sahibi olmadığımız bu ve benzer konularda elinizde olanları yayınlarsanız, sizinle, fikir sahibi olduğumuz konuları daha rahat tartışmış oluruz. Aynı şeyi şu ''homofobik hezeyanlarla LGBTİ’leri aşağılayanlar'' kimler, bunu da yazın da bilgilenmiş olalım!

Söyledikleriniz birbirini tutmuyor. Antakya'da şiddet uyguladığınız Özgür Gelecek çalışını yoldaşımızla ilgili diyorsunuz ki, ''.... hiç kimsenin sinkaflı küfürler karşısında sabırlı davranması, varlığımıza yönelen saldırıları sessizlikle karşılaması beklenmemelidir.'' İyi güzel de, siz, her defasın da bir yalanla karşımıza çıkıyorsunuz. Panikleme halinizle yaptığınız açıklamalar birbiriyle çelişiyor. Bu konuda sizden kim bir yazı yazsa kendince bir yalan uydurarak olayı manipüle etmektedir. Şiddet olayının yaşandığı ilk günlerde Numan unsuruna yaptırdığınız açıklamada, Özgür Gelecek Gazetesi çalışanın 'esnafa yumruk attığı, diğerlerine saldırdığı'nı, Mahmut Özkan ise: ''Son günlerde yeniden bir ÖG (Özgür Gelecek) muhabirlerine yönelik şiddet baskı vb... gibi olduğu iddiasıyla açıklamalar, pes peşe planlı ve tek merkezden idare edildiği çok açık olan ''kınamalar'' yapılmakta'' açıklamasına karşın, bu seferde tüm bunları yalayan bir şekilde, Özgür Gelecek ''çalışanı'' sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır diyorsunuz. İşte yalan, çarpıtma ve senaryo buna denir. Kamuoyu hangisine inansın?

''Hiç kimsenin ailesini ziyarete giden bir Özgür Gelecek “çalışanını” Antakya sıcağında bunaldığı için döverek cezalandırmayacağını'' biliyoruz bilmesine de, bir insanı sinkaflı konuşmasından dolayı dövmek için İstanbul'dan Antakya'ya birilerinin çağrılmasını hala anlamış değiliz! Bakın bu bile sizin olaylar karşısında yalan uydururken, düştüğünüz acizliği gösteriyor. O kadar zavallı bir durumdasınız ki, kendinizi haklı çıkartmak için çırpındıkça batıyorsunuz.

''MLM Yolunda Partizan'' ''okuru'' aba altından sopa göstermeye devam ediyor. Ve diyor ki, ''Son olarak özgürce hizip faaliyeti yürütmeyi kendilerine “hak görenler”, kolektifin değerlerine, ilkelerine sınırsızca saldıranlar karşılarına hesap soran birileri çıktığında sızlanmasınlar.'' Anlaşılan siz hala bunca yaşananlardan ders almamışsınız. Kaba kuvvet uygulayarak bir yere varacağınızı sanıyorsanız inanın yanılıyorsunuz! Tuttuğunuz yol yol değil. 

50415

Hasan Çiçek

Hasan Çiçek sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Hasan Çiçek

Emperyalistler tepişirken kitleler katlediliyor

“Kapitalizm kendi süretinde bir dünya yaratır.” Marx’ın bu sözü söylemesinin üzerinden yaklaşık 170 yıl geçti. 

Kapitalizm ekonomisiyle, siyaseti ve kültürüyle, yaşam biçimiyle, ideolojisiyle ve en önemlisi, bunların toplamı olan yıkıcılığıyla, doğayı ve onun bir parçası olanı insanı tahribatıyla,  artık insana ve doğaya ölüm sunmaktan başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Kapitalizm çürümüştür. Burjuvazinin çürümüş kokusu bütün dünyayı hızlı bir şekilde sarmaya başlamıştır.

SOYKIRIMIN ANITI VE AĞITI: Gomidas/ Komitas/ Soghomon Soghomonian

“Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo.”[1]

Yıllar boyunca, ne geçen zamanın ne de Anadolu toprağının örtebildiği katliam izleriyle dolu yollarda yürür ve kendi ölümünü beklerken, “Eğer kurtulursam gördüklerimi yazacağım. Halkımın yaşadıklarını herkes bilsin” diye düşünüyordu Rahip Krikor Balakyan. “Hatta tüm bunları gelecek kuşaklara aktarmak için yaşamalıyım. Hayatta kalmak için elimden her ne geliyorsa yapmalıyım.”

Faşist devlet terörüyle kazanılan bir “seçim” ! / Engin Gören

TC devleti ve AKP hükümeti, yine bütün eşitsizliklere rağmen 7 Haziran da genel seçime gitti ve tek başına hükümeti kuracak “miletvekili” sayısını yakalayamayınca kudurdu. Ağızlarında salyalar akıtarak tehditler savurdular. Hemen kısa sürede seçimi yenileyeceklerini söylediler ve bir süre oyalamadan sonra hükümet olarak 1 Kasımda yeniden seçime gideceklerini ilan ettiler.

Mustafa Kemal Erdoğan /Tamer Çilingir

Tayyip Erdoğan ‘‘Rabia‘‘ işaret yaparak sayıyor; ‘‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet‘‘…

Oysa…

Yüzyıldır tutmadı bu maya… Kan ve gözyaşlarıyla sulanan bu topraklarda 91 yıl önce inşa ettikleri devlet de, bayrak da, vatan da bizim değil… O tek millet dediği şey de, ne Kürtleri ne de diğer ulusları temsil ediyor.

Talat Paşa’dan Enver Paşa’dan devraldığı soykırımı bayrağını ölene kadar dalgalandıran, Hitler’e ‘örnek’ olabilecek derecede suçlu olan Mustafa Kemal’in izinden yürüyor Recep Tayyip Erdoğan.

Kavganın Töresi bu

Umudu  taze tutmak,yarınlara taşımak için doğru bir taktik hat ve bu taktik politıkayı belirleyen , ona yön veren doğru bir stratiji tesbit etmek belirleyici önemdedir.Çünkü ,bir kere stratijik siyasi hat belirlendimi ona uygun  taktik politika üretilerek hayata  geçirilmeye çalışılır. Burada yanlızca kendi  durumunu ele almak , değerlendirmek yetersiz ve yanlıştır. Aynı zamanda  karşıt güçlerin durumunu çok yönlü ele almak,değerlendirmek zorunlu ve gereklidir.

Olağanüstü Halden Olağanüstü Seçim Sonucları / Mehmet Tohumcu

7 Haziran seçimlerinden sonra şoke olan AKP ve Saray çevresi, Türkiye ve  T.Kürdistanın’da gelişen Demokrasi ve Barış havasını birçok katliamla kana bulayıp kaos ortamı yaratarak silahların ve şiddetin baskısı altında bir seçim ortamı oluşturdu. Ülke tarihinin en baskıcı, en anti demokratik seçim dönemlerinden birini geride bıraktık.

Zulmün zaferi olmaz

Kitlelerin katledildiği, polis ve askerlerce kuşatılan bir ülkenin ortasına kurulan “demokrasi” sandığından “barış” değil, katliam çıkabiliridi, nitekim aynen öyle oldu. 

Faşist diktatörlüğün en azgın bir şekilde sürdüğü hangi ülkede seçimle “diktatör” devrilmiş? Tersine, askeri darbeler dışında seçimle gelen bir sürü diktatör örneği var. En bilineni ise Nazi faşizmidir.  

Hiç yenilmeyenlerin tarihsel zaferi

Seçimlerin hemen ertesinde HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş seçim sonuçlarını; “bir zafer” olarak değerlendirdiler.

Gerçekten de bu; Demokrasi Güçlerinin kendine karşı bir kez daha-yeni bir zaferidir.

Kasım Seçimleri aynı zamanda, bir ülkenin topraklarının ne kadar istikrarlı 3 renge büründüğünün matematiksel ispatı olmuştur.

Ülkenin bir parçası çok istikrarlı HDP, bir parçası CHP ve çok büyük bir parçası yine AKP demiştir.

Özgüç Yalçın’ın kaleminden… ŞİMDİ DAĞLARDAYIM…..

Bazı anılar vardır insanın yaşamında. Bir sürü anlatıma, düzinelerce okumayı bedeldir. Bazı şeyleri daha iyi kavratır insana. Hani deriz ya kafamda bir şimşek çaktı diye. İşte öyle anlardır bahsettiğim. Benim hayatımda da oldu öyle anlar.

Seçim Günü, Seçim Sonrasına İlişkin Düşünceler:Demir Altona

Seçim sonuçları ne olursa olsun, temel sorun aynı kalacaktır: Erdoğan. Yani “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”. Erdoğan diktatörlük yolunda çok büyük mesafeler kat etti ama hala tam olarak istediği noktaya erişebilmiş değil. Buraya erişip erişemeyeceği ise muhalefetin nasıl politikalar izleyeceğine; ama her şeyden önce de HDP’nin politikalarına bağlı.

Erdoğan hedefine ulaşırsa, sonraki mücadeleler çok acılı ve uzun olacaktır.  Ama Erdoğan’ın bu gidişi engellenebilirse, bu engellemeden alınan güçle barış ve demokrasi yönünde önemli mesafeler kat edilebilir.

“Yetmez Ama Evet”: OYLAR HDP’YE!

1 Kasım “yeniden seçim”ine günler kala bütün hakim sınıf partileri ağız birliği etmişçesine halkı sandığa gitmeye çağırmaktadır. İşçi sınıfı ve halk düşmanlığı dışında başka hiçbir konuda anlaşamayan hakim sınıf partilerinin, bu konuda ortaklaşabilmeleri dikkate değerdir. Bu durum, 1 Kasım seçimi öncesinde bir yandan işçi sınıfı ve halkın dikkate değer kesiminin seçim ve sandık olgusuna yaklaşımına dair işaretken, diğer yandan da hakim sınıf partilerinin yönetememe krizinin sürdüğünü göstermektedir.

Sayfalar