Pazartesi Nisan 29, 2024

Muharrem Erbey'in suçu ne

  Geçenlerde Diyarbakır cezaevine gidip bazı dostları ziyaret ettim. Uzun yıllardır tutuklu olan Senanik Öner, Hatip Dicle, Şırnak belediye başkanı Ramazan Uysal, Muharrem Erbey ve İdil belediye başkanı Resul Sadak'la kısıtlı bir zamanda da olsa hasret giderdim. Hepsi yıllardır hapiste; hapislik adeta yaşamlarının bir parçası haline gelmiş. Kendisini meselenin tarafı olarak gören mahkemeden herhangi bir beklentileri kalmamış, hukuk ve adalet duygularını haklı olarak yitirmişler. Rehin olarak içeride tutulduklarını düşünüyorlar.
 Eskiden "dam" derlerdi hapishanelere. Dam'a düşenler bilirler; oraya düşüp de birkaç hastalık kapmadan, sakatlanmadan çıkmak mümkün değil. Soğuk duvarlar, demir kapı ve pencereler, rutubet ve havasızlık çürütür mahpusları. Yer gök betondur hapishanelerde. Hastalanmamak için bir gazete parçası dahi koyamazsınız tüm gün betonun üzerinde duran ayağınızın altına. Yeşili görebilmek için bir dal yonca dahi yetiştirmenize izin verilmez. Her şey mahpusun ruh ve beden sağlığını bozmaya göre kurulmuştur. Bu yüzdendir ki Türkiye'de hapishaneler birer morgdur. Dünyada ortalama sayı nedir bilmiyorum ama her hafta beş ölü çıkmaktadır morg tipi Türk hapishanelerinden. İnanılır gibi değil, her hafta beş ölü!
 Bu morglarda şimdi yüzlerce insan ölüm sınırında yaşam savaşı veriyor. Ölenler yüreklerinde eşlerinin, çocuklarının ve yakınlarının ateşten hasretiyle derin bir sessizliğin içinde kaybolup gidiyorlar. Kimse farkında değil bu acılı sonsuz gidişlerin.
 Cezaevinde sakatlanma tehlikesi ile karşı karşıya olan hasta tutsaklardan biri de Muharrem Erbey'dir. Her tutsağın olduğu gibi Diyarbakır cezaevinde yatan Muharrem Erbey'in de yaşamı devletin güvencesi altındadır. Gel gelelim ne Muharrem Erbey, ne de diğer hasta tutsaklar hükümetin umurundadır.
 Muharrem Erbey belinden rahatsızdır, hızla ilerleyen hastalığı nedeniyle sakatlanma riski altındadır. Cezaevinde bakım ve tedavisi de mümkün değildir. Kanuna bakılırsa tutuklama güya bir tedbirdir. Gelgelelim kanunun bu hükmü kâğıt üstünde kalmaktadır. Bitmek bilmeyen tutuklamalar muhaliflerden öç alma cezasına dönüşmüştür. Muhalifseniz ve yakanızı hâkimlere kaptırmışsanız vay halinize! Hâkimler neler yaşadığınızı umursamadan sizi keyfi olarak o morglarda tutarlar. Kimse de bu hukuksuzlukların hesabını sormaz onlardan.
 Tutukluluğu cezaya dönüşen tutsaklardan biri de Muharrem Erbey'dir. İki çocuk babası olan bu genç adam yıllardır o nemli karanlıkta tutuluyor. Peki suçu nedir Muharrem Erbey'in? Suçu düşünce adamı olmaktır. Dünyanın Ortaçağ'da kaldığını sandığı bir suçun, düşünce suçunun bedelini ödüyor yıllardır tutulduğu hapishanede.
 Fikir insanı fukaralığı çeken ve bu nedenle de bilim, teknik, edebiyat ve güzel sanatlarda çorak kalan bu coğrafyada Muharrem Erbey gibi insanlar el üstünde tutulacakken hapishanelere tıkılıyor. Çünkü egemenler düşünen insanların yaydıkları ışıktan ürküyorlar. Korkularını düşünce insanlarını hapishanelere kapatarak bastırmaya çalışıyorlar.
 Muharrem Erbey istese pek çok işbirlikçi gibi bu düzenin nimetlerinden faydalanıp konforlu bir hayat sürebilirdi. Artık eşi ve çocukları için de bir zindana dönüşen hapishanede değil saray tipi evlerde yaşayabilir ve popüler kültürün yıldızlarından biri olabilirdi. Ancak o sadece kendisi için yaşayacak kadar kör ve sağır bencilliğin pençesine düşmedi. O onurlu bir aydındı, yüreği insanlığın iyiliği ve aydınlık geleceği için çarpan ve barışçı düşünceleri dünyaca önemsenen bir düşünce adamıydı. Bu nedenledir ki konuşmacı olarak davet edildiği Belçika, İsveç, ve İngiltere parlamentolarında, Cenevre'deki B.M. binasında panel ve konferanslara katıldı, konuşmalar yaptı. Japonya'dan Amerika'ya kadar dünyanın birçok yerinden gelen STK temsilcileri ve heyetlerle görüştü, onlarla çeşitli konularda görüş alışverişinde bulundu.
İşte savcılar bu parlak düşünce adımını bu fikirsel gayretleri nedeniyle suçluyorlar,  hâkimler de onu bu fikri faaliyetleri nedeniyle hapishanede çürütüyorlar. Devlet tipi demokrasinin komikliği budur işte.
 Hani deseler ki, "Biz bu insanı düşünceleri nedeniyle hapiste tutuyoruz,"mesele kalmayacak. Bu düzen tarafından Ortaçağ karanlığında tutulduğumuz resmen tescil edilmiş olacağı için teselli bulacağız. Gelin görün ki içeride olan herkese bir damga vurulduğu gibi, Muharrem Erbey için de, "KCK'lidir,"diyorlar. Yoksa nasıl hapiste tutacaklar! Peki deliliniz var mı? Ortada delil diye bir şey yok, delilin zerresi yok. İnsanların hayatını cezaevlerinde karartmak için delile gerek duyulmuyor, çünkü hukuk işlemiyor.
 Muharrem Erbey'in suçlandığı düşünceler hiç kitap yüzü görmeyen sokaktaki birine bile söylense, o da bir öç almaya dönüşen bu tutukluluğu bir hukuk cinayeti olarak görecektir.
İşte hukuk okumuş hâkimler ve savcılar, aklı başında olup hiç kitap yüzü görmeyenlerin bile komik bulacağı sözde delillerle Muharrem Erbey'i -sağlığını tehlikeye atarak- beton yığını içinde tutmaya devam ediyorlar. O hâkimler ve savcılar bilmiyorlar ki, Muharrem Erbey ve diğer dünya aydınları onların çocuklarının mutlu geleceği için de uğraş veriyorlar. Onların çocukları için de sevdiklerinden uzakta hapishanelerde ömür tüketiyorlar.
 Muharrem Erbey her aydın gibi sadece kendi halkının değil tüm insanlığın vicdanıdır. Onun yeri hapishane değil halkın yanıdır. Onlar demir parmaklıklar arkasında kaldıkça hiçbirimiz özgür olamayız. Çünkü onları hapishanelerde tutan cendere hepimizi esaret altına almış.
Tüm hasta tutsaklar ve Muharrem Erbey biran önce serbest bırakılmalıdır. Bu, devletin yerine getirmesi gereken acil bir görevdir. Yoksa yarın çok geç olabilir.
 Muharrem Erbey ve diğer aydınların özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür. Birlikte özgürleşmek için herkese yapacak bir iş düşüyor.
alinakmahmut@hotmail.com   

93055

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar