Pazartesi Mayıs 20, 2024

Neo-liberalizm, yükselen faşizm ve radikal İslam- Derya Barış

PEGİDA'yla DAİŞ, Altın Şafak'la Taliban, Boko Haram'la El Kaide kardeştir; neo-liberalizm ise bunların ebeveynidir. Neo-liberalizmi anlamadan radikal İslam'ı ve Avrupa'daki faşizmi anlamak, Batı'daki faşizan eğilimlere bakmadan radikal İslam'ı algılayabilmek mümkün değildir.

Charlie Hebdo saldırısı, 'ama'sız ve 'fakat'sız kınanması gereken bir katliam. Hebdo'ya dair söylenecek herhangi bir söz, bu saldırının korkunçluğundan bir şey kaybettirmeyecek nitelikte. Özellikle son zamanlarda Hebdo'nun cinsiyetçi, ulusalcı ve göçmenlere karşı yaklaşımları düşünüldüğünde "Je Suis Charlie/Ben Charlie'yim" demek zorlaşırken saldırının ardından asıl okunması gereken radikal İslamın ve buna koşut olarak, biri bir diğerinin nedeni olmamak üzere, Avrupa'daki faşizm metnidir.

Charlie Hebdo'nun son zamanlardaki içeriğini, Chomsky'yi anti-Amerikancı ilan etmesi de dahil, Fransa muhalefetinin Hollande iktidarından sonra kapıldığı ulusalcı-refleksif rehavet olarak yorumlamak pek mümkün. Hebdo katliamı ardından gerçekleşen ve eli kanlı pek çok devlet başkanının da katıldığı "Teröre Lanet Yürüyüşü" Fransa'da yaşayan emek ve demokrasi güçlerince ulusalcı bulunmuş, Türkiye'deki "cumhuriyet mitingleri"yle eş değerde tutulmuştur. Peki, katliamı lanetleme biçimiyle bu katliamı yaratan temel sebebin benzerliği var mı?

Üç kişilik radikal İslamcı bir grubun gerçekleştirdiği bu katliamı tekil olarak görmek bizi pek çok hataya düşürecektir. DAİŞ, Taliban, El-Kaide ve Boko Haram kuşkusuz bu saldırının geniş çerçeveden bakıldığında görülecek fikirdaşlarıdır. Avrupa ve Amerika tarafından pompalanan neo-liberalizm balonunun patladığı en büyük deliklerden biri radikal İslamdır.

Taliban'ın, Pakistan'daki feodal beyler ve topraksızlar arasındaki çelişkilerden beslendiği ilk elden söylenebilir. Ancak mercek altında incelendiğinde, bu ne anlama gelir? Herhangi bir komplo teorisi kurmaktan imtina ederek, topraksızların tüm bu çelişkiler, İslam'ın ganimet ve savaş söylemi, finanse edilen büyük bir örgüte katılımı gayet rasyonel değerlendirilebilir. Neo-liberal güçlerce bu çelişkilerde güçlerin kendi müttefikleri aleyhine Taliban'ın finanse edilmesi, kontrollü kaos fikirlerini de akla getirmektedir. Gel gelelim, neo-liberalizmin kendi silahı yine kendini vurmuştur. Küçük bir örnek hatırlamakta yarar var: Pakistan'da güç sahibi olan Taliban, oje süren kız çocuklarının elini keseceğini söylediğinde dönemin Fransız cumhurbaşkanı Sarkozy, buna müdahale edilmesi gerektiğini, bunun alenen Batı'yı aşağılamak olduğunu belirtmiştir.

El-Kaide, dünyadaki tüm radikal İslam dendiğinde, 11 Eylül saldırısı da düşünüldüğünde akla ilk gelen örnektir. Amerika'nın Sovyetler aleyhine desteklediği bu örgüt, istenen işlevini bitirdiğinde bu sefer de Ortadoğu'da kullanılmak üzere manipüle edildi. Batılı değerlerin nefreti ve vatanperverlikle de pompalanan bu örgüt, Suriye'de El Nusra, Nijerya'da Boko Haram'ın üremesinde etkin oldu. Sadece Nijerya'da uzun zamandır süren iç savaş ortamı değil, neo-liberalizmin dünyayı sömürmesi, çevresel felaketler de göz önüne alınmalıdır, Büyük sermayeye sağlanan ucuz iş gücü, keskinleşen sınıf çelişkileri, feodal sistemin devamı, topraksız kalan köylülerin ve ucuz iş gücü olan işçilerin bu örgütlerin militanı haline gelmesi göz önüne alındığında bu örgütlerin gayet sınıfsal zeminlerde hareket ettiğini de gösteriyor.

DAİŞ ayrı ve uzun bir yazı gerektirir, Rojava'yı anlamadan DAİŞ'i anlamak mümkün değildir, DAİŞ sadece radikal İslamcı değil aynı zamanda Rojava'daki insanlık devriminin de karşı-devrimcisidir ve Türkiye'nin de büyük katkılarıyla serpilip boy atmıştır. Bu vesileyle bu da başka bir yazının işaret fişeği olsun.

Dönelim 'Batı' cephesine. Batı'da son yıllarda yükselen faşizmi görmemek, görmek istemeyenler için bile çok zor bir hal aldı. Yunanistan'daki seçimler yaklaşırken ırkçı Altın Şafak Partisi'nin yüzde 6-7 bandında oy alması, ekonomik krizlerin ve Yunanistan'daki işsizlik oranları da göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Yunanistan'da yükselen olası SYRİZA iktidarına karşı antifaşist birleşik hareket tarafından sokaklardan silinen ancak oy oranı azımsanmayacak ölçüde olan Altın Şafak, ırkçı söylemler geliştirmesi ve göçmen nefreti gibi arka planlarla Ortadoğu'nun faşizminden ayrışmakta, ancak Avrupa'nın yükselen faşizminin tipik bir örneği olmaktadır.

Almanya'da derin devlet tarafından desteklendiği bilinen PEGİDA hareketi ise, kendini sistem ve devlet karşıtı olarak tanımlamakla bilinen faşizm söylemlerinin dışına çıkıyor. PEGİDA'nın bu karşı çıkışı gençler arasındaki işsizlik, halktan alınan verginin artması ve enflasyonken, neo-Nazi söylemleriyle destekledikleri eylemlilikleri, Avrupa'da yaygın olan göçmen nefretinden nasibini almaları ve isimlerinde de belirttikleri gibi Batı'da İslam'ı engelleyecekleriyle kanıtlanan İslamofobileri faşist özelliklerinin canlı kanıtları oluyor. Ne var ki, Almanya'daki birleşik antifaşist hareket PEGİDA'nın sokaklarda olmasını bile engelliyor.

Yazının başında da belirtilen Charlie Hebdo katliamının ardından gerçekleşen 'Terörü Lanetleme Yürüyüşü'nün ardından Fransa'nın duvarlarında 'Araplara ölüm!', 'Müslümanlara ölüm!' yazılamaları görülmeye başlandı. Sokaklarda başörtülü bir kadının şiddete ve tacize maruz kaldığı doğrulandı. Sarkozy cumhurbaşkanlığında Romen göçmenlerin sınır dışı edilmesi için hazırlanan yasa tasarıları Fransa'nın yakın tarihinin yüz karası kararları.

Peki Avrupa'daki faşizmin şekillendiği göçmen ve mülteci karşıtlığı nereden şekillenmekte? PEGİDA'nın kullandığı kalıplar en güçlü ifade eden örnekler: "Göçmenler bizim mallarımızı, emeğimizi, işimizi çalmaya geldi. Onlar insan değil, hayvandan bile aşağıdalar." İlk olarak dikkate değer olarak görülen satır araları elbette ki işsizliktir, enflasyon ve vergi yüküdür; toptan bahsetmek gerekirse sınıf çelişkileridir. Bu da bize sınıfsal çelişkilerin derinleşmesinin devrime veya faşizme yol açtığını hatırlatıyor: Rojava'da devrim, Avrupa'da yükselen faşizm.

Uzun lafın kısası: PEGİDA'yla DAİŞ, Altın Şafak'la Taliban, Boko Haram'la El Kaide kardeştir; neo-liberalizm ise bunların ebeveynidir. Neo-liberalizmi anlamadan radikal İslam'ı ve Avrupa'daki faşizmi anlamak, Batı'daki faşizan eğilimlere bakmadan radikal İslam'ı algılayabilmek mümkün değildir.


67045

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Sayfalar