Cumartesi Mayıs 4, 2024

Paris ve Timsah Gözyaşları

 

Paris’te 7 Ocak günü İslamist El Kaide’ci teröristlerce mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı sonucu 12 kişi öldürüldü, 20 ye yakın insan da yaralandı.  Ardından bir matba ve marketteki insanların rehin alınmaları sonucu gerçekleştirilen operasyonla, teröristler dahil ölen insan sayısı 19 oldu. Bu gün katliamlara karşı tüm Batı dünyası Paris’te yüzbinlerin katıldığı bir mitingde bir araya geldi ve “teröre karşı birarada” görüntüsü verdi..

Avrupa ülkelerinde son yıllarda görülmeyen bu kanlı saldırıda içlerinde 80 yaşında Georges Wolinaki ve 76 yaşındaki Jean Cabut da olmak üzere birçok karikatürist, sanatçı, yazar katledildi. Fikir özgürlüğünün sonuna kadar savunulması, insan yaşamının, özellikle de aydın, yazar, sanatçı ve sivillerin korunması, teröre karşı birlikte hareket edilmesi, son derece yerinde, anlaşılır tavırdır.

Ancak bu olayda bazı noktaların altını önemle çizmek zorundayız. Bu saldırı ve katliamlar salt gerici, dinci, şeriatçı örgütlerce yapılan bir saldırı olarak değil, başkaca yönleri ve boyutlarıyla da incelenip irdelenmelidir.  

Fotoğrafa bakılınca ilk görülen şey, özellikle Afrika, Uzakdoğu ve Ortadoğu coğrafyasında dinci, tekfirci, vahhabi ve selefi grupların (ki, bunların önemli bir kısmı paralı katillerden oluşmaktadır)  buralarda kadın erkek genç yaşlı, çocuk demeden en vahşi şekillerde ve topluca insan katlettiler ve hergün katletmeye de devam ediyorlar. Ve bunu da Müslümanlık, İslamiyet adına rahatlıkla yapmaktadırlar. Ki, zaten İslam dini tam da bu yapılanlara cevaz verir. Kimilerinin günlerdir bu katilleri ve örgütleri İslamiyetle hiçbir ilgisi, ilişkisi yokmuş gibi göstermeye çalışmaları boşunadır. Bunların örneklerini Pakistan’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Nijerya vb ülkelerde bolca gördük, görüyoruz.

Tıpkı ülkemizde de Maraş, Çorum, Sivas’ta “tekbir sesleri” nidalarıyla kundaktaki bebekleri, hamile kadınları öldüren, kadınların memelerini kesip ağaçlara çocuk çiviledikleri gibi. Tıpkı 2 Temmuz 93 te Madımak Oteline sığınan aydın, yazar, çizer sanatçılarla birlikte 12 yaşındaki Koray’ı yaktıkları gibi.

Tıpkı daha geçtiğimiz aylarda Şengal’de Ezidi köylerinde, Kobane’de Kürtleri ve yine Irak’ta Türkmen yerleşim yerlerinde çoluk çocuk demeden kafa kesip, mide deşen, ciğer ve beyin yiyen tekfirci, vahhabi, selefi katillerin yaptığı katliamlar gibi.

Tıpkı yine tekfirci çetelerin Suriye’de Hama Maan Alevi Köyünde, ya da şeriatçı Boko Haram’ın Nijerya Baga’da yaptıkları katliamlar gibi..

Görülen o ki, El Kaideci katillerin Paris’teki katliamları ile, yukarıda saydığımız yerlerdeki katliamları gerçekleştirenlerin bir tek ortak özellikleri vardır.. Tümü de yaptıklarını İslam dini adına, Müslümanlık adına, ya da İslam peygamberi adına ve de cihadist bir anlayışla yapıyor.

Öte yandan olayın bir başka boyutunu da gözden ırak tutmamalıyız. Yıllar yılı başta ABD olmak üzere batılı emperyalistler, El Kaide, Taliban, El Nusra, IŞİD vb terörist, şeriatçı, selefist örgütleri, dünyanın değişik bölgelerinde kendi çıkarlarına hizmet etsinler diye kurdular. Bu örgütlere her türden eğitim, finans, lojistik ve askeri desteği de verdiler.

Ve bu emperyalistler geçtiğimiz yıllarda bizzat kendi askeri ve özel kuvvetleriyle Vietnam’da, Laos’ta,  Ortadoğu coğrafyasında, Afrika’da Ruanda, Nijer, Gine, Liberya ve Nijerya vb ülkelerde halklara karşı katliamlar gerçekleştirdiler. Esasen emperyalistlerin ve bu terörist örgütlerin yaptıkları katliamların birbirinden farkı yoktur.  

İnsanlık her durumda bu eli kanlı, gerici, insanlık dışı katliamlara imza atan terör ve teröristlerden korkmadığını göstermelidir, göstermiştir de. Paris’te ve dünyanın değişik yerlerinde milyonlarca insan bu katliamları protesto etmiştir.

Ve çok ilginçtir ki, tekfirci, vahhabi ve selefi terörist katillerin en büyük destekçilerinden “yeni Osmanlıcı” Ahmet Davutoğlu da önce Fransızca attığı tweet'te, "Fransız halkıyla teröre karşı birlik olmak için Paris'teyim" diye yazdı, ardından Paris’e gitti. Kameralar karşısında üzgünmüş gibi pozlar vermiş, daha sonra da Paris’teki yürüyüşe katılmıştır.

Oysa aynı Davutoğlu ve AKP iktidarı, Suriye’de, Irak’ta binlerce Ezidi, Kürt, Arap, Türkmen, Nusayri ve Alevi’yi katleden terör örgütlerine her türlü siyasi, mali, askeri ve lojistik desteği vermeye devam ediyorlar. Geçmiş yıllarda yaşanan Maraş, Çorum, Sivas, Madımak katliamlarına sessiz kalan, katilleri koruyan, davaları zamanaşımına uğratan, Roboski ve Gezi Ayaklanmasında yitirdiklerimizin ölümünden birinci derecede sorumlu olan da bu zihniyet ve bu iktidar sahipleridir. Böyle bir iktidarın Başbakanının Paris’teki yürüyüşe katılmakla takındığı tavır ancak “timsah gözyaşları” olarak açıklanabilir.

 

Ve insanlık bu timsah gözyaşları dökenlere kanmamalıdır, kanmayacaktır.

 

Erdal YILDIRIM

 

75064

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar