Pazartesi Mayıs 6, 2024

Parlayan herşey altın değildir -2

Bu kadınlar da nereden çıktı!

Egemen sınıfların çıkarları uğruna kurulan düzen partilerinde yöneticiler, kadrolar, bürokratik bir mekanizmanın tepesine otururlar. “Tek adam”lık tümünün ortak kesenidir. Bu “adam”lar erkek egemenliğinin doğrudan tezahürüdür. “Er’ek bir dil”, “erk-ek bir kültür ve ahlak” sistematik olarak özellikle bu mekanizma üzerinden üretilir. İktidarın “erk”te temsili proletarya partilerinde bu “adam”lar eliyle gerçekleşir. Hegemonya kurdukça erkekleşir, erkekleştikçe de kadınlara “saldırırlar”. Kadının özgürlük mücadelesinde aktifleşmesi, özneleşmesi, inisiyatif alması onları korkutur. Çünkü kadınların bu derece aktifleşmesi ve özneleşmesi sadece yönetim anlayışındaki tekçi, şefçi yaklaşımları deşifre etmez, bununla birlikte ve aynı zamanda hücrelerine gizledikleri “erkekliklerini” de açık eder. En zayıf-geri ve haksız oldukları, bu yüzden de en çok çivisine çakıldıkları konulardan biri de budur. Aynaya bakma cesaretini gösteremeyenlerin, ışık hızıyla gericileştiğini ve kadın mücadelesinin karşısında konumlanmaktan başka gidecek adreslerinin olmadığını biliyoruz. Kadın hareketi karşısındaki tutum devrimciliğin turnusoludur zira. Erkek egemenliğinin kişilikte yarattığı tahribatı tespit etmeyen, edemeyen, tamir için emek vermeyen devrimcilik, en hafif söylemle sakatlanmış demektir.

Burjuvazinin proletarya partilerinde karşılık bulan çizgisinin en çok da kadın hareketine ve çalışmasına saldırmasının, onu yaralamak istemesinin nedeni de budur. Kadın çalışması, gündemi söz konusu olduğunda daima yapılması gereken daha önemli işleri olanlar, konu açıldığında “ama kadın çalışması da önemli” deyiverenler, bu mücadeleyi savunur görünüp ardından altını boşaltmakta ve tasfiye etmeye çalışmaktadır. Bu başarılı olamadığında da kadın çalışmasında ısrarlı kadınlar hedef tahtasına konabilmektedir. Birden bire kadın çalışmasının nerede nasıl tespit edildiği bilinmeyen eksikleri masaya yatırılıp büyük büyük laflarla orada burada konuşulmaya başlanmakta ve emek vurgulu cümleler eşliğinde bir feminizme kayış hikayesi yazılmaktadır. Bir yandan emekçi vurgusunun önemi keşfedilirken bir yandan da kadın-erkek ayrımı yapıldığı çığlıkları atılır. Kadınların erk’e yönelik isyanı karşısında hemen “proletaryanın kılıcı” kuşanılır ve feminizm, anarşizm, disiplinsizlik “eleştirileri” piyasaya sürülür. Sözünü sakınmayan, tartışan devrimcilerin kadın kimliğine saldırılar eşliğinde yapılır bu. Kadın mücadelesinin özgün yanları öyle bir topa tutulur ki, adeta bir akıl tutulması… Elde ne varsa eksik, yanlış, zaaf, öz eleştiri bol kepçe servis edilir. Bilindik, kadınların gündeminden artık çıkmış, sonlanmış ne kadar tartışma, aşılmış ne kadar belirleme varsa yeniden tartışmaya açılır, piyasaya sürülür. Ne de olsa kadınlar karşısında her şey mübahtır!

Kolektif içinde veya etrafında yaşanan kadına yönelik suçlarda “prestiji korumak” adına suçlar hasıraltı edilir, kadınlara karşı suç işlemiş unsurlarla kol kola “faaliyet” yürütülmeye devam edilir. Bu da olmuyorsa fatura birilerine kesilir, olur biter! Örnekleri çoğaltmak mümkün… Ama gerek yok. Burjuvazinin iktidarını sürdürmesinde erkekliğin yeniden üretilmesi temel dayanaklardan biridir. Bu da kadınlar için koyu karanlık demektir. İşte burjuvazinin çizgisi bu karanlığa yakılan, yakılacak meşalelerden ölesiye korkar. Bu meşaleleri söndürmek için her türlü çirkinliğe başvurabilir. Kadın mücadelesi söz konusu olduğunda tam bir erkektir.

Egemen ulus tavrı, Kürt sorununda Türk!

Burjuvazinin bir çizgiye dönüşen yaklaşımlarının proletaryanın partisinde temel dayanağı iktidar kavramıdır. Gücünü ideolojik sağlamlılıktan, gelişim ve üretimden beslenen dinamizmden alamadığında, eleştiri-özeleştiriden nasiplenmediğinde elde avuçta kalan hep o kirli iktidar olur. Statüyü korumak esas dert haline geldikçe rütbelerin sihirleri de daha görünür olur. Muktedir olmanın avantajı, ideolojik çürümeyi gizlemek için araçsallaştırılır.

Proletaryanın partilerinde, onun iç yaşamında, kadın sorununda iktidarı temsil eden erkekten yana saf tutulur. Kadın mücadelesindeki bu tutum, Kürt sorununda da koordinatları belirler. Zira ikisinde de temel parametre iktidar karşısındaki konumlanıştır.

Burjuvazinin çizgisi, ulusal sorunda teorik düzlemde “en doğru”, “en radikal” çıkışları yapsa da pratik onların foyasını ortaya çıkarmakta gecikmez. Kürt halkının özgürlüğü uğruna verdiği, sayısız bedeller ödediği taleplerine “programatik görüşleri”ne uygun olmadığı, sınıfsal bir ideolojiden beslenmediği, ezilen ulusu burjuvazisinin ideolojisinden etkilendiği gerekçesiyle sırt çevirirler. En bilimsel yolu bir kez göstermişlerdir, en doğrusu oturup Kürt halkının bu gerçeği görmesini beklemektir.

Bir ulusun, halkın hak arama bilincinin, değerlerinin, dilinin, kültürünün, siyasi varlığının, temsiliyetinin vb. adım adım elde edileceğini, kazanılacağını göz ardı ederler. Bunun sonucunda Kürt sorununda ezen ulus burjuvazisinin yanında hizaya dizilirler. Kürt halkı onların değil de ulusal hareketin çağrılarına ses verdiği için bu acıları yaşamaktadır ne de olsa! Ulusal taleplerle yürüttükleri radikal mücadelenin sırası değildir, uygun an, o an değildir!

Kaypakkaya’nın 45 yıl öncesinden analiz ettiği ve içine girdiği çelişkinin bugün ulaştığı düzeyle ilişkilenmemek adına sözde ona sarılırlar. Kürt halkının gelişen direnişinden öğrenmek, bunun parçası olmak ve Kaypakkaya’nın bilimsel görüşlerini buralara taşımak yerine adeta hakem misali kavgaya tutuşanların hakkında ahkam keser, sergilenen direnişlere ömür biçme pişkinliği sergilerler. İşçi sınıfının önderliğinden, Kürtlerin proletarya ideolojisi ile kurtuluşa ereceğinden bahsederler ancak bu konuda da üzerlerine düşeni yapmaktan acizdirler.

Tıpkı kadın mücadelesi başlığında olduğu gibi Kürt sorununda alınacak her tutum devrimciliğin ayracı gibidir. Çelişkinin Misak-ı Milli sınırlarını çoktan aştığı, Ortadoğu’da dengelerin yeni baştan planlandığı düzleme eriştiği bir zamanda bu kimyasal reaksiyon çok daha hızlı gerçekleşmektedir.

Kürt sorununda güçlü olandan, iktidardan yana tavır almak tesadüfi değildir. Zira bu alan tehlikelidir ve dokunanı yakmaktadır. Kürt sorununda Türk, kadın sorununda erkek, yönetimde şefçi, otoriter, yoldaşlarına yaklaşımda bencil, üstenci, hareketin sorunları karşısında yıkıcı olmaları da kendi içinde doğaldır!

Proletaryanın çizgisi kazanacak!

Proletaryanın çizgisi bu mücadelede sabırla, ilmek ilmek örülmek zorundadır. Haklı ve doğru olanı güçlü bir şekilde savunmak ve pratiğe uygulamak proleter devrimcilerin önünde duran acil bir görevdir. Unutmamalıyız ki, yaşanan burjuvazi ile proletarya arasındaki bir savaşımdır. Her sınıf da niteliğine uygun bir pratik ve söylem içindedir. Savunduğu doğrularda ısrar etmek ve bu bağlamda tutarlı olmak, burjuvazinin çizgisiyle aramızdaki farkı iyice görünür kılacaktır, ki bu iyi bir şeydir. Proletaryanın siyasi ahlakı, dürüst, kazanıcı ve birleştirici bir duruşu zorunlu kılar.

Yığınlara gerçekleri sabırla anlatmalıyız. Yaşanan süreç, kitlelerle birlikte aşılacaktır. Kitlelere doğru bilgi verilmeli ki, dedikodunun saflarımızda ilerlemesine engel olabilelim. Zira en önemlisi her türlü tartışmada kolektifimizin değerlerinin korunmasıdır. Bugün karşımıza çıkan sorun on yıllardır varolan ve bugüne taşınan çelişkilerin toplamıdır. Bunları açığa çıkaran zemine odaklanmak, buna kafa yormak ve politika üretmek doğru olacaktır. Önemli olan doğru halkayı bulmak ve kitlelerden kopmadan bununla uğraşmaktır. Proletaryanın müfrezesi, nice badireyi, darbeyi atlatmayı başarmış ve bugüne gelmiştir. 45 yıllık zengin tarihsel yolculuk, bizlere ilham ve güç vermelidir.

Sorunlar aşılabilir, çözülebilirdir. Bunun, sınıf mücadelesinin yakıcı, güncel gündemlerinden uzaklaşarak değil tersine bu engin denize tüm varlığımızla atılarak olacağı ise tartışmasızdır. Tarih bize öğretmiştir ki, keskin laflar, yersiz program savunuculuğu, her konuda üst perdeden yapılan çıkışla, esip gürlemeler sınıf mücadelesinin gerçekliğinde test edilir, herkes bilir/bilmelidir ki parlayan her şey altın değildir.

Proletaryanın umudu, umudu büyüten, geleceğe uzanan çizgisi kazanacak ve yakına ama ileriye, güçlü adımlar atacaktır. (Bitti)

47821

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Kadro sorunu ve kadro politikası üzerine

“Örgütsüz bir halk silahsız bir orduya benzer” diyordu Mao yoldaş. Eğer bir halkın, sınıfın kendi örgütü, savaşımında ona öncülük edecek partisi yoksa hiçbir şeyi yok demektir. Zira örgütlenme ve örgüt bizim için dünyayı değiştirmek için gerekli olan araçtır. Sınıflar mücadelesinde birçok örgütlenme ve örgüt biçiminden bahsedebiliriz. Ancak proletaryanın tarih sahnesine çıkması ve kendisi için bir sınıf haline gelmeye başlamasıyla birlikte, kendisini kurtuluşa götürecek, kendi sınıf örgütünü de yaratmıştır. Proletaryanın sınıf örgütü ise komünist partidir.

İdeolojik görevlerimiz ve önemi

Toplumsal varlığımızın bir sonucu olarak ortaya çıkan düşüncelerimiz hayatımıza yön veren bir güce dönüştüğünde var olan kabul ya da ret iki seçenek olarak karşımıza çıkar. Üretim araçlarıyla olan ilişkimiz sınıfsal durumumuzu belirlerken; dünya görüşümüz veya ideolojik duruşumuz buna uygun bir şekillenme içine girer. Ancak sömürülenler cephesinde kendi için bir sınıf olmak ayrıca bir bilinçlenmeyi farkındalık sağlamayı gerektirir.

“Bir can daha çoğalacağız bu kış, gün olur devran döner ve umut yetişir”*

İbrahim Kaypakkaya, yoldaşlarıyla birlikte, partinin, ordunun ve aynı zamanda komünist gençlik örgütünün temellerini atarken tarihteki birçok benzerleri gibi “genç” bir önder sıfatı taşıyordu. Komünizm uğruna yürüttüğü mücadelede şehit düştüğünde, bu durumu değişmemişti. Nitekim kuruluşundan günümüze Proletarya Partisi’nin vermiş olduğu şehitlerin büyük çoğunluğu bu gerçekliğin “yaşatıcısı” oldular.

Tarzımız karakterimizdir! Doğru bir çalışma tarzı ortaya konmadan devrim örgütlenemez!

Birçok yoldaşımız hala kaba ve dikkatsiz bir çalışma tarzına sahiptir, meseleleri tam olarak anlama çabasında değildirler ve hatta alt kademelerdeki durumdan bütünüyle habersiz olabilirler: ama gene de çalışmaların yönetilmesinden onlar sorumludur. Bu son derece tehlikeli bir durumdur. (…) toplumdaki sınıfların bugünkü durumları hakkında gerçekten somut bir bilgi olmadan iyi bir önderlik de olamaz.” (Mao: 1992, 13.)

Giriş

İdeoloji-Politika-Örgüt

Çok sık kullanılan, fakat “ne”liklerine dair ortak fikirlerin az olduğu kavramları temel alan bir konuya giriş yapacağız. Çok geniş kapsamlı bir başlıktan bahsediyoruz. Her bir kavramı ayrıntılı inceleyip, diğerleriyle bağını koyabilmek ve aynı zamanda güncel/somut örneklerle işleyebilmek, dergimiz sayfalarını aşan bir ürünü gerektiriyor. Böyle bir çalışmayı zorunlu gördüğümüzü belirterek başlayalım.

Gelecek Sosyalizmdir!

Kapitalizm, en az 400 yıldır bu dünya üzerinde varlığını ve yaklaşık 300 yıldır da egemenliğini sürdürüyor.

Kapitalizmin dünyayı  getirdiği durum önümüzde duruyor. Her haliyle çürümüşlük ve Cehennem!

Burjuvazinin kendi istatistikleri de, kapitalizmin dünyayı uçurumun eşiğine getirdiği gerçeğinin üstünü örtemiyor.

Savaş, yoksulluk, katliam ve bunların artarak devam etmesi ve kapitalist sistem altında insanlık için ufukta herhangi bir umut ışığının görülememesi...

Katledilişinin 44.yılında komünist Önder İbrahim Kaypakkaya'yı anıyoruz!

Katledilişinin 44. yılında Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anmak için düzenleyeceğimiz geceye siz emekçileri, devrimcileri, yurtsever ve yoldaşlarımızı katılmaya çağırıyoruz.

Türkiye proletaryasının komünist önderi İbrahim Kaypakaya yoldaşın Diyarbakır işkencehanelerinde katledilişinin 44. Yılındayız. 

EL KONULAN MEZAR TAŞI İLE YIKILAN ANIT MEZAR

Bir daha mezar yıkımlarının yaşanmaması ve artık bu son istirahatgahında rahat uyuması için,Dersim'de inşa edilen Pembelik barajında suyun altında bırakılan yaşam alanları,kutsal değerler Dersim halkının özverili çalışmaları sonucu kendi mezarları ile Armenak Bakırcıyan'ın mezarının da kurtarılarak daha yüksek bir alana,Ermeni soykırımının 100.yılında inşa edilmiş,törenle açılışı yapılmıştı.Ermeni aynı zamanda devrimci olmaktan kaynaklı mezarı şimdiye kadar çeşitli defalar saldırıya uğramış,yıkımlar geçirmiştir.Ama her seferinde,düşmana inat yoldaşları ve halk sahip lenmiş tekrar inşa etmiş

Nereye ve Nasıl?

“Emperyalist burjuvazinin, işçi sınıfına yeni bir saldırı dalgası olarak 1980’lerden itibaren gündeme soktuğu neoliberal ekonomik politikalar; emperyalizmi krizlerden çıkaramadığı gibi, işçi ve emekçiler üzerinde yıkıcı (ideolojik-örgütsel) etkisi oldukça artmış ve dünyayı, adete bir emperyalist anarşi metaforu içine sokmuştur.”1

TKP/ML- GYDK

24 Aralık 1978 Maraş katliamını,19 Aralık 2000 Hapishaneler katliamını ve 28 Aralık 2011 Robiski katliamını Unutmadık/Unutturmayacağız!

TKP/ML Enternasyonal Büronun açıklaması:Tüm Kardeş Parti ve Örgütlere

Partimize bağlı Halk Ordusu TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Ordusu) gerillalarıyla faşist Türk Ordusu arasında Dersim'in Aliboğazı alanında 23 Kasım 2016 tarihinde başlayan ve 28 Kasım 2016 tarihine kadar süren çatışmada 8 yoldaşımız şehit verilmiştir.

Sayfalar