Salı Mayıs 7, 2024

Parlayan herşey altın değildir -2

Bu kadınlar da nereden çıktı!

Egemen sınıfların çıkarları uğruna kurulan düzen partilerinde yöneticiler, kadrolar, bürokratik bir mekanizmanın tepesine otururlar. “Tek adam”lık tümünün ortak kesenidir. Bu “adam”lar erkek egemenliğinin doğrudan tezahürüdür. “Er’ek bir dil”, “erk-ek bir kültür ve ahlak” sistematik olarak özellikle bu mekanizma üzerinden üretilir. İktidarın “erk”te temsili proletarya partilerinde bu “adam”lar eliyle gerçekleşir. Hegemonya kurdukça erkekleşir, erkekleştikçe de kadınlara “saldırırlar”. Kadının özgürlük mücadelesinde aktifleşmesi, özneleşmesi, inisiyatif alması onları korkutur. Çünkü kadınların bu derece aktifleşmesi ve özneleşmesi sadece yönetim anlayışındaki tekçi, şefçi yaklaşımları deşifre etmez, bununla birlikte ve aynı zamanda hücrelerine gizledikleri “erkekliklerini” de açık eder. En zayıf-geri ve haksız oldukları, bu yüzden de en çok çivisine çakıldıkları konulardan biri de budur. Aynaya bakma cesaretini gösteremeyenlerin, ışık hızıyla gericileştiğini ve kadın mücadelesinin karşısında konumlanmaktan başka gidecek adreslerinin olmadığını biliyoruz. Kadın hareketi karşısındaki tutum devrimciliğin turnusoludur zira. Erkek egemenliğinin kişilikte yarattığı tahribatı tespit etmeyen, edemeyen, tamir için emek vermeyen devrimcilik, en hafif söylemle sakatlanmış demektir.

Burjuvazinin proletarya partilerinde karşılık bulan çizgisinin en çok da kadın hareketine ve çalışmasına saldırmasının, onu yaralamak istemesinin nedeni de budur. Kadın çalışması, gündemi söz konusu olduğunda daima yapılması gereken daha önemli işleri olanlar, konu açıldığında “ama kadın çalışması da önemli” deyiverenler, bu mücadeleyi savunur görünüp ardından altını boşaltmakta ve tasfiye etmeye çalışmaktadır. Bu başarılı olamadığında da kadın çalışmasında ısrarlı kadınlar hedef tahtasına konabilmektedir. Birden bire kadın çalışmasının nerede nasıl tespit edildiği bilinmeyen eksikleri masaya yatırılıp büyük büyük laflarla orada burada konuşulmaya başlanmakta ve emek vurgulu cümleler eşliğinde bir feminizme kayış hikayesi yazılmaktadır. Bir yandan emekçi vurgusunun önemi keşfedilirken bir yandan da kadın-erkek ayrımı yapıldığı çığlıkları atılır. Kadınların erk’e yönelik isyanı karşısında hemen “proletaryanın kılıcı” kuşanılır ve feminizm, anarşizm, disiplinsizlik “eleştirileri” piyasaya sürülür. Sözünü sakınmayan, tartışan devrimcilerin kadın kimliğine saldırılar eşliğinde yapılır bu. Kadın mücadelesinin özgün yanları öyle bir topa tutulur ki, adeta bir akıl tutulması… Elde ne varsa eksik, yanlış, zaaf, öz eleştiri bol kepçe servis edilir. Bilindik, kadınların gündeminden artık çıkmış, sonlanmış ne kadar tartışma, aşılmış ne kadar belirleme varsa yeniden tartışmaya açılır, piyasaya sürülür. Ne de olsa kadınlar karşısında her şey mübahtır!

Kolektif içinde veya etrafında yaşanan kadına yönelik suçlarda “prestiji korumak” adına suçlar hasıraltı edilir, kadınlara karşı suç işlemiş unsurlarla kol kola “faaliyet” yürütülmeye devam edilir. Bu da olmuyorsa fatura birilerine kesilir, olur biter! Örnekleri çoğaltmak mümkün… Ama gerek yok. Burjuvazinin iktidarını sürdürmesinde erkekliğin yeniden üretilmesi temel dayanaklardan biridir. Bu da kadınlar için koyu karanlık demektir. İşte burjuvazinin çizgisi bu karanlığa yakılan, yakılacak meşalelerden ölesiye korkar. Bu meşaleleri söndürmek için her türlü çirkinliğe başvurabilir. Kadın mücadelesi söz konusu olduğunda tam bir erkektir.

Egemen ulus tavrı, Kürt sorununda Türk!

Burjuvazinin bir çizgiye dönüşen yaklaşımlarının proletaryanın partisinde temel dayanağı iktidar kavramıdır. Gücünü ideolojik sağlamlılıktan, gelişim ve üretimden beslenen dinamizmden alamadığında, eleştiri-özeleştiriden nasiplenmediğinde elde avuçta kalan hep o kirli iktidar olur. Statüyü korumak esas dert haline geldikçe rütbelerin sihirleri de daha görünür olur. Muktedir olmanın avantajı, ideolojik çürümeyi gizlemek için araçsallaştırılır.

Proletaryanın partilerinde, onun iç yaşamında, kadın sorununda iktidarı temsil eden erkekten yana saf tutulur. Kadın mücadelesindeki bu tutum, Kürt sorununda da koordinatları belirler. Zira ikisinde de temel parametre iktidar karşısındaki konumlanıştır.

Burjuvazinin çizgisi, ulusal sorunda teorik düzlemde “en doğru”, “en radikal” çıkışları yapsa da pratik onların foyasını ortaya çıkarmakta gecikmez. Kürt halkının özgürlüğü uğruna verdiği, sayısız bedeller ödediği taleplerine “programatik görüşleri”ne uygun olmadığı, sınıfsal bir ideolojiden beslenmediği, ezilen ulusu burjuvazisinin ideolojisinden etkilendiği gerekçesiyle sırt çevirirler. En bilimsel yolu bir kez göstermişlerdir, en doğrusu oturup Kürt halkının bu gerçeği görmesini beklemektir.

Bir ulusun, halkın hak arama bilincinin, değerlerinin, dilinin, kültürünün, siyasi varlığının, temsiliyetinin vb. adım adım elde edileceğini, kazanılacağını göz ardı ederler. Bunun sonucunda Kürt sorununda ezen ulus burjuvazisinin yanında hizaya dizilirler. Kürt halkı onların değil de ulusal hareketin çağrılarına ses verdiği için bu acıları yaşamaktadır ne de olsa! Ulusal taleplerle yürüttükleri radikal mücadelenin sırası değildir, uygun an, o an değildir!

Kaypakkaya’nın 45 yıl öncesinden analiz ettiği ve içine girdiği çelişkinin bugün ulaştığı düzeyle ilişkilenmemek adına sözde ona sarılırlar. Kürt halkının gelişen direnişinden öğrenmek, bunun parçası olmak ve Kaypakkaya’nın bilimsel görüşlerini buralara taşımak yerine adeta hakem misali kavgaya tutuşanların hakkında ahkam keser, sergilenen direnişlere ömür biçme pişkinliği sergilerler. İşçi sınıfının önderliğinden, Kürtlerin proletarya ideolojisi ile kurtuluşa ereceğinden bahsederler ancak bu konuda da üzerlerine düşeni yapmaktan acizdirler.

Tıpkı kadın mücadelesi başlığında olduğu gibi Kürt sorununda alınacak her tutum devrimciliğin ayracı gibidir. Çelişkinin Misak-ı Milli sınırlarını çoktan aştığı, Ortadoğu’da dengelerin yeni baştan planlandığı düzleme eriştiği bir zamanda bu kimyasal reaksiyon çok daha hızlı gerçekleşmektedir.

Kürt sorununda güçlü olandan, iktidardan yana tavır almak tesadüfi değildir. Zira bu alan tehlikelidir ve dokunanı yakmaktadır. Kürt sorununda Türk, kadın sorununda erkek, yönetimde şefçi, otoriter, yoldaşlarına yaklaşımda bencil, üstenci, hareketin sorunları karşısında yıkıcı olmaları da kendi içinde doğaldır!

Proletaryanın çizgisi kazanacak!

Proletaryanın çizgisi bu mücadelede sabırla, ilmek ilmek örülmek zorundadır. Haklı ve doğru olanı güçlü bir şekilde savunmak ve pratiğe uygulamak proleter devrimcilerin önünde duran acil bir görevdir. Unutmamalıyız ki, yaşanan burjuvazi ile proletarya arasındaki bir savaşımdır. Her sınıf da niteliğine uygun bir pratik ve söylem içindedir. Savunduğu doğrularda ısrar etmek ve bu bağlamda tutarlı olmak, burjuvazinin çizgisiyle aramızdaki farkı iyice görünür kılacaktır, ki bu iyi bir şeydir. Proletaryanın siyasi ahlakı, dürüst, kazanıcı ve birleştirici bir duruşu zorunlu kılar.

Yığınlara gerçekleri sabırla anlatmalıyız. Yaşanan süreç, kitlelerle birlikte aşılacaktır. Kitlelere doğru bilgi verilmeli ki, dedikodunun saflarımızda ilerlemesine engel olabilelim. Zira en önemlisi her türlü tartışmada kolektifimizin değerlerinin korunmasıdır. Bugün karşımıza çıkan sorun on yıllardır varolan ve bugüne taşınan çelişkilerin toplamıdır. Bunları açığa çıkaran zemine odaklanmak, buna kafa yormak ve politika üretmek doğru olacaktır. Önemli olan doğru halkayı bulmak ve kitlelerden kopmadan bununla uğraşmaktır. Proletaryanın müfrezesi, nice badireyi, darbeyi atlatmayı başarmış ve bugüne gelmiştir. 45 yıllık zengin tarihsel yolculuk, bizlere ilham ve güç vermelidir.

Sorunlar aşılabilir, çözülebilirdir. Bunun, sınıf mücadelesinin yakıcı, güncel gündemlerinden uzaklaşarak değil tersine bu engin denize tüm varlığımızla atılarak olacağı ise tartışmasızdır. Tarih bize öğretmiştir ki, keskin laflar, yersiz program savunuculuğu, her konuda üst perdeden yapılan çıkışla, esip gürlemeler sınıf mücadelesinin gerçekliğinde test edilir, herkes bilir/bilmelidir ki parlayan her şey altın değildir.

Proletaryanın umudu, umudu büyüten, geleceğe uzanan çizgisi kazanacak ve yakına ama ileriye, güçlü adımlar atacaktır. (Bitti)

47826

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Öğrenmeyi öğrenmek...

Nerede ve nasıl bir (işçi-semt-kadın-gençlik-gerilla-dkö-basın-enternasyonal) faaliyet yürütülecekse onun görev ve sorumluluklarını layıkıyla ve hakkıyla yerine getirilmesi için gerekli olan bilgileri elde etmeye başlayarak işe başlamalıyız. Rastgele bir biçimde “Nerede-ne iş olursa”, “her işi yaparım” gibi amatör tarzda bir anlayış ve yaklaşımla işler yapılamaz.  “Her işi yaparım” iddiası elbette devrimin sorumluluklarına ve görevlerine yaklaşım açısından önemlidir, ama sadece ilk adım olarak...

Aliboğazı direnişinin ortaya çıkardığı görevler

Aliboğazı direnişi halk ordusunun savaş tarihinde ayırt edici önemli bir yer tutmaktadır. ALİBOĞAZ direnişi Seyfi Batar yoldaşların düşmanla uzun süreli çatışmaya girerek kahramanca çatışmalarıyla yarattıkları Amed-Piran (Dicle) direnişine eklenen yeni bir direniş ve savaş halkası denilebilir.

Naim Efendi'nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları

HDP İstanbul milletvekili Garo Paylan'ın Anayasa görüşmelerinin yapıldığı sırada söz alarak Meclis kürsüsünden yaptığı konuşma AKP-CHP-MHP'lilerce oluşturulan Milliyetçi Cephe tarafından lince dönüştürüldü. Tarihin en düşük, itibarsız ve onursuz milletvekilleri olarak anılacak olan bu bayların işi Saray'a biat etmek ile ellerini oylamalarda indirip kaldırmaktan başka hiçbir şey olmamıştır. Garo Paylan'ın ''1913-23 yıllarında Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yahudiler kaybedildi. Büyük katliam ve soykırımlarla bu topraklardan sürüldüler ya mübadelelere uğradılar.

Faşizme Ve Tek Adam Diktatörlüğüne HAYIR!

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kitlelere yaşatılanlar, tam da burjuvaziye özgü despotizmin, işçi ve emekçileri ise aşağılanmanın trajedisidir.

Çeşitli milliyetlerden Türkiye ve Kürdistan halkları, son 93 yıllık tarihin içinde bunlara tanıklık etti ve yaşadı. “tek vatan - tek millet - tek bayrak - tek din, tek devlet” ırkçı-faşist-dinci politikaların cenderesi içine alındı. Salt, burjuvazi sömürüsünü rahat yapsın, palazlansın ve içinde eşitlik, özgürlük ve demokrasinin olmadığı diktatörlüğünü sağlamlaştırsın diyedir.

Tutsak Partizan Halil Şahin’in kaleminden: “Anda bizim cephedeki durum ve zayıflıklarımız”

Hiçbir vakit tam karanlık değil gece

Kendimde denemişim ben

Kulak ver dinle

Her acının sonunda açık bir pencere

vardır

Aydınlık bir pencere

Hayal edilemeyecek bir şey vardır

Yerine getirilecek bir istek

Doyurulacak açlık

Cömert bir yürek

Uzanmış açık bir el

Canlı canlı bakan gözler vardır

Bir yaşam vardır yaşam

Bölüşülmeye hazır

-Paul Elvand-

Bir Varmış Bir Yokmuş

Masal gibi başlayan destan gibi biten hikâyelerden ne kaldı zaman içinde bize. Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran. Homer İzmir de okuyor dizelerini amfiden. Aşil topuğundan vurulmasa ne olurdu? Helen Afrika Coğrafyasında yavuklusuyla yan yana yatsa da Truva’dan dehşet bir ceng kaldı bize. Tanrılar ve Tanrıçalar sevişiyor ırmak kenarlarında, Titanlar ne tarafa yana. Brahma Hintli dizimin kenarında günah çıkarsa, Çinli savaş ağalarının günahını hangi surları aşamaz? Yaşıyoruz işte Hallaç dan beri derimiz yüzüle yüzüle, destan ve hikayelerle uyutula uyutula.

TKP/ML - TİKKO Rojava Komutanlığı: “Onlar devrimimizin kızıl kurşunları olacaklardır!”

Devrim ve Komünizm Şehitlerini Anma Haftası’na ilişkin bir açıklama yapan Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO)’na bağlı Rojava Komutanlığı “Onlar kavgamızın sönmeyen meşalesi, devrimimizin kızıl neferleri olarak mücadelemizde yaşayacaklardır” dedi.

Rojava’dan bir Partizan “Aliboğazı-Rojava-Gentari direnişi bir uzlaşmazlık felsefesidir!”

Halk ordusu savaşçıları kısa süreli aralıklarla iki farklı alanda farklı iki ayrı direniş mevzisi olan Aliboğazı ve Rojava topraklarında büyük bir kahramanlık örneği sergilediler. Birincisi Aliboğazı ikincisi ise DAİŞ çetelerine karşı direnip savaşarak, düşmana darbe vurup mevzilerini korudular.

TKP/ML Enternasyonal Büro YUNANİSTAN KOMÜNİST PARTİSİ/MARKSİST-LENİNİST ÖNDERLERİNDEN GRİGORİ KONSTANTİNEPOLİ YOLDAŞI KAYBETMENİN ACISINI YAŞIYORUZ

YKP/ML'nin önder kadrolarından, partimiz TKP/ML'nin onur üyesi Grigori yoldaşı 23 Ocak 2017 tarihinde kaybettiğimizi öğrenmiş bulunuyoruz. Başta kardeş partimiz YKP/ML olmak üzere tüm Yunanistan halkına baş sağlığı mesajımızı gönderiyoruz.

TKP/ML Kadın Komitesi “Umudun öyküsünü yazıp özgürlüğü fethedenlere sözümüz…”

Ocak ayının devrim ve komünizm şehitlerini anma haftasına dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Umutsuzluğu umuda çeviren yoldaşlarımıza söz veriyoruz ki; faşist ablukayı, sömürü düzenini, cinsiyetçiliği, şovenizmi paramparça etmeden, düşmanı yere sermeden durmak yok!” dedi.

Doğru komutanlık

Her sınıf ideolojik anlayışına, amaçlarına ve hedeflerine göre sürece-dışına müdahale eder, yön verip şekillendirmeye biçimlendirip örgütlemeye çalışır. Sınıf bilinçli proleterler demokratik halk devrimi amacına uygun bir şekilde bilgi ve becerileriyle, emek ve çabalarıyla, örgütlü güçleriyle sürece müdahale eder. Küçük burjuva devrimcileri ise yetki ve mevkileriyle müdahale eder. Birincisi devrimcidir. Değiştirip-dönüştüren, devrimcileştirip-örgütleyen, düzeltip-düzenleyendir. İkincisi ise statükocudur, bürokrattır. Var olanı tekrar ederek, yaşatarak, devam ettirendir.

Sayfalar