Cuma Nisan 26, 2024

ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

İnsanın karşısındakinin acısı önünde ne edeceğini, ne diyeceğini bilemeyip lâl kaldığı zamanlar vardır… Yüreğinizin sancısı canınızı yakar, nerenizin yandığını kestiremezsiniz. Her türlü teselli sözcüğü anlamsızlaşır; dualar, ağıtlar ipinden kopmuş balonlar gibi havada seyreder nafile… “Adalet/hak/hukuk”a dair kelamlar karikatüre dönüşür, gülmek düşmez aklınıza.

Otuz dört ananın gözlerine bak(ama)mak böyle bir duygu. İstekleri öyle yalın, öyle kırılgan ki oysa… Irak’a “kaçağa gitmiş” oğullarının, katırlarıyla birlikte dönüş yolunda, Şırnak’ın Qileban ilçesi Roboskî mevkiinin Irak sınırından içeri uzanan dağlarında, gözleri önünde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait jetlerce bombalandığını bilmemizi istiyorlar yalnızca. O ışıl ışıl bakışlı, güzelim çocukların bedenlerine ait parçaların yine katır sırtında Roboskî ve Beju köylerine taşındığını… Onlar bu felaketin henüz bilincine varmamış, canlarının başucunda feryat ederken üstlerinden Türk jetlerinin alçak uçuş yaptığını…

 Ve bu katliamın “neden” olduğunu birilerinin kendilerine anlatmasını istiyorlar… “Yanlışlık olmuş, pardon”; “Biz onları PKK’lı sandıydık”; “Zaten kaçakçıymışlar”; “Alın şu yazmaları… Ayrıca da helalinden yüzyirmişer bin lira… Arzu ederseniz bir miktar koruculuk kadrosu da tahsis edelim size!” hoyratlığı yüreklerini soğutmak bir yana, daha da, daha da cırmalıyor…

Gözlerinde kapanmaz bir uçurum, uzatıyorlar o dünya güzeli çocukların sevecenlikle çerçevelenmiş fotoğraflarını gözlerinize… Kalem gibi incecik, saçlarını yatırmış, afili bakışlı otuzdört delikanlı. Onlu, yirmili yaşların pervasızlığıyla, aldırmazlığıyla gülmüşler objektife. Biri askeri üniformalı! Taş çatlasa onbeşindeki bir başkasının anasına “Ne kadar güzelmiş oğlun,” dediğimde duyulur duyulmaz bir sesle yanıtlıyor beni: “Güzel”. Belki Türkçesinin yetmezliği; ama bence oğluna “di’li geçmiş zaman”ı yakıştıramayışından… Yakışmıyor, gerçekten; hiçbirine yakışmıyor…

Bejulular, Roboskîliler ve bütün Anadolu Kürtleri, soğuk bir Aralık gecesi sabaha karşı yedikleri bu apansız baskının, yaşatıldıkları katliamlar zincirinin bu en taze, en akılalmaz halkasının anlamını kavramaya çalışadursunlar; onlara bu zulmü yaşatanların kılının kıpırdamadığı besbelli. Diyarbakır’dan Roboskî’ye her birinde ayrı ayrı durdurulup kimliklerimizin alındığı, birinde ise (ne hikmetse Konya Savcılığı’nın izniyle) üstlerimizin arandığı on kontrol noktasındaki askerlerin, komutanların gözlerinde en ufak bir mahcubiyet emaresi bul bulabilirsen… Roboskî/Uludere onlar nezdinde “Bölücü terör örgütü yandaşları”nın olay çıkarmak için istismar ettikleri bir bahane daha, yalnızca. Katliamın birinci yıldönümünde Roboskîlilerin, Bejuluların acılarını paylaşmak, içine düştükleri yalıtılmışlık uçurumunda ellerini tutup bir nebze olsun içlerini ısıtabilmek için yanlarına koşan BDP’lilere, kitle örgütleri temsilcilerine, devrimcilere, sosyalistlere, feministlere “potansiyel suçlu” muamelesi çekerken ne denli eminler kendilerinden… Mustafa Muğlalı’nın, atalarına layık olmak için çırpınan torunları…

Ya başbakan? Bombardıman sıcağında katliamı gerçekleştiren komutanları tebrik eden… ne zaman Uludere lâfı açılsa “niye teröre kurban gitmiş şehitlerimizden bahsetmiyorsunuz?” diye diklenen… “Para verdik, eşlerimizi ziyarete gönderdik, daha ne istiyorsunuz?” sakilliğine sarılan… katliamla ilgili bir özrü “hele dava sonuçlansın hele”ye öteleyen; Roboskîlilere aba altından “öyle ucu bucağı belli olmayan örgütlerin oyununa gelmeyin” sopasını gösteren…

AKP’liler bugünlerde “devlet olmanın dayanılmaz ağırlığı”na kaptırdılar kendilerini. İktidarı ele geçiren mazlumun “zalim”e metamorfozunda son perdeye ulaştık. Yıkım kelebeği kozasını deldi, kanatlarını açtı.

Türkiye’de “devlet olma hâli”nin kimi kaideleri vardır, bilinir… Ezilenler/sömürülenler karşısında ceberut olursun, bir. İnkârcı-asimilasyonist olursun, iki. Muhaliflerini baskıyla susturur, susmayanları tepelersin, üç. “Hep haklı, hep hakkı yenmiş”i oynarsın, dört. Biz ölümlülerin aklının eremeyeceği, bilmemizin akıl sır ermez zararlara yol açacağı bir takım hikmet”ler doğrultusunda hareket ediyormuş gibi davranırsın, beş… Bu “kalıp”ları dolduran, bu ülkede “devlet” olmayı hak etmiş demektir; Osmanlı’dan T.C.’ne uzanan kallavî bir “raison d’état” geleneğinin elinden alır “ustalık” belgesini. Nice acemi yamak, devlet kapısında böyle terbiye olmuş, biz naçiz reayayı idare etme ber’atını kazanmıştır. Artık sıra AKP’de…

* * *

Roboskî’nin karanfili kanıyor. Nafile “adalet” nutukları atarak durduramayız o kanı. O anaların dinmek bilmeyen yürek sancılarını “hesabını soracağız” sloganlarıyla söndüremeyiz.

Bu acı belki gerçekten de bir mahkemede sonlanır. Yargıç ve savcı kürsüsünde Roboskîlilerin yer aldığı, sanık sandalyesinde ise asker ya da sivil, katliam emrini verenlerin, uygulayanların, onları alkışlayanların, olayı saptırmaya, zamana yayarak sündürmeye çalışanların, suskun kalanların… oturduğu bir “ezilen halklar mahkemesi”nde.

Böyle bir mahkemenin verdiği hüküm ne olursa olsun, “halkların kardeşliği” adını verdiğimiz şey, ancak ondan sonra hayata geçebilecektir.

 

30 Aralık 2012 16:31:48, Ankara.

108663

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Sibel Özbudun

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Sayfalar