Perşembe Mayıs 2, 2024

Rojava'da 40 gün -1.bölüm

En son Yerevan'dan görüştüğümüzde "bizim Rojava'daki durumumuzu görmek için muhakkak gel her şey burada çok güzel, Parti teşkilatımızın Rojava'da saygınlığı ve halk tarafından sempatisi var" demişti. “Sen yeter ki gel, istediğin yerde seni karşılarım" dedikten sonra Ağustos ayında "muhakkak geleceğim" demiştik ve sözleştik. Zamansız, hiç beklemediğim bir anda çalan telefonumdan gelen haber ile yıkılmıştık. “Acı haber tez gelir” dedikleri gibi Nubar Ozanyan'ın şahadet haberi, sınırları aşarak ulaştı, Ağustos ayında görüşebilme, hasret giderebilme ortamı artık olmazken, cenazesini görme, toprağa verilirken yanında olma, son görevlerimi yerine getirmek, yaşarken vermiş olduğum "muhakkak geleceğim" sözünü yerine getirmem gerekiyordu.

Hiç bilmediğimiz bir coğrafya, diline, kültürüne, yaşam tarzına tamamen yabancı olduğumuz koşullar altında seyahatin kolay olmayacağını önceden tahmin edebiliyorduk. Öyle ki hava sıcaklığının 50-60 dereceye vardığına ilk defa tanık oluyoruz. Zorlanıyoruz. IKBY'nin referandum kararı almadan önceki durumu, Kürdistan illerinde hemen iki başlı bir yönetim olduğunu görebiliyoruz. Hewler ile Süleymaniye Kürt yöneticileri arasında paylaşılmış durumunda, Hewler (Erbil)'de caddeler, reklam panoları KDP lideri Barzani'nin resimleri ile süslenirken, Süleymaniye'de KYB başkanı Talabani'nin posterleri dikkat çekiyor. Kimse kimsenin bölgesine müdahale etmiyor.

Hewal Orhan, "Nubar Ozanyan"

Rojava'ya varıncaya kadar, geçtiğimiz bütün coğrafyada Nubar Ozanyan'ın bıraktığı izlere rastlıyoruz. Tanık oluyoruz. Her kim ile konuşursak "böyle bir şey imkansız" diyor. Medyada çıkan "şahadet" haberine inanmak istemiyor. Bizim Nubar Ozanyan olarak bildiğimiz, Başur, Bakur Rojava'da herkes tarafından "Heval Orhan" olarak anılmaktadır. Bu isimleri kendisine yakıştırma ve yaşatmasının derin anlamı ile ağırlığı bulunmaktadır. 30 yıllık Ermeni Fedai geleneğinin simgesi haline gelen Antranik Ozanyan adının yaşatılması ile Kaypakkaya geleneğinin bugünkü sürdürücüsü olan Armenak Bakırcıyan (Orhan Bakır)ların mücadelelerinin devamı olarak adlarını kullanmış ve yaşatmıştır.

Medya Savunma Alanları'nda, yaşayan gerillalar ilk defa "Orhan Heval" ile tanıştıklarında, Parti Karargahı'nın temellerini alınteri ve emek harcayarak bizzat "Heval Orhan" tarafından atıldığını anlatıyorlar. "Gösterişten uzak, konuşmayan, iş yapan, bir dakika bile boş durmadan çalışıp bir şeyler yaratmanın çabası içerisinde olduğunu, kalan boş vakitlerinde sıcaklara aldırmadan spor yaparak savaşa hazır halde olması gerektiğini, yaşantısı ile anlatmaya çalışıyordu" diyorlar.

Televizyonlarda, kitaplarda duymakta olduğumuz gerilla yaşantısının bizzat içerisinde bulunuyoruz. Medya savunma alanlarındayız. Gerillalar ile karşılaşmanın heyecanını yaşıyoruz. Gerilla yaşantısına tanık oluyoruz. Gerilla savaşını savunan, bunun için mücadele eden Kaypakkaya geleneğinin bugünkü durumunu göz önünde bulundurduğumuzda henüz çok yol katetmemiz gerektiğini, bunun için çok çaba göstermek gerektiğini anlıyoruz. Her an tepemizde gezen keşif uçakları, İHA'nın istihbarat çalışmalarına karşı gerillaların ustaca karşı koyuşları, savaşın en gelişmiş teknolojilerine karşı medya savunma alanlarında, bunları boşa çıkardıklarına tanık oluyoruz.

Pasaportun, kimliğin, ev kirası, kredi borçları, gaz, su, elektrik faturası ödemelerinin hükümsüz olduğu insanın sistemden koparak özgürleştiği, gerillaların güvencesi altında bulunuyoruz. İnternet devrimciliği, facebooksuz bir yaşam, geyik sohbetlerinin olmayacağı yeni ortama adapte olmaya çalışırken, güvenlik gerekçesiyle tüm telefonlar toplanıyor. Bir anlık zaafiyet, noktanın tespiti ile herkesin F-16'lar ile imha olmasına neden olacağından kararlara saygı duyuyoruz. Devrimciliğin sözle değil ateşten gömlek olduğunu, film şeridi gibi geçen öz yaşantımızda devrimcilik yapmak ile devrimcilik oynamak arasında derin farkların olduğunu yaşıyoruz.

Rojava Devrimi'nin ateşi Ortadoğu'yu sararken, dünyada çok büyük yankı uyandırmış, sempati ile karşılanmış, dünyanın her köşesinden devrimciler, anti faşistler, anarşistler akın akın Rojava'ya gitmektedirler. Medya savunma alanlarında İngiliz, Fransız, Alman, Belçikalı, Yunan, İspanyol, Afrikalı her ulustan, her inançtan devrimciye rastlamak mümkün oldu. Tüm bu insanları burada buluşturan, kaynaştıran, omuz omuza savaşa götüren, hatta bazılarının şehit düştüğü Rojava devrimi yani Kürt özgürlük mücadelesi olmuştur. İçlerinde sadece biz Kürtçe bilmiyorduk dersem abartılı sayılmaz. Enternasyonal Tabur'da her savaşçı, gelmeden önce ülkesinde asgari düzeyde Kürtçe eğitimi almış dil sorununu çözmüş olduğunu görüyoruz. Bu bile Rojava Devrimi'nin ne kadar etkili olduğunun göstergesi oluyor. Komutanından gerillasına, misafirinden gazetecisine her kim olursa olsun, hep beraber oturuyoruz. Hep beraber kalkıyoruz. Gerillalardan bazıları görev gereği başka alanlara gönderiliyor. Gidip de geri dönmemek var, yaralanmak veya şehit düşme olabilir. Bunun için tek sıraya geçip vedalaşıyoruz. Serkeftin (Başarılar) ile uğurluyoruz. Devrimci ahlak ve kültürün, sevgi ile saygının yoldaş olmanın bütün güzelliklerine tanık oluyoruz. Medya savunma alanlarında günde 3 kere yemek yeme imkanı buluyoruz. Üstelik sıcak yemek için bütün imkanlar gerillalar tarafından sağlanmış. Kahvaltılıklar çevre köylerden karşılanıyor. Herkes yuvarlak bir masanın etrafında toplanmış bir parça ekmeği paylaşıyoruz. Siyasal gelişmeleri, günün 24 saat açık olan tv'lerden anında öğrenebilme imkanına sahibiz. Para ilişkilerinde alışverişten uzak, geçen 40 günde yaşam tarzı komün şeklinde oluyor. Paranın rengi ile alışverişi unutuyoruz.

"Sütüm sana helal olsun"

Enternasyonal devrimcilerden Michel ile bir ara sohbeti ilerletirken, benim üzerimde çok etkili olan, kararlı duruşu olmuştur. Onu buralara getiren, bunca zorluklara göğüs germenin, bu istek ve arzunun kaynağını soruyorum. Tek kerede IŞİD çetelerine karşı mücadele diye cevapladı. Sosyal hayatta ne işle uğraştığını, mesleğini sorunca, devrimcilik diye cevap verdi. Nerede devrim varsa orada olacağını söyledi. Buraya gelmeden önce Kürtçesini geliştirdiğini, kendisini çok rahat ifade ettiğini görüyoruz. En önemlisi gelirken annesine ve kardeşine haber verdiğini, babasına haber vermediğini, annesinden helallik aldığını, çetelere karşı mücadele edeceğini, izin istediğini "oğlum yolun açık olsun, sütümü sana helal ediyorum" dediğini anlattı.

Rojava'da çetelere karşı savaşta şahadete ulaşan Nubar Ozanyan'ın cenazesine ulaşmak, törene katılmak, son görevi yerine getirmek için sabırsızlanıyoruz.

Cenazenin günü ile tarihi belli olduğu için, orada olamamak, bir ömür boyu benim için unutulamayacak ızdırabdan başka bir şey değildi. Kürt siyasal güçlerinin kendi aralarındaki çelişkilerin toplumun, bölgenin her karış toprağına yansıdığını bunun için işimizin zor olduğunu görüyoruz. Bulunduğumuz Başur topraklarından, Rojava'ya cenaze törenine gitmede, Rojava'ya KDP yönetiminin, M. Barzani'nin uygulamış olduğu ekonomik, siyasi ve askeri ambargonun bütün kirli yönlerine tanık oluyoruz. Tüm bu uygulamaların arkasındaki siyasi güç elbette ki Türkiye'yedir. Erdoğan'dır.

Başur'dan, Rojava'ya yani Kürdistan topraklarında Barzani'nin kendinden olmayan YPG, PKK gerillalarına karşı Türk devleti destekli bitmek tükenmek bilmeyen operasyonlara, saldırılara, pusu atmalara tanık oluyoruz. Bütün amaç ve gayesi Kürtlerin tek başına liderliğine soyunan Barzani’nin, en büyük rakip olarak Ortadoğu’da kök salmış, siyasal güç olan PKK'yı düşman olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Cellatlara yaranabilmek, kendi kardeşine kurşun sıkan, tutuklayan, hatta daha ileri giderek, celladının gözüne girebilmek için tutukladığı Kürt yurtseverlerini Türkiye'ye teslim edecek kadar pervazsızlaşan Barzani aşiret kliğinin, teşhir olmuş yüzüne Kürt coğrafyasında tanık oluyoruz.

Gerillaların sabır inat, çatışmalara imkan vermeyen çabaları sayesinde Rojava'ya ulaşıyoruz. Gerillaların coğrafyada bir karınca gibi çalışmalarına, her bir karış toprakta, kazanılmış her değerin, bedelinin uzun emek, kan ve can pahasına olduğunu görüyoruz. Gerillalara teşekkür etmeyi borç bilirken, KDP'li Peşmergeleri bize çektirdikleri ızdıraptan dolayı lanetliyorum.

(Devam Edecek) 

46527

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar