Pazartesi Mayıs 13, 2024

Şarjörüne ideoloji doldurmak…

Halkın savaşçısı olmak görevi salt askeri görev ve sorumluluklarla sınırlanamaz. Savaşın teorisini-taktiğini-tekniğini anlamak bunları sürecin gerçekliğine uygun olarak uygulamak önemlidir. Savaşın yasalarını kural ve ilkelerini öğrenmeye ve uygulamaya çalışmaktır asıl olan. Bugün her zamandan daha fazla savaş konuları ve sorunları üzerinde yoğunlaşmak, derinleşmek, pratikleştirmek ihtiyacı ve görevi sınıf bilinçli proleterlerin önünde durmaktadır.

Silahın şarjörüne ideoloji doldurulmadığında yani silaha demokratik halk devriminin politik amaç ve görevleri yön vermediğinde, ihmal edilip unutulduğunda, bilincin zayıflaması durumunda salt askeri bakış açısının bir örneği olan “sadece silahımı tanırım” anlayış ve yaklaşımı gelişir ki; bu tehlikeli olduğu kadar aynı zamanda yıkıcıdır. Bu öylem ilk duyulduğunda reformizmin, pasifizmin ortalıkta dolaştığı, keskin sol söylemlerin havalarda uçuştuğu süreçlerde kulağa hoş ve masum gelebilir. Ancak bu ve buna benzer söylem ve anlayışların gelişip güçlenmesi durumunda devrimin amacından, halkın değişim ihtiyaçlarından ne kadar kopulup uzaklaşılacağı iyi bilinmelidir.

Bizler sadece savaşmak için savaşmayız. Savaş kadar politika, silah kadar halka ilgi ve duyarlılık da sorumluluk ve görevlerimiz dahilindedir. Silah ve insanlarla uğraşmayan devrimcilik eksik, güdük ve tamamlanmamış bir devrimciliktir. Savaş kadar politika, politika kadar savaş, insan kadar silah, silah kadar insanlar devrimcilerin ilgi odağı ve vazgeçilmez gündem maddesi olmalıdır. Halkının ve savaşçılarının bilincini yükseltmeyen, aydınlatıp devrime yakınlaştırıp özneleştirmeyen bir komutanın savaş bilinci eksiktir. Keza siyasi komiserinin ilgi odağında ve gündeminin merkezinde düşmanı imha etmek yoksa politik bilincinde eksiklik ve yıkıcılık var demektir.

Çok zaman çeşitli hayal ve beklentilerle savaş alanına katılıp görevinin sadece düşmanı imha ettiğini düşünen ve bunun pratiği dışında hiçbir konu ve sorunla ilgilenmeyen, hiçbir politik göreve ilgi duymayanların süreç içinde kırılma ve gerileme yaşadıklarına defalarca tanık olunmuştur.

Bizler devrimci savaşçılarız. Salt savaşçı değiliz. Şarjörüne sadece mermi dolduranların, şarjörü boşalınca silahın işlevsizleştiğini, görevinin bittiğini düşünen anlayışın sahipleri değiliz. Şarjörüne ideoloji doldurmasını bilen ve başaranlar savaşın ve direnişin sonsuz ve sınırsız olduğunu bilir. Ve bu bilinçle yaşamını düzenler ve örgütler. Bulunduğu alan içinde yer aldığı komiteyi bu bilince göre eğitip şekillendirir ve yoldaşlarını bu kavrayışla hareket ettirir.

Emeğiyle çalışan, yaşayan, sömürülen her kesimden, cinsten ve bölgeden insanlar devrimcilerin örgütlemesi gereken eser sahipleri olarak düşünülmelidir. Keza düşmanı imha edecek ve edebilecek her türlü silah devrimcilerin ilgi alanında ve duyarlılık konusu içinde olmalıdır. Kalemle mermiyi, birlikte ele alan bazı dönemlerde birinin öne çıkması, öncelik haline gelmesi durumunda bile diğerinden asla vazgeçmeyen, vazgeçmemesi gereken bir mücadele anlayışı ve pratiği esas alındığında başarı ve zafer daha yakın olur.

Büyük bir heyecan ve istekle savaş ve gerilla alanlarına katılım sağlayan yoldaşlar görevlerinin sadece savaşmak olacağını düşünerek hareket ederler. Oysa silah kadar kazma-kürek-balyoz ve çekiç tutup kullanılması gerektiğini bilememe hali şevksizliği ve ilgisizliği getirebilir. Mermi kadar yaşama ve savaşmaya ait her şey savaşın birer nesnesidir. İlgi ve duyarlılık nesneleridir. Mevzi kazmaktan, tünel açmaktan, ekmek yapmaktan silah dipçiği onarmaya kadar bütün görevler savaşın içinde ve yanındadır. Düşmanı izlemek, gözetlemek, takip etmek kadar yoldaşını gözlemlemek, anlamak, tanımak, devrimcileştirmek de bir o kadar görev alanı içindedir.

Kullanılmaz diye düşünülen silahtan, düşmanı imha edecek silahı yaratmak… Ölmüş bitmiş denilen kişiliklerden, kahraman kişilikler çıkartmak… Korkak olandan cesur, zavallı olandan güçlü olana çaresiz olandan çözümleyici olana doğru dönüşümü gerçekleştirmek… En bitik yerde bile kaya parçalarına tutunarak kök salmak, azim ve iradeyle yaşam ve savaşma gücü vererek engel tanımaz kişilikler yaratmak… Devrimin, halkın hizmetkarı olmak… Yapılması gerekenler bunlardır. Savaşı ve insanı örgütlemeyi önce düşüncede kazananlar başarının militanı olur. Düşüncede, yöntem ve ölçülerde kazanıcı ve geliştirici çizgi yaratmak, esas olan bunu başarmaktır. İnsanı güçlü silahı işlevli ve etkili yapan devirmci ideolojidir. Bundandır ki şarjörüne ideoloji dolduranlar savaş ve direnişin zafer militanı olur. 

38560

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

Sayfalar