Pazar Mayıs 12, 2024

Şarjörüne ideoloji doldurmak…

Halkın savaşçısı olmak görevi salt askeri görev ve sorumluluklarla sınırlanamaz. Savaşın teorisini-taktiğini-tekniğini anlamak bunları sürecin gerçekliğine uygun olarak uygulamak önemlidir. Savaşın yasalarını kural ve ilkelerini öğrenmeye ve uygulamaya çalışmaktır asıl olan. Bugün her zamandan daha fazla savaş konuları ve sorunları üzerinde yoğunlaşmak, derinleşmek, pratikleştirmek ihtiyacı ve görevi sınıf bilinçli proleterlerin önünde durmaktadır.

Silahın şarjörüne ideoloji doldurulmadığında yani silaha demokratik halk devriminin politik amaç ve görevleri yön vermediğinde, ihmal edilip unutulduğunda, bilincin zayıflaması durumunda salt askeri bakış açısının bir örneği olan “sadece silahımı tanırım” anlayış ve yaklaşımı gelişir ki; bu tehlikeli olduğu kadar aynı zamanda yıkıcıdır. Bu öylem ilk duyulduğunda reformizmin, pasifizmin ortalıkta dolaştığı, keskin sol söylemlerin havalarda uçuştuğu süreçlerde kulağa hoş ve masum gelebilir. Ancak bu ve buna benzer söylem ve anlayışların gelişip güçlenmesi durumunda devrimin amacından, halkın değişim ihtiyaçlarından ne kadar kopulup uzaklaşılacağı iyi bilinmelidir.

Bizler sadece savaşmak için savaşmayız. Savaş kadar politika, silah kadar halka ilgi ve duyarlılık da sorumluluk ve görevlerimiz dahilindedir. Silah ve insanlarla uğraşmayan devrimcilik eksik, güdük ve tamamlanmamış bir devrimciliktir. Savaş kadar politika, politika kadar savaş, insan kadar silah, silah kadar insanlar devrimcilerin ilgi odağı ve vazgeçilmez gündem maddesi olmalıdır. Halkının ve savaşçılarının bilincini yükseltmeyen, aydınlatıp devrime yakınlaştırıp özneleştirmeyen bir komutanın savaş bilinci eksiktir. Keza siyasi komiserinin ilgi odağında ve gündeminin merkezinde düşmanı imha etmek yoksa politik bilincinde eksiklik ve yıkıcılık var demektir.

Çok zaman çeşitli hayal ve beklentilerle savaş alanına katılıp görevinin sadece düşmanı imha ettiğini düşünen ve bunun pratiği dışında hiçbir konu ve sorunla ilgilenmeyen, hiçbir politik göreve ilgi duymayanların süreç içinde kırılma ve gerileme yaşadıklarına defalarca tanık olunmuştur.

Bizler devrimci savaşçılarız. Salt savaşçı değiliz. Şarjörüne sadece mermi dolduranların, şarjörü boşalınca silahın işlevsizleştiğini, görevinin bittiğini düşünen anlayışın sahipleri değiliz. Şarjörüne ideoloji doldurmasını bilen ve başaranlar savaşın ve direnişin sonsuz ve sınırsız olduğunu bilir. Ve bu bilinçle yaşamını düzenler ve örgütler. Bulunduğu alan içinde yer aldığı komiteyi bu bilince göre eğitip şekillendirir ve yoldaşlarını bu kavrayışla hareket ettirir.

Emeğiyle çalışan, yaşayan, sömürülen her kesimden, cinsten ve bölgeden insanlar devrimcilerin örgütlemesi gereken eser sahipleri olarak düşünülmelidir. Keza düşmanı imha edecek ve edebilecek her türlü silah devrimcilerin ilgi alanında ve duyarlılık konusu içinde olmalıdır. Kalemle mermiyi, birlikte ele alan bazı dönemlerde birinin öne çıkması, öncelik haline gelmesi durumunda bile diğerinden asla vazgeçmeyen, vazgeçmemesi gereken bir mücadele anlayışı ve pratiği esas alındığında başarı ve zafer daha yakın olur.

Büyük bir heyecan ve istekle savaş ve gerilla alanlarına katılım sağlayan yoldaşlar görevlerinin sadece savaşmak olacağını düşünerek hareket ederler. Oysa silah kadar kazma-kürek-balyoz ve çekiç tutup kullanılması gerektiğini bilememe hali şevksizliği ve ilgisizliği getirebilir. Mermi kadar yaşama ve savaşmaya ait her şey savaşın birer nesnesidir. İlgi ve duyarlılık nesneleridir. Mevzi kazmaktan, tünel açmaktan, ekmek yapmaktan silah dipçiği onarmaya kadar bütün görevler savaşın içinde ve yanındadır. Düşmanı izlemek, gözetlemek, takip etmek kadar yoldaşını gözlemlemek, anlamak, tanımak, devrimcileştirmek de bir o kadar görev alanı içindedir.

Kullanılmaz diye düşünülen silahtan, düşmanı imha edecek silahı yaratmak… Ölmüş bitmiş denilen kişiliklerden, kahraman kişilikler çıkartmak… Korkak olandan cesur, zavallı olandan güçlü olana çaresiz olandan çözümleyici olana doğru dönüşümü gerçekleştirmek… En bitik yerde bile kaya parçalarına tutunarak kök salmak, azim ve iradeyle yaşam ve savaşma gücü vererek engel tanımaz kişilikler yaratmak… Devrimin, halkın hizmetkarı olmak… Yapılması gerekenler bunlardır. Savaşı ve insanı örgütlemeyi önce düşüncede kazananlar başarının militanı olur. Düşüncede, yöntem ve ölçülerde kazanıcı ve geliştirici çizgi yaratmak, esas olan bunu başarmaktır. İnsanı güçlü silahı işlevli ve etkili yapan devirmci ideolojidir. Bundandır ki şarjörüne ideoloji dolduranlar savaş ve direnişin zafer militanı olur. 

38554

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar