Cuma Mayıs 3, 2024

“Seçme ve Seçilme En Temel İnsan Hakkıdır, Haydi Mülteciler Seçime”; dediler ve!

Yarın 10 Aralık.

1948’den bu yana etkinlikler düzenlenen “Dünya İnsan Hakları Günü”.

“Mültecilerin seçme hakları var artık. Seçme ve seçilme en temel insan hakkıdır” diyerek harıl harıl çalışan kurumlardan bir kısmı; yarın da Suriye’ye yerleştirilen savunma silahlarına karşı protestolar gerçekleştirecekler!(Bu kurumların adını burada belirtmek, yaptıkları iyi şeylere göz kapamakla eş olacağı için; böyle geçelim).

“Mülteci” dedikleri insanların ağırlıklı bir bölümü, Kürtçe ve Arapça; iki dili birden konuşuyorlar. Yani kim oldukları belli; kimliksiz bir insan topluluğu değiller!!! Biz yokuz ama bunların arasında! Biz Türkiye topraklarındaki katliamlardan, ölüm haberlerinden, tutuklananlardan…nefes alabilip de etrafımıza bakamadık bir türlü.

Bunlara göz mü kapatmalıydık-kapatmalıyız! ASLA! Ama…..

Yabancılar Meclisi, 1971’den bu yana Almanya’nın yüzlerce kentinde-kasabasında; vatandaşlık alamamış insanlar için oluşturulmuş bir “politik taleplerini iletme” aracı. İşlevini görebilmiş-görememiş; ayrı birşey. Ama kuruluş amaçlarından; bizzat yabancılar tarafından uzaklaştırıldığını, kolay yolların tercih edildiğini söylemek pek yanlış olmaz.(Sadece belediyelerin verdiği bütçeyi kullanmak, politik gelişmeleri takip edip bunlara ilişkin düşünce iletme ısrarını yakalayamamak vb.sıralanabilir. “Camiciler”in bu Meclisler’de ağırlıklı yeri kaplamayı başardıkları gerçeğine göz atılırsa, daha bir çok şey söylenebilir. Ki bu ayrı bir yazı konusu olur…)

Yabancılar Meclisi Seçimleri vardı 29 Kasım’da Almanya’nın Hessen Eyaleti’nde. (Ha kısa bir not; “Göçmenler, Göçmenler..” diye anılsak da, bir sürü buna ait proje-kurum ismi duysak da, resmi istatistiklerde; çocuklarımızdan-gençlerimize kadar adımız “yabancı” olarak geçiyor. Ve bunun değiştirilmeyeceği sık sık beyan ediliyor. Zaten ‘bu değişsin’ diye bir talep de yok ortada!). Mültecilerin ilk giriş yaptıkları “iltica kampları” buralarda da olduğu için ve son aylarda yoğun bir giriş gerçekleştiği için; seçmen oranı neredeyse iki katına çıktı. Yani 2010’da yapılan seçimlerde 490.000 kayıtlı seçmen varken, bu sayı yaklaşık 620.000’e ulaştı bu yıl. Binlercesi geldikleri gibi uçaklara istiflenip, geri gönderilmelerine rağmen!!!

Binlerce Euoro bu seçimlerin giderleri için ayırıldı. Gazeteler, televizyonlar, radyolar günlerce “mülteciler seçime” reklamları yaptılar. ONLARIN TEK KELİME BİLE ALMANCA BİLMEDİKLERİNİ BİLDİKLERİ HALDE! Gelecek yıl yapılacak olan yerel seçimlerin de reklamları yapılmış oldu bu arada. Her parti bu seçimleri destekledi. Basın açıklamalarında bulundu ve “biz gelenlerin dostuyuz” mesajları verildi. Tam da Noel dönemi. Her şey toz pembeydi.

Hessen Eyaleti Yabancılar Meclisi’nin bir çok il ve kasabada korunabildiği tek eyalet. Diğer eyaletlerdeki şehirlerin çoğunda “Auslaenderbeirat” ismiyle anılmıyor artık bu Meclis. Ya “Integrations-Migrationsbeirat” diye anılıyor, ya da başka benzeri isimlerle. Sebep? Seçimlere katılım neredeyse hiç denecek düzeylere düşmüş.

Peki bunca reklam sonrası Hessen’de neler oldu?

Frankfurt gibi 178.825 seçmen kaydı bulunan bir şehirde, 10.628 kişi oy vermeye gitti.

Darmstadt’ta; 24.146 seçmenden, 1.086 kişi oy vermeye gitti.

Kassel’de 25.448 seçmenden, 1.621 kişi oy vermeye gitti.

Wiesbaden’de; 46.695 seçmenden, 2.335 kişi oy vermeye gitti.

Yani tüm reklamlar duyan zihinlere yerleşti; yaklaşık %6’lık bir seçime katılım gerçekliği bizleri rahatsız bile etmedi. Tabi resmi olarak bu işi sürdürenleri, bu işin 1971’den beri bir iş olarak sürdüğünü bilenleri, bu işten ekmek yiyenleri; “sonraki seçimler ne olacak”ın sancısı tuttu şimdiden.

O; “seçme hakkı insan hakkıdır” diyen kurumlar, mültecilerle basında boy gösterenler de, seçim sonuçlarını ağızlarına almadılar. Yarın da buna ait hiç bir konuşma yapmayacaklar.

Peki biz?

Türkiye’ye “Mülteciler” için verilmesi gereken ödenek onaylandı. Yani oralardan, buralara insanların akın etmesine kısa vadeli bir sünger çekildi.

İsveç’e kadar varan yeni “İltica Yasaları” düzenlemelerini duyuruyor medya. Yığınla yasa resmileştirildi.

Almanya’da vatandaşlığı olmayanların “Şartlı Tahliye” misali; belirli şartları yerine getirmedikleri takdirde, Türkiye’ye “tahliye” edilmeleri resmileştirildi.

Yaklaşık bir10 yıldır hizmet olarak sunulan, okuma-yazma ve dil kurslarına; gönüllü çalışanlar organize edildi. Ama “başarısız” olanların uzun vadedeki “tahliyeleri” için yasalar hazır duruyor.

“Gana’mı yoksa başka bir Afrika ülkesi mi “İltica Merkezi” olarak kurulsun?” tartışmaları, gayet hümanist; hiç kimsenin itiraz edemeyeceği biçimde sürdürülüyor. Kesin karar ufukta görünüyor.

Engin Erkiner’in, “Fransa’da seçim, Avrupa’da ırkçı sağ” başlıklı yazısında belirttiği gibi; “Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin ve Kürtlerin …seçimlere ilgisi hangi düzeydedir, diye sorarsanız; ne siz sorun ne ben söyleyeyim”.

Bulunduğumuz ülkelerdeki gelişmelere gözlerimizi kapatırsak, yarın olabileceklere bırakalım karşı gelebilmeyi; kendimizi koruyacak, haklarımızı omuzomuza savunabilecek topluluklar olarak sokaklara çıkmamız bile imkansızlaşacak. Çünkü toplu olarak sokaklara çıkan her  baş, ayrı bir “sosyalizasyon-hukuk” kuralı içerisinde muamele görmekte. Yani bu anlamda bir “ortak payda” içerisinde değiliz hepimiz. Hepimiz ayrı statülerdeyiz!

Hiç birşey için geç değil. Belki belli bir yaş kuşağının bütün bunları takip etmesi mümkün değil; hatta imkansız. Ama bu konuda bilenler var, yazanlar var; “sınıf mücadelesinin dışındalar” diye damgaladıklarımız var. Belli başlı vakıflarda İnsan Hakları Mücadeleleri’nde sesini asla kesmeyenler var. Yazanlar-söyleyenler var.

En azından yeni nesli bu havuza bırakabilmeliyiz. Bilgilenebilmelerine, aktarabilmelerine yol sunabiliriz. Bizim gibi konuşup-söyleyip-yazmalarını istemeden; yeni bir ufuk keşfetme yolculuğuna teşvik edebiliriz.

Kısacası bizler; bulunduğumuz ülkelerdeki en temel insani hakkımızın “Seçme ve Seçilme Hakkı”mızın peşinde dahi olamamışız. Ve bunun kamuoyuna nasıl ışıltılı sunulabildiği günlere gelmişiz-geldik. Bizi ilgilendirmese de; kamuoyunun başka türlü bilgilendirildiği günlere geldik. Ve bizim, bu bilgilendirişten-bilgilenişten haberimiz yok! Duymak-göstermek istediklerimizi; duymanın-göstermenin peşindeyiz. Bu da olmalı, ama ya diğer ayağı?

Çok zor günlerden geçiyoruz ve daha da zor günler gelecek. Daha fazla geç kalmamalıyız…

Nasıl 2002’de yürürlüğe giren “129 a-b” Yasaları’na inanmakta zorlandıysak; bu yasalara da inanamıyoruz. Başımıza gelmedikçe inanamıyoruz.

Biraz “mizah-abartı” olacak ama, belli mi olur; BELKİ DE BİZ SÜRGÜNLER, BİR ON YIL İÇİNDE KENDİMİZİ GANA’DA BULACAĞIZ.

63241

Ganime Gûlmez

Ganime Gülmez sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Ganime Gûlmez

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar