Pazar Mayıs 19, 2024

Sınıf mücadelesinde önderlik sorunu

Mevcut tarihsel süreçte dünya çapında sömürenler/sömürülenler, ezenler/ezilenler, yönetenler/yönetilenler arasındaki çelişkiler çözülmediği gibi giderek daha üst boyutlara tırmanıyor. Bu durum sadece geri kalmış ülkelerde değil, aynı zamanda uluslararası finans kapitalin ve onları temsil eden iktidarların egemen olduğu ülkelerde de kendisini hissettiriyor. Emperyalist ülkelerde de sistemin ürettiği sorunlara -düzen içi- müdahale edemiyorlar. Bunun sonucu oluşan ekonomik ve sosyal kriz varlığını devam ettiriyor. Giderek siyasal krizi de beraberinde getiriyor. Emperyalist ülkeler de artık eskisi gibi yönetilemiyor. Bunun sonucu oluşan sorunların külfeti emekçi sınıflara mal ediliyor. Sömürülen ve ezilen sınıflar daha yoksullaşıyorlar. Elde edilen sosyal haklar giderek lağvediliyor. Uluslararası bu durum en gelişmiş emperyalist-kapitalist ülkelerde bile sınıf çelişkilerini doruğa çıkarmış durumda. Böylece devrimin objektif koşulları daha olgunlaşmıştır.

Ama bu objektif koşullara müdahale edecek olan subjektif koşullar aynı olgunlukta değildir. Subjektif koşullar -veya subjektif durum- ezilen sınıfların sömürüye, baskıya, zulme karşı örgütlendirilmesi, egemen düzene karşı iktidar perspektifiyle sevk ve idare edilmesi, alt ve üst yapısıyla düzene karşı devrim perspektifiyle harekete geçirilmesidir. Kısacası emekçi sınıfların proleter ve devrimci yapılar tarafından hissedilir boyutlarda örgütlendirilmesidir. Ve önderlik edilmesidir.

Emperyalist-kapitalist ülkelerde objektif durum giderek gelişirken, subjektif durum geridir. Bundan dolayı sürece bilinçli bir örgütsel müdahale edilemiyor. Elbetteki bu durum görelidir. Sistemin çelişkilerinin derinleşmesi ve ezilen sınıfların, kitlelerin artan sömürü ve baskı karşısında geçirdikleri deney ve tecrübe subjektif koşulları daha olgunlaştıracaktır. Örgütlenme zemini daha güçlenecektir. Ama proletaryanın güzergahında hareket eden yapılar kendi iç konumlarını sağlamlaştırarak pratikte, kendilerine yüklenen sürece devrim perspektifiyle müdahale etme misyonunu oynamalıdırlar. Subjektif koşullar böyle olgunlaşacaktır.

Bu durum emperyalizme bağımlı ülkeler açısında da geçerlidir...

Önderlik Sorunu...

Emperyalizmin güdümünde olan yarı-sömürge -az sayıdaki sömürge- ülkelerde devrimin objektif koşulları daha elverişlidir. Nitekim 20. yüzyılda subjektif şartların yerine getirilmesiyle sınıf bilinçli proletarya önderliğinde -ve küçük-burjuva, ulusal burjuva önderliğinde- olan devrimler Rusya ve bu gibi ülkelerde gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar daha sonra geriye dönüşler olup iktidarlar kaybedilmişse de, bulunduğumuz tarihsel aşamada devrimin objektif koşulları daha olgunlaşmıştır. Görüldüğü gibi devrimin objektif ve subjektif koşullarındaki uyumsuzluk -bazı ülkeler dışında- bağımlı ülkelerde de oluşmuştur.

Bu durum bizim ülkemiz somutunda da geçerlidir. Ülkemizin sınıf bilinçli proletarya partisi inşa olduğu MLM hattında ısrar etmiş, saldırılara karşı direnmiş, egemen sınıflara karşı verdiği mücadeleyle darbeler vurmuş ve sınıf mücadelesine önderlik misyonunu savunmuştur. Öznel güç olarak nesnel koşulların dayattığı önderlik rolünde ısrar etmiştir. Bazı süreçlerde daha ileri adımlar atmış, bazı dönemler geride kalmıştır.

Proletarya partisi her şeyde olduğu gibi, kendi geçekliğine de objektif olmalıdır ki, oluşan sorunlarını görebilsin ve üstesinden gelebilsin. Ancak böylesi bir parti kendisine engel teşkil eden sorunları halledebilir, önünü açabilir ve yeraldığı güzegahta yoluna devam edebilir. Dolayısıyla kendi gerçekliğine karşı objektif olan Proletarya partisi daha güçlenerek çıkar. Aksi takdirde önü tıkanır. Bunun sonucu günümüz koşullarında böylesi bir durumla karşı karşıya kalan öncü müfreze, bu sorunların üstesinden gelecektir.

Son dönemlerdeki gelişmeler sonucu yaşanılan önderlik sorunu ve yapı içinde oluşan boşluk küçük burjuva kökenli tasfiyeci ve hizipçi eğilimin öne çıkmasına zemin yaratmıştır. Bunun sonucu benmerkezci mantaliteyle hareket bu kesim, parti çizgisinden ve parti geleneğinden kopuk hareket etme girişiminde bulunmuştur. Öyle ki demokratik-merkeziyetçilik ilkesi ihlal edilmiştir. Bu yoldaşlar ideolojik olarak gerilemişlerdir. Yer aldıkları partinin ilkeleri doğrultusunda hareket etmemişlerdir. Yılların birikimiyle ideolojik yapılarında oluşan küçük burjuva zaaflara karşı direnç gösterememişlerdir. Bunun sonucu hizipçi ve tasfiyeci hatta kayarak böylesi bir ruh haliyle hareket etmişlerdir. Öyleki önceden alınan kararlar ve üstlenilen görevler yerine getirilmeyip, kararlaştırılan ve yeralınan alanlardan geri çekilmek, üstlenilen görevleri terketmek, oluşan ittifaklardan çıkmak, kazanılan mevzileri terketmek gibi bir ruh haletiyle böylesi girişimlerde bulunmuşlardır. Açıktır ki, bu kabul edilemez. Nitekim parti ilkeleri doğrultusunda sorun parti içinde gündeme getirilmiştir. Ancak sorun onlar tarafından yapı dışına yansıtılmıştır.

Bu duruma parti içinde, parti hukukuna ve işleyişine göre müdahale edilmelidir. Sorunu yapı dışına taşımak ve ayrı hareket etmek iki çizgi mücadelesinden kopuk tasfiyeci zeminde hareket etmektir. Bu durum görülmeli ve sorunlara yapının kendi içinde el atılmalıdır. Böylece yapının iradesinin gündeminde ele alınan sorunların üstesinden gelinecektir. Yanlışlar mahkum edilerek partinin önü açılacaktır. Böylece parti iradesince yeniden dizayn edilen hareket önderlik sorunu ve diğer sorunlarının üstesinden gelecektir.

Parti Çizgisi Tasfiyeciliğin Panzehiridir...

İktidar mücadelesini önüne koyan bir parti kararla ve inatla bu doğrultuda mücadelesini yürütmelidir. Bu da parti programını pratiğe yansıtmasıyla mümkündür. Bu doğrultuda belirlenen stratejik hatta ısrar edilmeli ve taktik politikalar üretilmelidir. Nasıl ki, taktik politikalardan kopuk salt stratejiyle hedefe ulaşılamazsa; stratejiden kopuk taktiklerle de devrim hedefine ulaşılamaz. Bunun için bu minvalde parti çizgisinde ısrar edilmelidir. İdeolojik olarak yapı durmadan motive edilmelidir. Parti, mücadelesine kumanda eden çizgiyle ne kadar kendisini donatırsa, olası yanlışlara karşı daha dirayetli olur. Tasfiyeciliğin, hizipçiliğin, benmerkezciliğin, liberalizmin ve tüm yanlışların panzehiri parti çizgisidir.

Elbetteki bu lafla olmamalı. Tasfiyeci girişimde bulunanlar partinin lafzını yapmışlar, pratikte ise parti çizgisinden kopuk hareket etmişlerdir. Nitekim içinde bulunduğumuz stratejik-savunma, taktik-saldırı aşamasında partinin görevi gerilla savaşını girdiği alanda yoğunlaştırmak ve oraya tutunarak yeni alanlara taşımaktır. Böylece mücadele alanlarını daha genişletmektir. Böylece vur-kaç taktiğiyle oynak-esnek bir savaş olan gerilla savaşını geliştirmek ve sistemleştirmektir. Partinin merkezi görevi budur. Diğer mücadele biçimleri bu merkezi göreve tabidir. Elbetteki diğer alanlara da açılınmalı ve oraların özgül şartlarına göre de hareket edilmelidir. Lakin tüm bunlar merkezi göreve bağlı kılınmalıdır. Bu güzergahta ısrar edilmelidir.

Ancak tasfiyeci eğilim bu doğrultuda atılan adımların önünde engel teşkil etmiştir. Son dönemlerde oluşan boşluğa müdahale edilmediği gibi, pratikte gerilla savaşını güçlendirmekten kaçınılmış, Rojava'da oluşturulan mevzi içinde yer alınmasına itiraz edilmiş, gerilla mücadelesi yeni alanlara taşınmamıştır. Dolayısıyla merkezi görevin gerekleri yerine getirilememiştir... Ve bu doğrultuda alınan kararlar ihlal edilmiştir. Tüm bunlar yapılırken “parti”, “MLM”, “Demokratik devrim”, “Halk savaşı” vb. sloganlarla lafız ve çığırtkanlık yapılmıştır. Böylece yapının programıyla, çizgisiyle çelişen tasfiyeci sosyal pratik kamufle edilmek istenmiştir. Aslında bu yöntem tasfiyeciliğin mayasında vardır. Yanlışlar doğrunun lafzıyla gizlenmek istenir. Ama öncelerinde olduğu gibi bu girişim de hedefine ulaşamıyacaktır.

Tasfiyeciliğin ve sapmaların, yanlışların üzerine gidilerek, ideolojik-teorik-politik eğitimle yapı daha donatılarak, örgütsel sorunlar giderilerek, programın emrettiği pratikle devrim güzergahının önü açılacaktır.

Böylece girişte bahsedilen objektif durumla, subjektif durum arasındaki bağ kopukluğu sorununa bizim somutumuzda müdahale edilecektir... Ve mücadeleye önderlik edilebilecektir. Belirleyici olan objektif koşullar her geçen gün önderliğin gerekliğini dayatmaktadır. Yeter ki bunda kararlı olunsun!..

PARTİZAN TARAFTARI

46796

Hızır

Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.

Demek ki gelmese...

De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...

Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...

De... hadi...

Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.

De.... Hadi kurban...

De.... Hadi...

Gerçekten çok akıllıca.

Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz

Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

BORAN için – İmera Fera Yeşilgöz

Herkes olması gerektiği yerde mücadele görevini, parti görevini yerine getirmekteyken, yani her şey olması gerektiği gibiyken gelen her not kalp atışlarımızı hızlandırır. Her şeyden evvel “bir şey mi oldu?” kaygısı hissedilir.

Bir TİKKO savaşçısı:“Devrimci mücadeleye katılma tercihimin bir geçmişi var!”

Avrupa metropolünden gelen bir devrimci olarak, kapitalizmin “vahşetinin kalbinde” yaşarız. Hepimizin hayatı, değerlendirme mantığına göre yapılandırılıyor. İster klasik sömürü ilişkileri ve işgücünün yabancılaştırılması olsun, ister ayrıştırma ve izolasyona dönük eğilimler ya da sosyal yaşamda kendi kendimize olan yabancılaşma olsun; sürekli akan bir damlanın taşı oyduğu gibi insan, kapitalist merkezlerde sürekli kapitalist ideolojinin ekonomik, sosyal ve teknolojik saldırılarına maruz kalıyor.

Kaypakkaya’nın Yoldaşı Olmak! (OKUR POSTASI)

Bazen bulunduğumuz yerlerin, taşıdıkları değeri istemesek de göz ardı edebiliyoruz. Benim Partizan’la tanışmam yılları alıyor ama aktif olmam 3 seneyi buluyor. Birçok insandan şunu duyardım İbo’nun kültüründen gelenler sağlam olur. O kültürü almışsan uzakta da olsa onu yaşatmaya çalışırsın. O bağlılık hiç bitmez.

CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu

 


   Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.

Sayfalar