Cuma Mayıs 3, 2024

Siyaset ve Taktik Üzerine Kısa Bir değerlendirme

"Siyaset ve taktik partinin canıdır. “Türkiye ve Kürdistan devrimini iyi kavramak için siyaset nedir? Taktik nedir? Bunların doğru kavranması gerekiyor.  Legal, yarı legal faaliyet yürüten partilerde,  gerekse illegal faaliyet yürüten partilerde, özellikle de Komünist partilerinde mevcut emperyalist sisteme ve ona bağımlı sömürge -yarı sömürge ülkelerdeki faşist diktatörlüklere karşı yürütülen sınıf savaşında izlenmesi gerekli siyaset ve taktik zafer ve yenilgide belirleyici rol oynamaktadır.

Hiçbir şey tek düze değildir olamaz da.  Tek düze bir siyaset ve taktik gerçek anlamıyla siyaset yapmamaktır. Ve ona uygun taktikler üretmemektir. Adına siyaset dense de çokça taktik üretmekten bahis edilse de aslında kitaba ve kitabi alıntılara göre belirlemeler yapılmaktadır. Bu da ya dogmatizme veya sübjektivizme yol açmaktadır. Ki, biri basmakalıpçı diğeri ise inkârcılığı beraberinde getirmektedir. Her iki yaklaşımda somut şartların somut tahlilinden uzaktır. Birbirinin zıddına her an dönüşebilirler. Deyim yerinde ise 'düşman kardeşler'dir. Ne zaman ki kafalarında yarattıkları gündem tutmazsa, kendi yarattıkları gündemin dışına çıkarak kendini ve de tüm geçmişlerini bir çırpıda kolayca inkâr -reddederler. Başlarlar; 'yeni, yepyeni tahliller yaratmaya ',günahlar çıkarmaya. Olurlar pespaye inkârcı. Ve yeniden kendi kafalarında yarattıkları 'muazzam yeni tahlillerle' piyasaya sunuş yaparlar. ‘Yeni tahlillerinin 'reklamını da 'kendilerini aşma' olarak emekçi halklarımıza sunarlar. Hâlbuki 'yeni 'denilen o 'muazzam tahliller '  geçmişte birçok dostlarımız tarafından  'yeni tezler, tahliller ' olarak bizlerin önüne yüzlerce sayfalık yazılarla sunulmuştu. Lakin yaşadığımız coğrafyada bu eskimiş tahliller tutmadı iflas etti. Deyim yerindeyse 'neler geldi neler geçti 'şu kırk küsur yıllık siyasi yaşantımızdan. Hiç birisi tutmadı ya siyaset sahnesinde silinip gittiler veya kendi egolarını tatmin eden, objektif tahlillerden tamamen yoksun birkaç unsur olarak varlık gösteriyorlar.

 İnkârcılığa düşmeden, toptan retçilik histerisine kapılmadan, ‘her şey benimle veya bizimle başladı' safsata yapmadan olguları ve gerçeği doğru görmek, objektif, ön yargısız tahlillerde bulunmak Marksist -Maoist bakış açısının ana mihenk taşıdır. Geçmişle günümüz arasında çok ciddi farklılıklar ve değişiklikler var. Bu inkâr edilemez bir gerçekliktir. Ancak yasalcıların, yarı- yasalcıların, reformist -revizyonistlerin sistemin koltuk değnekliğini yapan ,'kapitalist sistemde burjuva demokrasi mücadelesini yeterli gören ‘düzen devrimciliği ile aramıza kesin  -belirgin net tavır koymalıyız. Her türlü mücadele biçimine evet ama faşist diktatörlüğe ve emperyalist sistemin kırıntılarına hapsederek düzenlerine adapte olmaya hayır. Demokratik halk devrimini, sosyalizmi ve komünizmi kurma ve her alanda kurma savaşına emperyalist sistem yıkılıncaya kadar ısrarla evet demeliyiz. İlkelerden tavizsiz, politik ve de taktik belirlemelerde engin, güncele anında müdahalede etmede belirleyici olmalı. Gündem seni belirlerse sınıfa önderlik, yol göstericilik yapamaz, sen belirleyici olamazsın.  Ama seni belirleyenler olur ki, adın ne olursa olsun, sınıf mücadelesinin arkasında kalakalırsın. Hâlbuki komünistler şartları -koşulları ve içinde bulunulan sosyal toplumsal ve siyasal ve ekonomik durumu en iyi tespit etmek ona uygun gündemi belirlemekle yükümlüdürler. Bu gerçek bizlerin olmazsa olmazıdır.

Dünyada sınıfların konumu, Ülkemizde sınıfların konumu yeniden ele alınmalı, doğru tahlil edilmelidir. Hiçbir şey eskisi gibi değil ve de olamaz da... Marksistler somut şartların somut tahlilini öncelikle doğru tahlil etmek zorundadır. Tamda burada siyaset yapmak ve ona uygun taktikler üretmek Marksistlerin -Maoistlerin can alıcı sorunudur. Eğer ki; Marksist -Maoistler somut şartların somut tahlilini doğru tahlil eder politikasını ona uygun belirlerlerse sorunun yüzde ellisini çözmüş demektir. Geriye kalan pratik örgütlenmenin içinde bulunduğu koşullara uygun şartlarda örgütlenmesi ki, bu örgütlenmeyi isimlendirmek yetmez, aynı zamanda pratiğe yani deyim yerindeyse eyleme geçilmelidir, geçirilmesidir. Unutulmamalı ki,'Doğru fikirler pratikten çıkar, tekrar pratikten denenir' Toplumsal mücadelede esas çözümü pratik mücadelede aramalıyız. Her şey kitaplarda belirlenmez, doğru fikirlerde kitaplarda belirlenemez. Genel doğrularla içinde bulunulan şart ve koşullar birçok farklılıklar taşır. Kitapta okunanlar basmakalıp ele alınamaz,  somut şart ve koşullara uyarlanarak pratikte uygulamaya konur, doğruluğu ve yanlışlığı pratik mücadelede ortaya çıkar.

 Ülkemizde ve genelde Marksistlerin-Maoistlerin çokça kaybettiği ana nokta söylemleriyle eylemlerinin uyum içerisinde olmamasıdır. Teoriyle -Pratiğin uyum içerisinde olmamasıdır. Bazen, yalnızca pratik 'askeri bakış açısı’ ile yola çıkılmakta, önünü göremeyen 'kör tavuk 'misali dört bir yana yumruk sallamakta sorunun özü gözden kaçırılmaktadır. Bu sağa tepki sonucu ortaya çıkan basmakalıpçı bir anlayışın tezahürüdür. Daha basit ifade edersek, sağa tepkiden doğan dogmatizmdir. Sol sapma ve eyleme tapmacılık çok zaman geri kesimlerde etkili olmaktadır. Pratik eylemlerde yol gösterici kılavuz dogmatizm olunca kaçınılmaz yenilgiler de kendiliğinde gelmektedir. 'Sol sekterizm 'yerini bu başarısızlık sonucu tam zıddı olan sağcılığa bırakmaktadır. Biz bu gerçeği kendi deneyimlerimizden defalarca yaşadık. Hâlâ da yaşanmakta... Sol sekterizmde, sağ pasifizmde özde aynı ideolojik gıdadan beslenmekte yeri ve zamanı geldiğinde kendi zıtlarına dönüşmektedirler. Her daim biri silaha tapmayı, diğeri ise işin teorik lafzını etmeyi esas almaktadır.

   Sağcılık ise ideolojik gıdasını burjuvaziden almaktadır. Özcesi Kitaba ve kitabi bilgilere tapınır. Karşısındakini küçümser, her şeyi bildiği imasını her zaman öne çıkarır. Teorinin -bilginin belirleyici olduğunu söyler ve de pratiği küçümserler. Bu tür anlayışlar işin yalnızca 'teorik ‘yönüyle ilgilenirler. Ve' ne kadar çok kitap okuduklarını, ne çok teorik yazılar yazdıklarını yal göstericilik yaptıklarıyla ' övünüp durmaktadırlar. Kırk küsur yıl işin teorisiyle ilgilendik. Hatta pratikle birleştirmeye çalıştık ama olmadı gerçeklik kazanamadı' derler. Sağcılığın anası aslında dogmatizmdir. Birçok arkadaşımız sanır ki dogmatizm sol sapmadır hayır hiçte öyle değil bilakis dogmatizm solculuk adına ortaya çıkan ve teoriyle pratiği asla uyumlu ele alıp birleştirmeyen, pratik deneyden özellikle kaçınan sağcılıktır. Dogmatizm bir burjuva görüşüdür. Olayları ve gelişmeleri şabloncu ele alır. Somut şartların somut tahlilini yapmaz, basmakalıp yazıları esas alır. Yere -mekâna göre pratik faaliyet sürdürmez aksine kendi kafasında ki kitabi ezberi ısrarla gerçekmiş gibi öne sürer. Objektif davranmaz, dar düşünerek dünyayı kuyudan göründüğü kadar göstermeye çalışır. Kendini gerçeğe göre değil gerçeği kendine göre belirlerler. Sonuç ise hüsran ve inançsızlıkla son bulur. Marksizm’i ret ve reformize etmeye kadar işi vardırır. Hatta silahlı mücadelenin artık gereksizliğinden dem vurmaya başlarlar. Olurlar dünyanın en hümanisti. Bu yetmezmiş gibi artık illegal faaliyetlerin gereksizliğinden bahsede dururlar. Her zeminde yasalcılıktan, yasal çalışmaya vurgu yaparlar. Sanki illegal faaliyet artık gereksizmiş gibi... Ülkemizde yaşanan faşizmden, faşizmin sürekliliğinden hiç mi hiç haberleri yokmuşçasına konuşur ve derin tahliller yaparlar.

 Elimizdeki programatik teoriyi pratikte deneyip, eksikliklerimizi tespit edip yeniden pratik deneye sokacağımız yerde, biz 'yeni yeni teorik kılavuzlar aramaya eylemsizliklerimize de kılıf uydurmaya çalıştık. Oysaki teorik tespitlerimizi gerçek manada hayata uygulasaydık, doğruluğunu ve de yanlışlığını görebilseydik o zaman kimselere sözüm olmayacaktı.

    Marks derki; Teori, ancak onun ihtiyaçlarına cevap verdiği ölçüde halk arasında bir gerçek haline gelecektir. ‘Peki, biz temel teorik tezlerimizin hangisine pratik faaliyetlerimizde cevaplar verebildik. Şimdi birçok arkadaşım, yoldaşım çıkıp itirazda bulunacak ve 'biz temel teorik tezlerimizi pratik denedik, lakin hayat bulamadı, yanlış tespitlerdi ve de sübjektifti'. 'O nedenle pratik uygulamada hayat bulamadı. Değiştirmek zorunda kaldık. Ne yapalım biz uygulamaya soktuk ama yanlış olduğundan dolayı halkımız tarafından ret edildi. Ve bizde yeni arayışlar, araştırmalar neticesinde yeni tahlil ve tespitler yaptık. Daha objektif tahlillerde bulunduk.'

    Hâlbuki bu söylemler gerçeği yansıtmıyor. Marksizm-Maoizm ne yalnızca teoriye ne de yalnızca pratik dar deneyciliğe dayanır aksine Teorinin de maddi bir varlık olduğunu kabul eder. Teori veya düşünce gökten zembille inmez, sınıf savaşının doruklarında şekillenir pratik deneyimler, mücadeleler sonucu doğruluğunu kanıtlar. Teori pratik deneylerden geçerek tekrardan maddi olgu halini alır. Pratikten teoriye yeniden bir yol izler. Bu her stratejik ve taktik dönemlerde yeni bir niteleme ve tespit olarak karşımıza çıkar. Burada bizlere düşen asıl görev somut şartların somut tahlilini yaparak yaptığımız teorik tahlilleri maddi deneyden geçirmek ve doğruluğunun veya yanlışlığının pratikte ispat etmektir. Eğer ki yapılan teorik tahliller pratik mücadelede başarısızlığa uğramamıza yol açıyorsa, sınıf mücadelemizde bizi geliştirip güçlendirmiyorsa; demek oluyor ki, yapılan teorik tahliller yanlış. Siyaset ve taktik sınıf mücadelesinde belirleyici özellik taşımaktadır. Yanlışta ısrar etme yerine, yapılan yanlışları objektif gözle görmek, neden yanlışlara ve başarısızlıklara uğradığımızı ana hatlarıyla belirlemek gerekir. Bu gelecekte de daha büyük ilerlemeler ve atılımlar yaratmak, sınıf mücadelesini bir üst aşamaya sıçratma yolu olmalıdır. Yazdıklarım şu anlama gelmemeli; Marksist -Maoistler hiçbir şey yapamıyorlar anlamı çıkarılmamalı ben şu gerçeği dile getirmekteyim. İçinde bulunduğumuz durum yetersiz ve sınıf savaşımında yaratıcı, üretici ve belirleyici olamıyor. Proje ve planlarını gelecek üzerine oluşturmuyor. Yetmez, edilgen ve yetersiz kalınıyor. Eğer ki eleştirel yaklaşımlar doğru yapılırsa ve eleştiri yapıcı olursa, ancak bu bizleri geliştirip güçlendirebilir. Doğru eleştiriler bizi daha da ileri mevzilere taşıyacaktır. Her şeye evetçi olmak, memur misali görevimi yaparım mantığı doğru değildir ve sınıfa zarar vermesi kaçınılmazdır.  HASAN AKSU

DEVAM EDECEK...

94234

Siyaset ve Taktik Üzerine Kısa Bir değerlendirme

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar