"Siz geldiniz ya, sizi bekliyordum. Artık uzun bir yolculuğa çıkabilirim.’’ MERYEM BAKIRCIYAN
Irksal, dinsel kültürel ayrımcılığı ömrünce bilfiil yaşadı. Faşist diktatörlüğün baskılarına seksen dokuz yıl yaşayarak tanık oldu. Diyarbakır’da eşinin ve kendinin gördüğü baskılar yetmezmiş gibi çocukları da akla gelmez baskılara maruz kalır. Irksal olduğu kadar dinsel baskıların haddi hesabı yoktur. Gördükleri baskılar öylesi bir hal alır ki artık dayanılmaz hal alır. Dinsel baskı artık çocuk yaşamlara kadar yansır. Her öğlen sefer tasıyla babalarına yemek götüren Ermeni çocukların yolları Türk, Kürt, yani Müslüman çocuklar tarafından kesilerek İslami işaret ve haç işareti yapılarak "sen bu musun, yoksa bu musun "sorusu sonrası sefer tasları ellerinden alınır yemekler dökülür ve sefer tası kırılırmış. Armenek *Orhan* de bu aşağılık dinsel, ırksal baskıya defalarca maruz kalır. Ağlayarak eve gelir ve annesiyle kavga eder. Ve "neden, niçin sorusuna cevap bulmaya çalışır ama bir türlü aradığı sorunun cevabına ulaşamaz. Dinsel baskı öylesi artar ki baba bu baskılara dayanamaz Amed’i terk etmeye karar verir. Yanına da en büyük oğlunu alarak İstanbul’un yolunu tutar. Aradan birkaç ay geçmeden oğlunu Amed’e geri gönderir. O gün bu gündür kendisinden bir daha haber alınamaz. Ölümüdür sağ mıdır, bilen çıkmaz.
Irkçı faşist baskılara dayanamayıp yedi çocuğunu terk ederek sırra kıdem basan Ermeni bir babanın bıraktığı yedi çocuk ve onların üzerine yüklediği büyük sorumluluk... Artan baskılar giderek toplumsal bir boyut kazanır, artık Amed’de 60’ların ortalarına doğru yaşama şartları giderek ortadan kalkmaya başlar. Bazı Ermeni dostlarında yardımıyla Meryem Ana AMED’İ terk ederek yeni bir serüvene yedi çocuğuyla birlikte yola çıkar ve İstanbul’un yolu tutulur. İstanbul’a geldiklerinde yeni yaşam, yeni yaşamın sunduğu zorluklarla mücadele başlar. İşsizlik, yoksulluk, çocukların bakımı ve eğitim sorunu Meryem anayı daha da dirençli kılar. Dönüpte arkasına bakmaz. Irksal dinsel vb. baskılara karşı mücadelede bağışıklık kazanarak acıları bal eyler.
Atmışlı yılların sonu ve yetmişli yılların başlarında devrimci mücadele dünyada ve Türkiye topraklarında önemli sıçramalar gösterir. Kaypakkaya’nın önderliğinde kurulan TKP M-L Türkiye tarihinde ilk defa Ermeni katliamına parmak basar. Bir buçuk milyon Ermeni halkının 1915’de katledildiğini deşifre eder. Ermeni ulusuna yapılan bu katliamı ve tarihi haksızlığı kınar. Bu tarihi yarayla yaşanamayacağına önemle vurgu yaparak Türkiye solunun Kemalist ve şovenizmin ağır etkisinde kaldığını açıklar. Kürtlerin ulus olduğunu, kendi kaderini kendilerinin tayin hakları olduğuna vurgu yaparak Türkiye’de Kürt ulusunun varlığına vurgu yapmıştır. Armenek bu dönemler genç bir ermeni devrimci olarak Kaypakkaya’dan etkilenir ve Ermeni arkadaşlarını da Kaypakkaya çizgisinde yer almaya, mücadele etmeye teşvik eder. HIRANT DİNK VE İSKENDER gibi çocukluk ve okul arkadaşlarını TKP-ML saflarına kazanır.
Anne Meryem ilk önceleri oğlunun devrimci, komünist olmasına karşı çıkar ve büyük kaygılar taşıyarak engellemeyi dener. Sonraları Meryem Ananın kendi deyimiyle; "Destek verdim, yanında oldum. Çünkü haklı bir kavgada yerini alıyordu " diyecekti. Armenek’in yakalanması, kaçırılması aktif mücadelede yer alarak faşist diktatörlüğe karşı verilen mücadelede TKP-ML’nin önemli kadrolarından olması, özellikle de Ermeni milliyetine ait ve de gayri Müslüm olması faşizmi ve onun erklerini daha da azgın saldırılar yapmaya itiyordu. Anne Meryem artan baskılar karşısında kaygılarını ve korkularını daha da çoğaltır. Çünkü geride altı çocuk ve torunların yaşam kavgaları öne çıkmaktadır. Bu sebeple Meryem ANA çocuklarının büyük çoğunluğunu alarak yurtdışına çıkarlar. Yıl bin dokuz yüz yetmiş dokuz başlarıdır.
Armenek Karakoçan’da azılı bir halk düşmanı komiseri cezalandırma eyleminde şehit düştü. O gün bu gündür acılar yaşayan Meryem Ana Armenek’in yoldaşlarıyla bazı kereler görüşmesine ve ağırlanmasına karşın sürekli bir iletişim kurulamaz. Yakın bir yıllık dönem öncesi kimselerle ilişkileri olmaz. Ailece içe kapanılır. Armenek yoldaşla ilgili belgesel çalışmanın planlanması, projelendirilmesi sonucu Armanek’in yoldaşları yoğun bir çalışma ve iz sürme sonucu Meryem ANA ve çocuklarıyla ilişki sağlayarak bir daha kopmaz bir bağ oluşturulur.
Ve MERYEM ANA: "Ben Armenek’in yoldaşlarının bir gün geleceklerini biliyordum. Onu unutmadıklarını sahiplendiklerini biliyordum. Ve siz geldiniz, sizleri gördüm artık gözüm arkada kalmayacak. “der. Ve devamla, "Eğer ki geçmişte büyükler davalarına sahip çıksalardı, Fedailer haksızlığa karşı isyan etselerdi o zaman Armenek ve arkadaşları öldürülmeyecekti "
"Artık bana uzun bir yolculuğa çıkma zamanı geldi" diyerek, evlatlarına, yoldaşlarına, dostlarına vedayı huzurluca, gönül rahatlığı içinde yaparak ta o gün hepimize sevgilerini, selamlarını iletti Evet yoldaşlar, dostlar arkadaşlar gerçekten de MERYEM ANA bizleri, ARMENEK belgeselini yapan yoldaşlarını, dostlarını beklemişti. Yoldaşlarına verdiği mülakatla asırlık yaşamında Ermeni ulusunun kırımından, Silvan’da geçen çocukluğa, Amed’de uğranılan zulme, İstanbul’da karşılaşılan zorbalık ve baskılara, Armenek yoldaşın yaşamından İsveç’e uzanan ve nihayet bulan tarihten bizi koparmayarak en ince detayına anlattığın için sana hepimiz teşekkürlerimizi, saygılarımızı sunuyoruz, ellerinden, yanaklarından doyasıya öpüyoruz. Hoşça kal Ararat’ın yiğit kızı, AMEDİN boyun eğmez onurlu Ermeni gelini, İstanbul’un her türlü zorluklarına karşı göğsünü siper eden fedakâr anamız ve Armenek’in yoldaşlarını ölüme direnerek bekleyen, bizleri görmeden ölmeyeceğini söyleyen güzel yürekli anamız güle güle... Huzur içinde uyu. Hepimiz seni seviyoruz, saygıyla anıyoruz.
PARTİZAN AİLESİNİN VE BÜTÜN SEVENLERİNİN BAŞI SAĞ OLSUN. GÜLE GüLE ARARAT’IN TERTEMİZ YÜREKLİ ANNESİ.
Son Haberler
Sayfalar
9 Mayıs1945 Zafer Günü kutlu olsun
II.Dünya savaşı,insanoğlu'nun tanık olduğu,dünya tarihinin en korkunç savaşlarından biridir.Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği,çok ağır yıkımların olduğu,Yahudi soykırımı ile kitlesel ölümlerin yaşandığı en kanlı savaştır.100 milyondan fazla askeri personelin katıldığı,50 milyona yakın insanın hayatını kaybettiği bu savaş onarılması çok büyük yaralar açmıştır.1939-45 yılları arasında cereyan eden bu savaş,Almanya'nın Polonya'yı işgal etmesiyle başladı.8-9 Mayıs 1945 yılında Adolf Hitler'in yer altında,saklandığı sığınağında,Kızıl Ordu'nun Berlin'i ele geçirdikten sonra kafasına kurşun
Siyasi Polis, Provokatör veya ruh hastalarıyla uğraşmak zorunda kalmak! Engin Gören
Birkaç gün önce bir sitede bir “yazı” çıktı: “H.Aksu kimdir?” başlığıyla. Yazıyı yazan kadar bu tür yalan, karalama, kışkırtma-provokatörlük üzerine kurgulanan yazıları yayınlayan site de sorunlu olup ortak yön buluyor demektir. Aynı mayadan oluşu mu veya ilkesiz ve kontrolsüzlüğünden mı kaynaklanıyor bilemiyoruz. Ama bu durum ve yaklaşım içinde bulunan bir sitenin ciddiyet taşımayacağı da açıktır. Umarız yayın çizgisini gözden geçirirler diyelim ve geçelim.
AMED’İN ARMENAK BAKIRCIYAN’I, İSTANBUL’UN ORHAN BAKIR’I, DERSİM’İN ALİ AĞASI!
Seni sessizliğimi bozarak anlatmak çok istedim. Uzun zaman düşündüm. Seni anlatacağımı hala bilemiyorum. Orhan yoldaş tanışıklığımız 1974'ün ortalarına denk geldi. Aramızda örgütsel bir bağlantı yoktu. Ama bizi birbirimize çeken bir çekim merkezi vardı. Çok zaman öğrenci gençlik eylemlerinde omuzdaş olmuştuk. Seninle Tunceli'ler derneğinde bir kaç kez karşılaştık. Sonra DGD'de görüşmüştük, ismini İBO koymuştun veya yoldaşların İBO ismini sana uygun bulmuştular. Söylentiler bizim çevrede yaygın halde yayılarak ;'' Bir gurup Ermeni yoldaşın bize kayıldığı '' söyleniyordu.
1 Mayıs 2014; Son Sözü Direnenler Söyler!
2014 1 Mayıs’ı; baskı, şiddete ve tüm engellemelere karşın yine büyük bir coşku ve kararlılıkla işçi ve emekçiler tarafından kutlandı.
2014 1 Mayıs’ını diğer 1 Mayıs’lardan ayıran en önemli yan, Gezi İsyanı sonrasında yaşanan ilk 1 Mayıs olmasıydı. Haziran İsyanın da, göğü fethe çıkan yığınların, kendi yaşamına dair her yerde sesini yüksek sözle söylemesi, giderek özneleşmesi, gücünün ve kudretinin farkına varması, toplumsal mücadeleye yeni bir soluğun katılması anlamına geliyordu.
Özgürlük Yürüyüşü
Hangi halktan, dinden veya mezhepten olursak olalım hiçbirimiz bilindik hırsızlar şebekesinin çöreklendiği bu sömürü düzenini ve Tayyip diktatörlüğünü hak etmiyoruz. Bu diktatörlüğe artık bir dakika bile tahammülümüz kalmamıştır. Onlar tarafından yönetilmek ayıplı bir durumdur, bu utançtan bir an önce kurtulmak gerekiyor.
Savaş Başladığı Yerde Kazanılır
Çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı için Taksim’in tarihsel bir önemi vardır. Bu önem, sınıfın siyasal savaşımın genel olarak bu alanda verilmesinden kaynaklıdır. Bu gerçeği bilen Türk egemen sınıfları yıllarca Taksim’i 1 Mayıs’larda işçi sınıfına yasaklamıştır. Yasaklamakla kalmayıp 1 Mays 1977 yılında onlarca işçiyi katlederek burjuva sınıf tavrını net olarak ortaya koymuştur. İşçi sınıfı da aynı kararlılıkla mücadele ederek bugüne gelmiştir. Ve işçi sınıfı, Taksim’i, ölüler verek kazanmıştır. Bu nedenlede, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için direnmiş ve savaşmıştır.
TKP/ML TİKKO Militanlarından Eylem
Elimize e-posta yoluyla ulaşan bir açıklamaya göre TKP/ML TİKKO’nun kuruluşunun 42. savaş yılını selamlayan militanlar, İstanbul’da; Gazi, Sarıgazi, Yenidoğan ve Gülsuyu Mahallelerinde eylemler gerçekleştirdiler. Açıklamayı güncelliğinden ve haber değeri taşıdığı için paylaşıyoruz:
TKP/ML militanları Sarıgazi’de Kaymakamlığı yaktı
İstanbul: Bugün Taksim’e girmek isteyen kitleye yönelik saldırıyı protesto etmek için Sarıgazi’de yapılacak eylem öncesi TKP/ML militanları bir korsan gerçekleştirerek, Kaymakamlığı tamamen ateşe verdi.
Bugün Taksim’e çıkmak isteyen kitleye karşı uygulanan polis terörüne karşı Sarıgazi’de DHF, ESP, EMEP, Halkevleri ve Partizan tarafından bir protesto eylemi örgütleme kararı alındı. Eylem öncesi Demokrasi Caddesi’nde bir korsan düzenleyen silahlı TKP/ML militanları, Kaymakamlığa yönelik bir saldırı gerçekleştirdi.
Kaymakamlık tamamen yakıldı
TKP/ML MK'si:"Taksim hayal değil gerçek!"
Sokakları tutuşturmaya, barikatlar kurmaya, alanları zaptetmeye;
Taksim'i bir kez daha kazanmaya, 1 Mayıs'a!
Elinden gelen her şeyi yapmak
Egemenler her daim devletin bekaası ve güvencesi için sömürü ve baskı politikalarını gizlemeye, kendilerine yönelebilecek öfke ve tepkiyi yarattıkları hayali düşmana yöneltmeye çalışırlar. Bunun için her dönem içte ve dışta bir düşman bulmakta zorluk çekmezler. Halkın biriken öfke ve isyanı “iç ve dış düşmanlara” yöneltmeye çalışarak, kurtulduklarını zannederler.