Pazar Haziran 2, 2024

Sosyal medya ve ajan faaliyeti üzerine…K.Montana

Kapitalist-emperyalist sistemin kendini yeniden üretmesi ve üretici güçlerin gelişmesiyle birlikte gündelik yaşamımızdaki değişimlerden bir tanesi de kitle iletişim aracı olarak telefon ve özellikle akıllı telefon adı verilen araçların yaygınlaşmasına tanık olduk. Artık neredeyse her bireyde bir-iki cep telefonu bulunmaktadır. Yaşamı oldukça kolaylaştıran bu araçlar diğer yandan da bireyin kendisine ve içinde yer aldığı topluma yabancılaştıran bir araç haline de dönüşmüş durumdadır.

Bu araçlar aynı zamanda hakim sınıfların ve onların devletinin kendini yeniden üretmesi, iktidarını sağlamlaştırması ve kurumsallaşmasının bir aracı olarak da kullanılmaktadır. Devletin ideolojik aygıtlarının bir başka veçhesiyle daha karşı karşıya bulunmaktayız.

Burada sorunum, özelde akıllı telefonlar ve genelde ise bu araçlar vasıtasıyla kitlelerin yoğun olarak kullandığı sosyal medya adı verilen mecranın MLM bir değerlendirmesini yapıp sonuç çıkarmak değildir. Bu, başka bir çalışmanın konusu olabilir ancak. Amacım gündelik yaşamımızda cep telefonları ve bilgisayarlar aracılığıyla sosyal medyanın kullanımına ve bu faaliyetin eğer bilinçli bir şekilde yapılmazsa halka ve devrime nasıl zarar verdiğine dair birkaç vurguyla yetinmektir.

Özellikle değinmek istediğim nokta, kolektifin son olarak yaşadığı ve darbeci-tasfiyecilik olarak karşı karşıya kaldığı süreç ve bunun sosyal medyadaki yansımalarıdır. Kolektifin yaşamak zorunda bırakıldığı süreç sonunda ortaya çıkan tablo, onun kadrolarına, militanlarına ve taraftarlarına yönelik sosyal medya mecrasında yoğun bir deşifrasyon, dedikodu ve ihbarcılıktır. Bu tablonun ortaya çıkmasında bürokrat, kariyerist, darbeci-tasfiyeci anlayışın ve onun yarattığı lümpen kültürün belirleyici etkisi olsa da kolektifin taraftar ve tabanını da bu olumsuzluktan ayrı düşünemeyiz. Nihayetinde bir, ikiye bölünmüş, darbeci-tasfiyeci grup kariyerist-lümpen şefleriyle birlikte kolektiften koparak kendi tekkesini kurmuştur. Bu artık onların sorunudur ve bizi ilgilendirmemektedir. Bizi ilgilendiren yönü, bu oportünizmin, lümpenlikle beslenen tasfiyeciliğin saflarımızdaki etkisidir. Yaşanan yoğun kirlenmişliğin bizi etkilemediğini, çamurun üzerimize bulaşmadığını söylemek doğru değildir. Buna karşı mücadele etmek parti-devrim ve halk derdi olanlar için son derece önemlidir.

Zira sosyal medyada kimi kullanıcıların kolektifin yaşamış olduğu darbeci-tasfiyeciliğe yönelik kendi bireysel hesaplarından “değerlendirmeleri”, “eleştirileri”, “yorumları” olmaktadır. Genellikle darbeci-tasfiyeciliğin etrafında saf tutanlar kolektifin saflarında olanların sosyal medya hesaplarına yönelik eleştiri adı altında saldırılarda bulunmaktadır. Bu durumu besleyen kuşkusuz ki, bu tekkeci anlayışın şeflerinin teşvikleri, politik eleştiri adı altında sağda-solda yaptıkları lümpen apolitik değerlendirmeleri ve nihayetinde yayınlarında yayımlamış oldukları ihbarcılığa karşılık gelen yazıları olsa da kolektifin taraftar ve tabanı da bu saldırganlığa yanıt olmak adına bu türden paylaşımlara cevap vererek işlenen suça dolaylı olarak ortak olmaktadır.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir, kolektifin sorunu kendi içinde yaşanmış ve bitmiştir. Darbeci-tasfiyecilik amacına ulaşmış, bir grup kariyerist, bürokrat şeflerinin peşinden giderek kolektiften kopmuş ve kendi tekkesini kurmuştur. Bizlerin bu noktadan sonra diyebileceğimiz “hayırlı olsun”dur. Bu anlayışın kolektiften koptuktan sonra yaptıkları kendilerini ilgilendirir. Kolektifin bu anlayışa ilişkin mutlaka bir değerlendirmesi vardır ve dahası da olacaktır. Kolektif mutlaka bunu kendi yetkili organlarında değerlendirmiş, çeşitli kararlara varmıştır. Gerektiği zamanda ve durumda bunu kamuoyuyla paylaşmakta, taraftar ve tabanına açıklama yapmakta bir sorun bulunmamaktadır.

Kolektifin darbeci-tasfiyeci anlayışın politik eleştiri adı altında deşifrasyona varan, düşmana hizmet eden yazı ve açıklamalara yer vermemesi tamamen halkın ve devrimin çıkarlarıyla ilgilidir. “Suskunluğu” söyleyecek sözü olmamasından değil, bu türden yazıların ve paylaşımların düşmana hizmet ederek, yoğun olarak deşifrasyona neden olmasındandır. Kolektifimiz, bunu devrimin ve halkın çıkarına zararlı bulmakta, bu türden bir “politik mücadeleyi” reddetmektedir. Ayrıca gerçekte sahibini vuran bu paslı silahı kullanmamayı darbeci-tasfiyecilere de tavsiye etmektedir.

Açık olarak ifade edilmelidir ki, bu türden “politik eleştiri” adı altında kolektifin kimi değerlendirmelerinin, yazı ve haberlerinin altına çeşitli “sanal” hesaplardan yapılan yorumlar ajan faaliyetidir. Bu kullanıcılar ya doğrudan düşman ya da düşman uzantılarıdır. Tekkeci anlayışın lümpen kültürüne yaslanan bu ideolojik şekillenişten gıdasını alan bu sanal hesaplar üzerinden kolektife, onun kadrolarına, militan ve taraftarlarına resmi hesaplara ve onların paylaşımlarına yönelik gerçekleştirilen bu faaliyet, doğrudan doğruya düşmana hizmet etmektedir.

Kolektifin örgütlü kitlesinin büyük oranda bu tür hesapları, paylaşımları ciddiye almadığını biliyoruz. Aksine darbeci-tasfiyeciliğin nasıl bir devrimcilik tahayyül ettiğini ve beklediğini göstermesi açısından bu kötü örnekler iyi bir öğretmen olmaktadır. Bu anlamıyla yararlı dahi olmaktadır. Ancak “yararlı oluyor” diye halka ve devrime zarar veren bu tür paylaşımları onaylamamız beklenmemelidir. Hele ki kolektifin taraftar ve tabanının bu türden paylaşımları ciddiye alıp yanıt verme çabası içine girerek düşmana hizmet eden bu pratiğin bir parçası olması kabul edilemezdir. Bu türlü “iyi niyet”li ikna çabalarına son verilmelidir. Ajan faaliyetine ortak olunmamalı ve dolaylı da olsa düşmana hizmet edilmemelidir. Meseleye partinin, (herkesin kendi açısından tespit ettiği) “çıkarları” açısından değil, halkın ve devrimin çıkarları açısından yaklaşmak, sol-duyulu davranmak gerekmektedir.

Kolektifin taraftarları ve tabanına açıktan seslenmek gerekmektedir ki, bu türden paylaşımlara  ortak olmayın. Dedikodu devrimcilerin işi değildir. Varsa eleştiri, yorum, değerlendirme bunların iletileceği kanallar, yerler, adresler bellidir. Bu kanallar varken, bahsi edilen yöntem ve araçları kullanmak doğru değildir. Bu yöntem ve araçları bıraktığımızda düşmanın istediğini yapmamış, deşifrasyonu, ihbarcılığı, dedikoduyu yeniden üretmemiş oluruz.

Kolektifin kendisini savunacak olanakları, entelektüel birikimi ve kapasitesi vardır. Bu türden yazılar ve değerlendirmelere yanıt olunmaması, söyleyecek sözü olmamasından kaynaklı değildir. Tam aksine yazılan her satıra yapılacak yorumu, ne olduğu belli olmayan hesaplardan yapılan her deşifrasyona dair bir fikri vardır. Bunlar not edilmektedir. Bu nedenle, kolektifin yararına gibi görünen, ancak gerçekte ise halka ve devrime karşı duyulan sorumluluğu hiçe sayan bu türden paylaşımlara yapılan değerlendirmelere yanıt vermek doğru değildir. Kolektifimiz, bütün taraftarlarımızın ve tabanımızın buna uygun davranmasını beklemektedir. Çünkü bizler parti mi halk mı ikileminde tercihini tereddütsüz halkın çıkarlarından yana yapan bir kasketlinin izinden yürüyoruz.

K.Montana

20.07.2018 

38542

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

Sayfalar