Perşembe Mayıs 16, 2024

“Sözünde durmayan insan beş para etmez!”

“Bütün ülke halkı komünist partisinin on beş yıldır ‘Verilen sözün tutulması ve eylemde kararlı olunması gerekir’ sözüne uyduğunu gayet iyi bilir. Halk kuşkusuz Komünist Partisinin sözlerine ve eylemlerine Çin’deki başka herhangi bir Parti ya da grubunkinden daha fazla güven duymaktadır.” (Başkan Mao Seçme Eserler, cilt 1, s. 329)

Devrimi gerçekleştiren, sınıf savaşımında güven verici önemli adımlar atan örgütlerin en fazla önem verdiği konuların başında gelir “VERİLEN SÖZÜN TUTULMASI”. Önderlik, yönetici kademeler başta olmak üzere kadro ve militanlar, komutan ve savaşçıların devrimci savaşımda ve görev anlayışında temel itim noktası “VERİLEN SÖZÜN TUTULMASI” ilkesiyle güven verici ciddi duruşa ve pratiğe sahip olmasıdır.

İşçilere-emekçilere-ezilenlere ilişkin yapılan her açıklama, her bildiri, ağızdan çıkan her söz bir TUTARLILIK BİLDİRGESİ olmalıdır. Aydınlatmak, bilinçlendirip örgütlemek istediğimiz her işçi, emekçi, her ezilen kesim, sınıf bilinçli işçilerin sözüne, duruşuna, yürüyüş ve pratiğine güven duymalıdır. Sözler ne duvarlarda ne kağıtlarda ne de yazılı kararlarda kalmalıdır. Söz ve karar uygulanmak içindir. Söz ağızdan çıkmadan, karar kağıda yazılmadan önce düşünülüp, ölçülüp biçilerek bir kez yazıldığında ise o işaret fişeği olarak kabul edilmelidir. Eğer amaca yüksek düzeyde bağlılık temelinde söz ağızdan çıkıyor, karar kağıda dökülüyor, emekçi halkın yoksul duvarlarına yazılıyorsa o zaman ne pahasına olursa olsun bedeli ve sonucu nasıl yaşanırsa yaşansın, hareketin pratik yasalarına uygun davranmak gerekir. Yoksa boş gevezeler olunur çıkılır.

Çok zaman duvarlara, bildirilere “yoldaşların hesabı sorulacaktır” diye yazılır. Eğer bu yönlü düşünsel netlik, pratik hazırlık, düşman hakkında kapsamlı ve detaylı bir keşif üzerinden bilgi elde edilmemişse, hesap sorucu militanlar hazır değilse, önce kalemi eline alanın “hesap soruculuk” konusunda kafası net değilse o zaman “yoldaşların hesabını soracağız” ifadesini yazıp yazmamak konusunda kırk kez düşünmesi gerekir. Devrimci tutarlılık bunu gerektirir. Sipariş üzerinden “hesap sorulucuk” örgütlenmez. “Mevzileri boş kalmayacaktır” deniliyorsa eğer, böyle bir fikir ortaya konuyorsa, bu tarzda bir karar alınıyorsa, duvara-kağıda işleniyorsa o zaman gerekleri yerine getirilmelidir. Yani önce bu kararı alanlar, fikri ortaya atanlar “boşalan mevzileri”doldurmak için harekete geçmelidir.

Başta komünist önder Kaypakkaya yoldaş olmak üzere  Süleyman Cihan, Mehmet Demirdağ, Sefagül Kesgin yoldaşların önderlik tarzı böyledir. Onlar bir tutarlılık felsefesinin gerçek özneleriydi. Savunduklarını yaptılar. Aldıkları kararlara önce kendileri uydular. Süleyman Cihan, faşist diktatörlüğün saldırganlığının arttığı en karanlık günlerin yaşandığı 12 Eylül günlerinde ülkede partiye önderlik etme görevini terk etmedi. Proletarya partisine karşı yapılan ilk örgütsel darbenin ardından bölgesel döneminde yaşanan dağınıklığı örgütsüzlüğü tersine çevirmek için bizzat kendisi görevin başında yer alarak, büyük bir çaba ve emek ortaya koyarak parti güçlerini örgütlemeyi-birleştirmeyi başardı.

Partiyi yaşadığı kriz ve kaos ortamından çıkarmak için her türlü bilinçli-örgütlü çalışmayı yerine getirmek için canla başla çalıştı. Zoru tercih etti. Gerekirse bedel ödemekten korkmadı. Kaypakkaya yoldaşın duruşunu örnek aldı ve devam ettirdi. Keza Demirdağ yoldaş da partide yaşanan tasfiyecilik sürecine en etkili ve örgütlü  müdahaleyi yaparak sorumlu düzeydeki yoldaşlarıyla birlikte güçleri toparlayıp birleştirdi.

Demirdağ ve Sefagül yoldaşlar savaş alanının komutanlığına, önderliğine sadece düşünsel eğilim olarak katılmadılar. Bizzat pratik olarak yer alıp devrime hizmet ettiler. Savaş alanlarına önce kendileri gittiler. Yoldaşlarından önce kendileri büyük bedel ödediler. Ve bundandır ki devrimci, tutarlı olana ait ne varsa hafızalarımızda yazılı kalan onlar oldu.

Komünist önder Kaypakkaya yoldaş sadece devrimci bilimin parlayan yıldızı değildi. Aynı zamanda bizzat komutandı. Şafak revizyonistlerine karşı ideolojik mücadelesinde onların hemen her konudaki tutarsızlıklarını mahkum ederek güçlü ve nitelikli bir kopuşu sağladı. Niteliksel bir sıçrama yaptı. Teori ve pratiği birleştirmede TUTARLILIK. Eleştiri-Özeleştiri ilkesinde TUTARLILIK. Silahlı mücadeleyi uygulamada TUTARLILIK hattını bir önderlik ve yoldaşlık tarzı olarak benimseyip uyguladı.

Proletarya partisinin önderleri Cihan, Demirdağ, Sefagül yoldaşlar “silahlı mücadelenin sadece sözünü” etmediler. “Silahı mücadeleyi belirsiz bir geleceğe erteleme hatasına” düşmediler. “Hem partinin hem de ordunun silahlı mücadele içinde inşa olacağını” savunarak, tamamen tersi yönde bir yaşam-duruş ve pratiğin sahibi olmadılar. “Militan mahalli kadroların her türlü gerici bağlarını koparıp bunları profesyonel mücadeleye çekmek yerine onların gerici bağlarıyla” uzlaşmadılar. “Halk savaşının uzun çetin zor bir mücadele olması” gerektiğini sözde tekrarlamadılar. Devrimci savaşım içinde “yenilgi ve başarızlıklardan” korkmadılar. “Sağcı pratiklerini gizlemek için keskin sloganlar” haykırmadılar. Bizzat savaşın içinde son sözlerini söyleyip toprağa düşerken savaş sloganlarını haykırdılar. Hareketin her türlü imkanını kendilerini yaşamak için değil silahlı savaşı büyütüp geliştirmek, sağlamlaştırıp yaygınlaştımak için kullandılar.

Proletarya partisinin önderleri “Bugün ülkemizde devrimci mücadele çok önemli bir noktaya, silahlı mücadele yolunu tutmayan bir akımın bunun adı isterse komünist hareket olsun, kitlelerden tecrit olacağı bir noktaya ulaşmış bulunuyor” tezini bir eylem kılavuzu işaret fişeği olarak benimseyip, büyük düşündüler, büyük savaştılar. Geriye büyük yoldaşlık bıraktılar. Sınıf savaşımının en çetin, en zorlu görevlerinin bizzat başında bulundular. Çok iyi kavradılar ki sadece silahlı mücadeleden sözde bahsedip özde buna uygun konumlanmayanlar, örgütü ve yoldaşlarını bu yönde harekete geçirmeyenler “sınıf mücadelesinden kopuk laf ebeleri” olacaktır.

Ve yine çok iyi bildiler ki Kaypakkaya yoldaşın önderliğin  inşasına ilişkin tespiti, ülkeden uzakta savaşa, halka, yoldaşlara yabancı yerlerde değil tam da “Komünist önderlik, bugün ülkemizde silahlı mücadelenin alevleri içinde doğup gelişebilir” gerçeğini kılavuz edinip bu düşünceye uygun bir pratiğin sahibi ve özneleri olmayı başardılar.

46346

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Biz bize benzemeyiz! [ismail cem özkan]

Kemalist arkadaşlar bazı sosyalistlerin kendileri gibi hayata baktığını ve yorumladıklarını gördükçe, duydukça diyorlardır “biz sosyalistiz herhalde!”... Ama Marksizimi bilen, onun düşünce yöntemini içselleştirmiş biri asla Kemalist olamaz ve hayata Kemalist gibi bakamaz, çünkü durdukları nokta farklı. Kemalistler burjuva ve sermaye bakış açısından devleti kutsallaştırıp, onu yaşatmak için düşünce yöntemini çizer, sosyalist ya da Marksistler ise tam tersidir, devleti “sönümlendirecek” işçi devleti kurmayı, yani işçi sınıfı ve mazlumların bakış açısına sahiptir...

Örgütlenme, Özgürleşme Ve Devrimin Güncelliği[1]

 

 

“İnsanlara şunu söylüyoruz:

Yalancıların maskelerini kaldırın,

körlerin gözlerini açın!”[2]

 

Sürdürülemez kapitalist çılgınlık şahsında, “Cehennem boşalmış, şeytanların hepsi burada!”[3] betimlenmesindeki bir hâl-i pür melal ile yüzleşiyoruz.

Dört Duvar Arasında Direnenler Dışarıdakiler İçin İnat Etme Manifestosudur

Yıllardır Sosyal medyada zindanları gündemde tutmak için güncel zindan haberlerini dışarıya ulaştırıp tutsak aileleri ve zindan arasında köprü olma misyonu ile tanınan bir hesapsınız. “Rojevazindanan” ismi ile dikkatleri üzerinize çekiyorsunuz. Twitter, instagram ve Facebook gibi geniş kesimlerin kullandığı bu mecraların hepsinde aynı anda aynı haberleri paylaşmanız da ayrıca emek isteyen bir çalışma. Biz Kaypakkayahaber sitesi olarak kitlesel refleks ve duyarlılık yaratmaya çalışan bu hesapları daha da iyi tanımak babında bir röportajı gerçekleştirmek istiyoruz.

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Yarım Asırlık Mücadele Yolumuzu Aydınlatıyor

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının 50. yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, onu var eden koşullar devam ettikçe kuşkusuz varlığını devam ettirecektir.

Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, sistemin çöküntü içine girdiği günümüz koşullarında kendisini çok daha yakıcı dayatır duruma gelmiştir. Ve elbette ki proletarya partisi üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü onun mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik pusulası vardır.

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )

Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Siyaset Yapma Tarzımız ve Verili Koşulların Önemi Üzerine

 


   Son dönemlerde kurumlarımızın yaptığı konferanslarda, basın açıklamalarında `Verili koşullar` dan bahsediliyor. Verili koşullardan kasıt, somut koşulların somut tahlili.

Ölümsüz(ümüz)dür NÂZIM HİKMET[1]

Pişman değilim yaşadıklarımdan,

öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.[2]

 

“Ew çend giringî pê bide jiyana xwe ku di/ heftêyem de jî wek mînak çandina darzeytûnê bibe// Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/ yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin,” dizelerinin hakkını bir komünist gibi yaşayarak verdi. Eylül 1961’in Doğu Berlin’indeki, “sözün kısası yoldaşlar/ bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim,” demeyi de sonuna kadar hak etti…

Türkiye’de Durum: Çürüme ve “Çökme!”

Açıklama: Aşağıdaki makale Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Merkezi Yayın Organı Komünist’in Mayıs/2022 tarihli 76. sayısından alınmıştır.

İnsanî Mecburiyet(İmiz)dir Aşk[*]

 

 

“Güzelliğin beş para etmez,

bu bendeki aşk olmazsa.”[1]

 

Lev Tolstoy’un “Gerçekten aşk var mı?” sorusu bana hep itici gelmiştir; William Faulkner’in, “Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı,” tespiti gibi.

“Neden” mi?

Var olmayan şey soru(n) da ol(a)maz, ders kitaplarına da gir(e)mez…

SADAT

Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum

Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü[1]

 

Yusuf Köse

TKP-ML -MKP: Cesaretimizin Sönmeyen Meşalesi Komünist Önder İbrahim KAYPAKKAYA Ölümsüzdür!

Dostlar, Yoldaşlar;

Bugün burada, ülkemiz devriminin önderini, kökleri asla sökülmemecesine toprağın derinliklerine işlemiş bir geleneğin yaratıcısı İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anıyoruz.

Bugün burada, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in usta bir öğrencisi olan komünist önderimizi anıyoruz.

İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledilmesinden bugüne kadar geçen 49 yıl içinde gerek mücadele yaşamı gerekse de ileriye sürmüş olduğu tezler nedeniyle güncelliğini korumaktadır.

Sayfalar