Çarşamba Mayıs 8, 2024

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ahir ömrü faşist devlete hizmet etmekle geçen bu zat, geçmişte işlenen siyasi cinayetlerin mertçe olduğunu savunuyor, şimdilerde ise faşistlerin kendi aralarındaki iç hesaplaşmada “torbacı katillerin” kullanılmasından yakınıyordu.

Başta Ermeni soykırımı olmak üzere kuruluşu soykırım ve katliamlar üzerinden yükselen, dönemin emperyalist güçlerine karşı sömürgeliğe itiraz ve yarı sömürgelikte karar kılınan bir devlet geleneğinin yüzyıllık tarihinde bütün teşviki mesaisinin emperyalist sermayeye hizmet ve gelişen halk hareketlerine karşı katliamlar olduğu tarihsel tecrübelerle sabittir.

Devletin resmi zorunun yeterli olmadığı koşullarda ise sivil faşist katillerin devreye sokulduğu biliniyor. Kısaca geçmişte bu sivil faşist unsurlar, devrimcilere ve ilericilere karşı, doğrudan emperyalist sermayenin ve onun coğrafyamızdaki bekçisi TC devletinin kullanışlı birer aparatı olarak kullanılmışlardır.

Bu “kullanışlı aptal” faşist katiller, Maraş’tan Çorum’a kitlesel katliamlarda ya da halka ve devrimcilere yönelik kanlı pusularda on binlerce insanı “vatan-millet” adına katletmişlerdir.

Özü başına faşist katillerin bu gerçeğe rağmen geçmişi “mertçe” şeklinde tanımlamaları, işledikleri insanlık ve halk düşmanı suçlardan pişman olduklarından değil tam aksine kendi içlerindeki dalaştan kaynaklıdır.

Mertlik, yiğitlik, dürüstlük gibi kavramlar ne TC devletinin genetiğinde ne de bu kullanışlı faşist katillerde vardır. Varlığı halk düşmanlığı üzerinden yükselen bir örgütlenmenin; vatan-millet diyerek Türk halkının muhaliflerine yönelik kitle katliamları gerçekleştiren, devrimcileri ve komünistleri pusularda katleden, başta Kürt ulusu olmak üzere çeşitli milliyetlerden ve inançlardan halkımıza yönelik pogromlar düzenleyen bu devlet ve onun kullanışlı aptalları hiçbir zaman mert olmamışlardır.

“Devletin bekası” adına, daima emperyalistlerin ve Türk hakim sınıflarının kullanışlı bir aparatı olanların ölümleri, insanlık ve halk adına bir kayıp değil aksine kazanımdır. Bu gerçeğe rağmen “hep yoksul ve sıvasız evlere ateş düşüyor” diyerek işgalci bir güç olarak “ava giderken avlanan” paralı faşist katillerin ölümlerine üzülen ve bağ sağlığı dileyenlerin safı halkın değil devletin yanıdır.

Devrim ve komünizm için mücadele ederken ölümsüzleşenleri andığımız Ocak ayının son haftasında, bu güncel gerçek, kendisini bir kez daha göstermiş durumdadır. Bütün yaşamlarını ve emeklerini halkın çıkarları için feda eden ve nihayetinde hayatlarını kaybedenlerle; halkı sömürmek ve katletmek için çalışan ve bu yolda telef olanlar arasında dağlar kadar fark vardır.

Ne için yaşandığı ve dahası neden ölündüğü bu nedenle önemlidir. Bu, yaşamda nerede durduğumuzu da belirler.

Coğrafyamız açısından bu, önemli bir ayrım noktasıdır. Sınıflar mücadelesinin tüm hızıyla sürdüğü dahası bu mücadeleye, ulusal mücadele başta olmak üzere başka mücadelelerin de eklendiği koşullarda, ölenlerin ne için öldüğü belirleyicidir. Coğrafya bu anlamıyla bir kaderdir.

F. Engels’in anıtsal eseri “Ailenin ve Özel Mülkiyetin Kökeni”nde insanlığın barbarlık aşamasıyla birlikte farklı farklı gelişme seyri içine girdiğini ifade etmekte ve insanlığın bu süreçten sonraki evrimi aynı temel üzerinde, öz olarak aynı olsa da farklı farklı biçimler altında geliştiğini belirtmektedir.

Ancak bu aşamada toplumların içinde bulundukları coğrafyaya, iklim koşullarına, kıtlık, fetih, saldırı vb. etkenlere bağlı olarak yaşadıkları farklı gelişme yolları sonucunda iki ayrı tür sınıflaşma olgusu yaşanmış, sınıflı toplumun ve devletin oluşumunda iki ayrı biçimin ortaya çıkmasını da getirmiştir.

Bu farklı toplumsal şekillenişler nedeniyledir ki, örneğin başka coğrafyalarda doğum günleri kutlanırken, bizim coğrafyamızda ise ölüm günleri anılmaktadır. Ya da örneğin coğrafyamıza göre batıda kalan toplumlarda geçmişte düello kültürü gelişmişken, coğrafyamızda pusu kültürü hakim olmuştur.

Kısaca toplumların gelişiminde ve sınıflı toplumda, farklı coğrafyaların içinde bulundukları koşullar ve tarihsel süreç etkileyici olmuştur.

Bu anlamıyla coğrafyamızda insan yaşamı doğumla değil ölümle anılır. İnsan yaşamına anlam katan, nasıl yaşandığı ve nasıl ölündüğüdür. Bu anlamıyla bizim tarihimiz halkın, ezilenlerin yanında saf tutan, bu uğurda mücadele eden ve en sonu canını verenlerin tarihidir.

Bunu özü başına faşist olanlar anlayamaz ve dahası kavrayamazlar. Çünkü onların tarihi ve ölüleri, başkasının çıkarları için ölenlerin tarihidir. Bu tarihte mertlik yoktur!

Sömürünün, zulmün olduğu yerde isyan etmek meşrudur. Haksız savaşlara karşı haklı savaşlarla yanıt olmak, insan olmanın ve insan kalmanın gereğidir.

Mert olan, haklı ve meşru olan, zalimin zulmüme karşı haklı savaşların yanında yer alıp halkının yoksulluğunun, açlığının karşısında, özgürlüğünün safında olandır.

Varlığı inkar edilen, devlet kurma hakkı gasp edilen Kürt ulusunun, inancı yasaklanan Alevinin, her gün katledilen kadınların, aşağılanan ve yok sayılan LGBTİ+ların, sokak hayvanlarının, katledilen doğanın, ez cümle sömürülen, ezilen, katledilenlerin yanında olmaktır.

Bu mücadele içinde sınıfsız, sınırsız ve özgür bir gelecek için mücadele ederken ölümsüzleşenler tarihimizdir. Bu tarih, aynı zamanda geleceğe dair söylenen “söz”dür.

Bu tarihsel yürüyüşte ölümsüzleşenlerimizi bir kez daha saygıyla ve minnetle anıyoruz. Eşitsizlikler dünyası var olduğu müddetçe onlar mücadele içinde yaşamaya ve savaşmaya devam edecekler. Şan olsun onlara!

914

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar