Pazartesi Nisan 29, 2024

TKP/ML-GYDK;NEWROZ ATEŞİNİ SANDIKLARA TAŞIYARAK AKP'Yİ HAYIR OYLARIMIZLA YAKALIM!

NEWROZ PİROZ BE

Newroz başkaldırı ve özgürlük bayramıdır. Demirci Kawa'nın Asur Hükümdarı zalim Dehag'a karşı başlattığı isyan 2600 yıldır ezilen mazlum halklara yol göstermeye devam ediyor. Bir Kürt olan Demirci Kawa'nın 21 Mart günü tüm insanlığa armağan ettiği bu direniş geleneği, tarihin serüveni içinde sadece Kürtlerin sahiplendiği bir direniş olmaktan çıkarak, tüm Ortadoğu halklarının sahiplendiği bir güne dönüşmüştür.

İnsanlığın ezen ve ezilenler olarak ayrıştığı günden bu yana, ezenlerin amaç ve hedefleri hiçbir zaman değişmemiştir. Kölecilik döneminde köle sahipleri, feodalizmde feodal ağalar, kapitalist-emperyalist sistemde patronlar değişen sitemlerin yeni sahipleri olarak isim değiştirseler de, ezenlerin tek amacı kendi iktidarlarını korumak olmuştur. Bunun için ezmekten, katletmekten geri durmamışlardır.

Kürtler var olduklarından bu yana hep ezildiler, yok sayılıp katledildiler. Lozan'da paramparça edilen Kürdistan toprakları baskıcı ve inkarcı dört devlet; Irak, İran, Suriye ve Türkiye arasında paylaştırılarak bölündü. Türk hakim sınıfları, yarattıkları yeni ulus devletlerinde kendi dışındaki hiçbir ulusa ve ulusal azınlığa yaşam hakkı tanımadı. Türkiye Kürdistanı'nın Türk hakim sınıflarına bırakılmasından hemen sonra, Kütleri bekleyen baskı ve zulüm çok geçmeden uygulamaya kondu. 1925'teki ilk Kürt isyanının kanla bastırılmasıyla Kürtlerin bitirildiğini ve bir daha bir isyanın olmayacağını sanan Türk hakim sınıfları, ard arda başlayan isyanlarla yanıldıklarını kısa sürede anladılar. Faşist Kemalist diktatörlük Kürtler için özel kanunlar çıkartarak isyanları bastırmak istediyse de, Zilan, Koçgiri, Dersim isyanları Kürtlerin baş eğmeyeceklerini defalarca kanıtladı.

1984 yılında birkez daha ve yeniden başlayan Kürt özgürlük mücadelesi, döneminin en ileri isyanı olarak tarihteki yerini aldı. Bu özgürlük mücadelesi karşısında Türk hakim sınıfları oldukça zorlandırlar. Kısa sürede bastıracaklarını sandıkları bu özgürlük mücadelesiyle 33 yıldır baş edemeyen faşist diktatörlük, dönem dönem 'barış, müzakere' vb diyerek, Kürt Özgürlük Hareketiyle masaya oturduysa da, bunların sadece Türk devletinin güç ve zaman kazanmaya yönelik manevralar kısa sürede ortaya çıktı.

AKP, 14 yıllık hükümeti döneminde sürekli olarak bu sahte manevralara başvurdu. Oyalamanın da bir sınırının olduğu şartlarda, daha fazla ileri gidemeyeceğini anladığı her koşulda Kürtlere saldırdı. 1990'lardaki Çiller hükümetinin tüm kirli savaş silahlarını devralan AKP, Erdoğan'ın ağzından 'çocuk da olsa, kadın da olsa, yaşlı da olsa güvenlik güçlerimiz gerekeni yapacaktır' diyerek gerçek amacını ve hedefini açık olarak belirtmiş oldu. 2016 yılı Kürt ulusuna uygulanan en kanlı katliam tarihlerinden biri oldu. Evlerin bodrum katlarında 10'ar 20'şer insanların toplu olarak yakıldığına, kurşunlandığına, yaralıların ölüme terk edildiğine, ölü bedenlerin zırhlı araçların arkasından sürüklendiğine, sağ olarak ele geçen gerillaların infaz edildiklerine defalarca tanık olundu.

AKP, tüm bu baskıcı ve katliamcı uygulamalarla Kürt Özgürlük Hareketini yok edemeyeceğini biliyor. Kendi ömrünü uzatmak için yeni saldırı planları yapmaktadır. Yanına aldığı faşist ve ırkçı MHP'yle birlikte, mevcut yasalarda değişiklikler yaparak, katliam ve baskılar için daha güçlü yasal zemin oluşturarak sadırılarını tırmandırmak istiyor. AKP'nin 18 maddede yaptığı değişiklikle toplumun önüne koyduğu 'yeni anayasa' 'referandumun'dan çıkacak evet'le nefes alamak istiyor. Başkanlık sistemi denilen devletin yeniden reorganizesini içeren bu değişim, aynı zamanda Türk komprador burjuvazisinin ve toprak ağalarının da bir istemidir. Burjuvazi, yeni Başkanlık sistemiyle devletin daha da baskıcı bir düzeye çekilerek, ulusal ve sınıfsal mücadelenin rahatça bastırılabileceğini düşünmektedir.

AKP, hükümete geldiği 2002 yılından bu yana devletin yeniden organize edilmesi için sürekli çalıştı. AKP, bunu yürürlüğe koymanın en iyi fırsatı olarak da 15 Temmuz 2016 tarihini seçti. Darbe Girişimi sonrası bunu ''Allahın bir lütfu'' olarak gören AKP'nin, apar topar 'Başkanlık Sistemini' gündeme getirmesi boşuna değildir.

'Anayasa referandumuna' güçlü bir HAYIR'la karşı konmuştur. AKP, bu güçlü karşı koyuştan korkmaktadır. Bunun için Hayır kampanyası yürüten tüm muhalif güçlere saldırmaktadır. HDP Eş Başkanları başta olmak üzere 11 Milletvekilinin yanı sıra, binlerce HDP yönetici ve çalışanı boşuna tutuklanmamıştır. Aynı saldırılar HAYIR kampanyası yürüten tüm devrimci ve ilerici güçlere karşı da devam ediyor.

Yeni bir Newroz'u kutladığımız bu günde, Newroz'un ateşini sandıklara taşıyarak AKP'yi Hayır oylarımızla yakalım. Newroz'un ruhu ve direnişi tüm ezilenlerden, Kürtlerden, işçilerden, kadınlardan, gençlerden bunu bekliyor. Bunu tüm devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerle yapacak güçteyiz. Gücümüzü 16 Nisan'da AKP'ye göstereceğiz!

YAŞASIN NEWROZ!

NEWROZ PİROZ BE!

YAŞASIN ULUSLARIN KENDİ KADERLERİNİ TAYİN HAKKI!

KAHROLSUN EMPERYALİZM, FAŞİZM VE HER TÜRDEN GERİCİLİK!

MART 2017

TKP/ML-GYDK

46655

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Yarım Asırlık Mücadele Yolumuzu Aydınlatıyor

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının 50. yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, onu var eden koşullar devam ettikçe kuşkusuz varlığını devam ettirecektir.

Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, sistemin çöküntü içine girdiği günümüz koşullarında kendisini çok daha yakıcı dayatır duruma gelmiştir. Ve elbette ki proletarya partisi üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü onun mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik pusulası vardır.

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )

Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Siyaset Yapma Tarzımız ve Verili Koşulların Önemi Üzerine

 


   Son dönemlerde kurumlarımızın yaptığı konferanslarda, basın açıklamalarında `Verili koşullar` dan bahsediliyor. Verili koşullardan kasıt, somut koşulların somut tahlili.

Ölümsüz(ümüz)dür NÂZIM HİKMET[1]

Pişman değilim yaşadıklarımdan,

öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.[2]

 

“Ew çend giringî pê bide jiyana xwe ku di/ heftêyem de jî wek mînak çandina darzeytûnê bibe// Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/ yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin,” dizelerinin hakkını bir komünist gibi yaşayarak verdi. Eylül 1961’in Doğu Berlin’indeki, “sözün kısası yoldaşlar/ bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim,” demeyi de sonuna kadar hak etti…

Türkiye’de Durum: Çürüme ve “Çökme!”

Açıklama: Aşağıdaki makale Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Merkezi Yayın Organı Komünist’in Mayıs/2022 tarihli 76. sayısından alınmıştır.

İnsanî Mecburiyet(İmiz)dir Aşk[*]

 

 

“Güzelliğin beş para etmez,

bu bendeki aşk olmazsa.”[1]

 

Lev Tolstoy’un “Gerçekten aşk var mı?” sorusu bana hep itici gelmiştir; William Faulkner’in, “Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı,” tespiti gibi.

“Neden” mi?

Var olmayan şey soru(n) da ol(a)maz, ders kitaplarına da gir(e)mez…

SADAT

Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum

Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü[1]

 

Yusuf Köse

TKP-ML -MKP: Cesaretimizin Sönmeyen Meşalesi Komünist Önder İbrahim KAYPAKKAYA Ölümsüzdür!

Dostlar, Yoldaşlar;

Bugün burada, ülkemiz devriminin önderini, kökleri asla sökülmemecesine toprağın derinliklerine işlemiş bir geleneğin yaratıcısı İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anıyoruz.

Bugün burada, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in usta bir öğrencisi olan komünist önderimizi anıyoruz.

İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledilmesinden bugüne kadar geçen 49 yıl içinde gerek mücadele yaşamı gerekse de ileriye sürmüş olduğu tezler nedeniyle güncelliğini korumaktadır.

Anlamak, Hatırlamak Zamanıdır Şimdi[*]

 

 

“-Prometheus: Ölüm kaygısından kurtardım ölümlüleri.

- Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?

- Prometheus: Kör umutlar saldım içlerine.”[1]

 

O sadece kasketli değil; kasketin en çok yakıştığı insandı.

Benjamin Franklin’in, “Bazıları 25’inde ölür ama 75’ine kadar gömülmezler,” saptamasını tekzip eden bir mücadelenin, direncin, tarihin -ve elbette acının- adıydı.

KAZAKİSTAN İSYANI[*]

 

 

“Emekçi insanlığını,

ancak burjuvaziye nefret

ve isyanla kurtarabilir.”[1]

 

Eduardo Galeano’nun ifadesiyle, “Yine barış ve adalet haykırarak doğan yirmi birinci yüzyıl da, önceki yüzyılın izinden gitmekte”yken; BBC’ye bile, “Kıyamet filmlerinden çıkmış gibi”[2] dedirten bir fırtına koptu Kazakistan’da.

18 Mayıs… (Nubar OZANYAN)

Dağ başlarında yanan çoban ateşidir İbrahim Kaypakkaya. Yüreği, özgürlük ve eşitlik için çarpanların bilincinde ve öfkesinde yaşayandır. O daima hafızalarda korkusuz bir komünist, inançlı bir önder, unutulmayan bir direnişçi olarak yaşayacaktır.

Sayfalar