Perşembe Mayıs 16, 2024

TKP/ML Kadın Komitesi’nden 8 Mart açıklaması

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yakınlaşırken TKP/ML Kadın Komitesi, bir açıklama yayınlayarak “Sokağımızdan mücadele alanlarımıza kadar söz sahibi olacak şekilde inisiyatifleşelim, inisiyatifleştirelim, örgütlenelim, örgütleyelim! 8 Mart'ı canı bedeli yaratan kadınların, bizden en büyük beklentisi budur! Meral'den Kamile'ye, Ayfer'den Münire'ye, Çiğdem'den Suzan'a ve de Beş Kızıl Karanfilimize kadar şehit yoldaşlarımızın bizlerden beklentisi budur” dedi.

TKP/ML Kadın Komitesi, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yakınlaşırken bir açıklama yayınladı. Elimize e-posta yoluyla ulaşan açıklamada “Erkek egemen sömürü düzeni, kadın ve LGBTİ'lerin yaşamını dar etmeye ve böylelikle kendi varlık zeminini sağlamlaştırmaya çalışsa da, ‘artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığının ve olmayacağının da’ farkında. Çünkü geride bıraktığımız yılın 27 Mayıs'ından bu yana bu ülkede çok şey değişti” denildi.

“27 Mayıs'ta AKP'nin talan politikalarına karşı durarak Taksim Gezi Parkı'na sahip çıkmak isteyen “bir avuç” çevre savunucusuna azgınca saldıran polisin bu şiddetine karşı milyonlarca insan, yılların biriktirdiği öfkeyi dışa vurarak sokaklara döküldü, yasaklı alanları işgal etti ve ülkenin aynı zamanda ticari kalbi de olan Taksim'e 2 hafta boyunca devleti sokmayarak bir ilki gerçekleştirdi” diyen Kadın Komitesi, “Bu isyan, birçok anlamıyla bir ilki temsil ederken aynı zamanda ‘dipten gelen dalganın yüzeydeki ilk büyük halkası’ niteliğini taşıyor. Ancak Gezi İsyanı boyunca ve sonrasında atılan ‘Bu daha başlangıç...’ sloganında olduğu gibi, isyan artçı sarsıntılarla devam ederek günümüze gelinmiş ve Eylül Sendromu, cami-cemevi, ODTÜ protestoları ile dershane krizi derken 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu ile devletin ve bugünkü temsilcisi AKP'nin saltanatını tehlikeye düşürecek büyük gelişmelere yol açmıştır” sözleriyle sürece dair değerlendirmelerde bulundu.

 

“Kadınlar isyanın yaratıcısı…”

 “Gezi İsyanı'nın önemli yanlarından biri de her yaştan ve kesimden kadının, daha önce hiçbir direnişte olmadığı kadar çok isyanın içerisinde yer almasıydı. 27 Mayıs'ta isyanın kıvılcımını yakan polis saldırısının hedefindeki kırmızılı kadından TOMA'nın suyuna dans ederek direnen siyahlı kadına ve ‘sapanlı teyze’ye kadar simgeleşen direnişçi kadınların yanı sıra milyonlarca kadın isyandaki yerini aldı” diyerek, isyanda kadının yerine vurgu yapan Kadın Komitesi, “İşgal bölgelerinde yaşam alanlarının düzenlenmesinden kolektif yaşamın örülmesine, barikatların kurulmasından gaz bombaları altında çatışmalara katılmaya, hapsedildiği evindeki ‘kölelik takılarını’ yani tencere-tavasını isyan silahı haline getirmekten her akşam emekçi semtlerden meydanlara akan halk kitlelerinin arasında yerini almaya kadar isyanın tüm karelerinde var olan kadınlar, aynı zamanda isyanın yaratıcılarıydı da...” dedi.

 

“LGBTİ’ler isyanın her karesindeydiler…”

“Emeğimizi yok sayan erkek egemenliğinin, yürürlüğe sokmaya çalıştığı yasaların sonucunda kadınların önemli bir bölümünün eve hapsedilme hedefinin güdüldüğü bir ortamda aynı zamanda kürtajı yasaklayarak ve kaç çocuk yapacağımıza karışarak (ve de bunu toplumu yönlendirip somut bir baskı ortamı yaratarak yapıyor) hayatımızı iyice zorlaştırması bardağı taşıran son damlalardı” diyerek kadınların isyana katılımındaki nedenlere değinen Kadın Komitesi ayrıca LGBTİ’lerin süreçteki yerine de şu sözlerle değindi:

“Diğer yandan cinsel kimlikleri ve yönelimleri nedeniyle hayatın her alanında dışlanan, ötekileştirilerek her türlü nefret saldırısının hedefi haline getirilen LGBTİ'ler de bu isyanın her karesinin oluşmasında emek verdiler. Bu emekleriyle isyanın yaratıcısı ve parçası oldular. Homofobi ve transfobiye karşı mücadeleyi isyanla birleştirip erkek egemenliğine karşı güçlü bir kalkan yaratan LGBTİ'ler bu duruşlarıyla her yerde olduklarını, olacaklarını haykırdılar. İsyanın ardından Taksim'de yapılan Onur Haftası'nda on binlerle yürüyen LGBTİ'ler bu sürecin ardından ülkenin birçok yerinde oluşum ve örgütlenme yarattılar.

Güvencesizliğin, geleceksizliğin, yok sayılmanın, muhafazakarlığın karanlığında boğulmaya çalışılan kadınlar ve LGBTİ'ler; Gezi İsyanı'nda erkek egemenliğine karşı isyan çığlığını attılar. Yani AKP'den direnişçilere kadar herkesin söylediği gibi bu isyana asıl sebep görüldüğü üzere ‘üç-beş ağaç meselesi’ değildi!”

“Yolumuz uzun ama yürüyeceğiz…”

“İsyan günleri, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı verilen bir mücadeleyi ifade eder. Ve bu sürecin bize öğrettiği ve hatırlattığı çok şey var. İsyanın yarattığı ruhu, içimizde barındırıyor ve bu ruhun coşkusuyla geleceğe bakıyoruz. Çünkü hala yıkacak, yeniden inşa edecek ve yaratacak çok şey var. Sadece Gezi İsyanı'nda kadın direnişçilerin tacizle evlerine gönderilmeye çalışılması, Eylül Sendromu'nun ardından ‘kızlı-erkekli’ öğrenci evlerinde kalan kadınların ‘ahlaksız’ ilan edilip ana-babalarına şikayet edilmekle tehdit edilmesi bile daha alacak uzun bir yolumuz olduğunu gösteriyor” diyen Kadın Komitesi, “Bunların yanı sıra kadına ‘doğum teşvik paketi’ gibi aldatmacalarla dolu düzenlemelerle kadın eve, güvencesiz çalışma koşullarına ve ucuz emek olmaya razı edilmeye çalışılıyor, kadın ve nefret cinayetleri devlet eliyle teşvik ediliyor, taciz ve tecavüzle kimliğimiz aşağılanmaya; sözün kısası, bizler sokaktan, işyerlerinden, fabrikalardan uzaklaştırılmaya çalışılıyoruz” sözleriyle kadına yönelik saldırıları sıraladı.

 

“Kadının Rojava deneyimi önemle incelenmelidir…”

“Diğer yandan yanı başımızda Suriye'de, Rojava'da kadınlar ‘savaş ganimeti’ olarak görülüyor ve savaşın en adi yüzünü yaşamaya mahkum ediliyorlar” diyerek Rojavalı kadınların direnişine de değinen Kadın Komitesi şunları ekledi: “Savaştan ülkemize kaçan kadınlar, kaçtıkları erkek egemenliğinden sonra yeni bir erkek düzenle acımasızca karşı karşıya geliyor ve fuhuşa sürükleniyorlar. Tüm bu saldırganlığa ve yıkıma karşın kadınlar Rojava'da kendi yönetimlerini kurmak, geliştirmek ve korumak için inisiyatif geliştiriyor ve silahlanıyorlar. Bu deneyim bizler açısından çok kıymetlidir ve önemle incelenmesi gerekir.”

 

“Eşbaşkanlık kadınların başarısıdır…”

Yapılan açıklamada yaklaşan yerel seçimler üzerine de değerlendirmelerde bulunan Kadın Komitesi’nin açıklaması şu şekilde devam ediyor:

“Eşitsizlik, ayrımcılık ve bunların acımasız uygulamaları sürerken yaklaşan yerel seçimlerin etkisinde 8 Mart'a yürüyoruz. Bu 8 Mart'ın, yerel seçimler öncesi bir sıçrama tahtası olacağı açıktır. Ancak 8 Mart, özgün ve kadınların kanla, canla yarattığı bir gündür. Bu yüzden de yerel seçimlerin gölgesinde kalmamalı ve erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü bu konunun ağırlığı altında ezilmemelidir.

Faşist ve erkek egemen TC'nin kadınlara ‘seçme ve seçilme hakkını bahşettiği’ 1933-34 yıllarından bu yana hiçbir büyükşehir belediyesinde kadın yöneticinin görev almayışı ve yalnızca 4 ilde merkez belediyelerinde toplam 5 kadının belediye başkanı olabildiği ülkemizde, kadının yerel yönetimlerde söz sahibi olduğunu iddia etmek gülünçtür. İşte tam da bu yüzden kadına yönetimlerde eşitlik hakkı tanıyan ‘eşbaşkanlık’ gibi sistemlerin tartışılmaya başlanması ve kimi alanlarda yürürlüğe girmesi kadınların başarısı ve lehinedir. Bu sistemden bizlerin de öğreneceği ve uygulayabileceği çok önemli yönleri vardır.”

 

“DHD, cinsiyet eşitsizliğine karşı bir eşik…”

“Elbette bizler için amaç, yerel yönetimlerde kadın sayısını artırmak değildir tek başına. Yerel yönetimlerin kadın bakış açısıyla inşa edilmesi için kadınların burada yer alması önemlidir. Gezi İsyanı'nda da gördüğümüz, öğrendiğimiz ve yaşatmaya çalıştığımız üzere artık hem kendi adına hem de yaşam alanları hakkında söz söylemek isteyen geniş kadın kitlelerinin varlığı ortadadır” diyen Kadın Komitesi, esas amacın toplumsal cinsiyet eşitsizliği mücadelesinde DHD’yi bir eşik olarak propaganda etmek olduğunu şu sözlerle aktardı:

“Demokratik Halk Devrimi'nin geniş propagandasının yapılabileceği bu politik süreçte kadın kitleleri ile ilişkilenmek ve kadınlara DHD'yi toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadelemizde en büyük eşik olarak görüp, kadın gücüyle gerçekleştirme propagandası yapmak asli görevimizdir.”

 

“Yaşamımızı şiddetten,  tacizden, ayrımcılıktan temizleyelim…”

“Ancak kadın mücadelesinin bize gösterdiği gerçeklerden biri de, bizim bu propagandayı yapmamızın yolunun; mahalle aralarındaki aydınlatmanın yeterli hale getirilmesinden yaşam alanlarımızı çembere alan şiddet, taciz, tecavüz ve ayrımcılık sarmalından temizlememize kadar bir dizi önemli ve hayati meseleyi gündemleştirmekten ve bunun mücadelesini vermekten geçtiğini göstermiştir. Bu tür ayrıntılar küçük gibi görünebilir ama kadınlar açısından çok önemli bir yerde durmaktadır” diyen Kadın Komitesi açıklamasını şu sözlerle sonlandırdı:

“Sözün özü; bu 8 Mart'ın, yerel seçimlerin ve doğrudan yerel yönetimlerin erkek egemenliğine darbe vuracağımız gün olması gerekir. Kadınların yaşam alanlarının şiddet, taciz, tecavüz ve ayrımcılık sarmalından temizlendiği bir dünya yaratma özlemimize ve düşümüze doğru bu 8 Mart'ta büyük bir adım atalım. Sokağımızdan mücadele alanlarımıza kadar söz sahibi olacak şekilde inisiyatifleşelim, inisiyatifleştirelim, örgütlenelim, örgütleyelim! 8 Mart'ı canı bedeli yaratan kadınların, bizden en büyük beklentisi budur! Meral'den Kamile'ye, Ayfer'den Münire'ye, Çiğdem'den Suzan'a ve de Beş Kızıl Karanfilimize kadar şehit yoldaşlarımızın bizlerden beklentisi budur! Şan olsun 8 Mart'ı yaratanlara ve yaşatanlara!”

91412

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.

“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)

Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.

30. Ölümsüzlük Yılında MANUEL DEMİR/ՄԱՆՈՒԵԼ ՏԷՄԻՐ Yaşıyor! Partizanlar yaşıyor! (1)

Manuel Demir’i 30. ölümsüzlük yılında saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle Ermeni Fedailer adıyla başlattıkları ve hayatlarını Ermeni halkının davasına adadıkları, bugün ise Partizan hareketine dönüşerek devam eden mücadelede sayısız Ermeni devrimciler Hrantlar, Hayrabetler, Armenaklar, Yalımyanlar, Ozanyanlar ve Manueller’i de anıyor ve aradan yüz yıl geçmiş olsa da bu mücadelenin devam edeceğini belirtiyoruz.

Sayfalar