Salı Mayıs 28, 2024

TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı

Topraklarımızın zehirlenmesine, yaşam alanlarımızın yok edilmesine izin vermeyeceğiz!” başlıklı bildiri şöyle devam ediyor: “Yaşam alanlarımız, doğal güzelliklerimiz emperyalizmin kar hırsı ile her geçen gün biraz daha yok ediliyor. İnsan yaşamı için zorunlu olan tüm doğal kaynaklarımız hızla özelleştirilerek neredeyse akan her dere yatağına HES kurulmak isteniyor, topraklarımız, havamız maden arama ya da termik ve nükleer santrallerle zehirleniyor.”

“Saldırılar daha da artacak”

“Yapılan araştırmalar ülkemizin yüzölçümünün % 45’inde maden şirketlerinin arama işletme ruhsatı aldığını göstermektedir. Bu da önümüzdeki süreçte saldırının kapsamının daha da artacağını göstermektedir” diye devam eden açıklamada “Yaşamımıza ve yaşam alanlarımıza yönelen bu saldırılara karşı durmak, halkın kendi yaşamına sahip çıkmasından, örgütlenmesinden, hesap sormasından geçiyor. Şunu unutmayalım ki halkın istemediği, izin vermediği hiçbir projeyi hayata geçiremezler. Bunun için yapılması gereken halkın örgütlü, birleşik gücünü ortaya koymaktır” deniliyor.

“Dersim haritadan silinmeye çalışılıyor”

Açıklamanın devamı şu şekilde: “Devlet, Dersim’de 1937-38 katliamıyla, 1990'lı yılların ortalarındaki köy yakmalar ve boşaltmalarla yapamadığını şimdi barajlarla, siyanürlü altın işletmeciliğiyle yapmak istiyor. Amaç her zamanki gibi yine bölgeyi insansızlaştırmak, toplumsal muhalefeti yok etmek ve Dersim'i haritadan silmek.

Yani, nice katliamlar yaşayan Dersim coğrafyası şimdi de 'yatırım' adı altında yapılan baraj ve siyanürlü altın işletmeciliğiyle bir kez daha katledilmek isteniyor.

Rio Tinto şirketi, 2007 yılında yaptığı sondaj çalışmaları sonunda özellikle Cevizlidere’de ve Sin’de tespit ettiği altın rezervi için çalışmalarını çeşitli taşeron şirketleri aracılığıyla sürdürmeye devam ediyor. Bir süredir maden şirketini kurabilmek ve çalışmalarına başlayabilmek için halk içinde çalışmalarını sürdürüyor. Öncelikle bazı kişilerin arazilerini sattığı bilgisini yayarak halk içinde güvensizlik oluşturmaya çalışıyor. Halka yüksek miktarlarda para ve iş tekliflerinde bulunarak bölgedeki yoksulluk ve işsizliği halkı bölmenin, örgütlü hareket etmelerinin engellemenin aracı olarak kullanmaya çalışıyor. Öte yandan bölgede gerilla mücadelesi veren örgütlerden onay aldıkları yalanını yayarak halkı devrimci örgütlerle karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar.”

“Yağma ve talana izin verme, hesap sor”

“Bilinmelidir ki ne Partimiz TKP/ML önderliğinde savaşan TİKKO ve ne de diğer devrimci örgütler, halkın yaşam alanlarını yok edecek, bu alanları emperyalistlere peşkeş çekecek hiçbir projeye onay vermiştir ve bundan sonra da verecektir. Halkımız bu şirketlerin yetkilileri ve bölgedeki işbirlikçileri tarafından yayılan bu yalanlara inanmamalıdır.

Köylüleri ikna edebilmek için çıkarılacak madenin altın değil bakır olduğunu ve siyanür kullanılmayacağını söyleyerek işletmeyi zararsızmış gibi göstermektedirler. Oysa kendilerinin sondaj çalışmalarının raporunu verdikleri resmi belgede; bölgede yapılan sondaj çalışmaları sonucunda altın, bakır ve molibden madeni tespit edildiği zaten açıklanmıştır.  Yine Bergama’da, Kütahya’da, Gümüşhane’deki, hatta yanı başımızda Erzincan İliç’teki işletmelerin siyanür havuzlarının bölgedeki yaşamı yok ettiği artık gizlenemiyor.

Maden şirketinin bölgemize yerleşmesini önlemek için öncelikle halkın bilinçlenmesi, birbirine güvensizlik zeminini ortadan kaldırması, örgütlü hareket etmesi zorunluluktur. Bunun için de tepki şirkete, bu çalışmalara onay veren devletin kurumlarına yönelmelidir.

Bir kez daha belirtmek gerekir ki örgütümüz, emperyalist şirketlerin ve onların taşeronlarının bölgemizi yağmalamasına ve talan etmesine asla izin vermeyecek ve halkımızın bu projelere karşı mücadelesinin yanında olacaktır. Bu şirketler ve onlara yardım ve yataklık eden bölgedeki işbirlikçileri TİKKO’nun hedefi olacaktır!

Dersim’in yağma ve talanına izin verme, hesap sor!”

95023

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

Sayfalar