Pazartesi Nisan 29, 2024

TKP/ML TİKKO Kadın Komitesi ile söyleşi

  

- Gerilla alanında kadınların örgütlenmesi için özgün kadın çalışması neden gerekli?

- Toplumsal algılayışa göre “savaş, erkek işidir”. Kadınların yeri ise o çok “korunaklı” sanılan evleridir. Bu yüzden de kadının, kurtuluşu için silah elde savaşması çok da “normal” karşılanmaz. Ama şu da bir gerçektir ki; zulmün olduğu yerde direniş de isyan da vardır/olacaktır. Aslında tarih, kadınların sayısız isyan ve direniş öyküleriyle doludur. Ülkemizde de kadınlar yıllardır bu savaşın içinde çeşitli düzeylerde yerlerini almış, hala da alıyorlar. Kadının savaşabildiğini, “güç” olduğunu gösteren sayısız örnekler var. Bunu kendi tarihimizden, sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesi veren diğer örgütlerin tarihinden biliyoruz. Kobanê’de, Şengal’de en önde savaşan kadın gerillalar, buna yakın zamandan en güzel örnektir. Beşler, buna en yakın örnektir.

Bugünü anlayabilmek için öncelikle dünümüzü, tarihimizi iyi bilmek, çözümlemek gerekir. Kadının dün savaştaki rolü neydi? Bugün ne ve nasıl olmalı? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar, bizim neye yöneleceğimizi de belirleyecek. Bu yönelimde önümüze çıkan engelleri aşabilmemiz için öncelikle geçmişimizin olumlu ve olumsuz yönlerinden öğreniyoruz. Gerilla alanında geçmişten bugüne parçalı da olsa yapılan çalışmaların deneyimi üzerine örüyoruz mücadelemizi. Erkekliğin en fazla üretildiği bir alandayız. Ve erkek egemen ideolojinin yansımalarını fazlasıyla taşıyoruz. Doğal olarak kadın ve erkeklerin örgütlenmesi için politikalarımız aynı düzeyde olamaz. Eşitsiz başladığımız bu mücadelede kesinlikle özgün politikalara ihtiyacımız var.  Beşler’in biriktirdiği deneyim, yarattıkları değer, bizim en büyük mirasımız. Onlar, bu alanda kadınların da sorumluluk alabileceklerinin, komutan, siyasi komiser olabileceklerinin, önderleşebileceklerinin, kısacası savaşın özneleri olabileceklerinin mirasını bıraktılar bize. Onlardan boşalan yerleri belki hızla dolduramadık ama yönümüz ileriye, yüzümüz örgüte, halka dönük olduğu sürece bu sürenin çok da uzun olmayacağına inanıyoruz. Örgütlenmede attığımız pratik adımların ileriye doğru olduğunun en somut göstergesi de komiteleşmede attığımız adımlardır.

“Kadın Komitemiz bir ihtiyacın ürünü”

- Alanda bir kadın komitesine neden ihtiyaç duyuldu?

- İlk olarak geçtiğimiz yıl özellikle kış kampında özgün kadın çalışmalarına başladık. Ve belli düzeylerde pratik adımlarını da attık. Toplumun yıllardır bize yüklediği rollerin, biçim değiştirerek örgütte de varlığını sürdürüyor olması bizim neye yöneleceğimizi gösterdi. En başta kendimizden başlamalıydık. Ve biz de kendimize yöneldik. Geleneksel kadın rollerini ne kadar taşıdığımızı çözümleyerek pratikte nasıl aşacağımıza kafa yorduk. İşimizin zor olduğunu biliyoruz. Çünkü ayrıca zorlamamız gereken bir de örgüt içinde var olan ve kadınların ulaşması çok da kolay olmayan komutanlık, yöneticilik, politika üretme gibi erkek iktidar alanları var. Sözün kısası savaşımız hem dışımızdaki düşmana, hem örgütümüzdeki erkek egemenliğine, hem de kendi içimizdeki geleneksel kadınlık rollerimize karşı sürüyor.

TKP/ML TİKKO Kadın Komitesi de bu ihtiyacın ürünü olarak gündeme geldi. Komitemiz, TİKKO içindeki kadın yoldaşların, ideolojik ve politik gelişiminden sorumlu olarak esasta iç örgütlülüğünü sağlayacak. Savaş yürüttüğümüz bölgedeki kadınların bilinçlendirilmesi, örgütlenmesi ve savaşa katılması için aktif çalışmalar yürütecek.

Kadın ve erkek yoldaşlar olarak yer aldığımız bu savaşa eşit koşullarla başlamıyoruz. Doğal olarak gelişimimiz de eşit olmuyor. Erkek yoldaşlarla aynı düzeye gelene kadar onlara göre daha çok engel aşmamız, kendi gücümüzü açığa çıkarabilmemiz, kendimize güvenebilmemiz için daha çok mücadele etmemiz gerekiyor. “Aynı yerdeyiz, eşitiz” anlayışını kabul etmiyoruz. Bu yüzden özgün politikalara, özgün örgütlenmelere ihtiyaç duyuyoruz.

Şimdiye kadar yetersiz de olsa yeni başladığımız özgün çalışmalarımızın belli düzeyde pratik yansımaları oldu. Ayrı noktalarımız, ayrı mangalarımız, ayrı toplantılarımız, kendi yaşam alanlarımızın olması, yaşamımız hakkında söyleyecek sözümüzün olması, örgüt içinde belli bir güce ulaşmamızı da getirdi. Hedefimiz çalışmalarımızın, politikalarımızın pratikle buluşması… Ancak her şeyden önce komitemizin örgütlenmesi, gerilla alanında yürüttüğümüz çalışmaların kurumsallaşması açısından atılan önemli bir adımdır.

“Toplumsal şekillenişi sorgulayarak başlıyoruz”

- Ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?

- Öncelikle belirtmemiz gerekiyor ki, hiçbir şey için olmadığı gibi bu çalışma için de hazır bir reçetemiz yok. Ve bir bütün TİKKO, savaşı savaşın içinde öğrenecekse, kadınlar olarak savaşın içindeki sorunlarımızı savaşın içine daha fazla girerek çözümlemeye başlıyoruz. Ve kadının savaş içindeki sorunları yalnızca gerillayla başlamıyor. Gerillaya katılan her bir yoldaşın toplumsal şekilleniş içindeki konumları ve esasta bu toplumsal şekillenişin sorgulanmasıyla başlıyoruz çalışmalarımıza. Yani bu bir yöntemdir; sorunları, çelişkileri görme yöntemidir. Erkek egemen ideoloji eğitimlerinde, işlenen dersin konusu kapsamında yaptığımız çözümlemeler de böyledir. Örneğin; toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden tartıştığımız “tabi olma, bağımlılık, kendine güvensizlik, duygusallık” vb. başlığında her bir yoldaşın kendi pratiğinden örnekler vermesiyle çözümleme yapılıyor. Ama elbette sorun ve çelişkileri görmek yetmiyor, bu sorunları çözmek için adım adım yönelmek gerekiyor.

Örneğin, bir yoldaş konuşmada, kendini ifadede sorun yaşıyorsa öncelikle bunun nedenlerini bulmaya yöneliyoruz. Ve pratik adım olarak da o yoldaş, her toplantıda mutlaka söz almayı önüne koyuyor. Bu genel yöntem dâhilinde yaptığımız özgün kadın eğitimleri, özgün erkek eğitimleri ve ortak eğitimlerle belirlenen gündemleri işliyoruz. Hem kadın hem de erkek yoldaşların eğitimlerinin özgün olması kendini ifade etme, açma açısından önemlidir. Ve yine aldığımız ayrı kadın tekmilleri de özgüllüğü görme açısından bir adımdır.

Erkeklerin “kaybedecekleri”, kadınların “kazanacakları”

-  Erkek yoldaşlar arasında da çalışmalarınız var mı?

- Yaptığımız eğitimler erkek yoldaşları da kapsamaktadır. Erkek yoldaşlar arasında yaptığımız çalışmaların ayrı bir önemi de var. Bildiğimiz kadarıyla erkek yoldaşlar için her hafta yaptığımız özgün çalışma örgütümüzde ilk kez yapılıyor. Ve ilk olmanın getirdiği belli yetersizlikler olsa da önemli bir deneyim ve birikim oluşturduğunu görmek gerekiyor... Erkek yoldaşlar şimdiye kadar sorunu kendi dışlarında gördükleri için kendilerine yönelmede, kendilerini açmada çok daha tutuk davranıyorlar. Çünkü kaygılar farklılaşsa da kendine dair bir sorgulamaya gitmek, erkek yoldaş açısından da çok zor oluyor. Her iki çalışmayı birlikte düşündüğümüzde şu sonucu çıkarmak çok da abartılı olmaz.

Erkek yoldaşlar kendilerini sorgularken “kaybedecekleri” şeyleri düşündükleri için açmayı, açığa çıkmayı ilk başlarda çok da fazla istemiyorlar. Oysa kadın yoldaşlar gerekliliğine inandıkları zaman kendilerine yönelirken “kazanacakları” şeyleri düşündükleri için erkeklere göre daha açık davranabiliyorlar. Bu da kuşkusuz toplumsal şekillenişin bir sonucu. Erkek yoldaşlar yıllardır kendilerine öğretilen erkekliklerini kaybedince geriye bir şey kalmayacağından korkuyorlar. Bu çalışmaların başlangıcı ve sonu arasında yoldaşlarda kendine yönelmede, kendini açmada belli bir değişimden bahsedebiliriz.

Bunun dışında Bölge Komutanlığı tarafından da alınan karar gereği; her toplantıda “kadın yoldaşlara yaklaşım” gündeminin olması sorunun daha fazla gündemleştirilip tartışılması, derinleştirilmesi açısından da önemli bir yerde durmaktadır.

- Askeri alandaki hedefleriniz nelerdir?

- Savaşın “erkek işi” olduğu algısını sürekli vurguluyoruz. Ve bizim açımızdan ilk kırılması gereken nokta burasıdır. Bunu nasıl kıracağız? Kadın yoldaşların öne çıkması, özne olabilmesiyle kıracağız. Yani eylemlerde, keşiflerde vs. kadın yoldaşların öne çıkması, sorumluluk alması, askeri faaliyetlerde “görünür” olabilmeleri, bu anlamda ilk hedefimiz diyebiliriz. Bunun için her eylem grubunda en az bir kadın yoldaşın olması pratikte attığımız bir adımdır.

Kadın yoldaşların komutanlaşması da bunun peşi sıra hedefimizdir. Çünkü kadın yoldaşların ordu içinde özneleşmesi, önderleşmesi pratik anlamda böyle sağlanacaktır. Bu meselede yaşanan belli problemler var elbette. İlk olarak erkek yoldaşların yaklaşımlarındaki yanlış anlayışlara değinmek gerekiyor. Erkek yoldaşlardan yana, psikolojik şiddette de bahsettiğimiz sorumluluk alan kadın yoldaşların inisiyatifini kıran, onları yok sayan, sürekli “öneri”lere boğan bir tarz açığa çıkıyor. Doğallığında bu kadın yoldaşlarda zaten var olan kaygıları derinleştiriyor. İnisiyatif takınmada zaten sorun yaşanıyorken, kırıldığı zaman daha da zor bir hal alıyor inisiyatif koymak. Talimatlarını “dinletebilmek” hayli bir çaba istediği için talimat verirken çekingenlik vs. açığa çıkıyor vb. Ve bunların hepsi de kendine güvensiz-liği, “yapabilir miyim?” kaygısını derinleştiriyor kadın yoldaşlarda. Sonuç olarak özne olmada, sorumluluk almada geri adım atma gibi sorunlar çıkıyor.

Dediğimiz gibi hedefimiz, kadın yoldaşların ordu içerisinde öne çıkması, sorumluluk alması, “görünür” olabilmesidir. Bu olduğu sürece savaş, aynı zamanda “kadının da işi” olacaktır. Ve bunun için diğer sorularda belirttiğimiz gibi örgütteki erkek egemen yaklaşımlara yöneliyoruz; diğer yandan kadın yoldaşların kaygılarını yok edebilmek adına bahsettiğimiz çalışmaları, çözümlemeleri yapıyoruz. Bunun şimdiye kadar eksik kalmasının bir yanı da örgütün kadın yoldaşların sorumluluk alabilmesi için, özneleşmesi için özgün bir politika uygulamış olmamasıdır. Bu anlamda da adım atıyoruz/atacağız.

Bütün bunların toplamında uzun vadede hedefimiz bir “Kadın Ordulaşması” yaratabilmektir. Şu an atacağımız her adım bunun çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu bilinçle hareket ediyoruz. Ve yaratmaya çalıştığımız şey budur. “Kadın ordulaşması” hem kadınların kendilerini ifade edebilecekleri, kendilerine ait bir alan olması açısından hem de emekçi kadınların kurtuluş ordusu olması açısından önemli bir yerde duruyor. Ve attığımız/atacağımız her adım buna hizmet etmektedir/edecektir.

- Gerilla bileşeninde kadın yoldaşların yaşadığı öne çıkan sorunlar nelerdir?

- Gerilla birliğimizde kadın yoldaşların yaşadığı sorunlardan birisi geçtiğimiz yıl da tartıştığımız psikolojik şiddettir. Psikolojik şiddet, örgütümüzde kadın yoldaşların ikinci planda tutulması, birlikte iş yapmak istememe, düşüncelerini önemsememe, yok sayma, sürekli eleştiri getirme, onun adına karar verme, kıyafetine müdahale etme vb. şekillerde açığa çıkıyor. Bunların, daha önce çok daha kaba bir şekilde açığa çıkarken özgün eğitimlerle birlikte biraz daha biçim değiştirdiğini söylemek gerekir. Erkek yoldaşların meseleye getirdikleri çözüm ise “sorun yaşamamak” için kadın yoldaşlarla karşı karşıya gelmekten kaçmak(!) Bu “çözüm”, yoldaşlarda yanılsamalı bir durum yaratıyor. Çünkü önemli olan, o zeminin hala varlığını sürdürmesidir.  Bunları birkaç örnekle açıklayacak olursak; kadın yoldaş bir iş yaparken “siz örgütleyemiyorsunuz” diye baskın çıkmaya çalışan bir erkek yoldaşın karşısında kadın yoldaşın kendini geri çekmesi; uluorta sürekli eleştiri getirilmesi karşısında kadın yoldaşın kendine daha fazla güvensizleşmesi; kadın yoldaşların örgütledikleri bir işle ilgili sürekli öneri getirerek inisiyatifinin altının boşaltılması;  bir göreve gidileceği zaman kadın yoldaşların kendisine dair fikir belirteceği durumlarda "bence o gelmesin zorlanır, bence şöyle yapsa daha iyi olur" vb. yaklaşımlarla onun yerine düşünme gibi pratikler açığa çıkıyor.

Sıkça yaşanan sorunlardan biri de güvensizliktir. Açığa çıkma şekli biçim olarak değişiklik gösteriyor. Bir konuyu tartışabileceğine dair güvensizlik, bir işi yapabileceğine, bir örgütleme yapabileceğine dair güvensizlik, örgütü temsil edeceğine dair güvensizlik... Örnek verecek olursak; bir toplantıda toplantıyı yöneten yoldaşlardan biri kadın diğeri erkek. Kadın yoldaş tartışmalara dair toparlama yapıp anlayışı ortaya koyduğu durumlarda yoldaşın sözü biter bitmez erkek yoldaş onun kesin bir şeyleri eksik bıraktığı düşüncesiyle sürekli bir tamamlama kaygısıyla hemen söze girip söylenenler tekrar dahi olsa konuşma gereği hissediyor. Bir diğer mesele ise kadın yoldaşların kendine güvensizlikleridir. Bu mesele kadına binlerce yıldır öğretilmiş olan rollerinden biridir. Ve örgüt saflarından kolayca değişmemekte, savaş alanına göre şekil almakta. Bir işi tek başına yapabilme iradesini kendisinde görmemesi, bir göreve uygun olduğu düşünülse bile kendini önermekten ziyade o işi yapabileceğinin dışarıdan görülüp örgütlenmeyi beklemesi, bir toplantıda söz alırken öncesinde uzun bir kararsız-lık anı yaşaması ve o kararsızlığı aşıp söz alsa da “yanlış bir şeyler mi söylüyorum” kaygısı ile konuşması... Düşmana dair herhangi bir konuda “doğru tahlil yapamam” düşüncesiyle askeri meselelere çok fazla yanaşmaması şeklinde açığa çıkıyor.

Bir başka konu da teori ve politikayı kadın yoldaşların alanı olarak görmemedir. Bu bakış açısı elbette ilişkilenmelere de yansıyor. Kadın yoldaşlarla askeri-politik meseleleri konuşup tartışmaktan ziyade espriler, günlük sıradan sohbetler tarzında içerik kazanan kafa-kol ilişkisi gelişebiliyor. Kadın yoldaşlarla askeri-politik meselelere dair bir paylaşıma girecekse bile karşılıklı bir tartışma, karşılıklı olarak öğrenmeye çalışma durumundan ziyade erkeğin sürekli olarak bir öğretmen tarzıyla yaklaşımı oluyor.

Bu süreçte en fazla açığa çıkan sorunlar olarak bunları sayabiliriz.

- Bu sorunların çözümüne dair neler yapıyorsunuz?

- Sorunların çözümüne dair yaptığımız en önemli şey ve attığımız ilk adım eğitim meselesidir. Eğitim ilk başta bir farkındalık yaratma noktasında daha sonrasında ise kendini tanıma, erkek-egemen ideolojinin bizdeki yansımalarını bulma ve değiştirme noktasında kendimize yönelmemizi sağladı. Eğitimlerimizi ele alırken tek başına teoriye sıkışıp kalmadık. Kendi pratiğimizi, bakış açımızı sorgulamaya yöneldik, sorguladıkça derinleştirdik, derinleştikçe değişimin aciliyetini hissettik. Özellikle özgün eğitim tarzının önemini vurgulamak gerekiyor. Kadın yoldaşların kendi arasında yaptığı eğitimlerde bu ideolojinin bizdeki yansımalarını açığa çıkartıyoruz.

Meseleyi erkek cephesinden tartıştığımız kadar hatta daha fazla kendi cephemizden tartışmaya çalışıyoruz. Çözümlemelerde kendimizi daha iyi tanıyoruz. Ama meseleyi bir tek kadın cephesinden tartışmamaya özen gösteriyoruz.  Çünkü bu konuda bizim eğitime ihtiyaç duyduğumuz kadar hatta daha fazla erkek yoldaşların da ihtiyacı var. Bu yüzden özgün erkek çalışmaları da yapıyoruz. Aynı şekilde tanımaya çalışma meselesi onlar için de geçerli ve öğretilmiş erkeklik rollerini açığa çıkarmaya çalışıyoruz. Geçmiş dönemlere dair ciddi anlamda bir ilerlemedir bizim için bu çalışmalar.

- Bu eğitimlerin pratik karşılığını görebiliyor musunuz yaşamda?

- Elbette, hala olmak istediğimiz noktada değiliz. Ve bu halimizle yetinmiyoruz ama görüyoruz ki bir ilerleme halindeyiz. Beşler’den sonra şimdilerde ilk olarak kadın yoldaşlarımız komutanlık, komiserlik ve yöneticilik görevi alıyor. Bir köy toplantısında ya da A\P faaliyetinde kadın yoldaşlarımız sorumluluk alıyor. Bundan öncesinde kadın yoldaşlar eylemlerde daha çok geride dururken savunma, koordine gibi yerlerde görev alırken artık daha çok saldırı gruplarında yer alıyorlar. Ya da geçen yıllarda daha çok tartıştığımız psikolojik şiddet meselesine dair bilincin gelişimi için yapılan eğitim çalışmalarının yanısıra örgütümüzde böylesi durumlarda yaptırıma gidebiliyoruz… Yaşadığımız psikolojik şiddet örneklerinde Kadın Komitesi tarafından soruşturma açılıp ceza veriliyor. Buradaki amaç, meselenin örgütümüzde eğitime dönüştürülmesi ve psikolojik şiddetin bizde yarattığı tahribatın görülmesi oluyor.

Yapılan örgütsel toplantılardan biri de daha önce söylediğimiz gibi kadın yoldaşlara yaklaşım meselesi oluyor. Kadın yoldaşların olmadığı gruplarda da erkek-egemen ideoloji kapsamında gündemleştiriliyor. Sorunların çözümüne dair bunlar gibi pratik adımlar bizi geliştiren yerde duruyor. Hepsinin yanısıra kadın yoldaşların yaşamlarını kendilerinin örgütlemesi durumundan da bahsetmek gerekiyor. Bu durum bizim açımızdan önemli bir meseledir. Kadının savaşa kafa yoruşunda çözüm gücü olarak kendini ya da diğer kadın yoldaşları görmede yani kendi potansiyelini açığa çıkarmada bir bütün olarak kendi ayakları üzerinde durması açısından önemlidir.

- Son olarak kadınlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

- Sistem her geçen gün sömürü ve baskı ağını güçlendirmekte, derinleştirmeye çalışmaktadır. Halkımızın başı üstünde faşizm adeta "Demoklesin kılıcı" gibi bir o yana bir bu yana sallanmaktadır. Ve buna başkaldırının sahnelendiği her çıkış ölümlerle, tutuklamalarla, şiddetle cevap bulmaktadır. Demokrasi söylemleri ve faşizm pratiği at başı gitmektedir. Dilleri ne kadar çok demokrasi diyorsa, elleri o kadar kana bulanıyor. Bundan en çok nasibini alanlarsa kadınlar oluyor. Bu bir tesadüf değil!

Kadının uyanışı bir tehlikedir egemenler için. Bu yüzdendir eve hapsediliyor, dört bir yanımızdan ataerkinin sınırlarıyla kuşatılıyoruz. Ve bu sınırı zorlayan her davranışta sopanın ucu gösteriliyor. Şiddetle, taciz, tecavüz korkusuyla yaşamaya “kaderimiz” deniyor. Buna ses çıkardığımızda ise egemenler, "Elektronik kelepçe takın" diyor, "polise gidin, yasalar var" diyor, "üç çocuk yapın" diyor! Yasalar ne yapıyor; bizi öldürenleri, dövenleri koruyor, cesaretlendiriyor. Yasaların kendisi bizi öldürüyor!

Yani geliştirdikleri söylemlerin hepsi tehlike çanlarına karşı refleksleridir. Ve bütün söylemleri yalnızca YALAN’dır! Kadınlar bu yalana silahla cevap verecektir! İşte Komitemizin kuruluşu buna çağrıdır. Kadınların özgürleşmesi savaşla olacaktır! Partimiz TKP/ML ve önderliğinde savaşan TİKKO buna aday olduğunu bir kez daha vurgulamaktadır. Ve TKP/ML TİKKO Kadın Komitesi, kadınları silah başına erkek egemen sisteme karşı savaşmaya, kurtuluşumuz olacak Demokratik Halk Devrimi uğruna TKP/ML TİKKO saflarında yer almaya çağırmaktadır!

Şiddete karşı çare elektronik kelepçe değildir!

Ölümlere karşı çare erkek egemen sistemin polisi, yasası değildir!

Kurtuluşumuz kendi ellerimizdedir! Ve partimiz TKP/ML kurtuluş için kadınlara önderlik edeceğini haykırmaktadır! Kadınlar yalanları, baskıyı, sömürüyü boşa çıkarmak için, Özgecan gibi yüzlerce kadının hesabını sormak için Kadın Komitemizin çağrısına yanıt vererek, silah başında yerlerini almalıdır!

     
49813

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar