Perşembe Mayıs 23, 2024

Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"

Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında ilk dökülen, bir makyaj malzemesi olarak hukuk olur.Geriye de sadece çelişkilerin antagonist özü kalır.Robozke davasında alınan karar ve TC Başbakanı’nın kendi kabinesine yönelik yolsuzluk soruşturmasında aldırdığı kararlarda olduğu gibi.Türkiye’nin son on yıllık tarihini bir cümleyle özetlemem istenseydi benden,cevabım: “İslamcı-Türk milliyetçisi Milli Görüş hareketinin dünya sistemiyle uzlaşarak iktidar olmayı tercih eden ikinci kuşak önderlerinin sisteme biatı üzerinden Türkiye’de iktidarın AKP’ye teslimi ve bunun yarattığı olanakların tetiklediği özgüven balonu,TC iktidar elitini neo-Osmanlıcı hayallere sürükleyince,o balonun ustalıkla patlatılması” olurdu.

2003 yılında “göreve getirilen” AKP iktidarı ilk günden itibaren çok ciddi bir dış desteğe kavuştu.”Başrol Türkiye’ye verildiğinden kapsamlı restorasyonla işe başlandı: a) Küresel sermayenin yönü Türkiye’ye çevrildi, sel gibi para akmaya başladı, b) Türkiye, uluslararası düzeyde inanılmaz diplomatik ve siyasî desteğe sahip kılındı, c) Avrupalılara Türkiye’yi AB üyelik sürecine daha aktif dahil etmeleri için baskı yapıldı, d) İçeride periyodik darbeler yapan cuntaların tasfiye edilmesine yardım edildi, askerî vesayet rejimi “durduruldu”, yok edilmedi. e) Yakın bölge ülkeleriyle, özellikle Suud ve Körfez ülkeleriyle ciddi parasal ve siyasî ilişkiler kuruldu, “sıfır ihtilaf” politikasıyla neredeyse ortak bakanlar kurulu oluşturuldu. f) Afrika’ya koridor açıldı." (Ali Bulaç,Zaman Gazetesi,02.01.2014).Dünya sisteminin açmış olduğu bu sınırsız global krediyi tam bir "milli görüş" darkafalılığıyla ve değişen dünyayı okuyamama basiretsizliğiyle Neo-Osmanlıcılığa tahvil etmeye çalışan TC'nin yeni iktidar eliti kendisine açılan kredi limitini aşıp Ortadoğu'da hakimiyet alanlarını genişletmeye,Irak ve Suriye'de yönetimleri değiştirmeye/belirlemeye,Kürdistan petrollerine ortak olmaya,Kuzey Kürdistan'daki etkinliğini KDP üzerinden Güney Kürdistan'a, selefiler ve El-Qaide türevleri üzerinden Batı Kürdistan'a yaymaya çalışınca, dünya sistemi açısından TC balonunu patlatmak ya da havasını indirmek zorunluluk haline geldi.Özgüven patlaması yaşayan TC'nin Başbakanı’na yapılan dolaylı ve direkt uyarılar bir politika değişikliğine yolaçmayınca ABD kontrollü cemaat ve bürokrasideki uzantıları aracılığıyla operasyon için düğmeye basıldı.Türki iktidarın tarihsel olarak mütemmim cüzü olan yolsuzluk üzerinden başlatılan operasyon, kabinenin dört bakanını yedikten sonra TC Başbakanının oğluna uzanacakken,süreç kuvvetler ayrılığının ve bir üstyapı kurumu olarak hukukun TC hükümetince askıya alınmasıyla sonuçlandı.Oysa Türki devlet geleneğinde yolsuzluk bir gelenek olmanın ötesinde bir haktır.Yolsuzluklar değil,rant ve mülk birikimi takip edilir ve çizgi aşılırsa müsadere gerçekleşir.Müsadere Türki devlet geleneğinde devletin zenginleşmiş vatandaşlarının mallarına istediği zaman el koyabilmesidir ve sonuncusu Uzanlar olmak üzere pek çok örneği vardır.Burada önemli olan yolsuzluğun değil,birikimin cezalandırılmasıdır ve talan geleneğiyle de uyumludur.Yani yolsuzluk bu operasyonun nedeni değil,bahanesidir.

Mevcut gelişmelerin tetiklediği ve dış dinamiklerce de önü açılan bir ön ekonomik kriz kapıya dayanınca,süreç TC iktidar eliti açısından o kadar riskli bir boyuta geldi ki 1 Ağustos 2013 tarihinde Anıtkabir özel defterine "Türkiye kararlı bir şekilde bölgesel ve küresel bir güç olmaya ilerlerken, sürekli istikrar, barış ve huzura da katkı koymaya devam ediyor" yazan TC Başbakanı Ocak 2014'te çıktığı Japonya gezisinde "Türkiye’nin bölgesel veya küresel güç olma gibi bir hedefi yok. Türkiye sadece üzerine düşen görevi yapmak suretiyle gerek bölgede gerekse uluslararası camiada bir yere oturtuluyor. Olan budur, olması gereken de budur. Diğeri ise bir hırs diye tanımlanır ki hırs her zaman tehlikelidir. Bizim böyle bir hırsımız yok." diyerek ricat etmek zorunda kaldı.Gezi olaylarıyla başlayan uyarı süreci karşıdakinin algılama kapasitesinin düşüklüğü ve hayal katsayısının yüksekliğine bağlı olarak sonuç vermeyince 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla derinleştirildi ve an itibariyle gecikmiş bir ricatla mola vermiş görünüyor.Bu mola TC Başbakanı'nın özel danışmanı Cüneyd Zapsu'nun 2006 yılında Washington'da American Enterprise Institute adlı think-tank kuruluşunda yaptığı konuşmada " Bu adamdan yararlanın. Bence onu devirmeye çalışmak,delikten aşağı süpürmek yerine onu kullanın.Burada ve Avrupa'da ondan yararlanmalısınız." deyişinin aksine deliğe süpürülmeyle de sonuçlanabilir, mevcut politikaların pişmanlıkla terkedilerek mevcut veya yeni bir liderle tekrar hizaya dönülmesiyle de.Ancak sonuç değişmez: paradigma değişmiştir/değiştirilmiştir.Ve bu paradigma değişikliği bir bütün olarak Kürdistan'ı etkileyecektir.

Kürdistan'ın güneyinde petrol ve doğalgaz ortaklığıyla TC'nin mevcut yönetimi ile ittifak kurmuş bir yönetim işbaşında.Kuzey Kürdistan'da "çözüm" süreci üzerinden TC'nin mevcut yönetiminin ve mevcut paradigmanın devamını veri kabul eden bir angajman sözkonusu.Batı Kürdistan ise uzun zamandır TC destekli selefiler ve El-Qaide türevlerinin vekalet savaşı ile karşı karşıya. Mevcut paradigma değişikliği Güney Kürdistanlıların TC'ye rüşvet olarak ucuz petrol ve doğalgaz sağlayıp karşılığında istikrar ve petrol/doğalgazın uluslararası piyasaya ulaşması için deniz çıkışı satın alma politikalarını da ; Kuzey Kürdistanlıların ve TC'nin ortaklaştığı "Türkiyelileşme ve Entegrasyon" odaklı "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" ni de temelinden sarsar.

Kürdistan'ın parçalı yapısının mahkum kıldığı bu angajmanların aşılmasının yolu Batı Kürdistan topraklarının denize bir taş atımı uzaklığında olduğu jeostratejik olgusunda aranmalıdır. Kürdistan'ı sömürgeleştiren her dört devletin de birer "derin devleti" var.Kürdistanlıların da Bedirxan Bey'den bu yana olgunlaşarak gelen "derin Kürdistan aklı".Haklı olanın kazandığını görme şansımız olacak.

 

ZÜLKÜF AZEW, 11.01.2014

99898

Zülküf Azew

Sitemizin yazarlarından olup politik ve teorik yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Zülküf Azew

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Sayfalar