Cumartesi Mayıs 4, 2024

Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"

Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında ilk dökülen, bir makyaj malzemesi olarak hukuk olur.Geriye de sadece çelişkilerin antagonist özü kalır.Robozke davasında alınan karar ve TC Başbakanı’nın kendi kabinesine yönelik yolsuzluk soruşturmasında aldırdığı kararlarda olduğu gibi.Türkiye’nin son on yıllık tarihini bir cümleyle özetlemem istenseydi benden,cevabım: “İslamcı-Türk milliyetçisi Milli Görüş hareketinin dünya sistemiyle uzlaşarak iktidar olmayı tercih eden ikinci kuşak önderlerinin sisteme biatı üzerinden Türkiye’de iktidarın AKP’ye teslimi ve bunun yarattığı olanakların tetiklediği özgüven balonu,TC iktidar elitini neo-Osmanlıcı hayallere sürükleyince,o balonun ustalıkla patlatılması” olurdu.

2003 yılında “göreve getirilen” AKP iktidarı ilk günden itibaren çok ciddi bir dış desteğe kavuştu.”Başrol Türkiye’ye verildiğinden kapsamlı restorasyonla işe başlandı: a) Küresel sermayenin yönü Türkiye’ye çevrildi, sel gibi para akmaya başladı, b) Türkiye, uluslararası düzeyde inanılmaz diplomatik ve siyasî desteğe sahip kılındı, c) Avrupalılara Türkiye’yi AB üyelik sürecine daha aktif dahil etmeleri için baskı yapıldı, d) İçeride periyodik darbeler yapan cuntaların tasfiye edilmesine yardım edildi, askerî vesayet rejimi “durduruldu”, yok edilmedi. e) Yakın bölge ülkeleriyle, özellikle Suud ve Körfez ülkeleriyle ciddi parasal ve siyasî ilişkiler kuruldu, “sıfır ihtilaf” politikasıyla neredeyse ortak bakanlar kurulu oluşturuldu. f) Afrika’ya koridor açıldı." (Ali Bulaç,Zaman Gazetesi,02.01.2014).Dünya sisteminin açmış olduğu bu sınırsız global krediyi tam bir "milli görüş" darkafalılığıyla ve değişen dünyayı okuyamama basiretsizliğiyle Neo-Osmanlıcılığa tahvil etmeye çalışan TC'nin yeni iktidar eliti kendisine açılan kredi limitini aşıp Ortadoğu'da hakimiyet alanlarını genişletmeye,Irak ve Suriye'de yönetimleri değiştirmeye/belirlemeye,Kürdistan petrollerine ortak olmaya,Kuzey Kürdistan'daki etkinliğini KDP üzerinden Güney Kürdistan'a, selefiler ve El-Qaide türevleri üzerinden Batı Kürdistan'a yaymaya çalışınca, dünya sistemi açısından TC balonunu patlatmak ya da havasını indirmek zorunluluk haline geldi.Özgüven patlaması yaşayan TC'nin Başbakanı’na yapılan dolaylı ve direkt uyarılar bir politika değişikliğine yolaçmayınca ABD kontrollü cemaat ve bürokrasideki uzantıları aracılığıyla operasyon için düğmeye basıldı.Türki iktidarın tarihsel olarak mütemmim cüzü olan yolsuzluk üzerinden başlatılan operasyon, kabinenin dört bakanını yedikten sonra TC Başbakanının oğluna uzanacakken,süreç kuvvetler ayrılığının ve bir üstyapı kurumu olarak hukukun TC hükümetince askıya alınmasıyla sonuçlandı.Oysa Türki devlet geleneğinde yolsuzluk bir gelenek olmanın ötesinde bir haktır.Yolsuzluklar değil,rant ve mülk birikimi takip edilir ve çizgi aşılırsa müsadere gerçekleşir.Müsadere Türki devlet geleneğinde devletin zenginleşmiş vatandaşlarının mallarına istediği zaman el koyabilmesidir ve sonuncusu Uzanlar olmak üzere pek çok örneği vardır.Burada önemli olan yolsuzluğun değil,birikimin cezalandırılmasıdır ve talan geleneğiyle de uyumludur.Yani yolsuzluk bu operasyonun nedeni değil,bahanesidir.

Mevcut gelişmelerin tetiklediği ve dış dinamiklerce de önü açılan bir ön ekonomik kriz kapıya dayanınca,süreç TC iktidar eliti açısından o kadar riskli bir boyuta geldi ki 1 Ağustos 2013 tarihinde Anıtkabir özel defterine "Türkiye kararlı bir şekilde bölgesel ve küresel bir güç olmaya ilerlerken, sürekli istikrar, barış ve huzura da katkı koymaya devam ediyor" yazan TC Başbakanı Ocak 2014'te çıktığı Japonya gezisinde "Türkiye’nin bölgesel veya küresel güç olma gibi bir hedefi yok. Türkiye sadece üzerine düşen görevi yapmak suretiyle gerek bölgede gerekse uluslararası camiada bir yere oturtuluyor. Olan budur, olması gereken de budur. Diğeri ise bir hırs diye tanımlanır ki hırs her zaman tehlikelidir. Bizim böyle bir hırsımız yok." diyerek ricat etmek zorunda kaldı.Gezi olaylarıyla başlayan uyarı süreci karşıdakinin algılama kapasitesinin düşüklüğü ve hayal katsayısının yüksekliğine bağlı olarak sonuç vermeyince 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla derinleştirildi ve an itibariyle gecikmiş bir ricatla mola vermiş görünüyor.Bu mola TC Başbakanı'nın özel danışmanı Cüneyd Zapsu'nun 2006 yılında Washington'da American Enterprise Institute adlı think-tank kuruluşunda yaptığı konuşmada " Bu adamdan yararlanın. Bence onu devirmeye çalışmak,delikten aşağı süpürmek yerine onu kullanın.Burada ve Avrupa'da ondan yararlanmalısınız." deyişinin aksine deliğe süpürülmeyle de sonuçlanabilir, mevcut politikaların pişmanlıkla terkedilerek mevcut veya yeni bir liderle tekrar hizaya dönülmesiyle de.Ancak sonuç değişmez: paradigma değişmiştir/değiştirilmiştir.Ve bu paradigma değişikliği bir bütün olarak Kürdistan'ı etkileyecektir.

Kürdistan'ın güneyinde petrol ve doğalgaz ortaklığıyla TC'nin mevcut yönetimi ile ittifak kurmuş bir yönetim işbaşında.Kuzey Kürdistan'da "çözüm" süreci üzerinden TC'nin mevcut yönetiminin ve mevcut paradigmanın devamını veri kabul eden bir angajman sözkonusu.Batı Kürdistan ise uzun zamandır TC destekli selefiler ve El-Qaide türevlerinin vekalet savaşı ile karşı karşıya. Mevcut paradigma değişikliği Güney Kürdistanlıların TC'ye rüşvet olarak ucuz petrol ve doğalgaz sağlayıp karşılığında istikrar ve petrol/doğalgazın uluslararası piyasaya ulaşması için deniz çıkışı satın alma politikalarını da ; Kuzey Kürdistanlıların ve TC'nin ortaklaştığı "Türkiyelileşme ve Entegrasyon" odaklı "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" ni de temelinden sarsar.

Kürdistan'ın parçalı yapısının mahkum kıldığı bu angajmanların aşılmasının yolu Batı Kürdistan topraklarının denize bir taş atımı uzaklığında olduğu jeostratejik olgusunda aranmalıdır. Kürdistan'ı sömürgeleştiren her dört devletin de birer "derin devleti" var.Kürdistanlıların da Bedirxan Bey'den bu yana olgunlaşarak gelen "derin Kürdistan aklı".Haklı olanın kazandığını görme şansımız olacak.

 

ZÜLKÜF AZEW, 11.01.2014

99813

Zülküf Azew

Sitemizin yazarlarından olup politik ve teorik yazılar yazmaktadır.

Zülküf Azew

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar