Cuma Mayıs 3, 2024

Umutlarımızı Büyütüyoruz

 

“... komünist için sorun, mevcut dünyayı köklü bir biçimde dönüştürmek (revolutionieren), varolan duruma pratik olarak saldırmak ve onu değiştirmektir.”Marx-Engels

Komünistler, en karamsar günlerde dahi umutlarını yitirmemişler, tersine hep umutlu olmuşlardır. Burjuvazinin korku saldıkları günlerde dahi umutlarını korumayı ve yükseltmesini bilmişlerdir. Çünkü onların arkasında bir tarih, önlerinde ise bir gelecek vardır. Ve onlar, Marksist bilimle hareket ettikleri gibi, tarihleri değiştiren ve tarihleri yapan  halk gibi toplumsal bir dayanakları, işçi sınıfı gibi devrimci sınıf özneleri vardır. 

 

Geçen yıl da, 2013’e girerken umutluyduk, kitleler ayaktaydı. Bu yılda umutluyuz ve kitleler yine sokaklarda. Bu kez, bir önceki yıla oranla katalanarak sokaklar zapt edildi. Yerine göre dişe diş çarpışıldı, yerine göre öfkeler sloganlara döküldü.

 

Soruna anlık olarak yaklaşanlar, bunları küçümseyebilir, görmezden gelebilir. Ya da küçük burjuva pesimist yaklaşımlarla, sokakta haykıran kitlelerin taşıdıkları devrimci dinamizmi görememe körlüğüne sahip olabilirler. Ancak, bir gerçek var ki, özellikle son beş yıllık süreç, Türkiye ve dünyada, kitle hareketlerinin ivmesinde düşme değil, tersine yükselme ve kitleselleşme görülmektedir. Tüm istatistiki verilerde bu gerçekliği doğrulamaktadır. Bu gelişmeyi, kapitalizmin içinde bulunduğu durumdan ve bağrında taşıdığı emek-sermaye çelişmesinin keskinleşmesinden ayrı ele almamak gerekiyor.

 

Sadece, ülkemiz açısından dahi ele alsak, Tekel işçilerinin direnişi, ODTÜ ve peşinden gelen Gezi (Haziran) Ayaklanması’yla birlikte, ülkemiz, artık eskisi gibi değilidir. Ne hükümet eski hükümet ne de işçi sınıfı ve emekçiler eskisi gibi değiller. Yönetenler yönetemiyor, yönetilenler ise yönetilmek istemiyor. Burjuvazinin korku çemberini, parçalayıp atan kitleler, sokakları, adeta, günlük sınıf çatışmasının yapıldığı alanlara dönüştürdüler. Özgürlüklerine sahip çıkanlar, burjuvazinin saldırganlığına ve her tülü tehdidine de boyun eğmiyorlar. Güncelleşen direnişler, kitlelerin bilincini yükselttiği gibi örgütlü hareket etmelerini de beraberinde getiriyor. 

 

Burjuvazi tarafından, kitleleri “uyuşturma aracı” olarak içerikleştiren futbol, Gezi’den sonra bu özelliğini de yitirdi. Oralar da, artık, birer politikleşme alanları haline dönüştürüldü. Bu bile, Gezi’nin, yani kitle hareketinin ve elbette sınıf mücadelesinin kitleleri nasıl devrimcileştirebildiğinin en yalın örneğini oluşturmaktadır. Sınıf mücadelesi, tüm gerici öğeleri kitlelerin üzerinden söküp alma ve onları devrimcileştirme gibi bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle, kitlelerin en geri taleplerle dahi olsa sokaklara dökülmesi ve haklarını haykırması ileri bir adımdır ve bu, sınıf mücadelesinin basiten karmaşığa giden süreçleridir.

 

Kitleler devrimcileşiyor. Bu, dünya çapında genel bir belirleme olarak gözlemlenebilir. En gelişmiş kapitalist ülkelerin sokaklarından en geri ülkelerin sokaklarına kadar, kitleleri buralarda direnirken, çatışırken görmek olasıdır. Yüzler, binler değil. Bazı ülkelerde milyonlar sokakları zapt ediyor. Bu da, burjuvazinin işini zorlaştırırken, kitlelerin tarihsel sınıf bilinciyle donanmasının kaçınılmaz olarak önünü açıyor. Ne denli geri taleplerle ortaya çıkılırsa çıkılsın, kaçınılmaz olarak bu sosyalist bilinçle örtüşecektir. Bu bir öngörü ya da, salt amprik gözlemlere dayalı bir saptama değil, burjuvazi ile proletaryayı sınıf mücadelesi içine iten çelişmelerin niteliğinden ileri gelen kaçınılmazlığın realitesidir.

 

Buradan ötesi komünistlere düşmektedir. Komünistler, hayalci ve kendi iradelerini kitlelerin iradeleri yerine, kendi gerçekliklerini kitlelerin nesnel durum gerçeklikleri yerine geçirmezler. Onlar, kitlelere bilinç ve örgütlenme götürürler. Kitlelerin tüm ileri hareketlerinin içinde ve önünde yer almaya çalışırlar. Kitlelerle özdeşirler, ama geri yanlarıyla değil, ileri yanlarıyla. Ama, en sevdikleri şey kitlelerin sokak eylemleridir. Çünkü orada hareket vardır. Devrimcileşme ve örgütlenme vardır. Bilinç sıçraması ve sınıf bilinciyle donanmak vardır. İnsanlığın özgürleşmesinin adımları vardır. Bu nedenle de onlar hep umutludur. Umutları büyütenlerdir.

 

Önümüzdeki yıllarda, umutlar daha büyük olacağa benziyor. Şimdiden sokak dövüşlerine barikatlara hazırlıklı olmak gerekiyor. Var olanları büyütmek, olmayan yerlerde ise yaratmak için donanmak gerkiyor. 

 

2014’de  devrim umutlarımızı daha yukarılara çekmek dileklerimle...

30.12.2013***

93189

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Yüce bir ölüm!/Agop Ekmekciyan

 24 Ocak 1988 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü I.Şube polisleri tarafından boş bir arsada kurşuna dizilerek öldürüldüğü vakit Manuel Demir henüz 25 yaşındaydı.  Genç yaşında ,inandığı dava uğruna düşüncelerinden taviz vermeyen,onurlu duruşu ile cellatları çılgına çeviren Manuel Demir hunharca öldürüldü.  Faşizmin azgınca terör estirdiği yıllarda tüm hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı,yurtsever,devrimci,komünistlerin  hapishanelere atıldığı 12 Eylül faşizminin kol gezdiği şartlarda devrimci mücadeleye ara vermeden,,çekinmeden devam etti.

Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) için 11 not/ Temel Demirer

normal tarihsel koşuldur.”[1]

i) Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) güzergâhı, “devrimin güncelliği” fikrine veda etmeyenler için şaşırtıcı olmadığı gibi, “beklenilmeyen” de değildi…

Bu bağlamda Kaan Arslanoğlu’nun, “Bu memleket adam olmaz”, “insanların üzerinde ölü toprağı var”, “insan doğuştan/genetik olarak itaatkârdır,”[2] türünden zırvalarını yerle yeksan eden Haziran Başkaldırısı, tarihsel bir yanıt oldu.

Akademisyen sorumlulugu /Sibel Özbudun

“En büyük bilgelik kendine egemen olabilmektir.”[2]

1. Entelektüel üretimin akademiye ve belli şablonlara sığdırılmaya çalışıldığı günümüzde, sizce akademi dışında entelektüel bir üretim zeminin oluşturulma imkânları nelerdir? Bu bağlamda Özgür Üniversite deneyimini nasıl değerlendirirsiniz?

Benzeşen Toplumları Talilde Unutulanlar / Ergün Aslan

Teori  proletarya köylünün yaşamsal mücadelesinin devrimcide akademik olarak  dile gelişidir.

Konuya girmeden önce, 

Kapitalizmin.., işverenin..  karşısında proletarya köylü olmanın nasıl bir şey demek olduğunu unuttuysan ...

Bu tuzsuz baharatsız sosyo - ekonomik yapı neymiş ya.

Her şeye deva.

Ülkenin sosyo-ekonomik yapısını, inşasını mı talil edecen; Katma  işin içine sömürgeciliği...,  sosyo - ekonomik yapının sınıflar  yüzerinde yol açtığı karekterliği.... tamam.

Umreye Giden Düşkünler/ Erdal Yıldırım

Gündemde AKP iktidarı Kültür Bakanlığınca organize edilen 100 Alevi kökenli ‘dede’nin önce Necef’e, Kerbelâ’ya ve sonra da umreye götürülmesi olayı var. Ve (ben de dahil) bir çok yazar çizer, kanaat önderi, kurum yöneticisi günlerdir bu konuda, konuşuyor, yazıp çiziyor ve ülkenin başkaca bunca önemli yaşamsal sorunuları varken, bu konu gündemde önemli bir yer tutuyor.

On yıl mı beş yıl mı bu ne demektir?

AKP’nin başı Başbakan mahpusların uzun yargılama süresini kısaltacağını açıkladı! Herhalde bravo dememizi bekliyorlar. Ne diyelim ülkemizin kara mizahı böyle oluşmakta.  Ülkeyi  öyle ki yazboz tahtasına çevirdiler ki. Bu zevatlar ne yaptıklarını biliyorlar mı? Yoksa, bizlerle dalga mı geçiyorlar? Sanki on yıldır bu iktidarda olan, bu yasal düzenlemeleri yapan kendileri değilmiş de başka biri imiş gibi ortalığa çıkıp ne iyi düzenleme yapacaklarını ballandıra ballandıra anlatıp duruyorlar.

Lenin ile Stalin arasinda ulusal sorun konusunda"çeliski var"miydi

 

Abdullah Öcalan,Hatip Dicle ve “Kapitalist Modernite”’

Time dergisinin her yıl açıkladığı “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” listesinin 2013 versiyonunda Ortadoğu’dan sadece iki liderin adı vardı: Abdullah Öcalan ve Fethullah Gülen.Liderliğini esaret koşullarında sürdürmesiyse Abdullah Öcalan’ın çok özel durumuna işaret ediyor.Tam anlamıyla bıçak sırtında yapılan bir politika üretiminden bahsediyoruz.Bu politika üretimine ilişkin tartışmalar Öcalan’ın bir komployla 15 Şubat 1999’da TC’ye tesliminden ve takip eden sorgu aşamasındakı performansından itibaren hiç durmadı.Öcalan’ın özeleştiri vererek önünü kesmediği bu tartışmalar başta PKK dü

Mültecilik ve düşünce üretimi

Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) içinde eskiden beri “mülteciliğe” bir kızgınlık ve yabancılaşma vardır. Özellikle “mülteci” devrimcilere iyi gözle bakılmaz. Bunun TDH’ne, “kötü” olarak yansıması TKP’nin mülteciliğinden kaynaklanıyor. TKP önderleri,,, ülkedeki baskı koşularından dolayı uzun bir süre yurtdışında (o zamanki adıyla Sovyet bloku ülkelerinde) yaşamak zorunda kalmaları, 1970’lerden sonraki devrimci kuşak içinde, “lanetlenen” bir durum oldu.

Zor Yıllarda "Aydın olmak"

“Ne kadar nahoş olsa da,olguları açıkça görmek,adlı adınca çağırmak, …doğruyu söylemek zorundayız.”[1]

“12 Eylül 1980 sonrası sosyalist mücadelede sosyalist aydınlar” konulu bir yazıyı kaleme almak “zor”; dahası, zor olduğu kadarıyla hüzünlü. 

Bizi bırakıp giden(lerden) biri bağlamında bana; Maksim Gorki’nin, “İnsan, ne onurlu sözcük”; Bertolt Brecht’in, “İnsan olmak büyük bir şeydir”; Anton Çehov’un, “İnsanlar inandıklarıdır,” sözlerini anımsatan Ata Soyer’e dair;[2] yazmak daha da “zor” bir iş...

Sayın Gizli Tanık ve Tanıklarıma: Lütfen Kendinizi deşifre Edin!

Yusuf KÖSE

Devrimci yaşama başlayıp biraz “sivirilince”, hakkımda da bir çok şeyler yazılıp çizilmeye başladı. Ancak, bunlar, genellikle burjuva devlet ya da bunların uzantıları aracılığıyla kamuoyuna sunuldu. Ve hala sunulmaya devam ediyor. Bir kısmı gerçekten karşı-devrimin direkt uzantıları, bir kısmı da bilmeyerek onlara hizmet eden “bir tas çorbacılar.”

Sayfalar