Pazar Haziran 2, 2024

“Wernicke Korsakofflular"!! Kim onlar :Ganime Gülmez

“Wernicke Korsakofflular ve Eski Mahpuslar 4. Yaz Kampı’nda Bir Araya Geliyor” başlıklı haberi okuyunca, içimde yine küçücük kır çiçekleri filizlendi.

Bir küçük çocuğun yaz sıcağında dondurma almak isterken, iradesine hükmedemeyip ; “ben de istiyorum” diye çırpınması gibi, ayaklarımı yerlere vurup, “ben de istiyorum” diyerek dalga geçtim kendimle. Kıskançlığımdan, haberi açıp açıp bakmama rağmen okumayı başaramadım. Buluşacak olanları dehşet  kıskandım!

Bu Ağustos akşamında, hele de dün sabahlayıp, hapishaneye mektup yazmanın güzel ağırlığını atmayı başardıktan sonra; yağmur altında yürüyüp-güzel bir ıslanıp kendime gelip, dönüp tarihe cumburlop atlama cesaretimi topladım. Su damlaları, esen rüzgar…beni doğayla buluşturdu; içimde filizlenen kır çiçekleri henüz solmadı! Onlar solup, yenileri filizlenene kadar beklemeyip, hemen oturup yazmak istedim….

Tıpkı geçen yıl ki 2013 Yaz Kampı’nı; Avrupa Sürgünleri sayfasında tesadüfen “Film-Videolar” bölümünde bulup izlediğim gibi yaptım. Kutsiye Bozoklar’ın kitabını açıp; yürüyememenin ne demek olduğunu bilmediğim, ya da “engel” ne demek bilmediğim zamanlarda okuyup-es geçtiğim satırları buldum yine. Onun tekerlekli sandalyede yaşamak zorunda oluşunun ne demek olduğunu anlamadığımıza bir kez daha hayıflandım; “ Bu zor Ağustos gecesinde, yazı yazmak istemiyor canım. Tüm kelepçelerime inat DİZ VURUP ZEYBEK OYNAMAK İSTEMEKTEYİM…Bu gece olduğum safta ve de “bizim” tarafta olmanın sevinciyle doluyum ben. Bu gece YÜREĞİM ZEYBEK OYNAMAKTA SEVDİKLERİMLE. Ve aydınlık bir demet yolluyorum, insanlık onurunu ayakta tutanlara yüreğimin tüm güllerinden”. Ya da; “KULLANABİLDİĞİM sol elimi sedyeden uzatıp yağmura dokundum. Yaşama sevinci doluyordu düşen damlalarla sanki avucuma. Yağmura gülümsedim…”. Ya da; “Geceye bakıyorum. Ay ışığı düşüyor ellerime. Gümüşten bir yol düşlüyorum. YÜRÜYÜP gitsem üstünden, nerelere götürür ki beni?”.

Sonra, Yaz Kampı! Seza, Memik, Ümit Efe, Eyüphan, Fehmi, Analar…son gördüğüm hallerine göre yaşa yaş katmış olsalarda; Çav Bella’yı söylerkenki yüz ifadelerinin aynılığı! Nice yol, zindan, ayrılık, tarihsel yolculukların ardından; nice gidenlerin ardından kalanlar olarak söylenen türkülerin güzelliğine güzellik katılıyor yüreğimde.

Muzo; “vız gelir celladınız, sehpalarınız”, derken hangi tarihleri döküyor bir tanık olarak önümüze..

En yaşlı Analar’a kadar, hepsinin bu türkülerle tek dil-tek yürek konuştuğunu izliyorum. Ne artakalıyor ki yaşamdan, bu güzel-gerçek anlardan başka? Yüreğim sevgiden-özlemden dışarıya fırlayacakmış gibi oluyor. Bu duygulara özlemle, yine dondurma isteyen bir çocuğun çaresizliğindeymişçesine hem hüngür hüngür ağlıyorum, hem de “mutluluk bu işte” diye gülümsüyorum.

Duvara tutunup yürüyen, halay çekerken iki taraflı destek alan(14 yıl sonra ilk kez iki ay önce, halay çekenleri dağıtmadan halay çekebilebilen bir gazi olarak), suya girdiğinde tam hareket edemeyen gazileri izlerken; tüm hücrelerimde, bedenimde-bilincimde atıyor onlar. “Bu dostluğumuz hep kalsın, hepberaber ama..” diyen gaziyi dinlerken, “biz sadece o tarihin özneleri değildik, taşıyıcılarıyız..” diyen gazinin, konuşma engelinden dolayı tam devam edememesinin ne demek olduğunu direk bilmekle dinlerken; yine yaz şimdi dedim kendi kendime.

TİHV(Türkiye İnsan Hakları Vakfı), “Wernicke Korsakoff Sendromu” Almanya’ya ait bir keşif olmasına rağmen; bunun Türkiye’de literatüre geçmesi için çok çok ciddi mücadeleler verdi. Almanya’daki teorik yazılı arşivlere vakıf olan doktorlar, bunun Türkiye’deki Açlık Grevleri’yle görünen versiyonlarını döküme etmek için çok emek verdi, bizlerle paylaşmak için de ellerinden geleni yaptı. Onların tarihe yaptıkları bu katkıya, bir kez daha yürekten teşekkür etmeden geçemeyeceğim!

Tarihler aktı-geçti! Körlere; “görme engelli”, tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürenlere sakat değil; “yürüme engelli”, …gibi evrensel birsürü kavramın geliştirildiği nice tarihlere de tanıklık edildi!

Kim bu “Wernicke Korsakofflular” dendiğinde karşımıza; “unutkanlık var mı unutkanlık” sorularıyla karşılaşılan bir hasta muamelesi yıllar boyunca beliriverdi. Çevremizde bu isim, böyle bir kavramla bütünleşti. Bu soru nice zamanlar, ciddi hafıza kaybı ve unutkanlığı olanları; sorudan kaçınabilmek için kan ter içinde bırakır hale geldi. Tarihin hangi parçalarına tanık olunduğuna ve sonrasında tıbbi olarak nelerle yüzyüze kalındığına YABANCILAŞILDI. Çünkü bunların özneleri tarafından topluca süzülmesine-adım adım aktarılmasına imkan olmadı, İMKAN SUNULAMADI!

Her yıl bir 19 Aralık Anması’nı bekleyip, o anda; “Unutmadık, Unutturmayacağız!” diyoruz. Avrupa’da bulunan onlarca Ölüm Orucu Gazisi’ni; “Wernicke Korsakofflu”mu, değil mi acaba diye bir süzüyoruz. Onların tüm geçmişlerine-yani tarihe ve tıbbi gerçekliklerine günden güne YABANCILAŞIYORUZ!

Biliyoruz ki, bugüne-bugünden başlayıp kurtaramazsak; yarını kurtarmamız imkansız hale gelir. Bu yabancılaşmaya dur dememiz gerekiyor. Çünkü Ölüm Orucu Gazileri’nin yabancılaşmaları mümkün olmayan bir tarihsel süreç; beyinlerinin sağlam kalan her hücresinde-bedenlerinin her hareket edişinde ömür boyu sürmeye mahkum(bu konuda tıbbi-bilimsel sayfalarca yazı yazabilirim….).

Kısaca, Sürgünler Meclisi çalışma alanlarından bir tanesi, hem de çok önemlilerinden bir tanesi olarak, “Wernicke Korsakofflular” sıcak bir atmosferde biraraya getirilip; en azından, sadece bu tıbbi tanıyla tanımlandığımızda neler düşündüğümüzü, bunun nasıl olması gerektiğini, neler yapabileceğimizi süzebiliriz-süzmek zorundayız. Ardından tıpkı Türkiye’deki gibi, hem de burada daha fazla olanak içende yaşarken; bu gaziler sadece devletin sunduğu-sunmadığı çözümler içinde BOĞULMAYA TERKEDİLMİŞLİKTEN döndürülebilinir. Onların “kendi mayalarına” uygun üretime seferber olabilmelerine, üretmekle tekrar hayata dönebilmelerine; TARİHE HAYAT VEREBİLMELERİNE su taşınabilir…

Bunların tarihsel bir zorunluluk olduğuna inanıyor muyuz? Vaktimizi-emeğimizi biraz da olsa buna yoğunlaştırmamız gerektiğine inanıyor muyuz? Ben her “2013 Yaz Kampı” görüntülerine, küçücük ama pırlanta kadar değerli bu örneğe baktığımda, yürekten inanıyorum buna; hem de bu tarihsel zorunluluğu yerine getirme isteğinin heyecanıyla, yüreğim dışarıya fırlarcasına!

“Sahiplenecek bir geçmişimiz ve hayal edilecek bir geleceğimiz olduğunu bilmek, umutlu bir sevinçtir. Yolumuz umutlu sevinçlerden, güvenle örülmüş sevgilerden, kolektif kavgalardan geçiyor”.-Kutsiye Bozoklar, “Güven” başlıklı yazısından-

23 Ağustos 2014

88697

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

Sayfalar