Çarşamba Mayıs 1, 2024

Yeniden Siyasi Denetim Geriye Gidiştir!

 

25 Nisan 2017 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulunda “Türkiye’de Demokratik Kurumların İşleyişi” konulu oturum sonundaki oylamada, “Türkiye’nin yeniden siyasi denetime alınması”  kararı alındı.

Bu karar incelendiğinde anlaşılmaktadır ki, Türkiye siyasi denetimden çıkarıldığı tarih olan 2004 yılından bu yana “çağdaşlık, gelişmişlik ve demokratik işleyişle” ilgili olarak olumlu bir görüntü çizmemiş, tam aksi bir görüntü sergilenmiştir.  Avrupa Birliği ile müzakerelerin başladığı 2004 Haziranında, reformlar yapılacağı sözleri üzerine başlayan denetimden çıkarılması süreci, 13 yıl sonra “demokratikleşme yönünde gerekli ve yeterli adımlar atılmamış" olması bir yana, aksine “demokrasinin uygulanmadığı” gerekçesiyle sona erdirilmiştir. Ve bu uygulama AB tarihi sürecinde daha önce yaşanmamış olup, bu açıdan da son derece ilgi çekicidir. 

Kararın alınmasında birçok etken önemli rol oynamıştır. Örneğin 7 Haziran seçimleri hiçe sayılması, sonrasında ‘sözde darbe girişimi’ ve durmadan uzatılan bir Olağanüstü Hal (OHAL) süreci, toplu işten çıkarmalar, tutuklu parlamenterler, siyasetçi ve gazeteciler, aydınların tutukluluk hallerinin sürmesi. Mevcut ama yetersiz demokratik kurumların devre dışı bırakılıp sadece Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) sürdürülen yönetim tarzı ve uygulamaların sergilenmesi, referandumda eşit koşulların uygulanmaması ve sonucun meşruiyetinin AGİT Raporuyla dünya kamuoyunda da tartışılır olması..  Yani özcesi 2004 yılından beri yaşanılanların gelişme yönünde değil, tam tersine geriye gidiş yönünde seyretmesi bu kararın alınmasında önemli rol oynamıştır.    

Bu karar sürecinde kamuoyunun bilmesinde fayda olan bir durum da, Ana Muhalefet Partisi CHP’nin tavrıdır. Sözde sosyal demokrat olan, demokrasi havariciliği oynayan, ülke içinde iktidarın anti-demokratik uygulamalarına karşı çıkıyor gibi görünen CHP’nin AKPM’deki parlamenterleri Deniz Baykal, Haluk Koç, Gülsün Bilgehan ve İlhan Kesici, oylamada iktidar partisi AKP ve MHP ile birlikte “hayır” oyu verdiler. Bu tavır, Türkiye'de referandum öncesi ve sonrası süreci, demokratik işleyişteki faşizan uygulamaları, OHAL - KHK'lerle siyasetçilerin, gazetecilerin, aydınların, sendikacıların tutukluluğunun devam etmesi, anti demokratik uygulamaların görmezden gelinmesi demektir.

Bu sözde demokratların önemli bir kısmı, bu son örnekte de olduğu gibi "Demokrasi, İnsan Hakları, İnsan Hakkı ihlalleri, Özgürlükler, Demokratik işleyiş vb" konularında hükümet ile “Vatan, Millet, Sakarya” hamasetiyle aynı paralelde düşünmeye, çalışmaya ve birlikte yürümeye devam etmektedir.

Oysa daha birkaç gün önce, 18 Nisanda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yaptığı açıklamada “mühürsüz seçim” olarak tanımladığı 16 Nisan Referandumu için “Bu seçim sonucunu tanımıyoruz, tanımayacağız” demişti.

Geçtiğimiz yıllarda da, CHP üst yönetimi her seferinde AKP'nin kurtarıcılığına soyunmuş ve AKP ile her türlü işbirliğine girmekten asla kaçınmamıştır. Deniz Baykal sayesinde  Recep Tayyip Erdoğan cezaevinden kurtarılmış, Siirt ilindeki “hülle seçim” yöntemiyle önce milletvekili, daha sonra da Ekmeleddin İhsanoğlu gibi gerici bir aday gösterilmek suretiyle, RTE cumhurbaşkanı yapılmıştır..

Bunların dışında K.Kılıçdaroğlu, Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili AKP teklifine “Dokunulmazlık teklifi Anayasa’ya aykırı ama ‘Evet’ diyeceğiz” demiş ve seçilmiş, milyonlarca kişinin iradesini temsil eden milletvekilleri cezaevlerine doldurulmasına sebebiyet vermiştir.

Keza, Sınır Ötesi Operasyon tezkerelerine 'evet' deyip, sonra da "Suriye'de Irak'ta Mehmetçiğin ne işi var?” diyen de K.Kılıçdaroğlu idi.

Aylarca “Hırsızlık paralarıyla yapılmış kaçak saraya gitmeyeceğiz" dedikleri Beştepe’deki kaçak saraya ve hükümete sözde '15 Temmuz Darbe Girişimi' nedeniyle tam destek vermiş ve RTE'nin deyimiyle herkesten önce “tıpış tıpış” gitmişti. Yıllarca birlikte ülkenin tüm zenginliklerini yağmalayan iktidar ve Fethullah Gülen kavgasında da,  Beştepe’den yana tavır almış ve “Yenikapı ruhu” çağrısına gitmeyi de ihmal etmemişti.

Burada asıl önemi olan, CHP’ye içtenlikle gönül veren, emek veren, orada mücadele eden, oy veren iyi niyetli milyonlarca kişinin, yıllardır tezgâhlanan bu oyunu görmeleri son derece önemlidir. Bu durumu görmek istemeyen, görüp görmemezlikten gelen, anlamak istemeyenler de bilsinler ki, CHP üst yönetiminin "İnsan Hakları, İnsan Hakkı ihlalleri, Demokratik İşleyiş, Özgürlükler ve Toplumsal Barış" gibi bir öncelikli derdi yoktur.

AKPM’nin bu kararı birçok açıdan mevcut iktidarın hareket alanını daraltabilecek, hatta çeşitli durumlarda zorda bırakacak gibi görünse de, demokrasiye inanmayan bu iktidarın gerekli demokratik adımları atmayacağı bugünden bellidir. Kararın asıl olumsuz etkilerinin turizmde, yatırımlarda, ekonomik gidişatta kendisini göstereceğini, büyük ölçüde de geniş halk yığınlarının yaşamlarının daha da zorlaşmasına sebep olacağı da çok anlaşılır bir tespit olacaktır. Bunun bilincinde olarak, demokrasi cephesinin birlikte insan haklarının uygulandığı, demokratik işleyişin, temel hak ve özgürlüklerle toplumsal barışın tesis edileceği bir ülke için mücadeleye devam etmesi son derece önemlidir.

Bu mücadeleye omuz vereceklere, katkı sunacaklara, emek vereceklere şimdiden aşk olsun..

Erdal YILDIRIM

26 Nisan 2017

45967

Erdal Yıldıırm

Sitemize özellikle Alevilik üzerine yetkin makaleleri vardır...

Erdal Yıldıırm

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar