Cumartesi Mayıs 18, 2024

Yenildik…[ismail cem özkan]

Yenildik ve ayağa kalkamadık, kalkmak içinde yan yana gelip konuşma yerine, birbirimizden uzak durduk, çünkü eteklerde biriken taş ağırdı ve sonucu ne olacağı belli değildi... Eteklerinde taş olanlar izleyici oldu, fırsat kollanıldı, yakalayan tam taşı atacakken süreçler ve gündem değişti… Kimse etek giymiyordu ama taş vardı eteğinde, etek giyenler ise cezaevlerinde onurlu mücadele yapmışlar, çok ağır bedeller ödemişlerdi…

Özeleştiri solun olmazsa olmazı dendi ama özeleştiri sola uğramadan yanında gelip geçti… Sol adına yapılan her iş sorgulanmadı, çünkü ölüm kalım savaşının içinde savunmadaydı… sol içi şiddet ve çatışmalar ne için başladığı ve bittiğini 12 Eylül sonrası yazılan anılardan öğrenecekti bir çok insan… Vakit yoktu ve nereye doğru savrulduğumuzu tam olarak kavrayamadan birilerin açtığı yoldan aşağıya doğru savrulduk…   

Eskiden iki solcu yan yana gelse devrim yapardı masa başında, şimdilerde ise iki solcu yan yana gelince nerede kaybettik muhabbeti var...

Masa başında yapılan sohbetler içinde sonunda ben kendimce neden ayağa kalkamadığımız konusunda bir sonuç buldum! 

Bütün sonun başlangıcı 12 Eylül ile başladı derler ama ben daha öncesine gidip bir şeyler söylerim ama bu sefer gerçekte de bir daha ayağa kalkamamızın nedenini solun (SHP ve benzeri partilerin) belediyeleri almasına bağlıyorum...

Belediyelerde içeriden dışarıya çıkmış ya da hiç girmemiş solcu olduğunu söyleyenlerin başkan yardımcısı ve başkan danışmanı olması sonucunda çevresine topladığı arkadaşları ile ihale işlerine girmesi ve projelere merak salmasında buluyorum sorunun yanıtını...

Sol yenilebilir… Yenilgi doğaldır, ilk yenilgisinde değildir aslında…

Yenilgiler tarihine bakarsanız solu bulursunuz bol bol ama bu sefer ayağa kalkıp dövüşe devam edemedi. Popüler bir partinin içinde düzene muhalefetmiş gibi yaparak düzenden faydalanmaya soyundu. Sol adına girenler - belediye seçimini alması sonrasında,- uygulanmakta olan liberal politikalara uygun politik tercihin devam etmesinde sakınca görmediler. Sol, kazandıkları yerlerde değişim yapmak yerine, düzenin ihtiyacına ve zamanın ruhuna uygun işler yapmış olması yenilginin ve bir daha ayağa kalkamamanın nedenleri arasında bana göre yatmaktadır... Çünkü düzen; üzerinde ki kiri gönüllü olarak sola da bulaştırdı, sol da buna itiraz etme yerine hemen “devletin malı deniz, yemeyen domuz” felsefesine uygun kendisini konumlandırıverdi.

İhaleler, projeler… kısaca emek harcamadan elde edilen gelirler, banka kartı veya cüzdanı alıp hiç uğramadığı işyerinden maaş alanlar... Tek yaptıkları iş; arkadaşlarının üzerinden para kazanmak, onların ilişkilerinden yararlanarak kendi bacağını kurtarma telaşı ve bir an önce köşeyi dönmece... “Çocuklarının geleceği için” para kazanmak zorundaydılar, onlar için her türlü “emeksiz” ama “çok kazandırılan” işlere el attılar ve sol artık sol olmaktan çıktı.

Parayı bulan ise kendi anısını yazdırıp üzerine imzasını atıverdi...

Geçmiş uydurulurdu, çünkü parası vardı ve o para ile bir geçmiş satın alındı ya da yeniden yaratıldı...

İstenilen bir geçmiş, onurlu mücadele ve mücadele sonunda elde edilen yaralar, onur nişanıydı, o nişan her türlü ilişki içinde rakı masasında kullanıldı... Karşısında ki onun üzerinden para kazanmak adına olanaklar yarattı ve o olanaklar ile sol ikinci dövüş için ringe çıkmak yerine koltuğa oturup para kazanmayı seçti…

Ringde dövüşenler üzerinden para kazanmak...

Eğer sol yapılar devamlılığını koruyabilseydi ve yenilgiyi küçük sıyrıklar ile atlatabilmiş olsaydı (12 Mart daha ağır bir sonuç yaratmıştı, var olan radikal örgütlerin hepsinin merkez komitesi yok edilmiş, sempatizan düzeyde olanlar cezaevinde ya da dışarıda kalmıştı, onlar yok olan merkez yerine merkezi yapılar kurmuşlar ve daha fazla kitlesel bir sürecin de başlamasına sebep olacaklardı.) onlardan bağımsız ve geçmişin emeği üzerine para kazanma hırsı içinde olanlar bu kadar rahat kendilerine olanak bulamayacakları büyük olasılıkla… Çünkü her şeyin bir sahibi vardır ve geleneklerinde sahipleri, geleneklerine sahip çıkıp geçmişin özeleştirisi yeni kuracakları yapılar üzerinden olacaktı… Ama olmadı… 12 Mart sürecinde olduğu gibi lider kadrosu yok edilmemiş, canlı yakalanarak onlar toplu davaların sanıkları olacaklardı… Onların izni olmadan “sempatizan” konumuna gelmişlerin adım atması söz konusu elbette olmayacaktı, olamadı da… Piyasada iş yapanlar para kazandıkça ve kazandıkları paralar ile yeni bir çevre yaratırken, içeriden çıkanların maddi olanaksızlıkları ve ‘denizden çıkmış balık gibi’ “çaresiz” olmalarını kendi lehlerine kullandılar… Kendisinden özeleştiri isteyecek sol yapı ortada olmayınca, çürüme artık kaçınılmazdır ve geçmişin üzerine benzin döktüler... Özeleştiri isteyecek bir yapı olmadığı sürece her türlü kazanç “meşru”ydu ve sorgulanmazdı...

Sol, 12 Eylül’de yere düştü, belediyelerde işe girerek ve belediye işlerini zamanın ruhuna uygun öğrendikten sonra sol artık sol değildi, sağa kaymış zeminde, zemine uygun pozisyonlar alındı ve liberalizm adı altında projeler, sorgulanmadan emek harcanmadan gelen AB ve Amerika kaynaklı paralar ile hayat daha bir anlam kazandırıldı.

Yazlıklar alındı, yazlıklarda dostlar ağırlandı, rakılar içilirken ölenler anıldı, sağ kalanlar ve parası olanlar ile konuşuldu, parası olmayanlar ise akla bile gelmedi... Geldiği zamanda “kimdi, nerede tanışmıştık” diyerek uzun uzun hatırlanmaya çalışıldı... Hayat rotasını çizmişti, zaman böyle olmasını istiyordu, yeni paradigmaya uygun olarak “çürüyenler” istenileni yaptı...

Zamanın ruhu “üretme” dedi, “tüket!”

Solcu da tüketti geçmişini de, bugünü de...

Para hırsı içinde her şeye saldıranlar ve arkadaşlarının üzerinden para kazananlar “her şeyi çocukları okusun ve kariyer sahibi olsun” diye yaptı... Onların çektiklerini yeter ki “çocukları çekmesin, yaşamasın bir daha yaşadıkları acıları”…

Para bir çok kapıyı açıyordu, hatta gençliklerinde düşünemedikleri bir çok şeyin de sahibi olmuşlardı. Geçmişte “lider” konumda olanların ihtiyacını karşılıyor ve onların sorunlarına hemen çare bulur konuma dahi gelmişlerdi… Liderlerin ihtiyacı karşılanırken onların üzerinden çevrelerine “bakın ben önemli biriyim” imajını da sessizce vermiş oluyorlardı.  Para ve liberalizm önlerine isteyemedikleri kapıları bile açmıştı, olmaz diye düşünülen her şey olur konumuna gelmişti…

Eski arkadaşlarını kendi işlerine bulaştırmıyordu ve yeni bir çevrenin yaratmış olduğu ilişkiler içinde çocuğunu istediği gibi yetiştiriyor ve soldan uzak tutuyordu… Çünkü o yeteri kadar acı çekmişti ve sol; “acı çekmek, dayak yemek ve her türlü hakarete maruz kalmak” demekti…

Demokrasi, özgürlük, askeri vesayet ile yüzleşmek…

Her cümle ve kelimenin altı yeniden dolduruluyordu…

Sol, binlerde bir ile ifade edilen konuma kadar küçülmüştü... Devletin yeni sahipleri ise solu devlet içinde söküp atmış ve bilgiden uzaklaştırmıştır…

Bilgi olmadan gündem belirlenemez…

Eksik bilgi ile yapılan her ön varsayımlar sürekli boşa düşmesi tesadüfi değildir, çünkü verilen bilgi yanıltıcı ve sizi yönlendirir… Verilen bilgiler üzerinden siyaset yapanlar ve siyaseti ve gündemi takip edenler sürekli kaybetmeye ve daha da küçülmeye doğru gittiler, çünkü çevrelerinde olması gerekenler onlardan artık bir şey öğrenemiyor ve sürekli geçmişe duyulan özlemde çekiciliğini zaman içinde ortadan kaldırıyordu.

Aynı içerikte kaç kitap yayınlanmıştı, artık okuyan var mıydı, çünkü yeni yetişen kuşak okumadan da uzaklaştırılmıştı… Ellerine verilen teknoloji ile yaratılan gerçeklik içinde yaşamaya teşvik ediliyordu… Teşvik başarıya ulaştı…

Solun elinden kuşaklarda alınmıştır, onlara yabancılaşmıştır…

Biz nerede gerçekten hata yapmıştık?

İsmail Cem Özkan 

31870

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar