Cumartesi Mayıs 18, 2024

Yerel Seçimler ve İttifak Anlayışı

Burada seçimlerin işçi sınıfı açısından önemine değinmeyeceğim. Burjuvazinin iktidarı altında, eğer koşulları varsa sosyalistler seçimlere girmeli ve hatta bu olanakları zorlamalı, bu uğurda mücadele de etmelidir. Kitlelere ulaşmanın bir aracı ve sosyalistlerin kendi seslerini kitlelere duyurmanın bir yolu olarak seçimlere katılır ve burjuvaziyi tam da kendi göbeğinden teşhire yönelir.

Seçimlere ittifaklar şeklinde girilebilineceği gibi, bağımsız olarak da girilir. Sosyalistlerin kendi adayları ile seçimlere girmesinden doğal bir şey olamaz. Eğer, ittifak kurulamıyorsa ve reformizm kendini güçlü bir şekilde dayatarak, kendi istekleri doğrultusunda hareket edilmesini istiyorsa, bu tür dayatmacılığın karşısında yer alınmalıdır.

31 Mart Yerel seçimlerde öne çıkan yerlerden birisi de Dersim olacaktır. Çünkü HDP ve birleşenleri ve özellikle de Kürt Ulusal Hareketi (KUH), Dersim merkezde sadece kendi adaylarının olmasını ve diğer devrimci-demokrat güçlerin ise kendilerini desteklemesini istiyorlar. Onlar illeri istiyor. Diğer “ittifak güçleri”nin ise, sadece ve sadece “ilçeler ve beldelerde olabileceği” yaklaşımını sergiliyorlar.

HDP, Kürt il merkezlerinde kendi adaylarının desteklenmesini istiyor. Bunu açıktan söylüyorlar ve hatta “kırmızı çizgileri” olarak ifade ediyorlar. Bu aslında sosyalistlere karşı bir güç göstermesi, dayatmasıdır. Dersim’de SMF’nin (Sosyalist Meclisler Federasyonu) adayı F. Mehmet Maçoğlu’nun aday olması, HDP’yi öfkelendirdi. Ama bu öfke HDP’nin D’sinin gerçek bir demokrat değil burjuva demokrat yanının daha ağır bastığını ve aynı zamanda bu tavrı, onun demokratlığının kendi sınıfsal çıkarlarıyla sınırlı olduğunu gösterdi.

HDP, millletvekili seçimlerinde, “küçük ortaklarına” bir kaç tane milletvekili vererek “ittifakı” sağlıyordu. Bu onun için gerekliydi de. Ama iş Dersim merkezi olunca, gerçek niyetler ortaya çıktı. Ulusalcı reformist, açıktan “sosyalistlere burada yer yok” demeye başladı.

Bunu değişik şekillerde dillendirselerde, sorunun özü bu. 

Oysa HDP’nin burada, dayatıcı ve aba altında sopa göstermesi yerine daha uzlaşıcı olması beklenirdi. Çünkü, Kaypakkaya geleneğinden gelenlerin Dersim’de özel bir yeri olduğu gibi, bu gelenekten gelenlerin; HDP ve öncelleri daha bu siyaset meydanında yoklar iken, devletin ve sosyal şovenistlerin tüm hışımlarına rağmen, Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce tayin etmesini hep savuna gelmişlerdir. Ayrıca, ezen ulus milliyetçiliğine ve sosyal şovenizme karşı uzlaşmasız mücadele vermişlerdir.

Bunlar bir yana, Dersim’de sosyalistlerin tehdit edilmesi hiç bir şekilde kabullenilemez. Kürdistan’ın bir çok ilini AKP ya da diğer partiler alıyor. Aynı tehditler o partilere yapılmıyor. Ancak, Maçoğlu’nun kişiliğinde sosyalistlere yapılıyor. Çünkü KUH, “Türk Solu” olarak adlandırdığı sosyalistlerin Kürdistan illerinde gelişmesini istemiyor. Bu modern anti-komünist anlayışın dışa vurumudur. 

HDP, geçekten demokrat ise, taviz vermesini de bilmeli ve Dersim merkezden, kendi adayını, Maçoğlu lehine çekmelidir. Bu daha “kucaklayıcı” olacağı gibi, genel anlamda destekleyicileri de artacaktır. Ancak, küçük burjuva reformist ezen ulus ulusalcılığı, “küçük” gördüğü, “güçsüz” gördüğü sol örgütlere karşı yaklaşımı, ezen ulus burjuvazisinin yaklaşımından devralınan ideolojik bir yöntem olarak pratiğe yansıyor.

HDP, kendisi taviz vermek yerine sosyalistlerden fazlasıyla ve haksız bir şekilde taviz bekliyor. Ve hatta “”kayıtsız-şartsız” desteklenmesini istiyor ya da böyle bir beklenti içinde. İşçi sınıfının dünya görüşü, ezilen ulus lehine ulusların kendi kaderini kayıtsız-şartsız destekler. Ancak, bu ilke, sosyalistlerin bağımsız hareket edemeyeceği şekilde anlaşılmamalıdırHer siyasi hareket, eylem birliklerinde “ajitasyon ve propaganda da serbestlik” hakkına sahiptir. Ve bu özgürlük, aynı şekilde bağımsız olarak kendi eylemlerini ve taktiklerini de -başkalarına bağlı olmadan- üretebilir ve yaşama geçirebilir demektir.

Kürt ulusu üzerindeki baskılar elbette kabul edilemez. Bugün, bir bütün olarak Kürt ulusu üzerindeki ezen ulus devletinin baskısı aleni bir hal almıştır. Bununla beraber yasalar çerçevesinde kurulmuş HDP’ye yönelik baskılar ve sürek avıda görülüyor ve biliniyor. Olmayan demokratik ortamda, faşist devletin her türlü baskısıyla karşı karşıya olanların ve bu baskılara karşı ortaklaşa mücadele verenlerin, kendi aralarındaki ilişkinin demokratik olması beklenir.

Her sosyalist ya da ilerici hareketin HDP ile ittifak kurması ya da HDP’nin onlarla ittifak kurması “şartır” diye bir kural yoktur. HDP nasıl kendi bağımsız tavrını alabiliyorsa, aynı şekilde devrimci ve sosyalistlerde hiç bir ittifak içine girmeden bağımsız olarak taktik belirler ve seçimlere girebilirler. “HDP var iken siz seçime giremezsiniz” demek, devrimci-demokratik bir tavır olamaz.

Elbette, sosyalistlerin bütün isteği; Dersim’de de (ve diğer yerlerde) devrimci-demokrat güçlerin anlaşıp ortak bir adayla seçime girmesiydi. Ancak, bunun gerçekleştirilemediği görülüyor. Bu durumda, isteyenin bağımsız olarak seçime girme hakkı vardır ve bu hak, “egemen ulus devletvari” tehditlerle karşı karşıya kalmamalıdır.

HDP, açıktan dillendirmesede üç büyük ilde (İstanbul, Ankara ve İzmir) büyük şehir belediye başkanlığı için Millet İttifakı (CHP-İyi Parti) lehine aday koymadı. Bunun anlamı; bu partileri “kerhen” desteklemektir. Kendi tabanlarının o illerde adı geçen partilere oy vermelerinde bir sakınaca görmüyorlar. HDP cephesinden, nedense, bu partileri “kerhen”de olsa desteklemek “özel savaş aygıtını” desteklemek (!) anlamına gelmiyor. Ancak, Dersim’de sosyalistlerin, HDP’ye rağmen aday çıkarmaları “özel savaş aygıtını” desteklemek olarak yansıtılmaya gayret ediliyor. Oysa, Kürtlere karşı “özel savaş aygıtı”nın asıl destekçilerinin başında AKP-MHP ve CHP-İP gelir. Bunu HDP’nin bilmemesi olası değil.

CHP-İP ititfakının güçlenmesi Kürtler üzerindeki baskıları azaltmayacaktır. Çünkü Türk egemen sınıfların Kürt politikası, tek tek burjuva partilerin politikası değil, bütünlük içinde bir devlet politikasıdır.

Sonuç olarak; adı geçen büyük illerde CHP-İP adına seçime girmekten feragat eden HDP, Dersim’de de SMF’nin adayı F.M. Maçoğlu lehine kendi adayını çekmelidir. İşte böylesi bir tavır, “özel savaş aygıtı”nın beklentisine karşı verilmiş “birleşik devrimci” bir cevap olacaktır. Böylesi bir tavırla, ilerici kitleler nezdinde, HDP kaybeden değil, kazanan bir parti olacaktır. 

17797

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

Sayfalar