Perşembe Mayıs 9, 2024

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Aradan tam yaklaşık 42 yıl geçti. Ve 42  yıldır Arif Alıç'ın öldürülmesi ve öldürülmesinin gerkçeleri gizlendi. Halen gizlenmeye devam ediliyor. Son olarak, olayın “faali” ve MKP'nin açıklamasıyla[1] yeniden gün yüzüne çıktı. Ancak, gerçekler yerine başka hikayeler örüldü.

Birincisi; Arif Alıç öldürüldüğünde TKP/ML neden bunu kamuoyundan, parti kamuoyundan ve devrimci kamuoyundan gizledi? Eğer, bazıların ileri sürdüğü gibi, o bir düşman “ajanı olsaydı” TKP/ML bunu gönül rahatlığı içinde üstlenir ve öldürülme gerekçesiyle birlikte kamuoyuna açıklardı. Ama TKP/ML, bu olayı resmi olarak bugüne kadar açıklamadı ve bu nedenle de, olay üzerine yapılan açıklamalar “gerçekçi” olmaktan öte gerçekleri saptıran bir duruma büründürüldü.

Demek ki, neden “ajan” meselesi değil. Tersine, parti içinde Arif'in akıbetini soranlara “kadın meselesi” olarak açıklanmıştı. Ya da sorun böyle geçiştirilmişti.

İkincisi; TKP/ML'nin kendi resmi kararı olsaydı, öncelikle sorgulama yapar ve suçuna göre ceza verirdi. TKP/ML'nin cezalandırma anlayışı nettir.  Özellikle böylesi bir olayda kamuoyuna açıklamaması sözkonusu olamaz. Ancak, Arif'in öldürülmesi TKP/ML'nin resmi kararı olmadığı için ve kendisinin böyle bir düşünce ve kararı olmamasına rağmen, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürülmüştür.

TKP/ML, bu olayı kamuoyundan gizleyerek suç işlemiştir. Bu çok açıktır. Ayrıca, olayın “faali”ne karşı da herhangi bir işlem yapmadığı anlaşılıyor. Yapılmaması gereken bir “eylem” olduğu için TKP/ML, kamuoyuna açıklayamamıştır. Ancak, bu, onun örgüt olarak bu olay özgülünde sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Çünkü, olayın esas faaili kendi üyesi. Üyesinin yaptığı işlerden parti birinci derecede sorumludur.

Üçüncüsü; Bu olayı yakından bilen ve o dönemde o bölgenin TKP/ML adına sorumlusu olanlar var. Ne yazık ki, bu konuda suskunluklarını korumaya devam ediyorlar. Acaba neden? Oysa, bazıları anılarını yazdılar. Demek ki, bu olay “anı”larda yer almayacak kadar önemsizmiş(!). Yani, bir devrimcinin öldürülmesi, anılarda yer alamıyor. Ama, nedense,  “sıradan olaylar” diyebileceğimiz bir çok konular hatırlanıp, anılarda yer verilebiliyor.

MKP'ye gelince, son zamanlarda kendilerine yönelik eleştirileri “ajan”, “düşman” saldırısı olarak algılama eğilimi belirdi. Neredeyse bir çok eleştirileri (kötü niyetli de olabilir) “doğrudan düşman yönlendirmesi” olarak niteledi. Bu yanlış bir yöntem. Kimi küçük burjuva çevre ya da bireyin düşmanla benzeşen eleştirileri de olabilir. Küçük burjuvaziden beklenen şeylerdir. Bu onların subjektif olarak “devlet ajanı” olduğunu  getirmez. Ayrıca, Arif Alıç olayı, “faail”in ağzından yazılmış gibi duruyor. Araştırma yapıp ve o dönemde parti bu olayı neden gizlediğine de yanıt vermeliydi. Ayrıca “yoldaşım” dediği “faail”in, bir çok yerde ve bu olayı soran bazı arkadaşlarına, “Arif'i öldürdüğüm için pişmanım” dediğini de biliyor olmalıdır.

MKP, bu olayla ilgili açıklamasının sonunda şunu söylüyor: “Temel yaklaşımımızda ve kavrayışımızda ciddi bir sorun yoktur. Kusursuz muyuz, asla değil. İkna olduğumuzda ya da edildiğimizde hesabını vermeyeceğimiz, samimiyetle özeleştirisini yapmayacağımız hiçbir hatamız olamaz…)” Bu olumlu bir yaklaşım. Bundan hareketle MKP, daha objektif davranmalı ve bu olayı bilen o dönemin sorumluluk yapmış kişilerine de sormalıdır. Tek yanlı bir bilgi üzerinden hareket etmek, yanlışlığa düşmeyi de her zaman içinde barındırır.

MKP'nin açıklamasının üzerinden yaklaşık 3 ay geçti. Lakin, o süreci parti olarak üstlenenlerden hiç birinden bir ses çıkmadı. Belli ki, “kapanmış bir konu, sırası mı” diye düşünülüyordur. Görüldüğü gibi kapanmamış ve o süreci kendi parti süreçleri olarak kabul eden (TKP/ML ve TKP-ML) partiler açıklama yapmakla sorumludur. Bu sıradan bir olay değil, “devrimci dahi olmasa”, bir kişinin öldürülmesi olayı sözkonusudur. Her şeyden önce bu kişi TKP/ML saflarında yer almış (sonradan ayrıldığı ileri sürülse de) ve bu kişiyi öldüren de TKP/ML üyesidir ve olaydan doğrudan örgüt sorumludur ve kamuoyuna açıklamakla da o sorumludur.  “Gerçekler devrimcidir” diye sık sık tekrarlanır. Lütfen gerçekleri açıklayın. Devrimci kamuoyunun beklentisi budur.

Arif Alıç'ın öldürülmesi olayı gizli saklı değil. Bu olayı, adı geçen bu örgütlerden özellikle de TKP/ML saflarında yakından bilenler var. Devrimci sorumluluk gereği gerçekler öncelikle devrimci kamuoyuna ve halka açıklanmalıdır. Olayın üzerini küllemeye çalışmak ve geçiştirmek devrimci sorumluluk, devrimci vicdan ve devrimci etikle bağdaşmaz.

Maalesef, “yerini bulan her vuruş acı verir.”


[1]          ttps://halkingunlugu4.org/mkp-devrimci-kivilcim-gerici-saldirilarla-sondurulemez/20. Ekim 2022

 

1487

Arif Alıç

Arif Alıç sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Arif Alıç

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Sayfalar