Perşembe Mayıs 9, 2024

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Oysa kutlanılmayacak bir cumhuriyet varsa o da Türki-Cumhuriyetidir. Ne üzücüdür ki; sosyal şovenist TKP, reformist TİP ve bilumum İttihatçı-Kemalist solcular, AKP-MHP iktidarı ve muhalefet partilerinin yanında, onların safında ve onlarla Türk bayraklarıyla 100. yıl kutlamalarına katıldılar. Polis koruması eşliğinde yürüyüş yaptılar, cumhuriyetlerini kutlayan sosyal medya paylaşımlarında bulundular. Onlarla bir cephede yer aldılar. Onlar gibi açlığın, zulmün, Türk ırkçılığının, Kürt soykırımının gönüllü tarafı olma sözünü verdiler.

Türk Müslüman ticaret burjuvazisi ve toprak ağaları, asker sivil bürokratların desteğiyle sözde laik cumhuriyetini soykırıma uğratılmış Ermeni, Rum, Süryanilerin toprakları ve zenginliklerinin üzerine çökerek kurdu. Bugün kimi solcuların “devrim” diyerek sahiplendikleri ve hatta “yarım kaldı” diyerek ilerletme sözü verdikleri cumhuriyet; “sermayenin millileştirilmesi” adına Türk burjuvazisinin ilk sermaye birikimini bu azınlık milliyetlerin servet ve mallarının üzerine çökerek gerçekleştirdi. Ulus devletin inşası denilerek katliam ve soykırım siyaseti Kürtler, Aleviler başta olmak üzere diğer ulus, milliyet ve inançlar üzerinde kararlılıkla sürdürüldü.

Cumhuriyeti kuran kadroların önemli bir kısmının İttihat ve Terakki’nin soykırım suçluları olduğu ve dahası ve şu an olduğu gibi ilk Meclis-i Mebusa’nda çoğunluğu elleri Ermeni, Rum ve Süryanilerin kanına bulaşmış katil ve cellatların yer aldığı bilinmektedir. Osmanlı’nın, sonrasında İttihat-Terakki’nin sadık takipçileri olan Kemalist hükümet, Cumhuriyet maskesiyle eskinin devamcısı olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Batılı emperyalist devletlere uşaklık ve bağımlılıkta, hizmette ödün vermeyeceğinin sözünü vererek onların onay ve desteğini alarak sömürü ve zulüm görevine başladı.

Türk-Sünni İslam’ı ülkenin yegane hakimi ve efendisi yapan ve bunu yasalaştıran zulüm cumhuriyeti, lanetli bir tarihe ve pratiklere sahiptir. İktidarlarını tekçilik ve Türk ırkçılığı üzerine inşa eden Kemalistler; 1924 Anayasası’nda Türk-ulus devlet inşasını “devlet Türk’ten başka millet tanımaz” olarak tanımladılar. Kemalistlerin ve reformist solcuların çokça överek ve ilahlaştırarak anlatıp, tanıttıkları cumhuriyetlerinin kurucusu M.Kemal, “Biz doğrudan milletperveriz ve Türk milliyetçisiyiz” demektedir.

Keza Türk Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarından ve “Milli Şef”, İsmet İnönü “Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız… Sadece Türk milleti bu ülkede etnik ya da ırki bir takım haklar isteyebilir… Başka hiçbir kişinin buna hakkı yoktur” demektedir.

Irkçı, kafatasçı görüşlerini hiçbir utanma duygusu taşımadan deklare edenler ilerici-demokrat, insan hak ve özgürlüklerinden yana olabilir mi? Bu ırkçı faşist görüş sahipleri ilerici ve çağdaş olabilir mi?

Ermeni, Rum ve Süryani soykırımından sonra Kürt halkına karşı katliam ve kitlesel zorunlu göç politikalarına her zaman olduğu gibi yasal kılıf geçirdiler. Ardı ardına katliam kanunları çıkaran Kemalistler, soykırımcı oldukları kadar iki yüzlü bezirgan politikacılar olduklarını da göstermiş oldular. Peş peşe çıkarılan “Takriri-Sükun Kanunu”, “Şark Islahat Planı”, “Mecburi İskan Kanunu”, “Tunceli Kanunu”, Sıkıyönetimler, OHAL’ler Kürt halkının boğazına geçirilen Türk ilmiği ve diline vurulan Türk zinciridir. Türk faşizmi, Kürtlerin ayrı bir ulus olduğu ve her ulus gibi Özgürce Ayrılma Hakkı’na yani ayrı bir devlet kurma hakkına sahip olduğunu inkar etmekle kalmadı, Kürt ulusunun ulusal baskı ve yok sayma politikasına karşı en demokratik, haklı ve meşru mücadelesinin üzerine kanla, şiddetle, faşist terörle gittiler.

Türk ve Sünni İslam kimliği üzerinden kendini var eden cumhuriyet başta Kürtler olmak üzere Aleviler gibi azınlık inançlar üzerinde katliamlar gerçekleştirdi. Ermeni, Rum ve Süryani soykırımından sonra Kürt katliamları zamana yayılarak süreğen hale getirildi. Türkiye Kurdistanı’nın her köşesi Kürt kanıyla sulandı. Alevilere yönelik Maraş, Çorum ve Sivas’ta olduğu gibi kitlesel katliamlar gerçekleştirildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin her bir karış toprağı halklar ve insanlık mezarlığına dönüştürüldü.

“Tek Devlet-Tek Millet-Tek Dil-Tek Bayrak-Tek Din”, “Ne mutlu Türk’üm Diyene”, “Ya Sev Ya Terk Et”, “Soykırım mı tehcir mi?” zihniyetini bir devlet politikası haline getiren AKP-MHP faşist hükümeti, günümüzde M.Kemal Atatürk’ün kurduğu zulüm cumhuriyetinin değişmez “homojen Türkiye yaratma” politikasını, gizli anayasası olan “Türklük Sözleşmesi” stratejisini uygulamaktadır.

Savaş hükümetinin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Rojava’nın “alt yapı üst yapı tesisleri hedefimizdir” deyip üretim, inanç ve yaşam alanlarını bombalayan, petrol ve su kuyularını hedef alan saldırganlıkları acaba cumhuriyetin hangi yeni yüzüdür?

Yüz yıldır “teröre ve terör örgütlerine karşı mücadele” deyip halkı katletmekten usanmayan, “kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yapmak”tan başka bir projesi olmayan, yüzüncü yılını kutlayan cumhuriyetin hangi yüzü yenidir?

Yıllar önce bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaş ne güzel demiş; “Kemalizm faşizmdir.” Başka söze gerek var mıdır?

Faşizm kutlu olmasın!

1359

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar