ADGB - FEDA | Sivas Katliamını Unutmadık! Unutmayacağız!
1993 Temmuz’unda Alevi, demokrat ve sosyalistlerden oluşan bir grup, Pîr Sultan Abdal Şenliklerine katılmak üzere Sivas’ta bulunuyorlardı. Aziz Nesin, Metin Altıok, Hasret Gültekin, Asım Bezirci ve Nesimi Çimen gibi tanınmış şahsiyet, sanatçı, siyasetçi ve yazarlardan oluşan bu grup, dört gün sürecek şenliklerde söyleşilerde bulunmak, kitaplarını imzalatmak, şarkılar söylemek, deyiş, nefes ve duvazlarını seslendirmek istiyorlardı.
Şenliğin ikinci günü 2 Temmuz 1993’te, Cuma namazı çıkışında toplanan gerici faşist grup, etkinliğin yapıldığı alanı sloganlar eşliğinde, tekbir getirerek basarlar. Etkinlikte bulunan yazar ve sanatçılar, Madımak Oteli’ne sığınmak zorunda kalırlar.
Alevilere ve devrimcilere karşı devlet tarafından örgütlendirilen bu güruh otelin etrafını sardı. Tekbir sesini duyanların katılımı ile kısa sürede sayıları on binlere ulaşan bu faşist güruh ‘Laik kafirlere ölüm’ diyerek oteli ateşe verirler.
Devletin valisi, polisi, askerinin yanı sıra dönemin hükumeti saatler boyu devam eden bu kuşatmaya sessiz kalmayı kendilerine görev bildiler. Çünkü inkârcı ve katliamcı ulus devletin farklı ve öteki olanlara karşı ’Tamamlanmamış Görev’, ‘Bitmemiş Suç’ pratiği devam ediyordu.
‘Bitmemiş Suç’ pratiği gereğince toplumsal ve siyasal aydınlanma şenliği üzerine saldırtılan ve sevk edilen bu güruh tarafından çıkarılan yangında, 33 canımızın kimisi dumandan vahşice boğularak, kimisi de hunharca yanarak yaşamını yitirdi. Dışarı çıkmak isteyen otel çalışanları linç edildi. Madımak oteli çevresine bindirilmiş faşist güruh, is ve yanık et kokusunda çılgına dönmüş, önüne gelen her şeyi yakıp yıkmanın önüne geçilmez saldırganlığı içindeydi.
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ‘Çok şükür otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir’ demişti. 2014 yılında ise Yargıtay’ın, davanın zaman aşımını onaması üzerine, Başbakan Erdoğan ‘Hayırlı Olsun’ deme pervasızlığında bulunmuştu. Katliamın 9 sanığı halen Almanya’da yaşamakta ve Alman Devleti de Türk Devleti ile iş birliği içerisinde, bu insanlık suçlusu 9 failin yargılanmasını zaman aşımına uğratmak istiyor.
Gerek Alevi örgütlerinin gerekse de Almanya ilerici muhalefetinin taleplerine rağmen Alman devleti bu 9 katilin yargılanmasına imkân tanıyacak girişimleri başlatmadı.
Başbakanlara bunu söyleten Türk Devleti’nin bitmeyen suç pratiğidir. Soykırımcı İttihat ve Terakki zihniyetinin birinci dünya savaşı koşullarında Müslüman olmayan halklara dönük yürüttüğü soykırım, ulus devletin inşası süreci ile birlikte Müslüman ve Türk olmayan Kürt Alevilerine ve Türk olmayan Kürtlere dönük sürdürülür. Tekçi, inkârcı, katliamcı ve soykırımcı bu zihniyetin Alevilere, Kürtlere, devrimcilere, sosyalistlere karşı ‘Tamamlanmamış Görev’ olarak addettikleri katliamlardan biri de Sivas’tır.
1920-1921 yıllarında Koçgiri soykırımı ile Kürtleri Ankara’dan uzaklaştırmanın stratejisi ile hareket eden devlet, 1978’de Maraş, 1980’de Çorum ve 1993’te Sivas’ta Kürt- Alevi karşıtı stratejisi gereğince ‘suç pratiğini’ sürdürdü. 1925 Şark Islahat Planı ile genelde Kürtleri, özelde Kürt Alevileri, ‘Yeşil Kuşak’ dışına hapsetmek, direnenleri ortadan kaldırmak, geride kalanları ise asimile etmek devletin bekası olarak görüldü. Ancak siyasal, kimliksel, dilsel ve kültürel sorun olması nedeni ile üstesinden gelemedikleri ulusal ve kültürel bu sorunlar kangrenleşmiş, giderek bölgesel ve uluslararası soruna dönüşmüştür.
Kürt ve Alevi sorununu, meşru demokratik yollarla çözmek yerine, her seferinde katliam ve soykırımı dayatan Türk devleti, NATO’ya üye olunca, TSK bünyesinde kurduğu Özel Harp Dairesi üzerinden halklara, inançlara, sosyalistlere dönük fiziki, siyasi, kültürel ve sosyal soykırım uyguladı. 1993 yılı öncesinde Kürt Siyasal Hareketi giderek Anadolu içlerine doğru etki alanını genişleterek, halklara, inançlara ve ezilenlere dokunmaya başladı, toplum dinamiklerinin kendi hakikati ile buluşmalarına katkı sağladı.
Toplumun Sivil Demokratik örgütlenmesi perspektifi ile başta Kürt Alevileri olmak üzere, bir bütün Alevilerin öz güçleri üzerinden örgütlenmelerini ve kendi hakikatleri ile giderek yüzleşmelerini, devlet kendisi için tehlike olarak gördü. Ulus devletin inkârcı ve katliamcı politikaları ile ön alamadığı siyasal, toplumsal ve kültürel aydınlanma hareketi, Ankara’nın yanı başında, ulus devletin temellerinin atıldığı Sivas Kongresi’nin gerçekleştiği Sivas’ta yaşanıyor olması, ulus devlet tarafından kabul edilmez görüldü. Türk ulus devletinin yok saydığı Kürtler, Aleviler, Sosyalistler ve aydınlar yan yana gelmiş, topluma yeni bir umut ışığı yakmışlardı. Devletin bekası için kabul edilmez olan bu gelişme, Özel Harp Dairesince önlenmeli, kriminalize edilmeliydi. O nedenle devletin yasama, yürütme ve yargısı el birliği içinde olmuş, askeri ve sivil bürokrasisi katliamı önlemek yerine, kolaylaştıran olmuşlardır.
Aynı zihniyetten beslenen AKP-MHP faşist iktidarı da bir kez daha Alevilere, Kürtlere ve demokrasi güçlerine katliam ve soykırımı dayatıyor. Toplumsal muhalefetin faşizme karşı direnişinin de etkisiyle birbirlerine düşen iktidar klikleri, mafya liderleri, hem 1995 Gazi Katliamının bizzat derin devlet tarafından yapıldığını itiraf ediyor, hem de Alevilere karşı yeni saldırı planları olduğunu deşifre ediyorlar.
Bizleri farklılıklarımızla ayrıştıran, karşıtlaştırıp düşmanlaştıranlara inat, halkların ve inançların kardeş olduğunu göstermenin zamanıdır. Tekçi devlet zihniyetinin ve iktidar sahiplerinin oyununa gelmemek, mazlum ve mağdur Anadolu ve Mezopotamya halkları ve inançları olarak ‘Bir Olmanın, Birlikte Olmanın Zamanıdır’ diyoruz.
‘Yol Bir, Sürek Binbir’ düsturundan hareketle farklılıklarımızı zenginlik kabul edecek, demokratik, özgür yaşamı birlikte inşa edeceğiz.
Yaşasın Halkların ve İnançların Kardeşliği!
FEDA/ADGB