Cumartesi Ocak 11, 2025

Gezi Ayaklanması ve Mayalanan Özgür Gelecek

kaypakkaya-partizan
Gezi ile beraber yıkılan korku duvarları altında kalmamak için devlet çırpınmaktadır. Çırpınışlarının na­file olduğunu söylemeye gerek yok; özgürlüğümüz için, geleceğimiz için zulüm ve sömürü düzenlerinin sonlarını şimdi daha güçlü örgütlüyoruz.

 

Gezi ile beraber yıkılan korku duvarları altında kalmamak için devlet çırpınmaktadır. Çırpınışlarının nafile olduğunu söylemeye gerek yok; özgürlüğümüz için, geleceğimiz için zulüm ve sömürü düzenlerinin sonlarını şimdi daha güçlü örgütlüyoruz.

Gezi Park'ının yıkılarak yerine AVM-Topçu Kışlası yapılmak istenmesine yönelik protestolarla başlayan ve 31 Mayıs'ta İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere ülkenin birçok yerine dalga dalga yayılan direnişle ülke­mizde eşi benzeri az görülen bir süreci yaşadık, yaşıyo­ruz. Kitlelerin kahredici gücü egemenlerin karşısına en çıplak haliyle dikildi. Ezilenler cephesinde yıllarca birik­tirilen öfke, egemenlerin beyninde büyük bir patlama ya­rattı. Sömürü, yasak, baskı sarmalında gelişen dinamikler pratiğe yön verdi. Devlet sözcülerinin birbiri ardına yap­tığı açıklamalar, öfke seline bent olamadı.

Burjuva-feodal medya, bu tarihsel süreci gizlemeye çalıştı, kitleler ola­nakları ve yaratıcılıkları dâhilinde kendi tarihini kendi kayda geçti. Gaz bombaları, plastik ve gerçek mermiler selin önüne geçemedi. Egemenler konuştukça ve saldır­dıkça kendi kuyularını iyice kazmış oldular.

Yılların suskunluğunun kitlesel bir çığlığa dönüştüğü süreç, ezilen milyonlara kendine güven aşıladı. Hatırı sa­yılır bir kitle, tanımadığı hatta "terörist" bildikleriyle, 'marjinal'lerle ön saflarda yerini aldı, sloganlarına ka­tıldı, barikatlarına güç kattı, yaralıları tedavi etti, taş kırdı, taş attı... Evinden çıkıp, yürüyen on binlerin, sloganına tenceresi ve tavasıyla eşlik etti. Ankara Kızılay'da İstan­bul Taksim'de ve daha birçok yerde milyonlarla birlikte "gürültü" yapmayı öğrendi. Günler ilerledikçe, azgın polis terörüne karşı kendi önlemini kendisi aldı, adımını geriye değil ileriye attı.

Bir kere dayanışmanın güzelliği yaşanmış, cesaret da­marlarda dolaşmaya başlamıştır. Artık korku duvarları da yıkılmaktadır. Farklı uluslardan, inançlardan, cinsiyetler­den, cinsel yönelimlerden ve de kendini farklı düzen içi siyasi çizgileri tarif ediyor olmanın ötesinde ortak nokta bu isyanda buluşmak olmuştu. Öyle ki yaratılan atmosfer sınırları aşarak Brezilya'daki direnişe soluk olmuştur.

Süreci benzer başka süreçlerden ayıran T. Kürdistanı'nın dışında gelişiyor olmasıydı. Aslında ülkemizin on yıllardır T. Kürdistanı'ndan alışık olduğu sahnelere bu sefer İstanbul, Ankara, İzmir, Antakya ve daha birçok yerde tanıklık ettik. Ayaklanmanın, başlangıcından bu yana homojen bir yapıya sahip olmaması ve bilhassa da milliyetçi ve şoven cephenin yoğun markajına karşın özellikle Lice'de karakol ve kalekol yapımlarını protesto eden kitleye açılan ateş sonrası hayatını kaybeden Me­deni Yıldırım şahsında, "halkların kardeşliği" eylemlere yön vermiştir.

Egemenler cephesinde rant üzerinden sürdürülen pa­zarlıklar öfke patlamasının kıvılcımı olsa da isyan bu­nunla sınırlı kalmamış, hükümet ve de Tayyip şahsında isyan edilen düzen olmuştur. Tencereler, tavalar, ezilenle­rin çığlığı olup dört bir tarafta yankılanmaktadır.

Direniş sürecinde kurulan barikatlar yıkılsa da, gaza, tazyikli suya, mermilere etkin karşı-saldırı araçlarıyla cevap verilme zemini olmasa da, yaratılamasa da yani pasif ve direnme noktasında olunsa da Gezi Ayaklanma­dır, Demokratik Halk Devrimi' ne giden süreçte bir kilo­metre taşı niteliğindedir. Sürece müdahale kaygısı olanların bunu kavramaları gerekmektedir.

Sınırları Aşan Katliamlar ve Halkların Direnişi

Gezi Ayaklanmasının yankıları sürerken cihatçı grup­ların Rojava'da başlattığı Kürtlere yönelik katliam saldı­rılarında Kürtlerin yanı sıra bölgedeki Alevi ve Hristiyan halkta hedef olmaktadır.

El-Nusra, ÖSO ve çevresinde hareket eden grupların, merkezinde ABD olmak üzere dışarıdan aldığı destekle yaptığı saldırılar sonucunda bir taraftan bölge halkının malı yağmalanırken diğer taraftan da katliamlar aralıksız devam ediyor. Esad zulmüne verdiği desteği sürdüren Rusya ise sürece kendi çıkarları için sürece doğrudan dahil oluyor. T.C ise bilindik ikiyüzlü politikalarını uygulamaya çalışıyor, bir taraftan bölgeye "insani yardım" ya­pacağını söylerken diğer taraftan da çetelere cephane, silah ve gıda taşıyor.

Gelinen süreçte ise kimyasal silah bahanesiyle dik bir çıkış yapan ABD, Suriye'ye müda­hale için uluslararası koalisyon yaratma gayreti içerisin­deyken rüzgar ABD için tersten esmiş ve gittikçe yalnızlaşmıştır. Uluslararası diplomasi de ABD'yi konu etrafında defalarca kez düşünmeye mecbur bırakmakta­dır. Suriye'ye emperyalist saldırganlık konusunda batılı emperyalistler dahi kaygılandırırken TC devleti gözü dönmüş- kana susamış haliyle savaş çığırtkanlığı yap­maya devam ediyor.

Mısırda ise halkın patlayan öfkeye set olma kaygısı orduyu hareket geçirmiş ve Mursi devrilerek iktidara el konulmuştur. Mısırda çatışmalar durulmamış, 14 Ağus-tos'ta yüzlerce kişi ordu tarafından katledilmiş, sokağa çıkma yasağına rağmen meydanlar boşalmamıştır. Ey­lemler Müslüman Kardeşlerin çağrısıyla yapılan eylemler olsa da esasen halkın sistemle olan çelişkileri onları so­kağa dökmekte, "Mursi'yi de orduyu da istemiyoruz" slo­ganları güçlenmektedir.

Suriye'de Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığı haberlerinin hızla yayılmasıyla ABD Esad'a küfürler yağ-dırsa da emperyalist saldırganlığın hududunun olmadığını iyi biliyoruz. Suriye' ye yönelik savaş hazırlıkları hızlan­dırılırken en etkin bir şekilde kullanılma potansiyeli olan T.C. de süreçteki kendi rolüne hazırlanmaktadır. AKP şefi Tayyip'in timsah gözyaşları da bunun bir parçasıdır.

Özetle; gerek Rojava'da gerekse Mısır'da gerçekleşti­rilen katliamlar halkların mevcut sistemlerle olan çelişki­lerini derinleştirmekte ve böylece de daha güçlü direnişlerin mayalanmasını sağlamaktadır.

Gezi'den "Eylül sendromu"na; Korku ve Panik

Gezi Ayaklanmasının yankıları hala sürerken devlet, okulların açılmasıyla bizlerden büyük eylemler bekledi­ğini açıklamış ve kendi hazırlıklarına başlamıştır. En büyük hazırlık da Gezi'de önemli bir etkiye sahip olan üniversite gençliği için yapılmaktadır. Bilindiği gibi üni­versitelere polislerin yerleştirileceği geçtiğimiz yıl duyu­rulmuştu. Gezi Ayaklanması ile açığa çıkan enerjinin farkında olan TC yetkilileri, bu konuda adımlarını hızlan­dırarak önümüzdeki dönem bu projeyi hayata geçirecek­ler.

İçişleri Bakanlığı'nın yayınladığı bir genelgeye göre "olası bir duruma karşı" çevik kuvvet ekipleri okulda hazır bulundurulacak, müdahale hızlandırılacaktır. Haber ajansları "güneydoğudan takviye çevik kuvvet ekiplerinin getirildiğini" duyurmaktadır. Suriye'de emperyalist savaş hazırlıkları da dahil gelecek yakın zamanın ülkemiz ege­menleri açısından oldukça zor olacağını rahatlıkla söyle­yebiliriz. Gezi ile beraber yıkılan korku duvarları altında kalmamak için devlet çırpınmaktadır. Çırpınışlarının na­file olduğunu söylemeye gerek yok; özgürlüğümüz için, geleceğimiz için zulüm ve sömürü düzenlerinin sonlarını şimdi daha güçlü örgütlüyoruz.

yenidemokratgenclik.net

3133