Gezi Ayaklanması ve Mayalanan Özgür Gelecek
Gezi ile beraber yıkılan korku duvarları altında kalmamak için devlet çırpınmaktadır. Çırpınışlarının nafile olduğunu söylemeye gerek yok; özgürlüğümüz için, geleceğimiz için zulüm ve sömürü düzenlerinin sonlarını şimdi daha güçlü örgütlüyoruz.
Gezi Park'ının yıkılarak yerine AVM-Topçu Kışlası yapılmak istenmesine yönelik protestolarla başlayan ve 31 Mayıs'ta İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere ülkenin birçok yerine dalga dalga yayılan direnişle ülkemizde eşi benzeri az görülen bir süreci yaşadık, yaşıyoruz. Kitlelerin kahredici gücü egemenlerin karşısına en çıplak haliyle dikildi. Ezilenler cephesinde yıllarca biriktirilen öfke, egemenlerin beyninde büyük bir patlama yarattı. Sömürü, yasak, baskı sarmalında gelişen dinamikler pratiğe yön verdi. Devlet sözcülerinin birbiri ardına yaptığı açıklamalar, öfke seline bent olamadı.
Burjuva-feodal medya, bu tarihsel süreci gizlemeye çalıştı, kitleler olanakları ve yaratıcılıkları dâhilinde kendi tarihini kendi kayda geçti. Gaz bombaları, plastik ve gerçek mermiler selin önüne geçemedi. Egemenler konuştukça ve saldırdıkça kendi kuyularını iyice kazmış oldular.
Yılların suskunluğunun kitlesel bir çığlığa dönüştüğü süreç, ezilen milyonlara kendine güven aşıladı. Hatırı sayılır bir kitle, tanımadığı hatta "terörist" bildikleriyle, 'marjinal'lerle ön saflarda yerini aldı, sloganlarına katıldı, barikatlarına güç kattı, yaralıları tedavi etti, taş kırdı, taş attı... Evinden çıkıp, yürüyen on binlerin, sloganına tenceresi ve tavasıyla eşlik etti. Ankara Kızılay'da İstanbul Taksim'de ve daha birçok yerde milyonlarla birlikte "gürültü" yapmayı öğrendi. Günler ilerledikçe, azgın polis terörüne karşı kendi önlemini kendisi aldı, adımını geriye değil ileriye attı.
Bir kere dayanışmanın güzelliği yaşanmış, cesaret damarlarda dolaşmaya başlamıştır. Artık korku duvarları da yıkılmaktadır. Farklı uluslardan, inançlardan, cinsiyetlerden, cinsel yönelimlerden ve de kendini farklı düzen içi siyasi çizgileri tarif ediyor olmanın ötesinde ortak nokta bu isyanda buluşmak olmuştu. Öyle ki yaratılan atmosfer sınırları aşarak Brezilya'daki direnişe soluk olmuştur.
Süreci benzer başka süreçlerden ayıran T. Kürdistanı'nın dışında gelişiyor olmasıydı. Aslında ülkemizin on yıllardır T. Kürdistanı'ndan alışık olduğu sahnelere bu sefer İstanbul, Ankara, İzmir, Antakya ve daha birçok yerde tanıklık ettik. Ayaklanmanın, başlangıcından bu yana homojen bir yapıya sahip olmaması ve bilhassa da milliyetçi ve şoven cephenin yoğun markajına karşın özellikle Lice'de karakol ve kalekol yapımlarını protesto eden kitleye açılan ateş sonrası hayatını kaybeden Medeni Yıldırım şahsında, "halkların kardeşliği" eylemlere yön vermiştir.
Egemenler cephesinde rant üzerinden sürdürülen pazarlıklar öfke patlamasının kıvılcımı olsa da isyan bununla sınırlı kalmamış, hükümet ve de Tayyip şahsında isyan edilen düzen olmuştur. Tencereler, tavalar, ezilenlerin çığlığı olup dört bir tarafta yankılanmaktadır.
Direniş sürecinde kurulan barikatlar yıkılsa da, gaza, tazyikli suya, mermilere etkin karşı-saldırı araçlarıyla cevap verilme zemini olmasa da, yaratılamasa da yani pasif ve direnme noktasında olunsa da Gezi Ayaklanmadır, Demokratik Halk Devrimi' ne giden süreçte bir kilometre taşı niteliğindedir. Sürece müdahale kaygısı olanların bunu kavramaları gerekmektedir.
Sınırları Aşan Katliamlar ve Halkların Direnişi
Gezi Ayaklanmasının yankıları sürerken cihatçı grupların Rojava'da başlattığı Kürtlere yönelik katliam saldırılarında Kürtlerin yanı sıra bölgedeki Alevi ve Hristiyan halkta hedef olmaktadır.
El-Nusra, ÖSO ve çevresinde hareket eden grupların, merkezinde ABD olmak üzere dışarıdan aldığı destekle yaptığı saldırılar sonucunda bir taraftan bölge halkının malı yağmalanırken diğer taraftan da katliamlar aralıksız devam ediyor. Esad zulmüne verdiği desteği sürdüren Rusya ise sürece kendi çıkarları için sürece doğrudan dahil oluyor. T.C ise bilindik ikiyüzlü politikalarını uygulamaya çalışıyor, bir taraftan bölgeye "insani yardım" yapacağını söylerken diğer taraftan da çetelere cephane, silah ve gıda taşıyor.
Gelinen süreçte ise kimyasal silah bahanesiyle dik bir çıkış yapan ABD, Suriye'ye müdahale için uluslararası koalisyon yaratma gayreti içerisindeyken rüzgar ABD için tersten esmiş ve gittikçe yalnızlaşmıştır. Uluslararası diplomasi de ABD'yi konu etrafında defalarca kez düşünmeye mecbur bırakmaktadır. Suriye'ye emperyalist saldırganlık konusunda batılı emperyalistler dahi kaygılandırırken TC devleti gözü dönmüş- kana susamış haliyle savaş çığırtkanlığı yapmaya devam ediyor.
Mısırda ise halkın patlayan öfkeye set olma kaygısı orduyu hareket geçirmiş ve Mursi devrilerek iktidara el konulmuştur. Mısırda çatışmalar durulmamış, 14 Ağus-tos'ta yüzlerce kişi ordu tarafından katledilmiş, sokağa çıkma yasağına rağmen meydanlar boşalmamıştır. Eylemler Müslüman Kardeşlerin çağrısıyla yapılan eylemler olsa da esasen halkın sistemle olan çelişkileri onları sokağa dökmekte, "Mursi'yi de orduyu da istemiyoruz" sloganları güçlenmektedir.
Suriye'de Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığı haberlerinin hızla yayılmasıyla ABD Esad'a küfürler yağ-dırsa da emperyalist saldırganlığın hududunun olmadığını iyi biliyoruz. Suriye' ye yönelik savaş hazırlıkları hızlandırılırken en etkin bir şekilde kullanılma potansiyeli olan T.C. de süreçteki kendi rolüne hazırlanmaktadır. AKP şefi Tayyip'in timsah gözyaşları da bunun bir parçasıdır.
Özetle; gerek Rojava'da gerekse Mısır'da gerçekleştirilen katliamlar halkların mevcut sistemlerle olan çelişkilerini derinleştirmekte ve böylece de daha güçlü direnişlerin mayalanmasını sağlamaktadır.
Gezi'den "Eylül sendromu"na; Korku ve Panik
Gezi Ayaklanmasının yankıları hala sürerken devlet, okulların açılmasıyla bizlerden büyük eylemler beklediğini açıklamış ve kendi hazırlıklarına başlamıştır. En büyük hazırlık da Gezi'de önemli bir etkiye sahip olan üniversite gençliği için yapılmaktadır. Bilindiği gibi üniversitelere polislerin yerleştirileceği geçtiğimiz yıl duyurulmuştu. Gezi Ayaklanması ile açığa çıkan enerjinin farkında olan TC yetkilileri, bu konuda adımlarını hızlandırarak önümüzdeki dönem bu projeyi hayata geçirecekler.
İçişleri Bakanlığı'nın yayınladığı bir genelgeye göre "olası bir duruma karşı" çevik kuvvet ekipleri okulda hazır bulundurulacak, müdahale hızlandırılacaktır. Haber ajansları "güneydoğudan takviye çevik kuvvet ekiplerinin getirildiğini" duyurmaktadır. Suriye'de emperyalist savaş hazırlıkları da dahil gelecek yakın zamanın ülkemiz egemenleri açısından oldukça zor olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Gezi ile beraber yıkılan korku duvarları altında kalmamak için devlet çırpınmaktadır. Çırpınışlarının nafile olduğunu söylemeye gerek yok; özgürlüğümüz için, geleceğimiz için zulüm ve sömürü düzenlerinin sonlarını şimdi daha güçlü örgütlüyoruz.