Haziran Hareketi’nin açmazları
Birleşik Haziran Hareketi, Türkiye Meclisi toplantısının ilkini Ankara'da gerçekleştirdi. ÖDP, KP, HTKP, EHP gibi siyasi partilerin, çeşitli derneklerin, kimi park forumlarının, bireylerin desteklediği Haziran Hareketi'nin ilk toplantısında öne çıkan ayrıntılar, "solda birlik" arayışının hangi temeller üzerinde yürütülmemesi gerektiğinin değerlendirilmesi açısından kayda değer.
2011 yazında başlayıp bugün HDK/HDP formatında ilerlemesini sürdüren birlik, kararlı bir şekilde yoluna devam ediyor. Nedenleri ve niyetlerinden bağımsız bu oluşumun dışında kalmayı tercih eden partiler, yapılar, kurumlar, bireyler de "solda birlik" arayışına yeni bir kanal açma yoluna girdiler. Kendi meşrebinde geç kalınmış sayılabilecek bu girişimin HDK/HDP dışında kalma isteği, pratiği kendi tercihi. Ancak, Birleşik Haziran Hareketi'nin (BHH) kendi iç dinamikleri, Türkiye/Kürdistan temel sorunlarına yaklaşımları, pratik tutumları ve çözüm önerileri mercek altına alındığında, söylenmesi gereken çok şey var.
HAZİRAN'DA 'GÜVEN' SORUNU VAR
Ankara'da iki gün süren Türkiye Meclisi'nin toplantısında ilk yansıyan, "güven" sorununun hala aşılamamış olduğudur. Birlikte hareket etme iradesi ortaya koyan güçlerin, birbirlerine güven konusunda hala soru işaretleri taşıması, bunun salona sıkça yansıması, çok sayıda konuşmacının sonu hüsranla bitmiş solda birlik arayışlarını örnek olarak göstermesi; böylesi bileşimlerde kaygı-temenni ikileminin dile getirilmesi açısından anlaşılır bulunabilir. Ancak, bununla birlikte yakın tarihte gerçekleşen ve somut olarak varlığını sürdüren HDK/HDP başarılı örneğinden tek bir cümle sarf edilmemesi de, aslında bir gölgeyi sürekli üzerilerinde hissettiklerinin bir göstergesi.
Birleşik Haziran Hareketi'nin "güven" sorununun kırılgan noktalarının birisi de, yakın zamanda TKP'nin ikiye bölünmesiyle oluşum haline gelen KP ve HTKP'nin "birlik" içerisinde yer alması. Bu iki yapı, iki gün boyunca birbirlerini markaj altına aldı, diğerinden daha fazla söz alma yarışına girdi. Bu anlamda, ayrılık aşamasında "birlik"te hareket etme düzeylerinin kısa vadede pozitif yönde gelişeceğini, meclis delegeleri de beklemiyor.
"Güven" meselesinin Haziran Hareketi içerisinde bıçak sırtında olduğunun son bir örneği de, ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş'ın "güven tazeleme" ihtiyacı duyması oldu. Geçtiğimiz günlerde Duran Kalkan'ın ÖDP'ye yönelik çağrısı ve Alper Taş'ın buna verdiği yanıt, Haziran Hareketi içerisinde hayli tartışma yarattı. Taş, Türkiye Meclisi toplantısında, Haziran Hareketi dışında bir yere gitmeyeceklerini söyleyerek güven tazeledi.
SOKAKTAKİ GEZİ İLE BHH'NİN 'SOKAK'I
Ekim ayında başlatılan toplantılar, forumlar, yerel meclisler dizisiyle 45 ilde çalışmalarını yürüterek Türkiye Meclisi'ni toplayan Haziran Hareketi'nin en büyük iddiası, Gezi direnişi mirasına sahip çıkmak. Bu direnişin güçlerine ulaşmak ve bunun üzerinden yeni bir toplumsal hareket inşa etmek. Elbette ki Gezi direnişinin çok farklı toplumsal bileşimlerine ulaşmak, onları yeni formlarda örgütlemek ve sürece katmak için yaratıcı, geniş bir politik argümana sahip olmak zorundasınız. Birleşik Haziran Hareketi'nin bir sancısı da burada başlıyor. Hareketin bütün bileşenleri açısından tek birleştirici maya, "AKP gericiliği" karşıtlığıdır. Bütün bileşenlerin ortaklaştığı başkaca bir argüman, söylem ve politik tespit dile getirilmedi. "AKP gericiliği"ne karşı kaba laisizm vurgusu o kadar baskın bir görüş haline geldi ki, türbanı gericilikle eşitleyen statükocu yaklaşımlar karar metinlerine eklenebildi.
Gezi bir sokak hareketiydi. Haziran Hareketi bileşenleri ve delegeler de "sokakta var olma", "sokakta büyüme" iddia ve söylemlerini sıklıkla dile getirdiler. Ama, genel tartışmalara bakıldığında sokaktan ziyade genel ve ideolojik kavram tartışmalarına boğulmuş bir "hareket" profili öne çıktı. Haziran Hareketi'nin ilk (ve şimdilik tek) eylem kararı, 9 Şubat'ta okulların boykot edilmesi kararı. Esasında Alevi örgütlerinin daha önce aldığı eylem kararına eklemlenme kolaycılığı olarak beliren bu pratik, Haziran Hareketi'nin sokakta ne kadar üretici olacağının ipuçlarını veriyor.
Bununla birlikte, BHH bileşimleri içerisinde KP ve HTKP'nin sokağı tutma, sokakta politika yapma pratikleri (NATO örneği hatırlansın) geçmişten beri sorunluydu. Bu noktada ÖDP belli deneyime sahip olsa da, son dönemde gençlik kanadıyla yaşadığı sorunlar dikkate alındığında; sokaktaki Gezi ile Haziran Hareketi'nin "sokak"ının ne kadar çakışacağını zaman gösterecek.
Aslında, zamana bırakmadan, Haziran Hareketi'nin sokakla ne kadar ilişki kurma iddiasında olduğunu, konuşmaların içeriğine bakarak çıkarmak mümkün. Zira, AKP Hükümeti'nin hazırladığı son "güvenlik yasası", sokak hareketlerini, hatta sokağa çıkma potansiyellerini bile bertaraf etmeye yönelik. Durum bu iken, kendisini sokakta var etme iddiasında bulunan bir hareketin söz konusu yasakçı yasayı kendisine ilk hedef olarak seçmesi beklenirdi. Ancak, "güvenlik yasası", iki günlük Türkiye Meclisi toplantısında tek satır dahi konu edilmedi. Edilmedi çünkü, sorun daha çok yüzünü kapatan, Molotof atanların sorunu olarak görüldü. Daha da daraltarak söylediğimizde, mesele Kürtlerin meselesi olarak görüldüğü için gündeme bile alınmadı. Gündeme alınmayan sadece "güvenlik yasası" olsa iyi, Kürt sorununun kendisi bile Haziran Hareketi'nin Türkiye Meclisi toplantısında gündem maddeleri arasında yer almadı, karar taslaklarında tek bir satır dahi konu edinilmedi.
ORTADOĞU VAR, ROJAVA-KOBANE YOK
Siyasi parti temsilcileri arasında bir tek Alper Taş, iki cümleyle konuyu gündemde tuttu. Delegeler arasında sadece bir konuşmacı Kobanê direnişini ve bu direnişte yaşamlarını yitiren Suphi Nejat ve Kader Ortakaya'yı andı. "Emperyalist savaşa karşı ayağa kalkıyoruz" başlıklı kararda, Ortadoğu'daki emperyalist savaş ve takınılacak tutum ele alınıyor ancak burada ne Rojava devrimi, ne de Kobanê direnişi dile getiriliyor. Genel emperyalizm karşıtı söylemlerin ötesinde, AKP'nin mezhepçi gericiliği ve işbirlikçiliğinin eleştirilmesinin ötesinde geliştirilen tek bir somut eylem planı yok. Daha trajik olansa, Ortadoğu'da emperyalist savaşa karşı karar tasarısında yer alan, "Birleşik Haziran Hareketi Türkiye Meclisi, Kürt ve Türk emekçilerinin AKP iktidarına, yağmacı düzene ve emperyalizme karşı ortak mücadelesi için üzerine düşen görevleri yapmaya hazırdır" ifadesinden, "Kürt ve Türk emekçilerinin" çıkarılarak yerine "tüm emekçilerin" ifadesinin konulmak istenmesidir. Yanı, Birleşik Haziran Hareketi'nin karar metninde yer alan tek "Kürt" kelimesi de fazla geldi. Neyse ki (!) birileri, söz konusu "Kürt" kelimesinin Ortadoğu politikası ile ilgili bölümde olduğunu hatırlattı, "Bu kadarı da ayıp olur" demeye getirerek, zevahiri kurtardı.
ANADİLDE EĞİTİME PRATİKTE DESTEK YOK
Bu anlamda salonun fazlasıyla "beyaz" olduğunu söylemek, Fırat'ın ötesine geçmek gibi bir iddiasının olmadığını söylemek haksızlık olarak değerlendirilebilir. Ama değil. Çünkü, refleks sadece "Kürt"e değil, "Kürt"e ait olana da söz konusuydu. Nitekim karar tasarısında yer alan "Bilimsel, laik eğitim için ayaktayız" bölümünde, AKP'nin eğitimi gericileştirmesi ile ilgili hemen bütün konu başlıkları yer alırken, her ne hikmetse "anadilde eğitim" unutulmuştu! Duyarlı ve hassas bir delegenin konuyu hatırlatması ve karar metnine eklenmesi için önerge vermesi, iki günlük meclis toplantısının en hararetli tartışmasını da başlattı. Önerge sahibi dışındaki hemen bütün konuşmacılar, ilkesel olarak anadilde eğitime karşı olmadıklarını ancak karar metninde yer almasına gerek olmadığını savundular. Yani, düşüncede anadilde eğitimi savunuyorlar ancak pratikte bunun için eylem yapmayı gerekli görmüyorlar çünkü meseleyi kendi meseleleri olarak saymıyorlar. Demokrasi sorunu olarak algılamıyor, ortalama bir demokratik tutum sergilemeye bile ihtiyaç duymuyorlar. Neyse ki sorun(!) verilen aradan sonra "anadilde eğitim" hakkının divanın "inisiyatifiyle" karar metnine eklenmesiyle aşıldı.
TEMEL GÜNDEMLER ES GEÇİLDİ
Birleşik Haziran Hareketi, toplamda da, Türkiye (ve Kürdistan) meselelerini ele alırken de aslında nasıl bir yol haritası belirleyeceği konusunda fikir birliğine varmış değildir. Daha doğrusu, temel meselelere dair fikirleri tartışma konusu bile yapmamıştır. Kürt sorunu bunların başında gelmekte. Hiçbir şekilde Türkiye Meclisi'nin gündemine getirilip tartışma konusu yapılmadı. Eğer, önümüzdeki dönemlerde birileri "ihtiyaç" olarak görüp Kürt sorununda taraf olma önerisi verirse, kesinlikle bir ayrışma konusu olacaktır.
Ama, Haziran Hareketi, daha birçok temel meseleyi de es geçti. Örneğin, kadın özgürlük mücadelesi, ne karar metninde, ne de tartışma gündemlerinde yer aldı. Bu konuda bir yol haritasının çizilmemesi, "Kız çocuklarının eve kapatılması ve çocuk yaşta evlendirilmesi, çocuk yaştaki kadınların daha yoğun olarak sömürülmesinin" dışında meselenin teğet geçilmesi, konunun özü ile ilgili olarak tartışmaktan kaçınıldığını gösteriyor. Yani, bu alanda da zemin oldukça kaygan.
Sorunları görmezden gelmek, söz konusu sorunu ortadan kaldırmıyor. Hatta, daha da yakıcı bir şekilde yaklaştırıyor. Yaklaşık altı ay sonra genel seçimler var. Haziran Hareketi Türkiye Meclisi'nde, genel seçimlerle ilgili olarak belirlenecek tutum konusunda söz söylenmemesi, devekuşu politikasıdır. Ancak en geç bahar aylarında bu konuda bir tutum beyanında bulunulması, pratik duruşun sergilenmesi gerekecek. Birleşik Haziran Hareketi'nin ilk kırılma noktası da belki buradan başlayacak. Çünkü, hemen hiçbir temel meselede fikir söyleme, fikirlerde ortaklaşma iradesi göstermeyen hareket, seçim gibi güncel ve pratik bir temel sorunda ne zaman ve hangi zeminde ortaklaşacağını ancak seçilen organlara havale etmiş bulunuyor. Buradan çıkacak kararın bütünü ne kadar kapsayacağı ve ikna edeceği de belirsiz. Genel eğilim CHP'ye göz kırpma yönünde olsa da, CHP'nin yerel seçimlerde ve cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi ters yatırması durumunda nasıl bir savrulma içerisine gireceklerini zaman gösterecek.
UFUKTA GELİŞME DİNAMİĞİ GÖRÜNMÜYOR
Sonuç olarak bakıldığında, Birleşik Haziran Hareketi, politika üretme ve bu üretkenliğini sokağa yansıtma irade ve potansiyelinden uzaktır. Türkiye Meclisi toplantısından ilk elden yansıyan budur. Sokakta kendini örgütleyemeyen ve var edemeyen hareket, bu iddiasından uzaklaştığı oranda iç tartışmalara boğulma potansiyelini sürekli diri tutacaktır. Nitekim, iki günlük meclisten yansıyan, tartışmaların içerik ve üslubu da bunu göstermektedir.
Sol demek, Türkiye ve dünya gündemlerine dair temel sorunlarda söz söyleme, bunu pratiğe uygulama iradesidir. Solda birlik, bu iradeyi kolektifleştirme, güçleri birleştirme, cepheleştirme kararlılığıdır. Halkların Demokratik Kongresi ve Halkların Demokratik Partisi, bu anlamıyla olumlu bir pratik olarak tarihsel varlık hakkını sağlamlaştırma yolunda ilerliyor. Birleşik Haziran Hareketi, doğuş koşulları itibarıyla bakıldığında, iddialarının gölgesinde kalmıştır. Kaçınılmaz olarak, HDK/HDP gölgesini de sürekli hissedecektir. Tarihsel varlık hakkını elde etmesi, gölgelerden kurtulabilmesi için çok çok daha fazlasını yapması gerekmektedir. Ufukta böyle pir pratik görünmemektedir.
ANKARA (Fuat Uygur)