Milyonlarca Berkin olup Partizanca haykıralım!
Ne demeli nasıl başlamalı. Bilinmez bilinen bir şey varsa yüreğin derinliklerine gizlenmiş çok güçlü anlamlar taşıyan duygulardır. Aslında gizli kavramı tam olarak kendi iç çemberinde kalan bir gizlilik de sayılmaz yarı illegal bir aşamada durmaktadır. Tıpkı halkın öyle kolay tarif edemediği Ethem’in, Abdullah’ın, Ali’nin, Ahmet’in ve Mehmet’in acısı gibi bu acı yüreğin en ücra köşesinde her zaman yer edecektir. Tıpkı nefesimize takılan bir düğüm gibi, haykırmak istediğimiz ama hep bize en engel olan bir durumla karşı karşıyayız.
Bazen üzgün, bazen kin doluyuz. Neden diye sorulmaz çünkü hayalleri yarı kalmış, daha göğüs kafesinde biriken o güzel havayı avazı çıktığınca bağırması gereken, ufak bir dünya ufak ama asi yürekli çocuklarımız kimi çevrelerin rant kapılarına kurban ediliyor. Bu acının büyüklüğünü tarif etmek zordur. Tıpkı büyük bir okyanusun bağrında taşıdığı hayatlar kadar zordur.
Hele birisi var içlerinde kara ve kalın kaşlarıyla, masum ve güzel gözleriyle, gelecek olan o güzel günlere gülümseyen sevimli yüzüyle yarınlara umut geleceğe ışık tutan çocuğumuz. Berkinlerimiz… Ufacık bedeninde dev gibi yürek taşıyan kardeşimiz, Berkin’imiz. Acıların kenti olan İstanbul’un her karışında her sokağında adı yankılanan kardeşimiz.
Artık herkes gözlerini açtı ve pırıl pırıl akan çeşmeden su içmeye koşuyorlar. Her içen kendinden geçen seni haykırıyor. Acı ile öfke ile ant içiyor ey kara gözlü asi gülüşlü çocuk. Seni bu ufak yaşta yaşıtlarından alanlar senin o büyük yüreğin karşısında yataklarında rahat uyuyamayacaklar. Ufak olan çeşmenin suyu ülkemin derelerine karışıyor, bilirsin ülkemin dereleri asidir. Her acıyı her zulmü yaşadılar yıllar önce; Denizleri, Mahirleri, İboları gittikleri her yerde onların destanlarını, direnişlerini anlatılar. Şimdi sıra sende Kızıldere’den Munzur’a Munzurlardan Zilanlara, ülkemin bütün derelerinde sen olacaksın.
Sadece İstanbul değil Türkiye’nin her sokağında, her kentinde, her köyünde seni konuşacak abilerin, ablaların, nenelerin ve dedelerin. Diyecekler ki; ufak bedeninde dev yürek taşıyan çocuk.
Dilim varmıyor…
Dilim varmıyor arkandan hoşçakal demeye, çünkü senin de mezar taşın devrik. Senin de kanın hala yerde. Ne zamanki yıkarız zulmün saltanatını, ne zamanki ezeriz seni vuranların kafalarını… İşte o zaman hoşçakal derim çekinmeden, tereddüt etmeden. Ama rahat uyu yattığın yerde her yerde senin sesin var. Türkiye’de değil dünyanın her köşesinde yankılanıyor sesin, “Ben Berkinim” diyorlar. “Öldürmekle bitmeyiz”!
Yere düşürdüğün sapanını yeni Berkinler kuşanıyor. Rahat uyu büyük yürekli dev yoldaşımız, sen ve senden önce düşen abilerin T. Kürdistanı’nda yeni bir sayfa açtınız. Ezenin zulmüne karşı başkaldırının adı oldunuz. Yüreklerdeki korkuya karşı cesareti öğrettiniz. Hele senin gidişin gözyaşlarını gizli tutan bir halkın artık ağlamaktan korkmadığını gösterdi. Milyonlar seni evladı saydı ve mezarında gözyaşı döküp ağıt yaktı.
Senin gidişin bir halkın isyanını daha da biledi ve şunu tekrardan öğretti; bedel kavganın doğasında var. Bu kavganın son neferi sensin ama daha çok neferler olacak bu zulmün çarkı kırılmadıkça. Sen düşmana öyle bir cevap oldun ki, tıpkı senden önce giden abilerin gibi bedel ödemekten korkmayan bir halkın çocuğu olduğunu gösterdin.
Evet, analarımız gözyaşı döküyor, halkımız gözyaşı döküyor. Çünkü zulme, işkenceye, sömürüye karşı yaşamını sürdürme cesaretini gösterenler isyanlarını gözyaşlarıyla dile getiriyor. Daha önce gözyaşlarını gizlemeye çalışan bir halk artık ne ağlamaktan ne gözlerinden dökülen yaşları saklamaktan korkmuyor. Gözyaşlarını saklamanın hiçbir anlamı yok. Çünkü bu utanç sizin değil bu utanç onların her gün yok etmeye bitirmeye çalışanlarındır. Asıl utanması gereken onlardır. Asıl korkması gereken de onlardır ve korkacaklar ve korkuyorlar. Analarımızın, gözyaşlarından, halkımızın gözyaşlarından.
Şimdi korkmanın sırası sizde karınlarını yoksul insanların emekleriyle dolduranlar. Şarap diye gençlerimizin ve çocuklarımızın kanını içenler. Korkun! Analarımızın gözyaşları bir sel olup Berkinlerin hesabını sizden soracaktır. Artık günü geldi. Bak bir demir gibi yıllarca dövüldük, şekilden şekle sokulduk, çelik gibi sert olmayalım diye hep ateşle kavurdular bizleri. Ama unuttular analarımızın sel olan gözyaşlarını ve bir gün demire su olacağını ve demiri çelikleştireceğini.
İsyanımızın adı Berkin…
İşte böyle ortaya çıktı isyanımız ve yıllarca bilincimizde sakladığımız isyanımızın adı “Berkin Elvan” oldu. Şimdi bir avuç zorbayı bir avuç gericiyi bu isyanda ezeceğiz çelik parmaklarımızda paramparça edeceğiz. Söz veriyoruz sana senden önce düşenlere ve sinin için gözyaşlarını bir çeşme gibi akıtanlara.
Artık güneşin sıcağına bakmayacağız. Çünkü güneşin sıcağına bakmak bir şeyi değiştirmiyor. Bizler biliyoruz ki gözyaşı döken analarımızın acıları bizim güneşin sarı sıcağına bakmamızla dinmiyor. Gözyaşı döken halkımızın acıları bizim güneşin sarı sıcağına bakmamızla dinmiyor.
Gözyaşlarını dindirmenin, bizlere devredilen bayrakları daha yükseklerde dalgalandırmanın yolu güneşin sarı sıcağına bakmak değil, güneşin kızıllığını fethetmekten geçiyor. Daha fazla ağlamaya mecalimiz yok! Gözlerimizden akan yaşlar bir baraj misali setleri dövmeye hazır. Yaşadıklarımızdan, öğrendiklerimizden dersler çıkarıp setleri yıkalım, milyonlarca Berkin olup Partizanca haykıralım: “Berkin Elvan ölümsüzdür!”
Gazi Mahallesi'nden bir Partizan okuru