Pazar Eylül 8, 2024

Mücadeleden başka yol yok:EMİR YILDIZ

kaypakkaya-partizan
11 yıllık iktidarı yerinden eden Haziran devrimci halk direnişi, sandığı da seçimi de her tür temsili de yerle bir edip yerine yalnızca halkın örgütlü gücünü ve dayanışmasını yerleştirdi. Buradan yürüyerek gerçekten kazanmak mümkün olabilecektir

 

AKP-Cemaat kavgasının, iki gücün iktidar paylaşımının ötesine geçen siyasal alanı yeniden düzenlemeye dönük bir mücadeleye doğru geliştiği görülüyor. Artık herkes, RTE-AKP çizgisinin yaşadığı güç kaybı çerçevesinde gündeme gelebilecek yeni olasılıklar üzerinden konuşuyor.

Daha önceki bir değerlendirmemizde bu konuya ilişkin şunları ifade etmiştik, “AKP’nin hem içerde hem de dışarda güç kaybetmesi bir çözülme sürecini başlattı. Bu güç kaybının sonucu olarak AKP’nin muhtemel geleceğine ilişkin yeni senaryolar gündeme geliyor. Uzun zamandır, Gül seçeneğini pişirmeye çalışan bir kesimin varlığı da malum.

CHP’nin de bu gelişmeler çerçevesinde -henüz bir iktidar alternatif olmasa da, AKP’nin restorasyonunda bir dış-zorlayıcı faktör olarak- yeniden menzile girdiğini söylemek mümkün. AKP’nin güç kaybetmesi ve emperyalizmin bölge siyasetiyle uyumsuzluk içerisine düşmesinin yarattığı boşluk içerisinde CHP’nin bu yönde yeni bir hamle yaptığı görülüyor.

Bu noktada siyasette taşların yeniden dizileceği bir döneme girildi. Güç ve ittifak ilişkilerinin yeniden düzenlenerek, yeni bir nisbi uzlaşma çerçevesinin oluşacağı önümüzdeki dönemde yerel seçimler bu noktada kritik bir uğrak olarak duruyor.” (16.09,2012,Taşlar Yeniden Dizilirken, muhalefet.org)

Bugün yaşananları büyük oranda bu çerçevede değerlendirmek mümkün.

AKP-Cemaat arasındaki kavga, her ikisinin de kirliliklerini ve ülkeyi birlikte 11 yıldır nasıl yönettiklerini açıkça ortaya koyarak ilerliyor. Birbirinden hiçbir farkı olmayan bu iki güç arasındaki kavga, ikisinin de ötesindeki iç ve dış güçler bileşiminin bir restorasyon mücadelesi olduğundan, öyle kardeşlik çağrılarının falan da fayda edeceği yok. Yeni denge, AKP ve Cemaat arasında değil, onların da dâhil olduğu iktidarın tüm bileşenleri arasında kurulacaktır. Bunun hangi aktörle ve hangi momentte sağlanacağı önümüzdeki dönemdeki gelişmelerle birlikte bu iktidar mücadelesinin bir sonucu olarak şekillenecektir.

• • •

Oluşmaya başlayan iktidar boşluğu ve yeni olasılıklar içerisinde, kimi yeni pozisyonlar da üretilmeye çalışılıyor. Bir süredir, RTE-AKP çizgisi karşısında Gül-Cemaat çizgisini daha makul bulan kesimler sağ liberalizmi bu eksende yeniden üretmeye çalışıyor.

Ülkenin bugünkü karanlığa gömülmesinde büyük payı olan bu kesimler, her devrin adamı olma yolunda hızlı manevralarla yol almaya çalışarak bu kez de RTE’nin otoriterliği karşısında demokratlığı kimselere bırakmamaya niyetlenmiş görünüyorlar. Tüm demokratlıkları, iktidarın gizli güçlerinin ellerine tutuşturdukları bavulun içindeki kadar olan bu kesimler şüphesiz sonunda yine gücün toplandığı yerde birikmeyi de becerecek bir kıvraklığa sahiptir.

Onların artık açılan bavuldan çıkacak belge ve bilgilerle sürdürecekleri belli olan kavgaları en başta da söylediğimiz üzere, iktidar blokunu yeniden inşa edene kadar sürecektir. Bugünkü krizden yeniden inşaya kadar süren çatışmanın açık ya da gizli sürdüğü bir geçiş dönemi olarak da görülebilir. Bu anlamda, 11 yıllık dönemin kapandığı hâkim sınıflar için yeni bir döneme geçişin krizleri içerisinde bu dönemde, gelişecek hiçbir şeye de çok şaşırmamak gerekir.

CHP’nin bugün almaya çalıştığı yeni pozisyon ve ona biçilmeye çalışılan misyon da büyük ölçüde bu geçiş döneminin kolaylaştırıcısı olan bir rol olarak görülebilir. CHP’nin bu çatışma ve ABD’yle oluşan çelişki zeminleri konusundaki tutumlarıyla talip olduğu yeni rol, hâkim sınıflar açısından aynı zamanda Gezi’de ortaya çıkan tepkinin soğurulması bakımından da gündeme gelebileceği kesin. Şimdi, CHP’nin bu tutumu karşısında, elbette iktidarı bir yana bırakıp muhalefete muhalefet hastalığına kapılmanın bir âlemi yok. Ancak, ‘taktik ve pragmatik’ bir tutumla, CHP’yi eleştirilerden azade tutma çabasının da, sonuçta halkın tepkisinin bu kanallara yöneltilerek pasifleştirilmesine karşı bir sessizlik çağrısı olduğu da unutulmamalıdır. 

• • •

İktidarın krizi ile birlikte, krizin yaratıcısı toplumsal muhalefetin ülkenin geleceğinde nasıl daha fazla etkin olacağı sorusu da daha önemli hale geldi.

Her şeyden önce bir tenis maçı gibi AKP-Cemaat arasında sürüp giden çatışmaya bakarak ya da bu boşlukta oluşabilecek farklı seçenekleri birbiri karşısında ehven-i şer bulunarak ülkemizi bugünkünden farksız bir gelecekten başka bir şeyin beklemediği ortadadır.

Düzen içi çatlaklar, eğer örgütlü bir halk gücü yoksa sonuçta yine düzen güçleriyle kapatılır. Bugün asıl mesele, bu sürekli kriz koşullarında, halkın iktidar alternatifinin yaratılmasını esas alan uzun süreli bir mücadele çizgisinin geliştirilmesi doğrultusunda mücadele etmek, onun arayışı içerisinde olmaktır.

Böyle bir mücadele süreci açısından kuşkusuz önümüzdeki yerel seçimlerde önemli bir yerde durmaktadır. AKP düzenine karşı mücadeleyi ve onun geriletilmesini temelde tıpkı Gezi’de yaşandığı gibi halkın kendi söz ve eyleminde güçlendirilmesine bağlayan bir iddia ile ancak tüm öteki hesapların ötesine geçerek ülkenin geleceğine sahip çıkılabilir.

Yerel seçim, pek çok kesim için AKP’den kurtulmanın bir aracı olarak görüldüğünden, bu kesimler aslında hiçbir umut beslemedikleri adreslere zorunlu olarak yönelecektir. Bu durum, her şeyden önce devrimci siyasetin güçlü bir alternatif yaratamamış olmasının bir sonucu olarak görülmeli ve mücadele bu durumun değiştirilmesini temel alarak sürdürülmelidir. 

Bu da sandık ve temsili demokrasi mekanizmaları üzerine kurulan hesaplaşma çizgisinin ötesine işaret edebilen, Haziran’ın düzen dışı yönelimlerini geliştirmeyi temel alan bir mücadele çizgisidir. 11 yıllık iktidarı yerinden eden Haziran devrimci halk direnişi, sandığı da seçimi de her tür temsili de yerle bir edip yerine yalnızca halkın örgütlü gücünü ve dayanışmasını yerleştirdi. Buradan yürüyerek gerçekten kazanmak mümkün olabilecektir. O yüzden şimdi her gün her yerde bu fikir doğrultusunda mücadele etmenin tam da zamanıdır... Solun yeniden etkin olması ne cilali imajların, güzel laf sahiplerinin değil, devrimci eylemin ve emeğin eseri olacaktır. 

1969