Partizan İstanbul’da Forum düzenledi
Politik arenada gelişmelerin çok hızlı ilerlediği bir coğrafyada yaşıyoruz. Hemen her güne yeni bir sansasyonel bir gelişme, saldırı, katliam haberleriyle uyanıyoruz.
Bir yandan işsizlik, açlık ve sefalet diğer yandan peşi sıra her türlü hak ve özgürlük arayışına yönelen saldırılar. Sınır ötesi saldırılar, işgal hevesleriyle pazarlanan Kürt düşmanlığı.. Elbette bu ve buna benzer örnekleri de artırmak mümkün. Nihayetinde giderek derinleşen ve de ağırlaşan bir siyasi iklimde önümüze konulan seçimler gerçeği.
Tamda çok katmanlı, çok yönlü söz konusu tabloyu birlikte tartışmak, ortak bir perspektif yakalamak, seçim başlığı altında egemenlerin yaşama geçirmeye çalıştığı politikaları masaya yatırmak amacıyla Partizan olarak 26 Kasım Cumartesi günü İstanbul’da bir Forum gerçekleştirdik.
Forum’un genel çerçevesini, açıklanan bir seçim taktiğini duyurmaktan öte, tavrın belirlenme sürecini kolektif bir tarzda örgütlemek, birlikte tartışmak olarak önümüze koyduk, belirledik. Amacımız, Forum’a katılan herkesin seçimlere ve oradan hareketle genel sürece dair düşüncülerini tartışabileceği bir ortam yaratmaktı.
Bir seçim tavrı nasıl belirlenir? Gelişmelerin ana odak noktaları nelerdir? Çelişkiler hangi alanlarda yoğunlaşmıştır? sorularına yanıt aramak ve buradan doğru yapılabilecekleri birlikte açığa çıkarmayı hedefledik. Kuşkusuz burada kesin sınırları çizilen bir doğruyu bulmak, ilan etmekten öte genel bir eğilimi belirlemekti amacımız.
Bu hedeflerle, yaklaşık bir aydır basitten karmaşığa, küçükten büyüğe doğru bir çalışma tarzı işlettik. Gerçekleştirdiğimiz dar toplantılarda geçmiş seçim tavırlarımızı, bir tavrın nasıl belirleneceğine yönelik yaklaşımlarımızı birlikte okuduk, tartıştık. Tartışmanın politik düzlemlerinin yanında örgütsel ele alışımız ve çalışma tarzımızı da masaya yatırmaya çalıştık.
Ne kadar kolektif çalışabiliyoruz? Kitlemizle buluşma, temas noktalarımız ne kadar verimli vb.? sorularını birlikte yanıtlamaya uğraştık.
2022 1 Mayıs ve 18 Mayıs çalışmalarından edindiğimiz tecrübelere yaslanarak bakışımızı bir adım ileri taşımaya çalıştık. Çalışma kapsamında, iletişimde olduğumuz, bizi takip eden, yakın duran kitlemize yukarıda bahsettiğimiz başlıklar üzerinden gittik. Böylelikle söz konusu tartışma sürecini ilk buradan başlattığımızı da söyleyebiliriz.
Niyetimiz, kitlemizle kendi politik perspektif ve doğrudan sürece dair bir yaklaşımımız üzerinden- birlikte tartışma-ilişkilerimizi güçlendirmekti.
Nihayetinde; kimyasal silah kullanımı, Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması, Kobanê’ye yönelik işgal saldırıları, 25 Kasım gündemlerinin/ gözaltı süreçlerinin yoğunluğuna rağmen bunu önemli oranda başardığımızı söyleyebiliriz.
Forum günü yürüyen tartışmalarda bu ön hazırlıktaki verimin yansımalarını gördük.
Tartışmalara katılım düzeyindeki artış ve söz alanların meseleyi kendisiyle birlikte neler yapılabileceğiyle ele alması da bunun bir göstergesi oldu.
Biliyoruz ki bugün hakim sınıfların iki kliği de ezilen kitlelerin hemen her alanda biriktirdiği çelişkileri, seçim/sandık başlığında çözülmek üzere Haziran’a ertelemiş durumda. Tüm sorunların sandıkla, seçimle ve de parlamentoyla değişeceğine yönelik yarattıkları havanın devrimci, ilerici kesimlerde de bir karşılığının olduğu bir gerçek.
Özellikle de reformist siyasi hareketlerde bunun çok açık, uç örnekleri ile karşı karşıya kalıyoruz.
Sistemin tüm açmaz ve suçlarını R.T. Erdoğan’a kilitleyen, ondan önce sanki hiç tek adam diktatörlüğü yaşanmamış gibi davranan, düzeni değil de onun içindeki bir aktör olarak Erdoğan ve AKP’yi gören bir anlayış bugün son derece baskın.
Tartışmaların ilk çıkış noktası da bu oldu. Söz alan konuşmacılar da 100 yıllık devlet aygıtının işleyişine dair fikirlerini dile getirdi. R.T. Erdoğan ve küçük ortağının bugün egemen sınıfların çıkarlarını en iyi koruyan, kollayan birer aparat olduğunu dile getirdi.
Bu anlamda siyasetin seçimde oy vermek, vermemek; aday gösterip, göstermemek üzerinden ele alınmasının kısır bir tartışma olduğu ve sisteme bütünlüklü bir bakışı sakatladığı dile getirildi. Yaşanan korkunç yoksulluk ve sefalet, kadın ve LGBTİ+lara yönelik düşmanlık, Kürt ulusuna dönük kapsamlı operasyonlar ve işgal saldırılarının sistemin stratejik bir tavrı olduğu, başta CHP/Millet İttifakı da olsa bu vb. politikaların bu defa onlar tarafından uygulanacağı vurgulandı.
Devrimci, yurtsever güçlerin zayıflığının bu saldırı konseptinin yaşama geçirilmesinde onların elini rahatlattığı da belirtildi. Kabaca bu noktada bir ortaklaşmanın sağlandığını söylemek mümkün.
Önümüzdeki günlerde yapılıp yapılmayacağı da belli olmayan seçimler yaklaşıldıkça saldırılar da dozajın artacağına ilişkinde benzer bir ortaklaşma yakalandı. Kitle hareketinin düne oranla görece geri çekildiği, bu saldırganlık politikasının ezilenlerde belli bir karşılığının olduğu da. Diğer yandan herşeye rağmen emekçilerin giderek büyük bir öfkeyi biriktirdiği de…
Forum’un en tartışmalı kısmı, seçimlerde nasıl bir tutum takınılması gerektiğine yönelik aktüel tartışmalarda yaşandı. Seçim süreçlerinin devrimci güçler için siyaset yapma, üretme ve kitlelere gitme anlamında sunduğu imkanlardan yoğun bir şekilde söz edildi ne var ki bunun gerçekleşebilmesinin yegane yolunun ise sürekliliği sağlanmış kolektif bir çalışma ve örgütlülük olduğu ifade edildi.
Öte yandan seçim mevzu bahis olduğunda birkaç eğilim açığa çıktı. Ağırlıklı eğilim, bu sürece örgütlü, etkin kendi sözümüzü söyleyerek-ister boykot ister katılım olsun- müdahale etme gerektiği yönünde. Bunun andaki karşılığına ilişkin öne çıkan yan, Kürt ulusal hareketiyle yana yana durmak bu arenadaki devrimci, ilerici güçlerle birlikte hareket etmek gerektiği yönünde oldu.
Elbette kendi rengimiz ve politikamızla.
Diğer yandan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin ise daha karmaşık bir tablo ortaya çıktı. Öne çıka vurgu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhur ve Millet İttifakı’nın herhangi bir adayının desteklenmemesi şeklinde iken bir başka görüş ise Erdoğan’ın gönderilmesinin dengeleri değiştireceği ve belli bir rahatlama getireceğinden hareketle Kılıçdaroğlu’nun adaylığının desteklenebileceği yönünde oldu.
Seçimler bahsinde dile getirilen bir başka vurgu ise süreci sadece seçime kadarki dönem olarak değil de seçimden sonrasıyla birlikte ele almak gerektiğine ilişkindi. AKP-MHP faşist ittifakının seçim sonucunu tanımayabileceği ve iktidarı vermeyebileceği de konuşuldu.
Tüm bu başlıkların ortaklaştığı nokta ise, süreci değiştirecek esas olgunun ezilenlerin örgütlü gücü olduğuydu. Proleter hareketimiz açısından da bu sürecin, kitlemiz başta olmak üzere geniş yığınlarla daha fazla temas kurma, kolektif bir araya gelişleri süreklileştirme ve sürece müdahil olma üzerinden şekillenmesi gerektiği belirtildi.
Forum, canlı, verimli, bol polemikli bir tartışmaya ev sahipliği yaptı. Tüketilemeyen başlıkların sonraki toplantılarda masaya yatırılmasına dair istek ve talep Forum’dan baki kaldı.