Sabri Ok: Köln yürüyüşü geleceğimizi etkileyecektir
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sona ermesi ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için yapılan eylemlerin önemli olduğunu vurgulayan Ok, 17 Şubat’ta Almanya’nın Köln şehrinde yapılacak mitinge herkesin seferberlik ruhuyla katılması gerektiğini belirtti. Kürt gençlerine çağrıda bulunan Ok, böylesi tarihi süreçlerde de daha radikal eylemlerin yapılmasının önemli olduğunu vurguladı. Kürt halkının asla rehavete kapılmaması gerektiğinin altını çizen Ok, rehavetin Kürt halkı için ihanet olduğunu ifade etti.
Türk devletinin Bağdat-Hewlêr ziyaretlerine de değinen Ok, bu görüşmelerde temel konunun PKK olduğunu söyledi. Özellikle Hewlêr’de yapılan görüşmelerden savaşa devam kararının alındığına dikkat çeken Ok, KDP’ye Türk devletinin kirli oyunlarına gelmeme çağrısında bulundu.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok’un Stêrk TV’de yayınlanan röportajı şöyle:
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat Uluslararası Komplonun 25. yıl dönümündeyiz. Komplonun sebepleri ve amaçları neydi? Komplo günümüzde nasıl devam ediyor?
Öncelikle borçlu bir yoldaşı olarak Rêber Apo’ya selamlarımı yolluyorum. Heval Halit Oral, Aynur Artan, Sema Yüce gibi zindanlarda, dört parça Kurdistan’da ve yurt dışında onlarca yoldaşımız ve dostlarımız komplo sürecinde bedenini ateşe verdi. ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ sloganıyla şehadete ulaşan yoldaşlarımız önünde eğiliyor, hepsini saygıyla anıyorum.
15 Şubat Uluslararası Komplosunun nedenlerini, amaçlarını ve günümüzde nasıl olduğunu halkımız, hareketimiz, dostlarımız çok iyi anlamalı. Komplonun 2. yıl dönümünde avukatlar Önderliğin yanına gittiğinde, Rêber Apo’ya, ‘Komplonun yıl dönümüne birkaç gün kaldı. Halk yas tutmak istiyor’ diyor. Rêber Apo tebessüm ediyor, ‘Yas tutmasınlar, bu komplodan ders çıkarsınlar, sonuç çıkarsınlar ve rolünü herkes çok iyi bilsin’ değerlendirmesini yapıyor. Gerçek budur. Bugünü çok iyi anlamalıyız. Kürt halkının tarihine ve isyanlarına baktığımızda her zaman komplo ile yüz yüze kalmıştır. İsyanlar komplo ile ya vakitsiz bir şekilde başlatılmıştır ya da Kürt'ün kişiliğinin dürüstlüğüyle, gerçekliğiyle, samimiyetiyle oynayarak komplo yapılmıştır. İdam ya da farklı yöntemlerle isyan liderleri şehadete ulaşmıştır. İşgalciler, soykırımcı ve komplocu güçler bu şekilde sonuç almıştır. Rêber Apo’ya yönelik 15 Şubat Komplosundan da sonuç alacaklarını düşündüler. Fakat öyle olmadı.
Komplo sürecinde Ortadoğu’da büyük gelişmeler yaşanıyordu. Amerika Irak’a müdahale etmek istiyordu, Afganistan konusu gündemdeydi. Mesela BOP projesi hazırlanıyordu. Bütün bunlar uluslararası güçlerin Ortadoğu’ya yönelik plan ve projelerinin hazırlıklarıydı. Hareketimizin ve halkımızın mücadelesi belli bir düzeye ulaşmıştı, uluslararası tüm güçlerin desteği ve yardımına rağmen işgalci Türk devleti karşımızda sonuç alamıyordu. Hareket her anlamda gelişiyordu bu da uluslararası güçler için sorun yaratıyordu. Bu sorun ya bir şekilde çözülecekti ya da yok edilip etkisizleştirilecekti. Bunun için fitili ateşleyeceklerdi. Zaten ABD, Britanya, İsrail komplo olduğu zaman Ortadoğu’da yeni bir sürecin başladığını belirttiler. Rêber Apo da 3. Dünya Savaşının başladığını söyledi. Komplonun sebeplerinden biri Ortadoğu’ya yönelik müdahale, diğeri ise Rêber Apo’nun paradigması temelinde Kürt sorunu çözülecekti. Bu kapitalist güçlerin hesabına gelmiyordu. Bu yüzden 3. Dünya Savaşını göze alarak Irak’a müdahale etmek, BOP projesini hayata geçirmek ve Kürt meselesini etkisiz bırakmak istediler.
ÖNDERLİĞİN HALA ZİNDANDA OLMASI KOMPLONUN DEVAM ETTİĞİNİ GÖSTERİYOR
Komplonun ilk aşaması Önderliğin Türk devletine teslim edilmesi, ikinci aşaması PKK içinde parçalanması, üçüncü aşaması ise Rêber Apo’nun zamanla etkisiz biri haline getirilmesiydi. Böyle bir hesapla PKK’nin üzerine geldiler. Bir alternatifini yaratmak istediler. Kürt halkı için tek damla kan dökmemiş, emek vermemiş kişiler de bunu bir fırsat olarak gördüler. PKK’nin içinden de birçok kişiyi grup olarak çıkarıp partiyi dağıtmak istedi ama sonuç alamadılar. Fakat komplo gerçekleşti. Rêber Apo, burada sahte dostlardan bahsetti. Yunanistan’ın, reel sosyalizm Rusyasının ikiyüzlülüğünü, kapitalist modernite güçlerinin gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Yine eksik yoldaşlıklar yaşandı. Komplo yaşandığında herkes önce şok yaşadı.
Zindanlar başta olmak üzere Kürt halkının yaşadığı her yerde herkes kendisinin ve hareketin geleceği için ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ sloganıyla fedai eylemler yaptı. Rêber Apo’nun büyüklüğünü burada görmek gerekiyor. Sorumluluk aldı, Kürt halkının durumunu gördü, işgalci güçlerin Kürtlerin geleceği ile oynadığını fark etti. Rêber Apo olmasaydı Kürt halkının mücadelesi yine yenilgiye uğratılacaktı. Bu yüzden Rêber Apo sorumluluk aldı; en zorlu talebi göz önüne aldı ve "yaşamam gerekiyor" dedi. Kendisi için değil, Kürt halkı için, Özgürlük Hareketi için "bu komployu boşa çıkarmalıyım" dedi. Daha sonra "artık yeter!" diye mesaj yolladı; "tek çözüm kendini yakma, şehadete ulaşmak değil. Şehitlerin kanı yerde kalmasın, onlara layık olmalıyız ama bu eylemler artık dursun" dedi.
Rêber Apo, müdahalesi ile hareketi kendine getirdi, süreci daha doğru bir gündeme taşıdı. Çok fazla siyasi çaba gösterdi. Yeni paradigmayı oluşturdu. Rêber Apo ve Hareketimize yönelik komplo, bu şekilde boşa çıkarıldı. Kimse boşa çıkacağına inanmıyordu. Rêber Apo’nun direnişi ve emekleri sonucu mücadele 25 yıldır devam ediyor. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanmadan kimse rahat bir yaşam sürdürmemelidir. Komplo günümüzde de devam ediyor. Evet Rêber Apo’nun varlığı, geliştirdiği paradigma, hareketin tasfiye edilememesi, mücadelenin aralıksız bir şekilde devam etmesi tarihi bir şeydir ama Rêber Apo hala zindandadır. Bundan dolayı komplo farklı farklı yöntemlerle devam ediyor.
ÖNDERLİĞİN FİKİRLERİ DAHA FAZLA YAYILACAK, ETKİLİ OLACAKTIR
Komplonun 25. yılında Kürt Halk Önderi Öcalan’ın fikirleri ve düşünceleri uluslararası alanda büyük bir coşku ve umutla karşılanıyor. Sayın Öcalan’ın fikirlerinin ve düşüncesinin evrenselleşmesinin sebebi nedir?
Bu soruyu cevaplamak için yine tarihi bir perspektiften bakmak gerekiyor. Böyle etkili fikirler sadece bir bölgeyi, bir toplumu değil tüm insanlığı etkiliyor. Tarihte de bu vardı. Bazen peygamberler olarak, bazen filozoflar olarak ortaya çıkmış ve tarihe damgalarını vurmuşlardır. Bunlar yüz yılda bir çıkıyor. Rêber Apo da böyledir.
Dünyada 20. yüzyılın sonunda, 21. yüzyılın başlangıcında önemli gelişmeler yaşandı. Reel sosyalizmin yıkılışı, iki kutuplu dünyanın oluşması sonrasında insanlık ideolojik olarak bir boşluğa düştü. Sovyetler sosyalizminin ardından Almanya’da da devrim yaşanacağına dair bir inanç vardı. Almanya’da devrim olacağına inanan ve olmadığını gördüğünde intihar eden birçok kişi oldu, inançsızlığa düştüler. Reel sosyalizmin yıkılışının ardından böyle bir psikoloji yaratıldı. İnsanlar kendilerine umut olacak, moral, motivasyon yaşatacak, manevi ve ideolojik bir şeyin kalmadığını gördü.
Rêber Apo da elbette dünyada yaşanan değişimleri, dönüşümü takip ediyordu ama paradigmayı İmralı’da geliştirdi, derinleştirdi. Bu komploya verilen en büyük cevap ve insanlığa verilen müjdeydi. Önderlik geliştirdiği paradigma ile halklara umut oldu. Arayışta olan, kapitalist modernite zulmü altında olan ve ırkçılığa karşı nasıl bir mücadele yürüteceklerini bilmeyenler, sorularının cevabını Rêber Apo’nun paradigmasında gördü. Özellikle Demokratik Modernite sistemi, Rêber Apo’nun savunmalarının farklı dillerde yayınlanıp dağıtılmasının ardından büyük bir etki yarattı. Eğer dünyanın herhangi bir yerinde kadınlar, gençler bu paradigmada umut görüyorsa, bu temelde ayaklanıyorsa, arayışa giriyorsa çok iyi bilmeliyiz ki burada çok onurlu bir şey, önemli bir güç vardır ve hiçbir güç bunun önünü alamaz.
Baktığımızda Bangladeş’ten Meksika’ya, Ortadoğu’dan dünyanın dört bir tarafında kadınların sesi yükseliyor; özgürlüğümüzü bu paradigmada, Rêber Apo’nun gerçekliğinde görüyoruz, diyorlar. Önderliğin savunmalarının okunması, tartışılması tahmin edildiğinden daha fazla insanlar üzerinde etki yaratıyor. Çünkü bu paradigma herkesin arayışına cevap oluyor. 21. yüzyılda Önderliğin paradigması, halkların ve insanlığın geleceğini aydınlatıyor. Toplumlar, özellikle kadınlar demokratik ve özgür yaşamı burada görüyor. Bundan dolayı Önderliğin fikirleri, düşüncesi daha fazla yayılacak, sevilecek ve etkili olacaktır. Bu da komploya karşı tarihi bir cevaptır.
O YAŞA GELMİŞ ANNELER SORUMLULUK ALIYOR, GENÇLER NASIL DA RAHATLAR!
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sona ermesi için bir yandan Kurdistan ve Türkiye zindanlarında bulunan tutsaklar açlık grevi yapıyor, diğer yandan ise dışarıda Kürt halkı ve dostları eylemler gerçekleştiriyor. Bu eylemlerin durumunu nasıl görüyorsunuz ve eylemler hangi aşamada?
Yönetimimiz zaman zaman bu durumu değerlendiriyor. Kürt halkının gündemi Rêber Apo’dur. Hatırlarsanız; 15 Şubat Komplosu gerçekleştiğinde ilk fedai eylem zindanda heval Halit Oral tarafından yapıldı. Daha sonra büyüdü bu eylemler. Zindanlardaki refleksler daha güçlüdür. Bundan dolayı direnişte olan tüm yoldaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Önderlik çizgisinde örgütlendikleri taktirde mutlaka sonuç alacaklardır. Zindanların önemli rol ve misyonu var, tutsakların eylemlerinin devam edeceğini düşünüyorum.
Dışarıda ise annelerin nöbeti ve açlık grevi eylemleri var. Onlara da özellikle selam ve saygılarımı iletiyorum. O yaşa gelmiş anneler sorumluluk alıyorlar. Bir annenin konuşmasını dinledim. Takriben 70-80 yaşında falandı; "Biz söz verdik, ya öleceğiz ya sonuç alacağız. Sonuç almaktan başka bir çare yok, sonuna kadar direneceğiz" diyordu. Bu bir ruhtur, duruştur.
Önemli olan şudur; herkesin bu mesajı alması, buna nasıl cevap olacağını düşünmesi gerekir. Vicdani açıdan da düşünmelidir. Bu noktada eksiklikler var. Özellikle Kürt gençleri için birkaç şey söylemek istiyorum. Üniversiteler toplumun nabzıdır. Nasıl da rahatlar! Nasıl öğrencidirler, enerjileri nereye gidiyor? Mesela Önderlik için bin kartpostal gönderme kararı almışlar; tabii ki çok değerlidir, çok önemlidir, kendilerini selamlıyorum. Bir taş da atsalar çok önemlidir, düşmana karşı eylem de yapsalar, ayaklansalar da çok anlamlıdır. Ama gençlerin daha radikal olması, annelerin etrafında toplanmaları lazım. Sadece ziyaretlerle yetinmemeliler. Zaten herkesin ziyaret etmesi gerekiyor. Normal günlerden geçmiyoruz, olağanüstü günler yaşıyoruz. Mesela Rêber Apo’nun durumunun nasıl olduğunu bilmiyoruz, 3 yıldır haber alınamıyor. Dünyada böyle bir şey yok. Yaşıyor mu, yaşamıyor mu, sağlık durumu nedir, kimse bilmiyor. Bu Kürt gençlerinin ayaklanması için bir sebeptir. 50 yıllık bir mücadele tarihi var, binlerce şehit var, hala da Kurdistan dağlarında onurlu genç kadınlar ve erkekler başı dik bir şekilde mücadele ediyor, direniyor. Vicdanlı her insan zulme, haksızlığa karşı bir duruş sergilemelidir.
Elbette umudumuz var. Anneler açlık grevinde, Rêber Apo’dan 3 yıldır haber alınamıyor, Kürt gençlerinin, Kürt kadınlarının bu durum karşısında ayaklanması lazım. Sadece dua etmekle, taş atmakla, kartpostal göndermekle yetinmemeliler. Evet, bütün bunlara saygı duyuyoruz ama daha radikal eylemler geliştirilmelidir. Bu dönem ,bunu gerektiren bir dönemdir. Zindandaki yoldaşlarımız 2 ayı aşkındır dönüşümlü açlık grevindeler, yine Kurdistan ve Türkiye’de anneler açlık grevinde. Bu eylemlerin daha fazla gelişmesi, daha fazla katılım sağlanması ve uluslararası alanda, siyasette etkisi daha fazla olmalıdır. Her Kürt akşam başını yastığa koyduğunda bir insan olarak düşünmelidir; bu zulme karşı rolümü nasıl oynamalıyım, Rêber Apo’nun durumu, annelerin açlık grevi, gerillanın kimyasal silahlar karşısında direniş sergilemesi ve düşmana ağır darbeler vurması karşısında ben ne yapmalıyım sorusunu kendisine sormalıdır. Bir yerde soru olursa cevabı da olacaktır, arayış da olacaktır.
REHAVET KÜRT HALKI İÇİN İHANETTİR
Soykırımcı AKP-MHP rejiminin Bakur, Başûr ve Rojava’ya yönelik saldırıları devam ediyor. Türk ordusu gerilla karşısında ağır darbeler de yiyor. Devam eden savaşı ve Kürt halkına yönelik saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürt halkı politik bir halktır. Geleceğini görüyor. Şüphesiz Rêber Apo’nun özgürlük çizgisine, toplumun demokratikleşmesine inanç var; o tamam. 50 yıllık mücadelemiz, direnişimiz, tecrübemiz tarihi bir başarıdır, buna da inanıyoruz. Fakat bunu da bilmemiz gerekiyor; içinde bulunduğumuz süreç normal bir süreç değil, Kurdistan gerillası HPG ve YJA Star tünel savaşlarında düşmana ağır darbeler vurdu. En gelişmiş tekniğe ve kimyasal silahlara karşı tarihi bir direniş sergileniyor. Bu vesileyle tüm şehitlerimiz önünde bir kez daha eğiliyor, onları saygıyla anıyorum. Şu an savaş mevzilerinde direnen yoldaşları sevgiyle selamlıyorum. Kürt halkının, insanlığın geleceğini temsil ediyorlar, onların şahsında bir tarih yazılıyor. Fakat halkımız ve herkes bunu çok iyi bilsin; asla rehavete kapılmamalıyız.
Rehavet Kürt halkı için, bizim için ihanettir. Unutmak da öyledir, rehavet de öyledir. Ne unutmalı ne de rehavete kapılmalıyız. Rehavet insanı gerçekliğinden uzaklaştırıyor. Hiçbir şey rehavete kapılmamızı sağlamamalıdır. En ağır süreçlerin yaşandığı bir dönemde mücadele ediyoruz. Tarihi sonuç almamız için birçok fırsat ve imkan var fakat çok büyük tehlikeler de var. Bu yüzden inanç, umut, moral, coşku olmalıdır ama bunlar rehavete kapılma sebepleri olmamalıdır ya da sorumluluklarını başkalarına atma gerekçesi yapılmamalıdır. Herkes üzerine düşen rolü oynamalıdır. Anneler, gençler, kadınlar, çocuklar; kimi isyan etmeli, kimi dua etmeli, kimi taş atmalı, herkesin bir şey yapması lazım. Oturup izlememesi, nasılsa arkadaşlar direniyor, işimiz yürüyor dememesi gerekir. Şüphesiz gerilla direniyor ama herkesin direnmesi ve rolünü oynaması gerekir.
TEK ŞART HERKESİN BU SÜREÇTE ROLÜNÜ OYNAMASIDIR
Düşmanın bu kadar vahşileşmesi son noktaya gelmesinden kaynaklıdır. Düşman da sonunun geldiğini hissediyor, bu korkudan dolayı daha da vahşileşiyor. Nerede bir Kürt kazanımı varsa yok etmeyi hedefliyor. Zaten Kurdistan dağlarında gerillaya karşı saldırılar aralıksız devam ediyor. Gerilla da bu saldırılara cevap veriyor. Yine halkı göç ettirmek için Rojava’nın sınır köylerine 24 saat saldırıyor. Rojava halkı yıllardır bedel ödüyor. Kimliksiz yaşadığı günleri de gördü, bedel ve mücadele sonucu yaratılan devrimde özgür yaşamı da gördü. Bu yüzden Rojava halkı da tüm saldırılara karşı direniyor ve direnmeye devam edecektir.
Türk devleti bu savaşın sonucunda boğuldu, ekonomileri çöktü. Erdoğan burnundan kıl aldırmıyor ama kimi görse para dileniyor, silah dileniyor. En büyük faturayı toplum ödüyor. Geçtiğimiz günlerde Remzi Kartal bir programda anlatıyordu; bazı araştırmacılar PKK ve Kürt halkına karşı verilen 40 yıllık savaşın faturası 3 trilyon 600 milyar Dolar. Bu para ile Türkiye bugünden 4 kat daha fazla büyür, güçlenir, demokratikleşir, yaşam refahı artardı. Ama halk şu an yoksul ve aç. Buna rağmen Türk devleti savaşta inat ediyor, Erdoğan da o noktada. Zaten Erdoğan’ın rolü PKK’ye karşı savaşı yürütmektir. Ama o da artık son noktaya ulaştı. Siyasetleri tıkandı. Halkımız ve hareketimiz 50 yıldan bu yana ilk defa imkanları çok iyi bir şekilde değerlendirip tarihi sonuçlar alacak durumdadır. Tek şart, herkesin bu süreçte rolünü oynamasıdır.
ESAS HEDEFLERİ GERİLLA VE PKK'DİR
Son dönemlerde MİT yetkilileri, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı Hewlêr ve Bağdat ziyaretleri gerçekleştirdi. Bu görüşmeler hangi amaç ve çerçevede yapılıyor?
Herkes iyi bilsin ki, görüşmelerin temel konusu PKK’dir. Bunun için ne taviz gerekiyorsa Türk devleti verecektir. Bu yüzden kendisine ortak, dost arıyor. Tek amaç, tek sebep var; o da PKK’dir. Şengal olsun, Rojava olsun, Kürtlerin orada kazanımları olduğu için hedef yapıyorlar ama esas hedef gerilla ve PKK’dir. Önce İbrahim Kalın, ardından Yaşar Güler Bağdat’ı ziyaret etti. Türk devletinde hala Osmanlı kompleksi var. Bunlar, Irak için "bizim bir eyaletimizdi, nasıl istediğimiz şeyleri yapmıyorlar" diyor. Kendilerini üstün görüyorlar. Zaten Irak ve Başûr topraklarını yeterince işgal etmişler. Onlarca noktaya askerlerini yerleştirmişler ve Irak’ta yaşanan tüm sorunlarda parmağı var. Kerkûk, Şengal, Musul, Başûr, Türkmen, Sünni, KDP; yani her konuda Irak’a ayar vermek istiyorlar. Böyle bir rol üstlenmişler ve Irak ile Başûr topraklarındaki savaş için de destek istiyor. Elbette Irak’ın destek vermemesi lazım. Irak’ın da sorunları var, zayıflıkları var ama ayrı bir devlettir, ülkedir. Hiçbir devlet onurunu ayaklar altına alarak işgalci bir güce buyur, topraklarımı işgal et, topraklarımda savaş, demez.
BAŞÛR HALKI KDP'YE, YANLIŞ YAPIYORSUNUZ DEMELİ
Irak’ın bu noktada Türk devleti ile kirli bir işbirliği yapacağını düşünmüyoruz. Böyle bir şey doğru da olmaz, Irak’ın çıkarına da olmaz. Zaten Kürt halkı ve PKK tarafından da böyle bir şeyin yaşanması için hiçbir sebep yok. Fakat Türk devletinin bu şekilde arayışları ve çabaları var. Bağdat’tan sonra Başûr’un başkenti Hewlêr’e geldiler. Mesut Barzani, Neçirvan Barzani ve Mesrur Barzani ile görüşmeler gerçekleştirdiler. Görüşmelerin sonucu, bugüne kadar devam eden ilişkilerimizi bundan sonra da devam ettireceğiz, oldu. Kürtler için onurlu veya hayırlı ilişkiler değildi ki bundan sonra da devam etsin.
Kürt halkına, Hewlêr halkına, KDP’nin etrafında olan herkese şunu söylemek istiyorum; vicdanen baksınlar, bir tarafta Kürt halkının kimliğini kabul etmeyen, her gün katliam yapan, zulmeden bir devlet, diğer yanda ise Kürt halkının özgürlüğü için, kimliği için, hakları için, Türkiye’nin demokratikleşmesi için mücadele eden bir Kürt hareketi var. Başûr halkının KDP’ye, ‘Kürt düşmanı Türk devleti ile ne işiniz var, yanlış yapıyorsunuz, PKK Kürt'tür, bize ne zarar verdi, anlaşmazlıklarınız olabilir ama bu işgalcilerle birlik olup PKK’ye karşı savaşmanız için bir sebep değildir. Bu ahlaki de değil, doğru bir siyaset de değil, demeleri lazım. Halkımızın bunu düşünmesi lazım.
İŞGALCİLERLE BİR OLUP PKK'YE KARŞI SAVAŞMAK SİZE BİR ŞEY KAZANDIRMAZ
KDP için de söylüyorum; tarihe bakın! Dedelerini idam eden bir devlettir Türk devleti. Erdoğan, iktidarı için babasını bile satar. KDP de bunu biliyor ama biraz cesur olmaları lazım. PKK ile illa dost olmak, PKK’ye destek vermek zorunda değiller. Bunu da bir kenara bırakalım ama işgalcilerle bir olup PKK’ye karşı savaşmasınlar. Bu size bir şey kazandırmaz. 2017 yılını hatırlayın! Bağımsız devlet için referandum yapıldığında sınıra tanklarını ilk yığan, parmak sallayarak tehditler savuran Türk devleti değil miydi? PKK olmazsa Başûr’daki özerkliği de kabul etmeyecekler. Halkımızın da buna karşı bir tavır sergilemesi gerekir. KDP bu siyasetten vazgeçmelidir. Türk devleti işgalci bir devlettir. Eğer gerillanın direnişi kırmak, PKK’yi yok etmek gibi hesapları varsa KDP geçmişe baksın. 50 yıldır bunu yapamadılar. En son Uluslararası Komplo’da herkes, "tamam, bu sefer bitti, PKK’nin sonu geldi" dedi ama böyle bir şey olmadı, olmayacak da. Eğer sonuç alamayacaksanız neden ısrar ediyorsunuz? Görüşmelerin anlamı savaşın devamı demektir. Talebimiz; KDP’nin bu tür politikalardan uzak durmasıdır.
Türk devleti PKK’yi gerekçe yapıyor ama Azerbaycan-Ermenistan savaşında PKK mi vardı? Suriye’de PKK’yi gerekçe yapıyor ama asıl amaç, Suriye’nin tamamını işgal etmek. Suriye’nin geleceğini kendi belirlemek istiyor. Binlerce çeteyi yerleştirdi.
Türk devleti Libya’da ne arıyor? Türk devleti nerede ise orada sorunlar daha da büyüyor, oraya savaş götürüyor. Ortadoğu’da da öyle. Ortadoğu toplumu aslında Türk devletinin nasıl bir kumaş olduğunu biliyor. Türk devletine tepkililer. Ama iktidarların gerçekliği farklı. Ortadoğu’da 3. Dünya Savaşı komplo ile başladı. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesiyle Ortadoğu da demokratikleşecektir. Ortadoğu’daki sorunların tek çözümü demokratik ulus, demokratik modernite sistemidir. Bu da PKK’de ve Önderliğin paradigmasında var. PKK bu noktada Ortadoğu’da etkili oluyor. Eğer Kürt meselesi bu yöntemlerle çözülürse Ortadoğu’daki sorunlar da çözülecektir. KDP’nin de böyle düşünmesi ve hareket etmesi lazım.
TARİHİ BİR YÜRÜYÜŞ YAPILMALIDIR
17 Şubat’ta Almanya’nın Köln şehrinde Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için büyük bir miting yapılacak. Mitinge ilişkin mesajınız nedir?
17 Şubat’ta Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için yapılacak olan yürüyüş çok önemlidir. “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” hamlesi tüm dünyaya yayılmış durumda. Birçok dost kurum, kuruluş, örgüt alanlara çıkarak tavırlarını ortaya koydular. Bu Kürt halkı için, dostları için büyük bir onurdur. Bu temelde 17 Şubat’ta büyük bir yürüyüş yapılacaktır. Komplo sürecinde Önderlik Roma’ya gittiğinde nasıl ki Avrupa’daki halkımız yüz binlerle yönünü Roma’ya verdiyse, nasıl ki dört parça Kurdistan’da halkımızın tamamı ayaklandıysa, o günkü umut, sevgi, inanç bugün de olmalıdır.
17 Şubat’ta da Avrupa’daki halkımızın tamamı kadınlar, gençler, çocuklar, yaşlılar herkes bu yürüyüşe katılmalıdır. Çünkü bu yürüyüş geleceğimizi etkileyecektir. Bu bilinçle, bu sevgi, bu heyecan, moral ve motivasyonla alana çıkılmalı ve tarihi bir yürüyüş yapılmalıdır. Böyle bir süreçte katılım sağlamayan herkes bana göre günahkardır. Her Kürt'ün bu noktada rol oynayacağına inanıyorum. Bu vesileyle yürüyüşü, örgütleyen, hazırlığını yapan, katılacak olan herkesi şimdiden tebrik ediyor, başarılar diliyorum.