Cuma Eylül 20, 2024

Sincan'dan mektup var!

kaypakkaya-partizan
Sincan F Tipi Cezaevi’nde TİKB davasından tutsak olan Murat Güneş’in son yaşanan kamera saldırısını anlattığı mektubun bir bölümünü yayınlıyoruz

 

Adalet Bakanlığı talimatıyla cezaevlerinde oturtulmaya çalışılan tecriti daha da derinleştirmeyi esas alan bu kamera saldırısı, özel yaşam alanlarımıza bir müdahaledir.

Havalandırmalar bütün gün kullandığımız bir alan, kameralar da buralara takıldı. Buna izin vermek mümkün değil; direkt onura, kişiliğe ve kimliğe saldırı amacı taşıyor. 24 saat bizi izleyecekler (ki bu kameralar hücrelerin de bir kısmını görüyor) ve hakkımızda bir takım raporlar düzenleyecekler, yani bizi “denek” yerine koyup sözde tahliller yapacaklar!.. Bunun bir diğer adı da “taciz ve röntgencilik”tir, başka bir şey değil... Ayrıca bugün kenara konan kamera, yarın hücrenin tam karşısına konacaktır. O bakımdan bu saldırıya karşı çıkmak gerekiyor. Bizim yaptığımız da budur…

Cezaevlerinde uygulamaya sokulan her saldırıda( hak gaspı, keyfilikler, baskı vs.) olduğu gibi, kameraların takılma nedenini de, “güvenliği arttırmak”la açıklıyorlar. Bunun gerçekle alakası olmadığını hepimiz biliyoruz. Hücre ve havalandırmalar (kamera konmadan önce) dışında o kadar çok kamera var ki… Ayrıca tüm çatıların dört bir tarafı da jiletli tellerle çevrili. Bu açıdan da bunu “güvenlik”le ilişkilendirmek abesle iştigaldir. Zira, Sincan Kampüsü’nde, Ankara Kent Güvenlik Sistemi bünyesinde bulunan kamera sayısından bir hayli fazla kamera vardır. Burada asıl amaç, özellikle politik tutsaklara, yani onurumuza, kimliğimize saldırarak, devrimci değerlerimizi erezyona uğratıp tahrip etmektir. 5 Kasım’dan itibaren bu saldırıya karşı duruyoruz.

Havalandırma duvarının bittiği yerde, betona çelik dübellerle tutturulmuş, yukarıya doğru yaklaşık 1.5 metre kadar uzanan kalın bir demir borunun ucuna takılı kamera ile cebelleşip duruyoruz. 7-8 metre yukarıdaki kamerayı, ele ne geçerse artık onunla görüntü alamaz hale getirmek için efor sarfediyoruz.

Mesela, 5 litrelik su bidonunu oraya fırlatmak ve hedefi vurmak zor olsa da, eldeki bütün bidonlarla hummalı bir çalışma işine girişiyorum. Bir ara kameranın yönünü değiştirdim, ancak çatılarda gezen gardiyanlar ve teknisyenler gelerek düzeltti. Akşama kadar ara ara devam ettim bu işe. O gün hemen hemen bütün hücrelerde kameralar etkisiz kılındı.

Ertesi gün ortaya koymuş olduğumuz direniş sonucunda dumura uğrayan idare, yeni bir saldırının startını verdi. Bütün tutsaklar hücrelerinden zorla alınıp, yerlerde sürüklenerek, 3’lü boş hücrelere birer birer yerleştirildi. İdarenin bizleri tek tek ayırmasının nedeni; kameraları tek kişinin etkisiz hale getirmesinin daha zor olacağı düşüncesi. Ancak bu taktiklerinin de pek işe yaramadığı görülecek!

Tek tek hücrelere eyırdıklarında önceki hücrelerden hiç bir eşyayı getirmediler. Bu saldırılarda Erol Zavar fenalaşarak hastaneye kaldırıldı, daha sonra da geri getirildi. Aynı gün bütün hücrelerde kameraların görüntü alması büyük oranda sabote edildi.

7 Kasım’da havalandırma hakkımız gasp edildi, hücreden dışarı çıkamadık. Halil Şahin havalandırma gaspı sırasında çıkan ardebedede saldırıya uğradı. Yumruk ve tekme darbeleri ile ciddi yaralar aldı. Darp izlerini teşhis ettirmek için revire çıkmak istedi, ancak revire çıkmasına izin verilmeyerek, engellendi.

Yine aynı gün kameralara zarar verdiğimiz gerekçesiyle hepimize disiplin soruşturması açıldı. İstenilen ceza “hücreye koyma” cezası….
Sonraki gün ise, kameralara zarar verdiğimiz öne sürülerek hücrelerdeki bütün “çek-pas” sopaları toplatıldı ve yerlerine 50 cm’lik kısa sopalar dağıtıldı.

10 Kasım’da kameraları etkisizleştirme çalışması sırasında hücrelere baskınlar yaparak, hücreyi kontrol ettiler; ama bir şey bulamayınca verdikleri kısa sopalardan sadece bir tanesini bırakarak gerisini toplayıp götürdüler. Emir böyleymiş! Biz kameraları etkisizleştirme çalışmalarımıza devam ettik tabii ki!..

12 Kasım’da yeni bir disiplin soruşturması daha geldi. Ayrıca toplu olarak “isyan” çıkarmışız, bu nedenle de 30 gün süre ile sohbet hakkımızın gasp edildiğine dair bir karar daha geldi. Kameraları meşrulaştırmak için her koldan saldırmaya devam ediyorlar.

17 Kasım’da ise yine kameraları etkisizleştirmeye çalışırken yine gardiyanlar hücreye gelip kameraların takılı olduğu yerde, çatıda ve tellerde kalan gazete rulolarına, su bidonlarına baktılar, hücreyi aradılar, yine bir şey bulmadılar. Bu kez de para ile alınmış suları hücrenin dışına çıkararak, “Bittikçe tek tek vereceğiz, çünkü bunlarla kameralara saldırmışsın” dediler.

Ertesi gün yani 18 Kasım’da 3. disiplin soruşturması açıldığına dair bir karar daha geldi. Bütün kararlarda “hücreye koyma” cezası isteniyor.

Kameralar takıldığı günden itibaren her gün yeni yeni hak gaspları, baskı, ve keyfiliklerle dolu saldırılar yaşıyoruz. Cezaevi idaresi kameraları meşrulaştırmak, dolayısıyla bizlerin kameraları etkisiz hale getirmemizi engellemek için tam gaz saldırıya geçti. Hücrelerimize istedikleri zaman girip çeşitli eşyalarımıza el koymalar, havalandırma hakkımızı gasp etmeler, sürekli açılan disiplin soruşturmaları, sohbet hakkımızın gasp edilmesi ve hücereye koyma cezalarının verilmesi… bütün bunlar bizi teslim almaya, boyun eğdirilmeye yönelik baskılar. Ama nafile, direniş sürüyor, kameralar tamamen kaldırılıncaya kadar da devam edecek.
(…)
Selam ve sevgiler
Murat Güneş
Sincan 1. No’lu F Tipi Cezaevi


[Alınteri'nin Aralık sayısından alınmıştır] 

1830