Tacizci Sedat Yurtdaş’ın “aklandığını” düşünenlere…
Aralık 2007
İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi, "fuhuş amaçlı örgüt kurmak" iddiasıyla yargılanan Ejder Toprak ve Mehmet Doğan'a yönelik tecavüz iddiasını "yabancı uyruklu kadınların Türkiye'ye ne amaçla geldikleri bilinen bir gerçek" diyerek reddetti.
Ağustos 2012
Adapazarı'nda 14 yaşındaki Ö.C'ye tecavüz ettikleri iddiasıyla ikisi polis müdürü, 34 kişinin yargılanmasına başlandı. Tecavüz sanıklarının yakınları, Ö.C.'ye destek için gelen kadın örgütlerinin üyelerine adliye önünde tacizde bulundu. Duruşma sonrasında tutuklu bulunan 20 sanık tahliye edildi.
Ekim 2012
Bitlis'te tecavüz sonucu hamile kalan N.Y. altıncı ayda düşük yaptı. Adlî Tıp raporunda bebeğin babasının yüzde 99.9 oranında S.İ. olduğu belirtildi. Mahkeme, S.İ.’nin beraatine karar verdi.
Ocak 2013
Mardin'de 10 yıldır devam eden ve "utanç davası" olarak bilinen N.Ç. davası, Yargıtay'ın bozma kararından sonra yeniden görüldü. Duruşmada 25 sanığa 5 ile 9 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi. Cezaların N.Ç.'nin "rızası" olduğu gerekçesiyle alt sınırdan verildiği belirtildi.
Mart 2013
Diyarbakır'da 17 yaşındayken 4'ü korucu 6 kişinin tecavüzüne uğrayarak hamile kalan Z.M.'nin davası başladı. Mahkeme heyeti, sanıkların tutuklanması istemini reddetti.
Temmuz 2013
Siirt’te 4 kızı istismar etmekten yargılanan okul müdür yardımcısı Fahrettin K.’ye indirimli ceza uygulandığını ortaya çıktı. Yargıtay da zanlının iyi hal indirimini onadı.
Eylül 2013
Bingöl'de, 16 yaşındaki E.A.’ya tecavüz eden 8 uzman çavuşun yargılanmasında ilk duruşma yapıldı. Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada daha önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in, davaya müdahil olması üzerine tutuklanan Uzman Çavuş M.T. tahliye edildi. Savcılığın tutuklama talebinde bulunduğu İ.Y. ve Y.A. için de tutuklama talebinin reddine kararı verildi.
Kasım 2013
Kayseri’de yerel bir gazetede çalışan D.H.’nin gazete patronunun oğlunun tecavüzüne uğradığına dair iddiası Yargıtay’dan döndü. Gerekçe: “Darp yok, sanığın sırtında mağdurenin tırnak izinin bulunması tecavüz kanıtı olmaz”.
Kasım 2013
Kocaeli'nin Gölcük İlçesi'nde geçen yıl 24 kişinin tecavüzüne uğradığı iddia edilen 13 yaşındaki ilköğretim okulu öğrencisi Ö.Y. ile ilgili 9'u tutuklu 10 sanığın yargılandığı 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde duruşmada 4 kişi hakkında tahliye kararı verildi.
Aralık 2013
Mardin’de evden kaçan 12 yaşındaki A.U ile 14 yaşındaki C.Y. toplam 13 kez tecavüze uğradı. Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi tecavüzcülerin ‘büyük gösteriyorlardı’ savunmasını dikkate alıp utanç verici bir karara imza attı, 7 sanığı tahliye etti.
Ocak 2014
Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, cinsel taciz suçundan daha önce 1 yıl 6 ay hapis cezası verdiği sanığı, Yargıtay’ın bozma kararından sonra, “Seni Allah’a havale ediyorum” diyerek beraat ettirdi.
Yukarıdaki cümleler, internette arama motoruna “taciz mahkeme kararı”, “utanç kararları” vs. yazdığınızda 0,28 saniyede karşımıza çıkan örneklerden sadece birkaçı… Bu karar örneklerine Diyarbakır’da bir tane daha eklendi. Diyarbakır’da avukatlık yapan ve yanında çalıştırdığı stajyerine cinsel saldırıda bulunan Av. Sedat Yurtdaş hakkındaki açılan soruşturmada takipsizlik kararı verilmiş.
Yukarıdaki kararların altına tacizci Sedat Yurtdaş’a ilişkin kararı koyduğumuzda Yurtdaş’ın aklandığını söyleyebilir miyiz? Ya da Sedat Yurtdaş’ın aklanması mümkün müdür? Yurtdaş’ın avanesinin iddia ettiği gibi tacize uğradığını büyük bir cesaret örneğiyle açıklayan kadın arkadaşımız “rezil mi olmuştur?”, “yalan söylediği mi kanıtlanmıştır?” ne oldu, bir erkeğin taciz ettiğine hayatta inanmayanlar, ama gencecik bir kadının koca adama komplo kurabileceğine inananlar? Pek mi mutlu oldunuz? Pek mi rahatladınız?
Kadın örgütlenmeleri, avazları çıktığı kadar “kadının beyanı esastır, aksini ispat yükümlülüğü erkeğe aittir” diye bağırmaktadır. Peki, bunun karşısında erkek yargı kurumları ne yapmıştır, bırakalım kadının beyanını esas almayı, kadının beyanına başvurmayı bile gereksiz saymıştır. Öyle ya, nasılsa kararları değişmeyecekti, bir de kadına soralım, onun beyanını dinleyelim diye kim uğraşacaktı? Hemen bir karara varılır ve erkek, erkek egemen sistemde “aklanır” “paklanır” önümüze konuluverilirdi.
Erkek egemen kurumlar sadece yargı-hukuk alanında mı var? Elbette hayır, Sedat Yurtdaş’ın Pazartesi günleri yazılarının yayımlandığı Radikal gazetesi de tüm yazarları ve yönetimiyle aynı kararı almıştır. Bir aydır başta kadın yazarları olmak üzere, durumu anlatmaya, anlatmak için görüşmeye, bu tacizciyi gazeteden uzaklaştırmalarını talep etmemize karşın bize herhangi bir dönüş dahi yapılmamış, “bu kadınlar da ne diyorlar, bir dinlesek mi acaba onları da” diye bir girişimde dahi bulunmamışlardır. Tabii ki, pek doğal olarak, demokratlıklarına toz konmasın diye, bize ret yanıtı veremezlerdi. Bunun için olayı savsaklamak daha işlerine gelirdi. Nitekim öyle de yaptılar. Maillerimize yanıt vermeyerek, “yazı işleri müdürümüze ilettik” notlarıyla geçiştirerek “kadının beyanına nasıl da önem verdiklerini” gösterdiler. Bir dinleselerdi?!! Muhtemelen Sedat Yurtdaş’la konuyu konuşmuşlardı, bir de bizleri, kadınları, tacize uğrayan arkadaşımızı dinleme zahmetine girselerdi?!!! Ama açıktır ki Radikal de, tacizcilerini korumayı, kol kanat germeyi tercih etmiştir. Nasılsa, tüm taciz davalarında olduğu gibi “takipsizlik” kararı vs. çıkacak, onlar da işin içinden sıyrılacaklardı, kanıtlanmış bir durum olmadığı gerekçesiyle. Halbuki kendi gazetelerinin sayfalarına baksalar, kanıtlı-belgeli çocuk istismarlarında dahi yargının kararlarını eleştiren haberleri görebilirlerdi. Ama şimdi işin içinde “kendinden” bir tacizci olunca bunlara ne gerek vardı?!
Ne gerek vardı di mi? Sonuçta bir tarafta pek bir “itibarlı”, kocaman ve de bilmem kaç yıllık avukatlık mesleğini icra eden adam vardı; bir adam demek zaten hep iyi demek değil miydi? Onun karşısında ise adı sanı duyulmadık, 20’li yaşlarının başında, okulunu yeni bitirmiş, geleceğe bir avukat olarak umutla bakmak isteyen bir kadın(cık)… Üstelik ne bir unvanı vardı, ne de kariyeri… “Ben bu tacize ses çıkarmazsam, başka kadınların yaşadığı tacizlere nasıl ses çıkartırım” diyen ve ses çıkarmaya cüret eden bir kadın. Ama kadın dediğin zaten hep bir kaşık düşmanı, hep bir iftiracı, dedikoducu, yalancı, komplocu değil miydi? Onu dinlemeye ne gerek vardı ki! Kocaman adamlarla görüşmek onlara yeterdi de artardı. Ve sonuç olarak yetti de arttı ve Radikal gazetesi tacizci yazarına sahip çıkmayı tercih etti. Üstelik bunu yargı kadar bile olamayarak gizlice, olayı savsaklayarak, yok sayarak yaptı.
Hadi kimse Sedat Yurtdaş’ın cinsel saldırısına uğrayan kadın arkadaşımızı dinlemedi, hadi hepimizi komplocu ilan etti. O zaman işin aslını-astarını öğrenmek isteyenler, bizzat avukatlık odalarına gidip sohbet etsinler. Bir zahmet kadın kurumlarını ziyaret edip onları dinlesinler. Bizim yeni öğrendiğimiz ama yıllardır özellikle de Amed’de birçok insanın bilgisi dahilinde olan Sedat Yurtdaş’ın yanında çalışan başka kadınlara da tacizde, cinsel saldırıda bulunduğu gerçeğini duysunlar. Bu kadınların, çok haklı olarak “ikinci bir mağduriyet yaşamak”, “ailesine-çevresine rezil olmak”, “kanıtlayamayacak olmak” vs. nedenlerle sustuklarını öğrenecekler. Bugün dahi ortaya çıkmak, yaşadıklarını anlatmak için kendilerinde o gücü bulamamak tam da tacize, cinsel saldırıya uğrayan kadınların yaşadıkları ortak ikilemdir. Bizler, sesini çıkaramayan, çekinen-korkan o kadın arkadaşlarımızı elbette anlıyoruz. Kendine ilerici, demokrat diyenlerin dahi taciz karşısında kadını mahkum eden anlayışı,(en azından sessiz kalarak, geçiştirerek, duymazlıktan gelerek, gizlenerek, önemsemeyerek) beslemesi söz konusuyken, bu erkek dünyada çıkıp da “tacize uğradım” demenin zorluğunu biliyoruz. Ama bu gerçeği bilip de susanları anlamıyoruz. Tacize uğrayan kadını yalnız bırakanları anlamıyoruz. Bunun bahanesi yok! Bunun geçerli bir nedeni yok! Her şey ortadayken, herkes bunu bilirken susanları anlamıyoruz. Anlamaya çalışmayı da düşünmüyoruz. Onları anlamak, onların da parçası olduğu bu suskunluğun altına gizlenmiş ikiyüzlülüğe ortak olmaktır. Onları anlamıyoruz. Örneğin, hakkında böyle bir iddia olduğu andan itibaren İnsan Hakları Derneği gibi bir örgütün, Sedat Yurtdaş’ın üyeliğini en azından askıya alması gerekmez miydi? Ya da aynı şekilde DİTAM’ın?
Ve son olarak sırada Diyarbakır Barosu var. Savcılığın aldığı karar karşısında, Baro’nun arkadaşımızın ifadesine başvurduğu için sevinsek mi bilemedik! Disiplin kuruluna sevk edip etmeyeceğini bir türlü görüşemeyen, muhtemelen savcılık soruşturmasının sonuçlanmasını bekleyen Baro… Buradan bir beklentimiz var mı? Kararını ne zaman açıklar, kararı ne yönde olur kesin bir bilgimiz yok, ancak elbet tahminlerimiz var. Fakat bize haftalardır susmamızı, sükunetimizi korumamızı, kurumların kararlarını henüz vermediklerini söyleyenler; Diyarbakır Barosu’nun da savcılık benzeri bir karar vermesi durumunda, bu tacizciyi Disiplin Kurulu’na sevk etmeye ihtiyaç hissetmemesi durumunda ne diyecekler merak ediyoruz! Olayı zamana yayarak, sessiz sedasız “çözmeye”, bu tacizin üzerini örtmeye, iç rahatlığıyla tacizcileri aklamaya çalışanlara sesleniyoruz: Konuşuyorsak, yüzyılların kadın deneyimiyle konuşuyoruz. Kadın mücadelesi yürütenler, kadının özgürleşme mücadelesine omuz verenler dışında bir dostumuz olduğu yanılsamasına sahip değildik, bugün de değiliz. Tek sorun, kadını önemseyen, kadına yönelik ayrımcılık, şiddet, saldırı, cinayet vb. konularında duyarlıymış gibi yapan kurumlardır. Maskenizi çıkartın bizce! Gerçekten söylüyoruz. Maskenizi çıkartın, bakın ne kadar rahatlayacaksınız! İkiyüzlü davranmak, en kötü olmaktan daha da zordur. Sürekli plan yapmak, sürekli bahaneler bulmak, sürekli kadının kişiliğini didikleyip hatalar-çelişkiler bulmaya çalışmak gerçekten çok yorucudur. Rahat rahat, açıkça söyleyin; kadın yalan söylüyor deyin, erkeğe komplo kuruyor deyin, zamanlama manidar deyin. Deyin de rahatlayın!
Sonuç olarak; siz ne derseniz deyin, siz nasıl kararlar verirseniz verin, Sedat Yurtdaş aklanmamıştır. Sedat Yurtdaş, yanında çalıştırdığı stajyer avukata cinsel saldırıda bulunmuştur. Onu da tüm tacizcileri de yargılayacak olan kadınların adaleti olacaktır. Ama sadece o değil, ses çıkarmayanlar, ses çıkarmamak için olayı savsaklayanlar, “dur bakalım ne olacak?” diyenler sizi de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi gibi “Seni Allah’a havale ediyorum” diyerek beraat ettiriyoruz!