Urfa’dan YDK’lı tutsaklar “Gücümüz örgütlülüğümüz ve dayanışmamızdır”
Yaşadığımız topraklarda ve dünya üzerinde kadına yönelik emek sömürüsü ve şiddetin her türlü hallerinin hüküm sürdüğü, erkek egemen sistemin her aracıyla kadına dair olan her şeye saldırdığı; buna karşı kadınlar cephesinden zapt edilemez bir öfkenin örgütlenerek mücadelenin büyütüldüğü günlerden geçerken 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü karşılıyoruz.
Emperyalist ülkelerin işbirlikçi devletler ve çeteler eliyle Ortadoğu’yu kan gönlüne çevirdiği, kapitalizmin girmiş olduğu krizin etkisinin her ülkede ezilenleri vurduğu tabloda, savaş ve ekonomik krizin ilk etkilediği kesim bizler oluyoruz. Bugün, erkek ve sömürücü sistem kadına yönelik katliam, şiddet ve sömürüyü boyutlandırıyor.
Dünya üzerindeki bu halin, OHAL ve KHK’leri ile savaş politikaları ekseninde TC devletinin kadına yönelik politikalarına yansıması da “Önce kadınları vurun” mottosundan besleniyor. Efrîn’e dönük işgalcilik tecavüzü ÖSO çeteleri eşliğindeki Rojava’daki kadın devrimini boğma amacını da taşırken savaş politikalarının büyüttüğü ekonomik krizden kadın istihdamını daraltarak ve kadını aile-ev çemberine hapsederek çıkmaya çalışıyor. “Genç evlenin” çağrıları ve her geçen gün artan çocuk sayısı istemiyle kadına biçtiği rolü her fırsatta teyit eden TC devletinin yargısı ve medyası da kadın katliamı ve kadına yönelik şiddetin her türlü haline teşvik ediyor.
Ataerkil devlet, devletin araçları ve erkek eliyle şiddeti yaşamımızın bir parçası haline getirmeye çalışıyor. Sokakta, okulda, evde karşılaştığımız erkek şiddetine paralel devlet şiddeti de her yerde! Gözaltı-tutuklamalarla kadının siyasette yer alışını engellemeye çalışan devlet, TTE ile de tutsak ettiği kadınların bilincini teslim almaya çalışıyor. Devletin savaş politikaları, Ortadoğu’dan katliam ve zulüm yüzünden göç etmek zorunda kalan kadınları da vuruyor; göçmen kadınlar TC’nin zulmü, şiddeti, katliamı ve emek sömürüsü ile yüz yüze kalıyorlar.
Dünya ve yaşadığımız ülkede kadına yönelik saldırı politikaları yükselerek sürse de biliyoruz ki kadın mücadelesi hiçbir zaman kendisini kolay koşullarda var etmedi. Kadın katliamıyla, şiddetle ve görünmeyen emeğimizi görünür kılmak uğruna verdiğimiz mücadele, kadın mücadelesinin ana damarı oldu; bu mücadele ekseninde büyüyerek örgütlendi. Örgütlenen kadınlar olarak karşı koyuş ve dayanışma her zaman en büyük gücümüz oldu.
Bugün bunu netlikle Efrîn’deki kadın direnişinde görüyoruz. Nuriye Gülmen’in emeğine sahip çıkmak için bir yıl yakın süre bedenini açlığa yatırmasında görüyoruz. Hapishanelerde TTE’ye teslim olmayacağını haykıran kadın tutsaklarda görüyoruz. İran’da sokağa çıkan kadınlarda, Amerika’da #MeToo kampanyasında şahit olduk-oluyoruz.
2018’in 8 Mart’ını ataerkiye karşı koyuşumuzu her alanda büyütmeye, örgütlenerek güçlenme ve erkek-sömürücü sisteme karşı daima mücadeleyi şiar edinerek karşılıyor; gücümüz örgütlülüğümüz ve dayanışmamızdır diyoruz.
KAYNAK: www.yenidemokratkadin.net