Perşembe Kasım 14, 2024

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

Bütün ülkelerde 1 Mayıs günü, mücadele ile kazanılmış bir haktır. Hatta bazı ülkelerde hala yasaktır. Bütün ülkelerde burjuvazi, işçi sınıfının bu önemli gününe karşı düşmanca yaklaşmaya devam ediyor. Bazı Avrupa ülkelerinde ise günün mücadele içeriğini boşaltarak, adeta “mangal günü” yapmaya çalışıyor. İçeriğinin saptırılmasında reformist sarı sendikalarında önemli bir rol oynadığı görülmelidir.

İşçi sınıfının en önemli mücadele günlerinden biri olan 1 Mayıs, Türkiye işçi sınıfının öncü gücünün barındığı İstanbul'da, bu yıl da, reformist sendikalar, reformist küçük burjuvalar, tekelci burjuvazinin partisi CHP ve sol sekter sol oportünizm tarafından Taksim'e kurban edildi. İşçi sınıfının bu tarihi mücadele günü, reformist ve sol sekter küçük burjuva oportünizmin el birliği ile emperyalist Türk tekelci burjuvazisinin istediği gibi kriminalize edildi.

1 Mayıs'da, daha fazla işçi ve emekçi kitlelerin alanlara dolması, istemlerini haykırması, sınıf bilinçlerini artırmaları, morallerini yükseltmeleri ve sınıf kavgasını daha ileri taşımaları amaçlanır. 1 Mayıs'ın alan olarak nerede yapılacağı çok tali bir sorundur. Esas olan, daha geniş kitlenin  1 Mayıs miting ve yürüyüşlerine katılmasını sağlamak olmalıdır. Elbette burada ileri sürülecek taleplerde bir o kadar önemlidir. Sınıfın güncel sorunları yanında, kapitalizmi teşhir etmek ve sosyalizm şiarlarını haykırmak, yani, işçi sınıfı ve emekçilerin gerçek kurtuluşunu dile getirerek, birlik ve dayanışmayı güçlendirici, mücadele azmini artırıcı konuşma ve istemler ileri sürmek olmalıdır.

İstanbul'da, 1 Mayıs öncesi, nerede yapılacağı hep tartışma konusu olmuştur. Evet, Taksim, İstanbul işçi sınıfı için önemli ve anlamlı bir yerdir. Her şeyden önce 1977 1 Mayıs katliamı, burjuvazi tarafından burada yapılmıştır ve İstanbul işçi sınıfı için burası, 1 Mayıs alanı olarak kazanılması gereken bir yerdir. Çünkü işçi sınıfının mücadele belleği var burada. Ancak, aynı şekilde, Türk tekelci burjuvazisi de Taksim'i işçi sınıfına açmamak için yıllardır direniyor ve 1 Mayıs'ın burada yapılmaması için devletin tüm polisiye şiddetini kullanıyor.

1 Mayıs'ın, alan olarak nerede yapıldığı önemli değildir, önemli olan içeriği ve katılımın olabildiğince yoğunluğu önemlidir. İçerik ve katılım oranına karşı yeri öne çıkarmak küçük burjuva sol sekter bir yaklaşımdır. Esas olanın yerine tali olanı öne çıkarmak, niyetlerden bağımsız olarak, sınıfın mücadelesini heder etmekten, burjuvazinin istediğini kriminalize ve demoralize etmekle aynıdır.

Bu yıl, hemen hemen, Türkiye'nin bütün illerinde ve büyük ilçelerde 1 Mayıs mitingleri yapıldı. Eğer bu yıl istanbul 1 Mayıs mitingi, devletin izin verdiği yerde yapılsaydı, katılım çok yüksek olacaktı. Çünkü işçi sınıfı ve emekçilerin faşist hükümete karşı öfkeleri yükselmişti. Ancak, DİSK, KESK, TMMOB, TBB, TDB; “1 Mayıs'ta tüm Türkiye'de alanlardayız; İstanbul'da Taksim Meydanı'ındayız” duyurusunu çok önceden yaptı. İstanbul valiliğinin izin vermeyeceğini bildirmesine karşın.

Reformist sendika ve meslek  örgütleri, iddialarının arkasında durmadı ve sınıfsal karakterleri gereği de duramazlardı. Devletin izin vermediği bir şeyi yapmazlardı. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına güvenerek böyle bir karar almak zaten saçmaydı. Erdoğan başkanlığındaki faşist hükümetin “yasa takmadığı”, bildiğini okuduğu bilinmesine karşın.

Eğer, devletin yasaklarına rağmen “Taksim'deyiz” de deniyorsa, polis barikatalarını yıkacak bir önderlik ve kitle kararlılığı olması gerekir. Oysa bunların hiçbiri yoktu. Ne reformist sendikalarda böyle bir kararlılık vardı ne de bu barikatları yıkacak örgütlü, öfkeli, kararlı bir kitle potansiyeli vardı.

Ancak, 1 Mayıs öncesi yoğun kitle protestoları olur, kitleler var olan düzene karşı her yerde öfkelerini dile getirir, yani, kitle hareketinin, polis ve devletin diğer güvenlik güçleriyle dudurulamayacak bir öfkesi sokaklara taşmışsa, böylesi bir koşulda Taksim etrafına örülen barikatlar yıkılır ve kitlesel olarak Taksim'e girilebilir. Oysa, böyle bir durum söz konusu değildi.

Ve bu yılda, reformist ve küçük burjuva sol sekter yaklaşımlarla, İstanbul'da işçi sınıfına 1 Mayıs yaptırılmadı. Adete işçi sınıfı, küçük burjuva oportünist ve reformist anlayışlarla düzenin istediği yere varıldı. DİSK ve beraberinde hareket edenler CHP gibi tekelci bir bujuva partisine güvendiler. Oysa, CHP bu düzenin en kararlı koruyucularından ve bugüne kadar Erdoğan faşizminin stepnesi ola gelmiş bir partidir. CHP'den  işçi sınıfının mücadelesine destek beklemek, küçük burjuva hayalciliğini ötesinde, sınıf uzlaşmacılığı anlayışıdır. Ve bu yıl, İstanbul işçi sınıfı, 1 Mayıs'ta, moral biriktirmiş ve kendi gücüne güven kazanmış olarak değil, hayal kırıklığı içinde bırakıldı.

Ayrıca, belirtmek gerekiyor ki; İstanbul'daki 1 Mayıs'ı tüm Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı ve hatta dünyadaki işçi sınıfı yakından takip ediyor. İstanbul'un böyle bir özelliği var.

Devrimci ve komünistlerin “İlla da Taksim” diye diretmeleri ise, koşulları ve kitlelerin ruh halini dikkate almayan sol sekter bir yaklaşım olduğu gibi, aynı zamanda sınıf mücadelesini ilerletme taktiği değil, sınıftan kopma taktiğidir. Komünistlerin izleyeceği taktik kitlelere rağmen bir avuç ileri unsurun ruh haline göre değil, geniş yığınların ruh haline göre taktik belirlemeleri bir zorunluluktur.

Amaç, en geniş yığınları 1 Mayıs alanlarına toplamak ve orada verilmesi gereken mesajları vermek ve kitlelerin devrimci ruh halini yükseltmek ve mücadeleci bir ortam yaratmaktır. Bir avuç ileri unsurun polis barikatını yıkarak Taksim'e ulaşmasını “büyük başarı” olarak lanse etmek, kitlelerden kopuk tipik küçük burjuva solculuğudur.

Eğer devlet 1 Mayıs kutlamalarına izin vermiyor ve yapılmasını bütünüyle yasaklıyorsa, elbette her yerde direnişleri yükseltmek, yasakları delmek olacaktır. Ancak, devlet şimdilik böyle bir şeye baş vurmadı, “izin verilen alanlarda kutlanabilir” dedi. İşçi sınıfının örgütülü gücü, kendi istediği yerde yapmaya yetmiyorsa, “izin verilen” yerlerde yapılması, geniş yığınların katılımı açısından kabul edilmelidir. Bu “pasifist” ya da “düzenin istediği”ni yapmış olmak anlamına gelmez. Gücümüze göre, koşullara göre taktik izlemek anlamına gelir. Bizler, bugün sosyalizm istiyoruz. Ama hemen kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kuramıyoruz. Sorun, öznel niyetlerle hareket etmek değil, somut koşullara göre taktikler geliştirmektir.

İstanbul büyük bir yer. 1 Mayıs'lar iki yakada ayrı ayrı yapılması daha uygun olacaktır. Yani, Avrupa ve Anadolu yakasında ayrı ayrı yapılması, daha geniş katılımın olmasını da beraberinde getirecektir.

Gelecek 1 Mayıs'ları, aynı kısır tartışmalarla işçi sınıfının mücadelesini tali sorunlara hapsetmek yerine,  daha geniş kitlelerin 1 Maysı'lara katılımını sağlayacak taktikler geliştirilmelidir. Ve yer sorununu tabu olmaktan çıkarıp, daha geniş yığınların sosyalizm bilinciyle sınıf kavgası kararalığıyla donanmasına önecelik verilmesi bilinciyle ve: “Her Yer 1 Maysı Alanı” şiarıyla hareket edilmelidir!

12 Mayıs 2024

4197

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Ölümün nefesi! H.Gürer

Gerçek, görülmez ellerin çektiği gizemli tüllerle, saklı tutuldu uzun dönemler insanlardan! Gerçeği göremeyen insanlık, panayır kalabalığında şaşkına döndü, kendi aklının sokaklarında kayboldu, yolunu bulamadı. Kimi zaman karanlığın tülü yırtıldı, yolunu kaybedenler yönünü ‘kısmen’de olsa buldu. Aydınlık, karanlığın zalim ve kuralsız arenasında kavgaya tutuştu. Ve karanlık, belki zamanı büktü, onu yavaşlattı! Ama gerçeklerin inatçı ışıltısını kendi dipsizliğinde hapsedemeyeceğini anladı! Bu kez insanlığa, kısa aralıklı yüksek tonajlı ışıklar tutuldu.

39 yıl önce Gayrettepe işkencehanesi…..

Otuzdokuz yıl önce bugün İstanbul gayrettepe işkencehanesinden çıkarıldık.17 Ocak yakalanma tarihi hesaba katılırsa yirmibir günlük işkence faslının sonucunda resimde gördüğünüz oluşan tahribatın yanlızca görünen bir yüzü… İşkence gören binlerce,onbinlerce insandan biriyim.Benimle birlikte yakalanan yoldaşlarımda benzeri işkencelere maaruz kaldılar.12 mart faşizminin hakim ve savcılarından NACİ GÜR VE TAYLAN ERİMER ve onların emrindeki işkence ekibi, Şükrü Balcı,Uğur Gür,Celal Demirtaş, Mete Altan Ve Muhsin Bodur bizlere anlatılamayacak ,akla hayele aykırı sadıştçe işkenceler yaptılar.

Ermeni – Zaza/Alevi/Kızılbaş İlişkilerinde Tarihsel Bir Perspektif*Sait Çetinoğlu

Ermenilerin diğer Osmanlı toplumlarıyla ilişkileri 

Ermenilerin diğer Osmanlı toplumlarıyla olan ilişkileri aslında  nüfus kayıtlarıyla tapu kayıtlarının karşılaştırılmasıyla çok net olarak ortaya çıkacaktır[i].

Bu karşılaştırma aynı zamanda Ermenilerin kurtarılma hikayelerinin de aynası olacaktır.[ii]

Bu durum, Ermeni Soykırımının yüz yıllık karanlığa gömülmesinin yanında, Pontos, Helen ve Asuri – Süryani soykırımlarından tarihsel coğrafyalarında yüz yıldır söz edilmemesi ve inkar edilmesinin anahtar unsurudur.

Seçimlerde ne yapılmalı?

Önümüzdeki Haziran’da ülkemizde bir genel seçim var. Daha şimdiden seçim çalışmaları başladı. Özellikle burjuva partileri ve iktidarı elinde tutan AKP açısından bu seçimin önemi çok açık. AKP açısından bu seçimin önemi; tek parti diktatörlüğünü ve bununda üstünde tek kişi diktatörlüğünü garanti altına alabilmek ve bunu yasal bir zemine otutturmaktır. Aslında, AKP ve Erdoğan, yasal zeminden çok, diğer muhalif kesimlerin seslerini bütünüyle kısmak ve faşist diktatörlüğünü meşrulaştırmaktır.

Seçim, baraj ve başarı koşulları!

 

Örgütlü ve militan mücadelenin karşısına dikilmeye çalışılan seçim, baraj ve başarı koşulları!

Haziran seçimleri yaklaşırken en popüler ve hiç kuşku yok ki temel tartışmalardan birisi HDP’nin seçimlere parti olarak mı yoksa bağımsız adaylarla mı gideceği? Bu tartışma özellikle medyada ve egemen sınıflar arasında yoğun bir manipülasyon ve “samimi” uyarılar eşliğinde sürdürülmektedir.

Israil ve Türkiye'nin kurulus gerekçeleri arasinda bir fark yoktur:Ileri karakol:Sait Çetinoğlu:

Türkiye “Cumhuriyeti”nin kuruluşu, Kolonyalizmin/Emperyalizmin,  Sosyalizme karşı bir tampon  oluşturulma  ihtiyacına denk  gelir.

Türkiye’nin dış politikasını anlayabilmek için 1919 yılı Kasım ayındaki gelişmelere bakılmalıdır. Bu tarih Britanya’nın Kafkasya’da Kızıl Ordu’ya yenilmesi dengeleri  altüst ederek, Sovyetler ile Osmanlıyı  işgal eden Britanya komşu olmasıyla sonuçlanmıştır.

353 bin Pontoslu Rumun vebali boynunuzadir:Tamer Çilingir

 

Yüzyıl önce Karadeniz’i (Pontos) kana bulayan İttihatçı ve ardılı Kemalist iktidarlar, 353 bin Rum’u katlederek insanlık tarihinin utanç sayfalarında yerlerini aldılar.

Eğilip bükülmeyen bir yaşam:Orhan Kemal

 

“Ne haz, ne ün, ne de güç. Özgürlük, yalnızca özgürlük.”[1]

“Babam 1938-1940 arasında hapisteyken Adana’daki evimiz taşlanmıştı,” diyen oğlu Işık Öğütçü ekler: “Ne güzel ki şimdi alkışlıyorlar Orhan Kemal’i…”

Kobanê’den devrim şehitleri için açıklama

Kobanê’de bulunan Türkiye Komünist Partisi (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) savaşçıları Devrim ve Komünizm Şehitlerini Anma Haftası dolayısıyla bir açıklama yaptılar. Savaşçıların yaptığı “Gökyüzünün bütün renklerini taşıyan halkımıza” başlıklı açıklamayı güncelliğinden dolayı yayımlıyoruz

Gökyüzünün bütün renklerini taşıyan halkımıza,

“Meral’den Sibel’e kadın devrimi sürüyor” Münevver İltemur

 

Bugün 25 Ocak. Bundan tam 42 yıl önce ’71 Devrimci Hareketin ilk kadın şehidini verdiği gündür. Meral Yakar yoldaşımızın 22 Ocak 1973 günü Ümraniye’deki örgüt üssünde yoldaşının temizlediği silahından çıkan kaza kurşunuyla yaralandığı ve yoldaşı tarafından götürüldüğü Numune Hastanesi’nde üç gün komada kaldıktan sonra ölümsüzleştiği gün.

Çiftetelli - Sami Özbil

Milyonlar Kobanê zaferinin haklı mutluluğu içinde. Aynı zafer halaylarında milyonlarca yürek kardeşleşti, yoldaşlaştı, birbirini yeniden bu kez Kobanê devriminin zaferinin ışığında tanıdı.

Devrim ve zafer artık bir hakikat. Kobanê zaferi ufuk tazeliyor. En başta Kobanê şehitlerimize borçlu olduğumuz zafer, Kürdistan devrimini kategorik olarak ve asla bastırılamayacak biçimde bütün dünyanın gündemine getirdi.

Sayfalar