2 Temmuz’un karanlığını Devrim aydınlatır!

Alevi sanat festivalinin ikinci günü olan 2 Temmuz 1993’te, binlerce cihatçı, yaklaşık yüz Alevi sanatçının kaldığı bir otelin önünde toplandı. Yaklaşık bir saat sonra otel ateşe verildi.
Otelde bulunanlar, faşist güruhun otele girememesi için kapı önüne barikat kurdular fakat bu kez de pencerelerden atılan binlerce taşın kurbanı oldular.
Polis, olay yerinde bulunmasına rağmen kalabalığa müdahale etmeyerek otelin içinde bulunan insanların katliama uğramasına an an ‘seyirci’ kaldı.
Döneminin Kemalist-Faşist CHP iktidarı ve günün AKP-MHP hükümeti bugüne kadar katliamı tanımıyor ve Sivas’ı anmak adına yapılan tiyatroları dahi yasaklıyor. Aleviler, Osmanlı’dan bu yana Türk-Sünni yapıdaki iktidarın yoğun baskısı ile mücadele ettiler, ediyorlar.
Baskı altında tutma ve buna eşlik eden asimilasyon politikaları, esas olarak, Alevilerin diğer birçok toplumsal kesimde olduğu gibi Türk-Sünni ulus ve inancına sahip olmamasından kaynaklanıyor.
Erdoğan’ın iktidara seçilmesinden sonra Alevi toplumu hükümetin yanı sıra sistemin aşırı baskısı ile karşı karşıya kaldı ve bu baskılar hala devam etmekte. Sorun tek başına Sünni ya da Alevi mezhebine mensup olmaktan kaynaklanan bir sorun olmanın ötesinde, sistemin kendi tekçi anlayışını Türk-Sünni ulus ve inancına göre restore etmesinden kaynaklanıyor. Faşist yönetim bu tekçi anlayışla birleşince ya da faşizm kendini bu tekçi anlayış üzerinden ürettikçe iktidarda olmayan bütün inanç veya uluslara ölüm getiriyor.
Faillerin birçoğu ve özellikle de koordinatörleri bugüne kadar hesap vermeye çağrılmadı. Katliamla ilgili yanıtsız kalan sorular, katliamın üzerinden neredeyse 30 yıl geçmiş olmasına rağmen hala mevcut. Bu önemli sorulardan biri örneğin, 6 katilin Almanya’ya engellenmeden nasıl kaçabildiği ve hepsinden önemlisi, polis ve itfaiyenin neden bu kadar geç müdahale ettiği gibi sorulardır.
2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde yaşanan katliam ile tarihe bir kara leke daha eklendi. Bu saldırı, Alevilere karşı duyulan kini ve nefreti bir kez daha açığa çıkarttı. Döneminin Kemalist-faşist iktidarı yaşanan katliamın keyifli seyircisi ve hatta bu faşizan saldırının tetikleyicisi oldu.
Olay yerinde bulunan polis, müdahale etmeyerek sivil faşist saldırganların 2 otel görevlisi dahil 35 insanın yaşamına son vermesine izin verdi ve olayı görüntülü olarak kaydetti. Sivas’ta Alevilere dönük saldırılarda, Roboski’de Kürtlere, Suruç’ta ve Ankara’da devrimcilere yönelik saldırılarda aynı zihniyettin ürünüdür.
Alevilerin bugün örgütlü hareket etme konusunda yaşadığı sorunlar tam da bu gibi asimilasyon politikalarının etki gücünü büyütmektedir. Faşist iktidarın Alevi ve Kürt gençlerine yönelik yürütmüş olduğu bu çirkin politikanın karanlığını devrimin aydınlatacağı tartışılmaz bir gerçektir.
Günümüze kadar devam eden asimilasyon politikası, yaşamımızın her alanına sirayet etmektedir. Sosyal medyadan, izlediğimiz dizilere kadar bu faşizan çizgi gündemimizi belirlemekte. Faşist suç örgütü lideri Sedat Peker ile hükümet arasında geçen tartışmalar sonucu, Peker, yapmış olduğu açıklamalar ile “derin” devlet ve Devlet-Mafya ilişkilerini doğruladı.
Mafya lideri Peker’in en son açıklamasında “Alevilere dönük katliam planlanmakta” ifadesi, AKP-MHP faşist iktidarının Alevilere yönelik körüklediği nefretin bir itirafı niteliğindedir. Bu gibi söylemler, Alevilerin mevcut korkularını artırma ve kendilerini daha fazla gizlemeleri gerektiği algısını yaratmaya çalışan söylemlerdir. Katil TC, Kemalist iktidarın egemenliğinden AKP-MHP faşist yönetimine kadar karanlığa isyan eden devrimcilere, Kürtlere, kadınlara, LGBTİ+’lara, Alevilere, Ermenilere barbarlığını sürdürmekte.
Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde “Bu daha iyi günleriniz, daha neler olacak neler” demesi bu bağlamda özelikle dikkat çekiyor. İzmir’de HDP il binasına yapılan saldırıda katledilen Deniz Poyraz tamda devletin bu ayrıştırıcı, ırkçı, nefret içeren sözlerinden yola çıkarak örgütlenen bir katliamla yaşamını yitirmiştir.
HDP çalışanı Deniz Poyraz’ın katledilmesi, devletin Kürtlere dönük katliamlar planladığının en somut göstergesidir. Failin, Dışişleri ve İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı ve MİT Müsteşarı ile fotoğraflarının olması bu bağlamda özelikle dikkat çekici.
Peker’in yapmış olduğu açıklamaların doğru olup olmadığının tartışmasına girmeden, şunu görebiliyoruz ki; devlet yeni bir süreç başlattı ve bu süreçte fazlasıyla katliam planlandığı çok açık ve ortada.
Başka bir konu ise, yaşadığımız dönemde asimilasyon politikalarının artık kılıf değiştirdiğidir. Sosyal medyada gördüğümüz kısa videolar, televizyonda izlediğimiz diziler veya sokaklarda asılı duran reklamlar… Sistemin bu bağlamdaki çizgisi ve gayesi, aslında Kürt ve Alevi gençleri çeteleştirme ve onları böylece kendi sömürgeci sistemlerine karşı tehdit olmaktan çıkartma isteğidir.
Son yıllarda geniş bir etki yaratan “Çukur” dizisi değindiğimiz konun en somut örneğidir. Çukur adlı dizide Alevi deyişlerinin çalması, mahalledeki gençlerin alevi ve bazı karakterlerinin Diyarbakırlı olması bu bağlamda özelikle dikkat çekiyor.
Mafya Lideri Peker’in, videolarında Alevilerin sembolü olan Zülfikar’ı takması veya Hz. Ali den sözler yansıtması, tamda alevi gençlerini çete ve mafyalaştırmaya özendirmeye çalışıldığının göstergeleridir. Bu dizilerde ve çevrilen ‘tiyatroların’ bu içeriğinde devletin bir parmağının olduğu muhakkaktır. Sergilenen oyunlarla devrimci potansiyel taşıyan Aleviler ve Kürtler, politikadan uzaklaştırılmaya ve çeteleştirilmeye çalışılmaktadır.
Devletin bu gibi politikalarına karşı durmak için örgütlenmek, bilinçlenmek olmazsa olmazımızdır. Çünkü bir büyük balık binlerce örgütsüz balığı kovalar ama örgütlü bin balık büyük balığı alt edebilir.
Coğrafyamızda her ne kadar baskı görsek de, buna karşı sergilediğimiz inançlı duruşumuz, irademizin simgesidir. Onlar her ne kadar bizi yok etme girişiminde olsa da tarihten bu yana görüyoruz ki bizi yok edemezler. Her ne kadar yok etmeye çalışsalar da edemezler. BPKD’nin önderi Başkan Mao’nun dediği gibi “düşman saldırıyorsa bu iyidir, daha çok saldırıyorsa daha çok iyidir, bu sadece onun sizden korktuğunu gösterir”. Kum üzerine inşa ettikleri sistem, ezilen halkların öfkesi, işçi sınıfının isyanı ve devrimin ateşi ile yıkılacak.
Yaşadığımız tüm katliamların karanlığını devrim aydınlatacak!
Sonuç olarak şunu görebiliyoruz; Komünist önder İbrahim Kaypakkaya Kemalizm’i saklandığı kılıftan çıkararak gerçek faşizan yüzünü ortaya koymuştur.
12 Eylül 1980 AFC’si ile hapishanelerde baskı ve işkence artırılmış ve binlerce devrimci katledilmişti. Günümüzde kendini muhalefetmiş gibi gösteren ama özünde faşist karakterli Kemalist CHP, her ne kadar kendini demokrasi, adalet ve özgürlük yanlısı gösterse de tarihte asıl yüzünü birçok kere göstermiştir.
Deniz Poyraz arkadaşımızın katledilmesinden sonra CHP Genel Başkanı Kılıçtaroğlu “biz bu provokasyonlara gelmeyeceğiz” ifadelerinde bulundu. Bir Kürt kadını parti binasında katledilirken, Kılıçtaroğlu’nun ifadesi CHP’nin katliamı nasıl yorumladığını göstermektedir. Onlar için bir Kürt’ün öldürülmesi sadece bir provakasyon girişimi olabilir.
Elindeki MLM feneri ile yolumuzu aydınlatan Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın ortaya koymuş olduğu gerçekler doğrultusunda bu yolda yürümeye ve ilerlemeye devam edeceğiz.
Faşizmi tüm kılıflarıyla beraber dünyanın her bir yanından def edene kadar isyanda olacağız. Son sözümüz bu katliamları örgütleyenlere ve onların tetikçilerine… Unutmayın ki devran döner ve hesap sormanın sırası gelir, çınladıkça kulaklarınız hatırlayın bizi, çünkü sönmeyen ateşimizin, bitmeyen direnişimizin sesidir kulağınızı çınlatan.
Son Haberler
Sayfalar

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK
„Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.“[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!
6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)
Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!
14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)
Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet
Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.
Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir
Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede
Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)
Ah.... çocuklar... ahh....
Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....
İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....
Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.
Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.
Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.
Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”
6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR
Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.
“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)
Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.