Başın öne eğilmesin (Nubar OZANYAN)
Herkeste umut ve heyecan yaratan, ateşi giderek yükselerek yayılan bir direniş dalgası gelişiyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyuma, diktatöre karşı gelişen direniş yayılarak devam ediyor. İttihatçı R.T.Erdoğan tarafından atanan kayyumu kabul etmeyen, istifasını isteyen öğrencilerin “red direnişi” baskı, gözaltı ve tutuklamalara karşın sürüyor. Direniş Ankara-İzmir-Bursa-Adana ve diğer illerdeki üniversitelere ve semtlere yayıldı.
Ülkenin her tarafını yoksulluk ve zulümle kuru bir bozkıra çeviren AKP-MHP faşist iktidarı, dün Gezi’de bugün Boğaziçi’nde çakılan kıvılcımdan fena korkuyor. Yükselen isyan kıvılcımı, Saray hükümetinin etrafını kaçınılmaz olarak saracaktır. Bütün yalan ve iftiralara karşın söndürülemeyen kıvılcım, zalimleri daha fazla yalan ve zulme itmektedir. Para ve zulmün efendileri, her dönem ve her yerde olduğu gibi yeryüzünün lanetlilerine başlarını eğmeleri talimatını veriyor. Baş eğmenin basit bir fiziki hareket olmadığını herkes bilir. Baş eğmek, itaat etmektir. Boyun eğip diz çökmektir. İnsan iradesinin kırılarak teslim alınması demektir. Köleleşmek, onursuzlaşmaktır.
5 No’lu Zindanda yaşanan vahşetle baş eğdirmenin, yere baktırmanın ne demek olduğunu çok iyi biliriz. Zindanda devrimci tutsağa, fabrikada işçiye, tarlada köylüye, evde kadına, sokakta LGBTİ+lara, üniversitede öğrenciye, Cemevinde Aleviye, Kürdistan’da Kürt’e boyun eğdirme politikası faşizmin değişmeyen teslim alma yasasıdır.
Gözü dönmüş ve pervasız bir şekilde her şeye saldıran, herkese boyun eğdirmek isteyen ve direneni teslim almaktan başka bir şey düşünmeyen, halkına yoksulluktan başka bir şey sunmayan AKP-MHP faşist iktidarı, bozkırın tutuşan ateşinde yanmaktan kurtulamayacaktır.
Dağlar, ormanlar, ağaçlar, ırmaklar, ovalar... Her yer, saldırı ve kuşatma altındadır. İşçiler, köylüler, Kürtler, Aleviler, kadınlar, LGBTİ+lar, çocuklar, faşistlerden yana olmayan herkes saldırı altındadır. Rektörler, öğretmenler, öğrenciler saldırı ve kuşatma altındadır. Kırk yıldır Kürt’ün, devrimcilerin başını eğdiremeyenler bugün bilimin, felsefenin, özgürlüğün başını eğdirmek istiyorlar.
Önce beyinlerin teslim alınması faşizmin temel yasasıdır. Aydınların, bilim insanlarının, öncülerin teslim alınması faşizmin öncelikli hedefidir. Bu başarılırsa toplum kolay teslim alınır. Bu zulüm yasalarını tersine çevirecek olan yine öncüler olacaktır. Başı eğdirilerek, aşağı bakılması istenen öğrenci gençlik “Aşağı Bakmayacağız” diyerek direniyor. Faşizmin yasalarını baş aşağı ediyor. Bilinir ki, başı eğilenin fikri de eğilir. Boynu eğilenin onuru da eğilir. Üniversite gençliği, en anlaşılır ve özlü bir şekilde zulüm uygulayıcılarına karşı haykırıyor: “Ne sen rektörsün ne de biz terörist!”
Zalimler istedi diye mazlumlar başlarını eğmez. Onur ve vicdan sahibi olanlar gözünü dağlara, gökyüzüne, güneşe çevirir. Boğaziçi Üniversitesi’nde bilim ve adalet yolunda yürümek isteyen öğrenciler, başlarını yere çevirmeyecek, gökyüzüne bakarak onurlu direnişlerine devam edecek. Üniversitelerin özerkliği ve akademik özgürlükleri için direnmeye devam edecekler. Çünkü, bilim ve adalet asla baş eğmeyi kabul etmez. Baş eğmenin onur kırıcı olduğunu çok iyi bilir. Çünkü iyi bilir ki, baş eğerek yaşamaktan ve diz çökmektense ayakta ve başı dik direnmek her zaman daha iyidir.
Yok öyle umutları yitirip zalimlerin önünde diz çökerek karanlıkta savrulmak! Unutmamak gerekiyor ki, aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak. Direniş yoksa özgürlük asla gerçek olamaz.
“Eğer bir gün benim başımı eğik görürsen bil ki başım yere düşen birini kaldırmak için eğilmiştir.” (Che Guevera)
Hiç kimsenin başının öne eğilmeyeceği bir ülkedir hayalimiz. Gözünü dağlara, gözünü deniz gibi gökyüzüne, güneşe çeviren bir halkın çocukları zalimler istedi diye yüzünü aşağıya çevirmez. Ne olursa olsun ayağa kalkacağız.
Devrimciler başkalarının itibarının, halkının onurunun aşağılanmasına izin vermez. Bilirler ki, başı öne eğdirilmiş kölelere kimse saygı duymaz. Halkın gözünde saygı duyulan insan kazanır. Bugün faşist rejimin teslim alma saldırısına karşı direnişin kıvılcımını çakan üniversite öğrencileri köleliğe ve onursuzluğa karşı bedeller ödemek pahasına direniyor. Gençliğin bu direnişiyle birleşmek, kıvılcımı bütün bozkıra yaymak göreviyle karşı karşıyayız. Bu görev Birleşik Devrimci Mücadele’nin önündedir. Herkes bu mücadele saflarında birleşerek faşizme karşı savaşı büyütüp her tarafa yayarsa başımızı eğdirmek isteyenler önümüzde başlarını eğer. O günler mutlaka gelecektir!
Son Haberler
Sayfalar
BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK
„Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.“[1]
Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!
6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.
Halkın İçinde Olmak (Sentez)
Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.
“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!
14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.
Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)
Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.
Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet
Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.
Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir
Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.
Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede
Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)
Ah.... çocuklar... ahh....
Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....
İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....
Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.
Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.
Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.
Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...
Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”
6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.
ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR
Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.
“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.
Azaduhi (Nubar Ozanyan)
Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.